Devrimini satan bilge: Recep Akdağ

HABER-PORTRE | BÜLENT KORUCU

Sağlıkta Dönüşüm projesi tam bir devrim olmayabilir. Eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın bilge olduğu konusunda da ısrarcı değilim. Fakat kangrene dönmüş sağlık sistemimize atılan cesurca bir neşterdi o proje. AKP’nin ilk dönemlerinde, demokratikleşme açılımıyla birlikte taşıyıcı kolonlardan olmuştu. Sağlık sistemi öylesine berbat haldeydi ki en küçük iyileşme büyük devrim muamelesi görüyordu. Sağlık sisteminin tek çatı altında toplanması, sigorta hastanesi-devlet hastanesi ayrımının kaldırılması ve bütçeden alınan payın büyümesi göze çarpan doğrulardı. Vatandaşın sigorta kapsamındaki ilacını saatlerce kuyruk beklemeden eczanelerden alabilmesi önemli bir konfordu. Daha iyi şartlarda işini yapmak ve biraz daha iyi kazanmak sektör çalışanlarını mutlu etti, motivasyonlarını artırdı. Devlet hastanelerinde çalışan doktorların akademik kariyer sorunları çözüldü. Yoğun hasta bakmaktan ders çalışamayan, üstüne de prosedür engelini aşamadığı için doçent ve profesör gibi ünvanları alamayan hekimlerin önü açıldı. Sigara ile mücadelede ‘dumansız hava sahası’ dünyaya örnek olabilecek bir kampanyaydı.

Recep Akdağ’ın iki büyük handikapı vardı: birincisi Recep Tayyip Erdoğan, ikincisi ise doğrularından kolay vazgeçebilmesi. Birincisi zaten bütün ülkenin sorunu ve o konuda söze gerek yok. İkincisi ise bize Erdoğan diktasının kurulmasında yol açıcı, zemin hazırlayıcı psikolojileri analiz etme imkanı sunuyor. Akdağ, bakanlıkta biraz daha fazla kalabilme adına mesleki doğrularından ve kişiliğinden tavizler verdi. En sonunda el birliği ile sağlıkta dönüşüm projesini yediler.

Sektördeki sol ideolojik yapılanma, AKP’nin hem şansı hem de talihsizliği idi. Halktan kopuk ve ideoloji odaklı meslek örgütlerini yok sayması icraatı kolaylaştırdı ama bir sivil denetim fırsatını yok etti. Sırf AKP başarısız olsun diye tıp fakültelerine kontenjan vermeyen Yüksek Öğrenim Kurulu’nu içten içe alkışlayan zihniyeti minder dışına atmak zor olmadı. Ancak Erdoğan hep daha fazlasını istedi. O ideolojik klik dışındaki insanların uyarılarına da kapalıydı. Tıpkı diğer konularda olduğu gibi. Partide siyaset yapan doktorlar da seslerini çıkaramıyordu. Erdoğan ‘başarılı’ bir psikolojik harekat ile herkesi susturdu. ‘Doktor efendi, sen önce o elini vatandaşın cebinden çek.’ Cümlesini Erdoğan neredeyse her konuşmasında tekrar ediyordu. Haklı haksız her eleştiri ‘rantı kesilen doktor hazımsızlığı’ yaftasıyla sonuçsuz bırakılıyordu. Recep Akdağ ilk büyük kaybını burada yaşadı. Meslektaşlarına vurulan ‘hırsız’ damgasına itiraz etmedi. İşine geliyordu, herkesin susturulması.

Akdağ, mesleğinden ve şahsiyetinden ikinci büyük tavizi domuz gribi aşısı tartışmasında verdi. Türkiye’de yüze yakın insanın hayatını kaybettiği salgın sırasında yüzbinlerce doz aşı ithal edildi. Yaklaşık 300 bin kişi aşılandı. Bakanlığın hedefi istisnasız bütün halkı aşılamaktı. Erdoğan, Meclis grup konuşmasında “Bakanımla aynı düşüncede değilim. Aşı olmak zorunda değiliz’ şeklinde konuşunca ortalık buz kesti. Akdağ’ın tevilleri işe yaramadı ve Erdoğan daha ileri gitti ve “Ben de ailemden kimse de bu aşıyı olmayacak’ dedi. Başbakanın endişe ettiği aşıya vatandaş hiç yakın olmazdı, nitekim sonuç fiyasko. Tıp profesörü bir sağlık bakanı, kendisine özgüveni olan bir insan, başka ülkede anında istifa ederdi. Böylesine önemsediği işin bir tekmeyle yıkılması bir yana, Erdoğan’ın tavrının çağrışımları sevimsizdi. ‘Acaba rant mı döndü? Başbakan böyle tepki verdiğine göre, aşı riskli demektir. Öyleyse Akdağ hangi motivasyonla girdi bu işe?’ Gibi onlarca soru işareti oluştu. Akdağ, bir şey olmamışcasına işine devam etti. Yıllar sonra yine Erdoğan tarafından onur kırıcı şekilde görevden alınana kadar kalkamadı koltuktan.

ERDOĞAN’IN TERCİHİ ÖZGÜVENSİZLER

Erdoğan, çevresinde kişilikli ve özgüvenli insan istemiyor. Söz konusu özelliklerin kırıntısını taşıyanı iyice tahkir ediyor; arınma tam sağlandıktan sonra yola devam ediliyor. Akdağ da aynen böyle oldu. Çevresinde kibirli olarak nitelenecek kadar özgüvenli bilinen biri Akdağ. Hatta başka cemaatleri dolaştıktan sonra Menzil’de karar kılmasını buna bağlayanlar var. Tanıyanlar ‘en kolay öne çıkabileceği yolu tercih etti’ değerlendirmesinde bulunuyor. Şu anda tarikattaki en önemli postlardan ‘halife’lik makamında oturuyor. (Tarikatlarda şeyhin, kendi adına müridleri terbiye ve irşad etme yetkisi verdiği mensuplarına halife deniliyor.) Herhalde irşat donanımından ziyade tarikatına yapacağı muhtemel katkılar sebebiyle koltuğa layık bulundu. Bakanlığın ambulans uçaklarının kuyruğuna gavsın kısaltması olan ‘gvs’ ibaresini yazmak ve bakanlıktaki kadrolaşmayı sürdürmek için mi bu kadar aşağılanmayı göze aldı bilemiyorum. Şurası kesin, yaptıkları kendisine de tarikatına da faydadan çok zarar veriyor. Kamusal alana yansıyanlar dışında kalanlar Menzil’in ve Akdağ’ın sorunu, biz kamuyu ilgilendiren kısma devam edelim.

Akdağ’ın sağlıkta dönüşüm projesi kısa sürede kamu kaynaklarını yutan bir hortuma dönüştü. Bütçede ayrılan pay artmasına rağmen hizmet kalitesi gittikçe düştü. Atılan geri adımlar, teşhis ve tedavide yanlışlar bulunduğunu gösteriyor. Projenin en başarılı alanının imaj ve oya tahvil olduğunu söyleyebiliriz. Pek çok geri adıma rağmen başlangıçtaki algı fazla değişmedi. AKP, kepçeyle verdiğini kaşıkla aldığı için halk kayıplarını fark etmekte geç kalıyor.

Sistemin en büyük handikapı istatistik ve para odaklı olması. X ameliyatı patladı, bütçede dikkat çekici pay almaya mı başladı? Kolayı var, hemen ödenen devlet payı düşürülerek doktorlar caydırılır! Tıbbi gereklilik miydi? Araştırmaya lüzum yok. 100 hasta bakan doktor da var 50 hasta bakan da. Niteliği değil niceliği öne çıkaran sistem ikisini eşitlemek için harekete geçiyor. Gelsin tahlil, tetkik ve görüntüleme talepleri… Hastaya ancak iki dakika ayırabilen doktor teşhis koyabilmek için istiyor bunları. Ayrıca işlem hacmi oluşuyor, hem kurum kazanıyor hem döner sermayeden doktor!

Birinci kademe sağlık hizmetlerinden ‘seçmen’ memnun. Seçmenin yüzde 80’i buna ihtiyaç duyduğu için siyasetçi memnun. Üçüncü kademe (ağır hastalıklar için) sağlık hizmeti vermesi gereken devlet ve üniversite hastaneleri imkân eksikliği ve vasıflı eleman kaybından dolayı dökülüyor.

15 Temmuz’dan sonra işler iyice sarpa sardı. Kanun Hükmünde Kararnamelerle binlerce akademisyen ve uzman işini kaybetti. Dışarıda doktorluk yapmak için bile devlete haraç ödemek zorunda. Yüzlerce hekim uyduruk suçlamalarla cezaevinde.

DOKTOR EFENDİ GİTTİ, MÜTEAHHİT BEY GELDİ

Doktor efendinin elini vatandaşın cebinden çekmek için yola çıktığını ileri sürenler, müteahhitlerin Hazine’ye dozerle girmesine zemin hazırladı. Akdağ’ın ülkeye en büyük zararı şehir hastahaneleri oldu. Mevcudu ıslah etmek ve ihtiyaca göre yeni yatırımlara yönelmek yerine her alandaki ‘büyük’ kompleksi sağlığı da rehin aldı. Astronomik bütçelerle yapılan konforlu dev hastanelere bir de ‘hasta garantisi’ veriliyor. Mezarlık yapsalar ‘ölü garantisi’ verecekler neredeyse…

Öylesine savruk ve düşünmeden yapıyorlar ki daha inşaatı bitmeden kapısına kilit vurulan binalar var. Gümüşhane Bağlarbaşı’nda inşaatı 2012 yılında başlayan ve 51 milyon liraya mal olan devlet hastanesi 2015 yılında tamamlandı. Hastane binasında ve zemininde çatlaklar oluştuğu gözlendi. Sağlık planlaması yapılmadığı yetmiyormuş gibi zemin etüdü ihmal edilen bina için yeni yatırım gerekiyor. Bu sadece bir örnek benzer skandallar biliniyor.

Dünya ilk derece sağlık hizmetini lokalleştirerek ve daha kolay ulaşılabilir hale getirerek çözüyor. Bizimkiler merkezileşerek ve dev binalar yaparak çözebileceğini öne sürüyor. Aile Hekimliği olumlu adımdı, onu da akim bıraktılar. İlaç yazma noterliğine dönüştü.

ŞEHİT BABASININ TESPİTİ

15 Temmuz’da şehit olan polis memuru İbrahim Yakup Sürücü’nün babasının Akdağ hakkındaki tespiti, aslında İslamcı camiayı çok iyi özetliyor. Erzurumlu şehidin cenaze törenine katılan Bakan, bir daha yüzlerine bakmayınca baba Ankara’ya gelir. Yurt dışında olduğu söylenerek şehit babası gönderilir ama bakan arka kapıdan çıkarken yakalanır. Şehit Babası şöyle konuşmuştu: “Yakup’tan sonra benim yaşamamım önemi yok. Ama insan bu kadar seviyesiz olmaz. İnsan oya, paraya satılmaz. Sen ne, bakanlığın ne. Hatta Recep Akdağ oğlumun cenazesinde benim elimi tutu. ‘İbrahim Abi o yüzüğü oraya takma sünnet değil’ dedi. Sünneti biliyorsun da, yalanı nasıl biliyorsun.”

Bir hastanede çalışan görme engelli taşeron işçi Nurullah Mehmetoğlu’nun “Asgari ücretle çalışıyoruz. Koşullarımızın düzeltilmesini istiyoruz” sözleri üzerine “Gözlerin görmediği halde sana iş vermişiz. Para kazanıyorsun değil mi?” Demesi benzer bir psikolojinin ürünüydü.

Oğluna yaptığı muhteşem Kayı düğünü de Akdağ’ın geldiği noktayı işaretlemesi açısından önemliydi. Bedelli askerlik yapan bir genci eline kılıç kalkan verip yeniçeriler arasında yürütürseniz, düğün için han otağı kurarsanız haklı olarak eleştirilirsiniz. Hele de bu debdebe için belediye imkanları seferber ediliyorsa…

Şehit babasının yaptığı tespit yaşadığımız pek çok şeyi özetliyor; vatandaşın yüzüğü taktığın parmağı sorun ettiği kadar yalanı, kul hakkını ve hırsızlığı önemsemeyen bir kadro var karşımızda. İşimiz zannettiğimizden de zor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Recep AKDAG bilge sifatini hak etmiyor, Devlet hastanelerinden birinde klinik sefi olan bir profesorden dinlemistim: saglik reformunu ingilizler hazirlayip bizim saglik bakanligina sunmuslar, bunlara uygulatmislar, uygularken bile hic dusunce esnekligi gostermemizlerdir, tek amaclari makam kapma yarisi olmustur , populizme hizmet edip elde ettikleri siyasi gucle ulkede yikim yaptirilan bu guruha bir yazarin tanimi cok uygundur,
    sohret ugruna melekette yikim yaptiran muhteris bezirganlar……Bu arada milletin sirtindan mal yigma yagmasinda calarak kupunu dolduranlar. Elbet milletimiz uyanir bir gun….

  2. Bülent Bey uzun zamandır yazılarınızda genellikle iktidar yanlısı, kokuşmuş siyasi ve toplumsal figürleri konu ediniyorsunuz.
    Peki ya muhalif olan ve demokrat geçinen ama hakikatte istediğini görüp hoşuna gitmeyene yüz çeviren, çok da bunlardan farklı olmayanlar ?
    Mesela Banu Güven, Gürsel Tekin..

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin