Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cenap Ekinci, 2020 yılında koronavirüs döneminde Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bazı hastaların “Türk Işın Tedavi Yöntemi (TurkishBeam)”yle kobay olarak kullanıldığı iddialarını yargıya taşıdı.
Pandemi döneminde Diyarbakır’da Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bazı hastaların Türk Işın Tedavi Yöntemi’nde kobay olarak kullanıldığını gündeme getiren Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cenap Ekinci ve hastalardan Mahmut Orak, Diyarbakır Adliyesi’ne gelerek sorumlular hakkında suç duyurusunda bulundu.
ANKA’nın aktardığına göre,, 8 Temmuz günü gündeme getirdiği iddiaları yineleyen Prof. Dr. Cenap Ekinci, “Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne pandemi döneminde Ankara’dan özel uçakla gelen bir ekip tarafından bir şirkete ait bir cihazla, doktorlar eşliğinde yoğun bakımda kalan bazı hastalar üzerinde kullanıldığını iddia etmiştik. İddianın üzerinden 10 gün geçti. Bugüne kadar herhangi bir açıklama duymadık. Şu an elimizde belgeler bulunmaktadır. O dönem heyetin yaptığı basın açıklamasında, “Biz 46 yaşında M.O. isimli vatandaşımıza denedik, iyileşti.” Bu şahıs Mahmut Orak kardeşimiz şu an burada” dedi.
‘DİYARBAKIR’I NEDEN DENEY TESTİ OLARAK SEÇTİNİZ?’
Ölme riski nedeniyle Orak’ın Türk Işın Tedaviyi Yöntemi’ni kabul ettiğini söyleyen Ekinci, birçok hastanın gereksiz bir şekilde yoğun bakıma alındığını aktardı. Genel anestezi altında endoskopi yapılarak damarlarına belirsiz ultraviyole ışınları verildiğini belirten Ekinci, şunları söyledi:
“Hasta iyileşmeden hastaneden gönderilmiş. Özel hastanedeki testi pozitif çıkmış. Bir ay boyunca da şikayetleri geçmemiş. Tedavinin ardından hasta üzerinde tomografi sonuçları elimizde var. Hastanın iyileşmediği net olarak ortada. Yeterince bilgilendirilmeden, başarılı bir tedavi de söz konusu olmadan, kameraların önüne geçip ‘Hastayı iyileştirdik, büyük bir başarı sağladık’ deyip, halkı yanıltmış oldular. Şimdi yeni çıkan bazı bilgiler ışığında deney için Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi tesis olarak seçildiği gündeme geldi. Biz de diyoruz ki, Diyarbakır’ı neden deney testi olarak seçtiniz? Neden bunu Ankara veya İstanbul’da yapmadınız, gelip, kıt imkanlarla yaşamanı sürdüren, ailesiyle hastanede bağları koparılmış, gariban Mahmut Orak kardeşimizi neden bilinçli olarak seçtiniz ve iyileşti dediniz. Mahmut Orak’tan önce kaç kişiye bu tedavi uygulandı, ölenlerin sayısını bilmiyoruz. Mahmut Orak, orada ölenlerin duyumunu aldığını bize söyledi.”
‘DİYARBAKIR’DA VATANDAŞLARIMIZ RESMEN DENEY KÖPEĞİ YERİNE KONULMUŞ’
Suç duyurusuna ilişkin gerekli tıbbi belgelerin de olduğunu bildiren Ekinci, Orak’ın yaptığı suç duyurusunda kendisinin de tanık olduğunu ifade etti. Diyarbakır’daki sivil toplum kuruluşları ve kamuoyunun duyarsız kaldığını belirten, Ekinci, “Bu deney için neden Diyarbakır seçildiği, ticari şirket bu işin neresinde, bu ticari şirketle bağlantılı olan şahısların politikada görev alan güçlü insanlarla nasıl bir bağlantısı var, Diyarbakır’ı kim önerdi, bunun onayını kim verdi, bakanlık izin vermişse de idari izindir. İdari izinle siz deney yapamazsınız, bunun etik kuralları var, Helsinki Bildirgesi var. Siz hayvan deneyi bile yaparken, etik kurulundan onay almak zorundasınız. Bu bir hayvan deneyi değil. Açıkçası, sokak köpeklerinin itlafıyla ilgili bunca tartışma yaşanırken, Diyarbakır’da vatandaşlarımız resmen deney köpeği yerine konulmuş. Biz bunu yapanlar hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz.”
‘BENİ KOBAY OLARAK KULLANDIKLARINI SÖYLEDİLER’
Daha sonra söz alan Mahmut Orak ise, korktuğundan dolayı bugüne kadar suç duyurusunda bulunmadığını belirterek, o dönem yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:
“20 Haziran 2020’de ailecek koronavirüs testi için Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gittik. Test sonuçlarımız pozitif çıktı. İlaç verip, eve gönderdiler. Kullandığımız ilaçlardan sonra ailem iyileşti ama ben düzelemedim. Hastaneye tekrar gittim. O gün yatışım yapıldı. Bu sırada ilaç tedavileri görüyordum. Görevli doktor, yanıma gelip bir tedavi yöntemine başvurmamı istedi. Ankara’dan bir heyetin geleceğini söyledi. Ben de o sırada canım acısı nedeniyle ne yaptığımı bilmeden kabul ettim. Verdiği kağıdı okumayarak imzaladım. Daha sonra beni yoğun bakıma alıp, anesteziyle uyuttular. Hiç birini tanımıyordum. Robot giyimli insanlardı. Daha sona uyandığımda boğazımdan, ciğerlerime kadar ağrı hissetim. Oradaki personele sordum neden böyle olduğunu, normaldir dediler. Heyetin dışarıda basın toplantısı yaptığından hiç haberim yoktu. Bana bir yazı okuttular. İyileşmişim, bu tedavi başarılı geçti gibi yazılar vardı. Bir süre sonra beni normal servise aldılar. Ailemle irtibata geçtim, beni kobay olarak kullandıklarını söylediler. Çok üzüldüm. Bir insanın canı bu kadar ucuz olamaz. Beni taburcu edip, özel bir araçla evime gönderdiler. Başka bir hastaneye gidip test yaptığımda pozitif çıktı. Tekrar Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gidip, benimle ilgilenen doktorla görüştüm. Beni neden kobay olarak kullandınız diye sorduğumda, aldığım yanıt ‘Yaşadığına şükret’ oldu. O dönemde korktuğumdan dolayı dava açamadım. Sağlığımdan halen endişeliyim. Ne olacağını bilmiyorum.”
İnsanları birbirinden soğutmak
Önyargıları semirtmek için karalanmış satırlar
O kadar ki haberi döktüren, atına adını yazmaya kalbini ikna edememiş sanki.
Sevelim birbirimizi
Ateşi sindirmeye kullanalım, sıkıntıların, zorlukların neticesi, alın terimizi
Kardeşlik iyidir; incitmez, acıtmaz..,
Not: “atına” kelimesi “altına” şeklinde yazılacaktı; “insanidir” diye.., dokunmadım..,
?