Din, insan davranışlarını belirleyen yegâne faktör değildir

YORUM | AHMET KURUCAN

(Gelecek Projeksiyonu Yazıları-17) 

Çocuklarımız anne babalar olarak bizlerin hangi davranışlarını söylem eylem uyumsuzluğu içinde mütalaa ediyorlar? Yaşadığımız hayattan tek tek örnekler vereceğim ama önce çocuklarımıza bir mesaj vermek istiyorum.

İnsan davranışlarını etkileyen temel unsurlar nelerdir? Psikolojidir, sosyolojidir, tarihtir, ahlaktır, ekonomidir. Daha sıralayabilirim. Şimdilerde üç-dört nesil hatta çok daha geriye uzanan genlerin bile bugünkü nesil üzerindeki etkisini konuşuyor ilim dünyası. Anatomi ve tıp ilminin verileri içinde bunun fiziki görünüme ve hastalıklara olan etkisini biliyorduk da psikolojik düzlemde insan davranışları ve kararları üzerindeki etkisi ve o etkinin büyüklüğünden bahsediyor ilim insanları.

Psikolojinin insan davranışları üzerindeki etkisinin ağırlığından mıdır bilmiyorum ama günümüzde bu husus üzerinde yığınla çalışmalar yapılıyor. Bu ilim dalının alt birimlerine baktığınızda şaşkınlığa düşmemek elde değil. Birkaç tanesini söyleyeyim: Deneysel Psikoloji, Nöropsikoloji, Sosyal Psikoloji, Bilişsel Psikoloji, Kişilik Psikolojisi. Bunların hayata yansıyan kısımlarına getirilen adlandırmalar da oldukça dikkate değer: Gelişim Psikolojisi, Klinik Psikoloji, Endüstri Psikolojisi, Adli Psikoloji, Sağlık Psikolojisi, Eğitim-Okul Psikolojisi, Trafik Psikolojisi. Bunlarla alakalı nice çalışmalar var akademi dünyasında, Hollywood başta olmak üzere nice filimler ve diziler çekildi sinema ve dizi sektöründe. En son Netflix için çekilen Zeytin Ağacı dizisi bile bunu anlatıyor. Dahası var ama bir fikir vermesi açısından bu kadarı yeter sanırım.

Bu hatırlatmaları şunun için yaptım: Din, insan davranışlarını belirleyen yegane unsur değildir. Bu sebeple çocuklarımıza mesajım şu: Anneniz babanız dindar bir insan olabilir, hayatlarının merkezine dini oturtmuş olabilirler, karşı karşıya kaldıkları ve tereddüt duydukları her hususta “Helal mi haram mı, caiz mi değil mi, ilmihale bakalım, hocaya soralım…” diyebilirler ve siz bu cümleleri “Seni seviyorum oğlum/kızım” cümlesinden daha fazla duymuş olabilirsiniz ama bu demek değildir ki onların her davranışları dinin belirleyiciliği içinde hayat bulan davranışlardır.

Hayır, böyle bir şey yok ve olamaz. Olsaydı mesela şöyle bir manzara ile karşılaşmazdınız: Anneniz veya babanız yaşadıkları bir anlaşmazlık sebebiyle çok samimi olduğu bir arkadaşına, dostuna, akrabasına, hatta kardeş ve anne babasına dargın olmazdı. Diyelim ki dargınlık oldu ve anne babanız haklı, bu dargınlığı üç günden fazla sürdürmezdi. En azından selamı sabahı kesmezdi. Çünkü Allah resulünün insani ilişkilerde bunu yasaklayan beyanları var.

Eğer insan davranışlarını belirleyen yegane unsur din olsaydı, inanan hiç kimse gıybet yapmazdı. Zira gıybetin yapılmaması ile alakalı değil açık seçik, net Allah’ın emri var. “Birbirinizin gıybetini yapmayın” diyor Allah. Halbuki bizlerin hayatına baktığımızda “yapmayın” değil de “yapın” diyormuş gibi bir anlayış hakim. Elinizi vicdanınıza koyun ve sorun şimdi kendinize, haksız mıyım?

İşin özü şu: Din insan davranışları üzerinde etkileyici bir yere sahiptir ama belirleyici değil. Belirleyici değil tespitimi çok ağır bulduysanız -ki ben de öyle buldum- şöyle düzeltebilirim: Dinin belirleyici değer olarak ortaya çıkması insanına, o insanda imanın yaptırım gücüne, içinde bulunduğu sosyal çevreye, sahip olduğu pozisyona göre artar ve eksilir. Gün gelir çok küçük bir meselede fıkıh kitaplarında şâz bir içtihat olarak yerini alan “caiz değil” hükmünden hareketle o davranışı yapmaz, gün gelir Kur’an’da Allah’ın emri olarak geçen ve yasaklanan bir eylemi Kur’an’da varmış yokmuş, Allah helal demiş haram demiş hiç umursamadan, arkasına bile bakmadan yapar. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde söylediği ve psikolojinin hümanist-insancıl yaklaşım dediği şey bu olsa gerek eğer o davranış ihtiyaçtan kaynaklandı ise. Başka saikler ve sebepler söz konusu ise yapısal, işlevsel, bilişsel, psikanaliz vb. farklı kategoriler devreye girer.

Madem söz uzadı, bir şey daha ilave edeyim: İnanan insan maalesef yasak olan bir eylemi ister menfaat ve çıkar, ister makam ve mevki isterse başka dünyevi nedenlerle yapar, ardından vicdanını tatmin etmek, bu davranışına meşruiyet kazandırmak için dini kullanılır. Ama, fakat, velakin’lerle başlayan cümleler kurar ve tekellüflü te’villerle yol almaya çalışır. Başka bir ifadeyle dine, dinin kaide ve kurallarına, değer ve prensiplerine uyması gereken kişi tam aksini yapar, yorumlarla, tekellüflü te’villerle dini değerlerin ve kaidelerin içini oyar.

Değerli çocuklarımız! Açık seçik ve net konuşayım, biz buyuz. Yarın bizler toprağın altında sizler de üstünde bizim bugünkü mevkilerimizi aldığınızda belki siz de böyle olacaksınız. Dileğim isteğim o ki olmazsınız. Dümdüz Müslümanlar olursunuz. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” emrinin altında inim inim inleyen, sorumluluk şuuru ile beli bükülen ve bu ayeti her okuduğunda ağlayan Hz. Peygamber misali davranır ve ona layık ümmet fertleri olursunuz. Ama Türkiye Müslümanlığının ve Türkiye Müslümanlarının ortalaması aynen yukarıda tasvirini yapmaya çalıştığım gibidir.

Ali Şeriati insanın dört zindanından bahseder. Tarih, toplum, coğrafya ve ene/benlik der. “Coğrafya kaderdir” deyimindeki mantığa paralel bir mantık örgüsüne sahiptir bu tespit. İnsan bu dört zindanın içinde doğar Ali Şeriati’ye göre. Psikoloji ilminin sosyo-kültürel yaklaşım başlığı altında incelediği şey bu. İnsanın bu zindanın duvarlarını aşması, karanlık koridorlarından güneşin ışığını göreceği bir zemine çıkması kendi iradesi ile olacaktır. İnsana düşen psikologların “öğretilmiş çaresizlik” diye adlandırdığı çerçevenin dışına çıkarak, Allah’ın kendisine ihsan ettiği akıl, ruh, bedeni bir bütün olarak kullanıp kendisine öğretilen şeyler eğer yanlışsa onları terk etmesi, doğruysa olduğu gibi ya da geliştirerek devam ettirmesidir. Peygamberlerin yaptığı budur. Aklını kullanan ve yaptıkları muhakemelerle farklı sonuçlara ulaşan filozofların yaptıkları da budur. Toplumun dayattığı değer yargılarının yanlışlığını idrak ettilerse buna itiraz etmişlerdir. İtirazlarının toplumdaki kabulüne bağlı olarak da kimileri vardır ki çığır açmışlardır, kendisinden sonra gelen ve gelecek olan binlerce, milyonlarca hatta milyarlarca insana rehberlik yapmışlardır.

Siz de öyle yapın. Anne babanızdan, yakın uzak çevrenizden, okuldan, elinizden hiç düşürmediğiniz sosyal medya platformlarından, okullarınızdan öğrendiğiniz her şeyi sorgulayıcı düşünce kazanı içine atın. Dinin size öğretilen öğretilerde ya da anne babalarınızın yapageldiği davranışlarda yegane belirleyici unsur olmayabileceği gerçeğini nazarlarınızdan dur etmeyin.

Bu yazıda dile getirdiğim düşünceler ve yapmaya çalıştığım tembihler soyut düzlemde kalmasın. Güncel hayatımızda karşılığı olan misallere geçeyim şimdi. Farkındayım, yazıya da böyle başladım ama söz başka yerlere kaydı. Bir sonraki yazıda direkt misallere geçeceğim, söz.

Devam edecek…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin