YORUM | AHMET KURUCAN
Aşağıda okuyacağınız üç cümlenin üçü de bana ait. Üçünün muhatabı da aynı ve üçü de aynı hadiseyi anlatıyor. Buyrun dikkatle birlikte okuyalım.
1-Yıllar önceydi. Gençlere bir sohbet esnasında Hz. Ebu Bekir’in halife seçilmesinden sonra mescidde kendisine biat edilmeden önce vermiş olduğu hutbeyi anlatıyordum.
2-Yıllar önceydi. Gençlere bir sohbet esnasında Hz. Ebu Bekir’in emiru’l müminin seçilmesinden sonra minberde biat öncesi yaptığı konuşma ve o konuşmada halka verdiği sözleri anlatıyordum.
3-Yıllar önceydi. Gençlere bir sohbet esnasında Hz. Ebu Bekir’in devlet başkanı seçilmesinden sonra mecliste güvenoyu oylaması yapılmadan önce okuduğu hükümet programını analiz ediyordum.
İlk cümle: Halife, mescid, biat, hutbe.
İkinci cümle: Emiru’l müminin, mescid, biat, konuşma.
Üçüncü cümle: Devlet başkanı, meclis, güvenoyu, hükümet programı.
Maksad Hz. Ebu Bekir’in devlet başkanı seçilmesinden sonra yaptığı ilk konuşmayı anlatmaksa günümüzün insanının anlayacağı dil ve maksada en iyi hizmeti hangi cümle yapacaktır?
Bir örnek daha vereceğim.
1-Makasıd-ı şeria İslam uleması tarafından 5 esas olarak belirlenmiştir: aklın korunması, dinin korunması, malın korunması, nefsin korunması ve neslin korunması.
2-Nasslarda yer alan amelî hükümlerin gayelerini bilmek anlamına gelen makasıd-ı şeria İslam alimleri tarafından şu şekilde tasnif edilmiştir: aklın korunması, dinin korunması, malın korunması, nefsin korunması ve neslin korunması.
3-Alimlerimiz dini esaslara dayalı hukuki düzenlemelerin gayelerini anlamak amacıyla beş ana kategori belirlemiştir. Bunlar: aklın korunması, dinin korunması, malın korunması, nefsin korunması ve neslin korunması.
Aynı soruyu tekrar ediyorum: maksad Kur’an ve sünnete dayalı hukuki düzenlemelerin gayelerini anlama adına nasıl bir yol izlendiğini anlatmaksa hangi cümle o maksada en iyi şekilde hizmet eder.
Şimdi de örneklere geçeyim. Hz. Ebu Bekir’in hutbesi/konuşması/hükümet programını okuması zaten başlı başına bir örnek.
Diğerine gelince:
Aklın korunması: İnsanın en kıymetli varlığı akıldır. Akıl insanı sair varlıklardan ayıran en temel uzuvdur. Onu korumalıdır.
Dinin korunması: Dine karşı yapılacak saldırılara karşı inananların onu müdafa etmesi gerekir.
Malın korunması: İnsanın alnının teriyle kazandığı malını israf etmemesi, yerli yerinde kullanması ya da harici bir saldırı olduğunda onu koruması demektir.
Nefsin korunması: Canın korunması da diyebiliriz. İnsan kendi elleriyle kendini tehlikeye atmamalı, haksız saldırılara karşı da kendini ölümü pahasına müdafa etmelidir.
Neslin korunması: Geleceği inşa edecek olan çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştirmek ve insanı insan olmaktan çıkartacak tehlikelere karşı uyanık olmak demektir.
Bir de şu örneklere bakın:
Aklın korunması: İnsanı sair canlı ve cansız varlıklardan ayıran en temel unsuru akıldır. Aklın meyvesi ise insanın düşünmesi ve kendi ulaştığı düşünceyi ifade edebilmesidir. Bu ise düşünce ve ifade özgürlüğünü sağlamakla mümkündür. Bu açıdan düşünce ve ifade hürriyeti anayasal bir hak olarak devletler anayasalarında yer almalıdır.
Dinin korunması: Din ve vicdan özgürlüğü korunması gereken en temel insan hakları arasındadır. Ayrıca bu özgürlük sadece kendi inandığımız din için değil bütün dinler ve inançlar için geçerlidir. Öyleyse din ve vicdan özgürlüğü de devletlerin yerel anayasalarında yer aldığı gibi uluslararası anlaşmalarda da yer almak zorundadır.
Malın korunması: Mülkiyet hakkı insanoğlu için dokunulmaz bir haktır. Devlet vatandaş ilişkisi içerisinde devletin ceberut gücünü kullanarak vatandaşlarının mallarını haksız sebeplerle gasp etmesi gerekir. Bunun için müsadereden, kamulaştırmaya ve yüksek oranlarda alınan vergilere kadar uzayan alanda kanuni düzenlemeler adil bir şekilde yapılmalıdır.
Nefsin korunması: Temel insan hakları ve özgürlüklerinin başında hayat/yaşam hakkı gelir. Bu nedenle insanın insan onuruna yakışacak şekilde bir hayat sürmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması şarttır. Savaş hukuku bu bağlamda çok önemli bir yer işgal eder.
Neslin korunması: Devletin en önemli kamusal görevlerinden biri de ferdi gayretler ve teşebbüslerle altından kalkılamayacak devasa hizmetleri devlet bütçesinden fon ayırarak yerine getirmesidir. Bu da çevre düzenlemesinden eğitim ve sağlık hizmetlerine kadar hemen her şeyi içine alır.
Şimdi aynı soruyu tekrar ediyorum: maksad Kur’an ve sünnete dayalı hukuki düzenlemelerin gayelerini anlama ve anlatma ise hangi örnekler o maksada daha iyi hizmet eder?
‘Dini dilini sekülerleştirme anlamına gelmez mi?’ bu diye sorabilirsiniz burada. Evet, böyle bir endişeyi taşıyorum ama şunun altını çizmek isterim, gerek Hz. Ebu Bekir’in hutbesi gerek makasıd-ı şeria diyenler bunları İslam ve devlet, İslami devlet, İslam’da devlet-vatandaş ilişkileri kapsamında veriyor. Modern devlet anlayışı ve uygulamalarını bundan 1445 yıl önce Hicaz coğrafyasında kurulu kabile devleti, şehir site devleti, kabilelerin birleşimi ile oluşturulan idari konsey ayrımı yapmadan başka bir dille ifade edecek olursam dünü bugünün değer yargıları üzerinden değerlendirerek veriyorlar. O zaman neden dili yenilemiyor, örnekleri güncelleştirmiyorlar? Din böyle mi anlatılır?
Bitmedi, bir yazı daha yazacağım.