TÜSİAD kendi üyeleri için bile demokrasi ve hukuktan bahsedemiyorsa…
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan ile buluştuğu son Yüksek İstişare Konseyi, siyasetin sermayeye kadife eldivenle yumruk atabilme kabiliyetini haiz olduğunu tekrar hatırlattı. Yumruk yiyeceğini bile bile sermayenin üç kuruş uğruna temel hak ve hürriyetleri ikinci plana itebileceğini müşahede etmek hakikaten endişe verici. Siyasetin elinde oyuncağa dönen bir sermayenin sivil toplum inisiyatifiyle siyaset müessesesini frenlemesi mümkün mü?
TÜSİAD’ın kurucu iradesini temsil eden belli başlı aileler gayet iyi biliyor ki Erdoğan onların tarz-ı hayatından hazzetmiyor. Hatta Erdoğan fırsatını bulsa TÜSİAD üyelerinin bütün servetlerine el koyacak kadar kendilerine diş biliyor. En yakın misali bizzat yaşadılar. Tek suçları Hizmet Hareketi’ne mensubiyet olan Boydak ailesine TÜSİAD üyesiyken gayri insanî ve gayrî hukukî biçimde bedel ödetildi.
BOYDAK’A KELEPÇEYE TÜSİAD SESSİZ KALDI
Saray’ın paşa gönlünü hoşnut etmeye yanaşmadıkları için Boydak’a reva görülen zulme TÜSİAD mütereddit ve muvakkat direnişle mukabelede bulunduğu gün Erdoğan gökte aradığı fırsatı yerde bulmuştu. Eline kelepçe vurulan Memduh Boydak, TÜSİAD yönetim kurulu üyesiyken Sincan Cezaevi’ne götürülmüştü. Gazete ilanları ile hükûmetlere geri adım attıran TÜSİAD’dan eser kalmadı. Mustafa Koç’un vefatını müteakip Saray’a şirin görünme gayretkeşliği iyiden iyiye gün yüzüne çıktı. Otoriter liderler hep ‘dalkavukların’ omuzlarında yükselmiştir.
Erdoğan hep yaptığı gibi Boydak operasyonu ile nabız yokladı. TÜSİAD zannettiği kadar güçlü değilmiş. Artık hayalini kurduğu tek adam rejiminin sermaye ayağını şekillendirebilirdi. TÜSİAD gibi beyne’l-milel irtibatları olan bir odağı korkutup sindirebilecekti. Bu kozu servet transferinde kullanacaktı. Yeni ihalelerde zaten nidüğü belirsiz kimseleri tercih ederek bir nevi suyun yönünü değiştirmişti.
TÜSİAD’IN İÇİ KAYNAYAN KAZAN MİSALİ
Sıra TÜSİAD’ın itibarını zedelemeye gelmişti. Kullanıp atmakta Erdoğan’ın eline kimse su dökemez. İçeriden bazı ailelere hiçbir vakit tutmayacağı bazı vaatlerde bulunacak, böylece diğer aileleri tahrik etmek, patronlar kulübüne nifak tohumu atmak kolaylaşacaktı. Nitekim öyle oldu. Erdoğan son YİK’e o bazı ailelerin ısrarıyla davet edildi. Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları sicili berbat halde iken, batıdaki gazeteler Erdoğan ile ‘diktatör’ kelimesini yan yana kullanırken varlıklarını liberal ekonomiye borçlu olan TÜSİAD üyeleri Erdoğan’a hoşâmedide bulundu.
TÜSİAD, herhangi bir mevzuda (vergi oranları gibi teknik bir meselede bile) bu tarihten sonra Avrupa Birliği ve ABD nezdinden herhangi bir talepte bulunamaz, bulunsa da beklediği alakayı göremez. Erdoğan’ın baskıcı rejiminin ekmeğine yağ süren bir TÜSİAD’ın batıda otuz senede bin bir emekle kazandığı itibarı kaybedeceği muhakkak.
TUNCAY ÖZİLHAN’IN SATIR ARASI MESAJLARI
YİK Başkanı Tuncay Özilhan, böyle bir ihtimalden endişe etmiş olmalı ki tenkitlerini konuşmasının satır aralarına serpiştirmiş. Tenkitler için Türkiye haricinden misaller vermesi ‘kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla’ taktiği ile izah edilebilir.
Özilhan’dan birkaç cümleyi not ettim:
“Donald Trump (ABD Başkanı) yönetimi ilk yüz günü tamamlarken hayatın gerçekleri karşısında fantezilerin fantezi olarak kalmak zorunda olduğu ortaya çıkıyor. Fransa seçimleri merkez siyasete geri dönüşü işaret etti. İlaveten umudun ve yeninin karşısında eskini tutuculuğun, korku siyasetinin ve milliyetçiliğin tutunamadığını da gösterdi.”
“Güçlü devletler gücün bir yerde temerküz ettiği değil farklı organlar arasında dağıldığı ve birbirini dengelediği yapılardır. Güçlü devlet olmanın şartı budur. Yürütme sütunu güçlenirken yasama, yargı, bürokrasi, bağımsız medya ve iş dünyası, sivil toplumunda çağdaş ve saygın bir demokrasinin temel direkleri olarak güçlenmesi gerekir.”
GAZETECİLERİN HAPSE ATILMASI SAYGINLIĞA DARBE
“Başta terörle mücadele yasası olarak kanun ve uygulamalarda düşünce suçu alanı oluşturmamaya duyarlı olmakta yarar var. Dünya kamuoyunda ‘Türkiye hakkında düşünce suçları var, gazeteciler, akademisyenler hapiste şeklinde’ bahsi olması bizzat Türkiye düşmanı lobileri güçlendirmekte siyasî ve ekonomik millî menfaatlerimize ve demokrasimizin saygınlığına darbe vurmaktadır.”
“Popülist liderlerin artması ülkeler arasındaki iş birliğinin yerini çatışmaya bırakması ihtimalini güçlendirdi. Ülkelerarası işbirliği yerini çatışmaya bırakırsa ne olur gayet iyi biliyoruz.”
“Referandum değişikliğine evet denmesine karşılık hayır oylarının evet oylarına yakın olması bundan sonraki süreçte değişikliğe karşı çıkanlarının endişe ve itirazlarının olabildiğince hesaba katılması gerektiğini gösterdi.”
“Türkiye AB arasında gerilim değil, işbirliği olmasını gerektiriyor. Bu mantık karşılıklı olarak tesis edilirse daha önce de olduğu gibi, AB sürecinde ilerledikçe Türkiye dünyanın yükselmekte olan ülkeleri arasında öne çıkar, ekonomik cazibe ve demokratik referans kaynağı olur.”
BAZI İSİMLER O DAVETE İCABET ETMEDİ
Özilhan’ın satır arasında kalan tenkitleri, patronlar kulübünde günlerce müzakere edilen bir denge arayışının neticesiymiş. Salona girecek isimlerin Saray’dan tek tek akredite edilecek olması ciddi rahatsızlığa sebebiyet vermiş. YİK hazırlıkları esnasında TÜSİAD’ın geleneklerinden taviz verilmesine üyelerden itiraz sesleri yükselmiş.
Yukarıdaki cümlelere sirayet eden ‘mesafeli duruş’, AB’nin ateş püskürdüğü bir dönemde Erdoğan ile aynı kareye girilmesini riskli bulan ailelerin endişelerini gidermek maksadıyla Özilhan’ın konuşma metnine derc edilmiş. Böylece TÜSİAD bünyesindeki tartışmaların büyümesine, ihtilafın gazete sayfalarına aksetmesine mani olunmuş. Mamafih o gün bazı üyeler ‘acil bir işi çıktığı için’ salona gelememiş. İsimlerini teyit ettim. Hukukun askıya alındığı iklimden zarar görmemeleri için onları mahfuz tutacağım.
BU SAATTEN SONRA TÜSİAD NE DESE BOŞ
Erdoğan zaviyesinden tablo zaten farklı. Özilhan’ın sözlerinin kıymeti yok. Bir kulağından girip diğerinden çıkacak. Bildiğini okumaya devam edecek. Aynı toplantıda TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik’in OHAL’in bir an evvel kaldırılması talebine verdiği cevap Erdoğan’ın nasıl bir Türkiye tasavvur ettiğinin ipuçlarını verdi: “OHAL endişelerini anlamakta zorlanıyorum. OHAL bizim sanayicilerimizin işadamlarımızın neyini engelledi? Eğer OHAL şu anki işleri engelliyorsa oturur onu konuşuruz. Ama şu an böyle bir şey söz konusu değil. OHAL işadamlarımızın daha rahat iş görmesini sağlıyor. Kusura bakmayın.”
Bütün bunlar demek oluyor ki Erdoğan ‘tamam’ diyeceği vakte kadar Türkiye, OHAL rejiminden çıkamayacak. Mahkemelerin iflas erteleme kararı alamaması, nakit krizinin büyümesi, yabancı sermayenin gelmemesi, 104 bin esnafın iflası, rekor kıran işsizlik ve el konulan şirketler işadamlarını endişelendirecek kadar vahim hâdiseler değilmiş. İşadamları ziyadesiyle rahatmış. Kimse kusura bakmasın!
TÜSİAD İÇİN DE YOLUN SONU GÖRÜNDÜ
Demek ki demokrasi takiyye ile yürümüyor. Tuncay Özilhan’ın satır aralarına serpiştirdiği itirazlarla demokrasi de mülkiyet hakkı da muhafaza edilemez. YİK, TÜSİAD üyeleri için imayla dahi olsa demokrasiden bahsedebilecekleri nihai toplantıydı. Ne yazık ki öyle!
Partili Cumhurbaşkanlığı, nam-ı diğer Erdoğan tarzı Başkanlık’ta farklı kesimlerin talep ve endişeleri kale alınmayacak. Erdoğan, TÜSİAD’ın amel defterine yazdığı eksilerin hesabını muhakkak soracak. Yanlarına koymayacak. Beyaz Türkler diye maruf ailelerin temsil ettiği sermayenin yanına bırakmayacak.
YERLİ ARABA AZARI YANLARINA KÂR KALDI
TÜSİAD’ın içine düştüğü zillete bakın ki Erdoğan hiçbir demokratik talebe müspet cevap vermediği gibi üstüne üstlük ‘yerli araba’yı imal etmedikleri için hepsini azarladı. O kadar ihale verdiği MÜSİAD üyelerinden ümidini kesmiş olmalı ki TÜSİAD’da, “Şu işe bir el atın” dedi. Bunları söylerken miting meydanlarında halkı kandırdığını, Türkiye’nin yerli araba imal edebilecek bir kapasiteye ulaşamadığını bakın nasıl itiraf etti: “Şu anda altyapıyla ilgili olarak kendimizi en gelişmiş ülkelerle yan yana koyalım, onlarla aynı seviyeye geldik ama daha çok şeyler yapmamız lazım. Değer üreten markalara ihtiyacımız var. Yerli otomobilde arzu ettiğimiz neticeye ulaşamadığımızdan dolayı üzüntü duruyorum.”
TOPYEKÛN BİR TEFESSÜHLE YÜZLEŞİYORUZ
Erdoğan’ın TÜSİAD YİK’e davet edilmesinden kürsüde sarfedilen sözlere kadar sinen ikiyüzlülüğü, kadife eldivenle vurulan yumrukları tarafların hazım sistemine havale edip geçiyorum. Siyasî, iktisadî, içtimaî, ticarî, ahlakî tefessühle (çürüme) yüzleştikçe daha nice kişinin maskesi düşecek.
Türkiye’nin içine düştüğü dipsiz kuyuda nasıl debelendiğini yine Erdoğan tarif etti: “TÜSİAD üyelerinden bu konuda cesaretli bir atılım bekliyorum. Eğer bu salondan bir babayiğit çıkartamıyorsak bu dükkânı kapatıp gitmemiz lazım.”
Cesaret ve atılıma hasret kaldığımız doğru. 200’e yakın gazeteci mahpusken, TUSKON ve TÜSİAD üyesi işadamlarına kelepçe vurulurken, demokrasi ve insan hakları kör bıçakla kuytuda boğazlanırken o salondan bir babayiğit çıkmadığına göre dükkânı kapatıp gidin.
Araba olmasa da olur…