Doğruyu söylemek lazım, çoğunu siz batırdınız [Haber-Analiz: Semih Ardıç]

Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, kayyım atanan ya da Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devrolunan şirketlerin çoğunun batık vaziyette olduğunu, el koyduktan sonra hepsini ayağa kaldırdıklarını söyledi. Bu şirketlerin hiçbiri batık olmadığı gibi ekseriyetinin nakit fazlası vardı. Borçlu olanların da varlıkları borçlarını kat be kat karşılayabilecek seviyedeydi.

Boydak Holding, Koza İpek, Naksan, Alfemo, Süvari, Zaman ve el konulan diğer şirketler batık mıydı? Elbette değildi. Her biri sektöründe vergi rekortmenliği ödüllerine layık görülüyordu. Vergi beyannameleri, SGK prim ödemeleri, ihracattan doğan KDV iadeleri gibi resmî kayıtlar tevile ihtiyaç bırakmayacak şekilde bahse konu şirketlerin ekonomiyi sırtladığını teyit ediyor. Herkesin fabrikayı kapatıp arsasına AVM/rezidans inşa ettiği bir dönemde imalatta ısrar eden Anadolu sermayesine vehimlerden ibaret iddianamelerle tırpan vuranların hiçbir sözü inandırıcı gelmiyor.

KAYYIMLARIN LİYAKATİ YOK

İşsizliğin azaltılması için elini taşın altına koymuş sanayicilerin ellerinden şirketlerini gasp ettikten sonra, “Biz olmasak batıracaklardı” cümlesiyle esasında kendi sirkatlerini söylüyorlar. Kayyım diye atadıkları isimlerde liyakattan ziyade Adalet ve Kalkınma Partisi’ne olan yakınlığı esas aldıkları için şirketlerin malî yapısı hızla bozuluyor. Artıdakiler eksiye düştü. Borçluluk arttı. Marka ve itibarı haksız yere zedelenen şirketlerin pazar payı, nihayetinde ciroları azaldı. Kayyımların şahsî harcamalarını (mahkemenin tespit ettiği maaş haricinde) şirket kasasından yapması, varlıkların üç kuruşa satılması gibi usulsüzlükler zararı da artırıyor.

Senelerin emeği birkaç muhterisin elinde heba olup gidiyor. Yarın şirketler battığında işsiz kalan aileler kapılarına dayanacak. O gün de bugünkü gibi yalan söyleyecekler: “Zaten bunlar batmıştı. Bizim suçumuz yok.”

PARTİCİLİK İLE ŞİRKET İDARE EDİLEMEZ

Ekonomi, hislerin en az karşılık bulduğu bir saha. Kuralları ihlal ettiğinizde batarsınız. İşletmecilikle particilik yapmayı aynı zannederseniz, mülkiyet hakkını hafife alırsanız bedelini herkes öder. Düne kadar ‘Anadolu’nun parlayan yıldızları’ diye nitelenen şirketleri iflasa sürükleyen sebepler dikkatle mütalaa edildiğinde görülecektir ki Türkiye hukuk devletinden uzaklaştıkça yatırımlar azalıyor, elde avuçta kalan sanayi tesisleri iflasa sürükleniyor.

Financial Times’ta referandumdan evvel patronların bakışını irdeleyen bir haber yayımlandı. Haberde bir işadamı ismini ve tercihini niçin saklı tuttuğunu şöyle anlattı: “Açıklarsam hapse atılırım.” Türkiye’de demokrasinin hal-i pür melalini hülasası sanki bu cümle. Olup bitenlerden tedirgin olan yabancı yatırımcı da tası tarağı toplayıp gidiyor. Alman otelcilik devi Steigenberger ve ABD’li Edition Hotels’in Türkiye’deki bazı operasyonlarını kapatmasından sonra önemli bir marka daha çekilme kararı aldı. ABD’li Canyon Ranch, Milas-Kaplankaya’da lüks otel için 250 milyon dolar harcadı. Bir sene geçmeden lüks tesisi kapatıp gitti.

HER ŞEHİRDE AYNI TRAJEDİ

Yabancı kaçıyor, yerli süt dökmüş kediye dönmüş. Ekonomi derin bir krizde. Demokrasi açığı büyüdükçe iflasları yeni iflaslar takip edecek. Canikli iş imkânlarının mahdut olduğu Giresun’da Akın Çorap’ın iflas etmesi halinde yüzlerce ailenin AKP teşkilatını kapısına yığılacağının farkında. Kulaktan kulağa yayılan ‘iflas’ söylentileri halkın referandumda ‘hayır’ı tercih etmelerine sebep olabilir. Canikli en azından referanduma kadar insanları teskin etmek için kayyımların dolayısı ile kendilerinin beceriksizliğini Akın ailesinin üzerine yıkmaya çalışıyor.

Senelerdir çalışan tesis birkaç ayda cari giderlerini karşılayamaz hale düştü. Bunun mesuliyeti Akın ailesine yıkılamaz. Giresun gibi göç veren bir şehirdeki tükenişi diğer şehirlere teşmil edebilirsiniz. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Kayseri, Kahramanmaraş, Denizli, Manisa ve Gaziantep’te en büyük sanayi tesisleri iş bilmez kayyımların elinde can çekişiyor.

KIYIM, MAKYAJLA KAPATILAMAYACAK KADAR ÇİRKİN

Başbakan Yardımcısı Canikli’nin sözlerinde mülkiyet gaspına kılıf aramaktan başka bir hakikat yok. Zira el koyma kararlarının ne hukukî ne ticarî bir mesnedi vardı. 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünü bahane ederek başlattıkları kıyımın şirketlere bakan yüzü makyaj tutmayacak kadar siyah. O şirketlerin tek suçu vardı. O da sahiplerinin Hizmet Hareketi ile gönül bağı olmasıydı.

Ticarî gerekçelerle el konulmadığı halde güya hepsini iflastan kurtardıklarını söyleyerek maşeri vicdandaki sessiz öfkeyi dindirebileceklerini zannediyorlar. Canikli ya da kabineden diğer isimlerin hakikatle alakası olmayan beyanları, hukuk yeniden cari hale geldiğinde anayasayı çiğneyerek yapılan bu işlerde dahli olanları ceza almaktan kurtarmayacak.

ŞİRKETLER TERTEMİZ ÇIKTI

El konulan bu şirketlerin bütün hesaplarını didik didik ettiler. Devletin bütün birimleri, bu şirketlerin cemaziyülevveline kadar indi. Ortada ne var suç namına? Kocaman bir hiç. Buna rağmen şirketler asıl sahiplerine iade edilmiyor. Geçen hafta Kayseri’deki davada Boydak ailesi şahsî hesapları üzerindeki tedbirin kaldırılmasını talep etti. Gelir Vergisi beyannamelerini doldurduklarını ve ödeme tarihinin geldiğini belirttiler.

Boydaklar şirketleri ellerinden alındığı halde, mahpus oldukları halde devlete olan vergi borçlarını ödemekten geri durmadı. Ne kadar elem verici bir hâdisedir ki bu aile ‘terör örgütü üyeliği’ ile itham ediliyor. 11 bin kişiden otel vaadi ile topladığı 1 milyar TL’yi buharlaştıran Fadıl Akgündüz serbest, Boydaklar mevkuf. Neyse ki mahkeme Boydakların taleplerini kabul etti. Boydaklar bu vaziyette bile devlete borçlu kalmayacak kadar ehl-i namus, ehl-i vicdan olduklarını cümle âleme gösterdi.

CANİKLİ’YE BİR HATIRLATMA

Sadece Boydakların âlicenap tavrı bile Hizmet Hareketi’ne mensup insanlara ve onlara ait şirketlere reva görülen muamelenin insaf ve hakkaniyetten mahrum olduğunu ispata kâfi gelir. Körelmemiş her vicdan bu hakkı teslim edecektir.

Bu bahsi Canikli’ye şu hatırlatmayı yaparak kapatıyorum: Doğruyu söylemek lazım, o şirketlerin çoğunu siz batırdınız.

Anadolu sermayesinin muhafazakâr ve yerli’ sloganlarıyla siyasete atılan AKP kadrolarının elinde son nefesini veriyor olması ise başlı başına bir hüsrandır. Bu hüsranın siyasî faturası er ya da geç AKP’ye kesilecek. Hele şu fırtına dinsin, toz bulutu dağılsın…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin