Doğulu tek oryantalist ressam: Osman Hamdi Bey

SANAT | M. NEDİM HAZAR

Daha çok ressam kimliğiyle tanınsa da, o aynı zamanda bir arkeolog, müzeci, yazar ve devlet adamı. Tıpkı bir Rönesans insanı gibi çok yönlü olan Osman Hamdi Bey, paha biçilemez eserlerinin yanı sıra Türk müzeciliğine ve güzel sanatlara büyük katkıları olan bir sanatçı. Eserleri oldukça nadir bulunan ve Türk sanatının en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilen Osman Hamdi Bey, 132 yıl önce yaptığı ve o tarihten beri gizli kalan Cami Önü resmi ile son günlerde adından sıkça bahsettirmeye başladı.

File:Osman Hamdi Bey'in "Yeşil Cami Önü" tablosu.jpg - Wikimedia Commons

Söz konusu 1882 yapımı resim tuval üzerine yağlı boyadır ve Bursa Yeşil Camii’nin taç kapısı önündeki insan figürlerini gösterir. Osman Hamdi Bey’in resimlerinde genellikle bir camiinin bulunduğu düşünüldüğünde, bu resmin de sanatçının özgün üslubunu yansıttığını söylemek mümkün. Osman Hamdi, Cami Önü adlı yapıtında aslında gerçekte var olmayan merdivenleri de resmederek, bir hareketlilik sağlar ve figürleri de bu basamaklara başarıyla yerleştirir. Resim ayrıca 185 x 100 cm ebatları ile sanatçının Kaplumbağa Terbiyecisi’nden sonraki en büyük tablosu olma unvanını taşıyor. Eski Gebze Belediye Başkanı Mustafa Zeki Bey koleksiyonundan günümüze ulaşan resim, 2014’te Antik AŞ’nin düzenlediği 282. Müzayede kapsamında 10 milyon lira açılış fiyatıyla artırmaya sunulacaktı. Fakat son anda yapılan bir açıklamayla başka bir varisin dava açtığı gerekçesiyle müzayededen çekildi.

Kaplumbağa Terbiyecisi - Vikipedi

Türkiye’deki modern müzeciliğin kurucusu olan Osman Hamdi Bey, 1842 yılında Osmanlı sadrazamlarından İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu olarak dünyaya geldi. 1856 yılında, devlet dairelerine memur yetiştirmek için kurulan Mekteb-i Maarif-i Adliye’de okurken, resme olan ilgisi dikkat çekti fakat 1860 yılında Sultan Abdülmecid döneminde hukuk eğitimi almak için babası tarafından Paris’e gönderildi. Paris’in kaliteli sanat ortamı ve kendisinin de güzel sanatlara olan eğilimi sebebiyle, hukuk eğitimini yarıda bırakıp, Paris’teki Güzel Sanatlar Akademisi École des Beaux-Arts’a girdi. Sanatçı, 1869 yılına kadar birçok özel atölyede ders aldı ve arkeoloji derslerini takip ederek daha sonra arkeoloji bilimine yapacağı katkıların da temelini oluşturdu. Paris’teyken çıraklık yaptığı hocaları ise o dönemin en tanınmış ressamları Gustave Clarence Rodolphe Boulanger ve Jean-Léon Gérôme’du.

Jean-Léon Gérôme

Sanatçının ressam yönünün temellerini atan akıl hocası Gérôme, Oryantalizmin en önemli temsilcilerinden biriydi. Osman Hamdi Bey, hocasının üslubuna ve eserlerine hayranlık duyuyor, fakat bazı şeyler de onu rahatsız ediyordu. Çünkü Batılı Oryantalistler, Doğu üzerindeki sömürgeci anlayışın etkisiyle eserlerinde genellikle Doğu’nun geri kalmışlığını ve tembel insanlarını resmediyorlar, kadını ise özellikle harem sahnelerinde erotik bir simge olarak kullanıyorlardı. Osman Hamdi Bey de Oryantalist üslupta resimler yapmayı tercih etti etmesine ama o eserlerinde genellikle kitap okuyan yerel giyimli figürleri kullandı ve Doğuluların da yeterince kültür birikimine sahip olduğunu aşılamaya çalıştı. Kaplumbağa Terbiyecisi’nde olduğu gibi Türk resminde ilk defa anıtsal boyutta insan figürlerini kullandı ve resimlerinde mutlaka Selçuklu veya Osmanlı eserlerini sergiledi. Kadını da Batılılardan farklı şekilde ele aldı ve feraceleriyle sokakta gezer veya kitap okur vaziyette resmetti. Bu tarzıyla Osman Hamdi Bey “Doğulu tek Oryantalist ressam” unvanını alarak, iki kültürü de çok iyi tanımasının birikimiyle beraber Doğu’nun, Batılıların algıladığından çok daha farklı olduğunun altını çizdi.

Osman Hamdi Bey, Paris’ten yurda döndüğü 1869 yılından 1881’e kadar devlet dairelerinde çeşitli görevler üstlendi. Tabi bu süreç içerisinde de resim yapmaktan asla vazgeçmedi. 1881 yılında ise Müze-i Hümayun’a müdür olarak atandı ve bu dönemde Türk müzeciliğine büyük katkıları oldu. Ülkemizdeki ilk müze binası olan bugünkü adıyla “İstanbul Arkeoloji Müzesi” binasının yapımında rol aldı. Aynı zamanda sadece arkeolojik eserlerin toplanması ve arkeolojik kazıların yapılmasıyla ilgilenmedi, Asar-ı Atika Nizamnamesi’nin, günümüzdeki ismiyle Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun da yenilenmesini sağladı. Bu kanunla beraber eski eserlerin yurt dışına kaçırılmasını da tamamıyla önledi.

İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Osman Hamdi Bey Üzerine... | Technopat Sosyal
İskender Lahdi

Osman Hamdi Bey’in yaptığı en önemli arkeolojik kazı olarak 1887 ve 1888 yıllarında Lübnan’da gerçekleştirdiği Sayda (Sidon) Kral Mezarlığı kazıları gösterilmektedir. Bunun sebebi çok açıktır. Her yıl milyonlarca insanın görmek için yurtiçi ve yurtdışından İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne akın ettiği, MÖ 4. yüzyıla tarihlenen ve Sidon Kralı Abdalonymos’a ait olduğu düşünülen “İskender Lahdi”yle beraber toplam 21 lahit bu kazılar sırasında bulunmuştur. Hatta Osman Hamdi Bey bu kazıyla ilgili Arkeolog Salomon Reinach ile birlikte “Une necropole a Sidon” (Sayda Kral Mezarlığı) adlı bir kitap yazmış ve 1892’de Paris’te yayımlatmıştır. Lahidin uzun cephesinde Makedonya Kralı Büyük İskender’in Perslerle yaptığı savaşlara ait kabartmalar bulunduğu için bu isimle anıldığını söylemekte de fayda var. Bunun dışında yine Osman Hamdi Bey tarafından gerçekleştirilen Adıyaman Nemrut Dağı tümülüsü ve Muğla/Yatağan’daki Lagina, Hekate Tapınağı kazıları da oldukça önemlidir.

Güzel sanatlar eğitimi dendiğinde ilk akla gelen ve günümüzde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olarak bilinen Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kurucusu ve ilk müdürü de Osman Hamdi Bey’dir. 1882 yılından, vefat ettiği 1910 yılına kadar tam 28 yıl boyunca II. Abdülhamid’in atamasıyla Sanayi-i Nefise Mektebi’nin müdürlüğünü yapmıştır. Tüm bunların yanında, bu çok yönlü sanatçının Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan çeşitli mezhep ve milliyetlere sahip insanların kıyafetlerini konu edinen kitapları da bulunmaktadır.

Osman Hamdi’nin her bir eseri, içinde farklı anlatımlar barındırmakta, bu ikonografik dil de kendisinin özgün tarzını ortaya koymaktadır. Örneğin en bilinen tablosu “Kaplumbağa Terbiyecisi” de bu anlatımlara sahip. Hocası Jean-Léon Gérôme’un “The Snake Charmer” (Yılan Oynatıcısı) adlı eserinden esinlendiği ve mekan olarak Bursa Yeşil Camii’nin üst kat odalarından birini tercih ettiği 1906 tarihli tabloda derviş görünümlü, başı sarıklı ve Arap giysili öne eğilen figür kendisidir. 2004 yılında 5.5 milyon trilyon liraya satılan tabloda bir toplumun bakış açısını değiştirmenin ne kadar zor hatta imkansız olduğu, bir dervişin elinde ney ile kaplumbağaları eğitmeye çabalaması üzerinden gösterilmiştir.

Sanatçının 1908 tarihli “Silah Taciri” adlı eseri de içerisinde ikonografik anlamlar barındırır. Kendisini bir sütun başlığı üzerinde resmederek müze kuruculuğuna gönderme yapmış, gençliği sembolize eden oğlunu da elinde kılıcıyla resmetmiştir. İki figürün giydikleri farklı başlıklar ve birinin oturur pozisyonda diğerinin ise ayakta betimlenmesi, birinin silahları kenara bırakmışken diğerinin elinde silahla gösterilmesinin de kuşak farkını sembolize ettiği düşünülmektedir. Tüm bunları hesaba kattığımızda Osman Hamdi Bey’in günümüzde, çağdaşlarından çok daha yüksek miktarlarda satılan eserlerinin önemini de kavramış oluyoruz. İnce işçilikle yapılan ve oldukça nadir bulunan eserler, sanatçının çok yönlülüğü ve eserlerindeki ikonografik anlamlar… Türk sanatının en önemli isimlerinden olan Osman Hamdi Bey’i, kendi çağından yüz yıl sonra saygı ve hayranlıkla anıyoruz.

Osman Hamdi Bey sergisini sanal olarak gezebileceğiniz adres:

https://www.peramuzesi.org.tr/sergi/osman-hamdi-bey/194

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin