Türkiye ekonomisi ağır bir krize sürükleniyor. Otomotive ÖTV zammını bile ‘ÖTV ayarı’ başlığı ile haber yapabilen sindirilmiş medyanın kriz emarelerine yer vermemesi, ekonominin yoğun bakım odasında can çekiştiği hakikatini değiştirmiyor.
Krize çare bulması beklenen hükûmetin ise şu ana kadar sığındığı tek bir liman var o da Saray’ın organize ettiği dolar ve euro bozdurma kampanyası. Ağustos ayında hamaset soslu ilk kampanyaya kanıp 10 milyar dolar bozduranların ağzı yandı. O gün 3 TL’den dolar bozduranlar, kurun 55 kuruş artması karşısında küçük dillerini yutuyor. O yüzden bankalardaki döviz hesaplarında eksilme yok.
EKONOMİYİ SIFIRLADILAR
İktisadî temeli olmayan çağrılar esasında ekonominin nasıl bir çaresizlik girdabına düştüğünü ele veriyor. Türkiye’de en fazla döviz tabii olarak Merkez Bankası’nın kasasında. Kriz, dolar bozdurarak kriz bitecekse ilk adımı Merkez atmalı atmasına da bu ne derece makul? Bankaların munzam karşılıkları, ihracatçıya aktarılacak tutarlar, işçi dövizleri gibi emanet dövizler hariç tutulduğunda net rezerv 35 milyar dolar. Türkiye’nin iki aylık ithalatını bile karşılamaya yetmez.
Merkez Bankası’nın döviz satma yetkisi de var. TCMB geçen ay faiz artırmak yerine döviz satışı ile tansiyonu düşürmeye çalışabilirdi. Böyle yapmadı. Zira döviz talebinin nerede duracağı belli değil. Piyasadaki döviz talebi ve eğilim dikkate alındığında satış kararı ile kurlar daha sert yükseltebilirdi. Rezerv kâfi değil. Merkez Bankası bunun farkında Saray da farkında. Amma velakin sözü oraya getirirse şapka düşecek kel görünecek.
BİR AYDA 4,5 MİLYAR DOLAR TÜRKİYE’DEN KAÇTI
Dikkat edilirse en basit mevzuya bile müdahaleden çekinmeyen Saray, “Merkez Bankası döviz satsın.” sözünü ağzına bile almıyor. Öte yandan halkı boş bir hayalin peşinde sürüklemekten de geri durmuyor. Halkın bozduracağı birkaç milyar dolar çare olsaydı Ağustos’taki 10 milyar dolar olurdu. Dolar düşmediği gibi niye 55 kuruş arttı? Eylülde 4,5 milyar dolar Türkiye’den kaçtı. Bu sermaye göçünü durdurmak yerine traji komik eylemler yapmak ekonomiye bir katkı sağlamıyor. Âlemi kendimize güldürüyoruz o kadar.
Döviz büfeleri önünde mizansen haberler yaptırarak döviz krizine çare bulunamaz. En komiği de sadece 2016’nın ilk 9 ayında 600 milyon doları ithal hayvanlara ödediğimiz halde besicilerin Aksaray Hayvan Pazarı’nda oyuncak 1 dolar yakma eylemi oldu. Ne hazin ki aynı çiftçi ithal sığıra, ithal samana, ithal yeme, ithal gübreye, ithal tohuma mahkum edildi. Bankadan aldığı krediyi bile ödeyemeyen çiftçi bunların hesabın soracağına dolar yakıyor.
ŞİRKETLERİN DÖVİZ AÇIĞI 212 MİLYAR DOLAR
Dolar Endeksi’nin tarihî rekorlar kırdığı bir dönemde, doların Euro, Japon Yeni ve İngiliz Paundu gibi gelişmiş ekonomilerin para birimlerine karşı bile değer kazandığı bir dönemde 400 milyar dolar dış borcu olan Türkiye’nin bundan etkilenmemesi mümkün mü? Şirketlerin 212 milyar dolar döviz açığı var. Vadesi gelen döviz borcunu ödemek için TL kullanamayacaklarına göre dolardaki artışa karşı dolar temin etmelerinden daha rasyonel ne olabilir?
Halka, “Dolar bozdurun.” diyenlerin evvela şirketlere 212 milyar doları nasıl kapatacaklarını söylemeleri lazım. Kur istikrarlı ise büyüme devam ediyorsa borcu borçla da olsa kapatabiliyordu firmalar. Son bir senedir dışarıdan borç da bulamıyorlar. Türkiye’nin artan riski borçlanma vadelerini kısalttı, maliyetleri artırdı. 2016’nın sonunda şirketlerin en düşük seviyeye gerileyen kârlarının da kur farkına kapılıp gittiğini göreceğiz.
VATANDAŞIN BANKALARA BORCU 350 MİLYAR TL
Vatandaşın bankalara 350 milyar TL’den fazla borcu var. Borçların 165 milyar TL’si ihtiyaç kredilerinden oluşuyor. Bir o kadar konut kredisi borcu var. Asgari ücret 400 dolar etmiyor. Asgari ücretliler kendilerini kısmen talihli sayıyor. İşsizlik yüzde 12’ye yaklaştı. Her gün binlerce kişi sessiz sedasız işten atılıyor. Dolayısıyla hane halkının da vaziyeti şirketlerden farklı sayılmaz. Geçimini temin etmekte bile zorlanan halk doları rüyasında bile görmüyor ki nasıl bozduracak?
ALTINA GEÇELİM DEMEK KOLAY!
Kurdaki artışı durdurmak için Saray ve hükûmet cenahının ikinci teklifi ise altın üzerinden ticarete geçilmesi. Ekonominin geldiği noktada kâğıt paranın yerini madenî hem de altına endeksli veya altın karışımlı paranın alması mümkün değil. Altın değerlendikçe ne yapacaksınız? Piyasadan çekilen paraya nasıl geri getireceksiniz?
Amerika 1971’e kadar her 35 dolar için 1 ons altın tutuyordu. O tarihten beri böyle bir karşılık ayırmıyor. Amerika bile ekonomik gerekçelerle altına dayalı bir para sisteminden (Bretton Woods) pes etti. Hadi altına döndünüz? Altını nereden bulacaksınız?
Türkiye’nin senelik altın imalatı 30 ton civarında. İthalatının en düşük olduğu sene bile bunun iki katı dışarıdan getiriliyor. Altının ons fiyatı tıpkı petrol ve diğer emtialardan olduğu gibi dolar. O halde dolar biriktirmekle dolarla ithal edilmiş altın biriktirmek arasında bir fark yok. Hangi yoldan gidilirse gidilsin menzil yine en önemli rezerv para olan dolara çıkıyor. İhracatı, ithalatı TL üzerinden yapabilecek gücümüz olsaydı bütün bu teklifleri tartışmanın mânâsı olurdu. Böyle olmadığına göre niye birbirimizi aldatıyoruz.
KÖPRÜ FİYATI TL’YE ENDEKSLİ OLSUN
Hükûmet dolarizasyondan rahatsız ise havalimanı, köprü ve otoyol, tüp geçit gibi projeleri dolara endekslemesin. İzmit Körfezi’nde Osman Gazi Köprüsü’nden geçiş ücreti 40 dolar+KDV olarak alınmasın. Kamunun belirlediği fiyatlarda sadece TL geçerli olsun. Bir parantez açayım: TMSF’nin dolardan TL’ye geçişinin altında sinsi bir düşünce yatıyor. Zira el koydukları şirketlerin değerinin TL olarak eriyip gitmesini istiyorlar. Borsa İstanbul’un varlıklarını TL’ye çevirdiği de kuyruklu bir yalan. Birkaç milyon dolarlık varlığı çevirse ne olur çevirmesi ne olur.
İhracat ve turizm gelirlerini, doğrudan yabancı yatırımları artırmadan TL’nin dışarıdaki değerini yükseltemezsiniz. İçeride yüzde 8 kronik enflasyon (Euro bölgesinde yüzde 1) gösteriyor ki TL, Türkiye’de yaşayanlar için de hâlâ cazip değil. Hükûmetin OHAL kolaycılığından vazgeçip biran evvel hukuk sistemini rayına oturtması elzem. Mülkiyet hakkını, teşebbüs hürriyetini hiçe sayan uygulamalara son verilmedikçe yatırımcı gelmez. AB ile kavga sürdükçe kavganın en fazla kaybedeni Türkiye olacak.
DOLARDAKİ ARTIŞA KARŞI NELER YAPILMALI?
–Kur artışının harici sebeplerini ortadan kaldıramayacağınıza göre yapabileceklerinize ağırlık verin.
–Yasama ve yargıyı hükûmete bağlayan Olağanüstü Hal’e son verin.
–Enflasyonu düşürün.
–Ekonominin risklerini azaltın.
–Yatırımcıya teminat verin.
–Gasp ettiğiniz şirketleri sahiplerine zararları karşılanarak iade edin.
–Kamunun belirlediği fiyatlar, ücretler ve tarifeleri dolara veya başka bir döviz cinsine endekslenmeyin.
–Merkez Bankası’na, üst kurullara müdahale etmekten vazgeçin ki serbest piyasa yeni denge noktasında istikrara kavuşsun.
–En önemlisi ekonomi adına konuşanların ortak ve rasyonel bir dil kullanmalarını temin edin.
Doları değil, Erdoğanı kurtarma operasyonu yapıyoruz abi, sen hala anlamadın mı?
Ayakkabı kutusuna dolar koyanlar: “polis koydu” deyip koyunları kandırdılar. Bu oyunda koyun rolünü oynayan halkın bir kısmı, inanın ki hala öyle zannetmeye devam ediyor; yani mahkemenin dolarları faiziyle geri iade ettiğini görmediler bile. Önce birileri çıkıp bu paranın TL’ye çevrilip çevrilmediğini sorsun.
Ey AKP ileri gelenleri, ekonomideki problemlerin nedeni bu halk değil beyler. Bu halk iyi işler yapacağınız ümidiyle sizi seçti, siz iyi işler yaptıkça destekledi; yıllarca yaptığınız güzel işlerin kredisiyle -ve diğerleriyle kıyaslayarak- yine destekledi. İşleri bu raddeye kadar getireceğinizi bilseydi, ekonomiyi böyle bozacağınızı bilseydi yine desteklermiydi bilemesem de görünen şu: siz milletin ekmeğiyle oynamaya devam ettikçe, hem içeride hem de dışarıda krediniz azalıyor.