Devlet bankasından kredi çekip ödememek, hak mı?

AHMET KURUCAN | YORUM

“Devlet tarafından terörist denilmiş, hapse atılmış, işi elinden alınmış, mal varlıklarına ve tazminatlarına el konulmuş bir insan olarak ödememek niyetiyle devlet bankasından kredi çekmeyi düşünüyorum. Sonra da imkanım elverirse yurtdışına çıkacak ve bir daha geriye dönmeyeceğim. Bunu gerçekleştirirsem Allah katında sorumlu olur muyum?”

“Vatandaşına bu zulmü yapan ve böylesi düşüncelere sevk eden devlete ‘devlet’ denir mi Allah aşkına!”

Yukarıdaki soruyu okuduğum zaman gösterdiğim ilk tepki bu oldu. Farklı tepki gösterenler de var: “Tabii, alabiliyorsa alsın ve ödemesin. Ona yapılan zulüm karşısında bunun lafı mı olur?” Veya, “Hayır, bu ikisini birbirine karıştırmamak lazım. Zulüm ayrı, yapılan zulme karşı mücadele ayrı, ödememek niyetiyle devleti daha doğru bir tabirle milleti zarara uğratacak bir eylemde bulunma ayrı mütala edilmek zorundadır.”

Pekala hangisi doğru? İçtihadi yaklaşımların hakim olduğu bu zeminde elbette tek ve mutlak doğrudan bahsedemeyiz. Herkes farklı şekillerde düşünebilir, farklı sonuçlara ulaşabilir ve ulaştığı o sonuçları bir şekilde kendine göre temellendirebilir.

Madem soru bana soruldu. Ben kendi kanaatimi maddeler halinde sunmaya çalışayım.

1-Devlet tarafından zulme maruz kalma ile devlet bankalarından ödememe niyetiyle kredi çekme ve sonra da isteseler de bulamayacakları ölçüde ülkesi ile alakasını kesme iki ayrı meseledir ve birbirine karıştırılmamalıdır.

2-Kişinin zulme maruz kalması siyasi arenada hükümet edenlerin vermiş olduğu bir karardır. Bu zulümle mücadele yolları da anayasa ve kanunların belirlemiş olduğu bir çerçeve içinde yapılır. Bu çerçeve ve bu sınırlar içinde yapılan her türlü mücadele meşrudur. Bu sınırların dışına çıkan hak arayışları ise hiç şüphesiz gayri meşru olarak nitelendirilir.

Burada şu haklı itirazı yapabilir ve diyebilirsiniz ki: “Sen uzayda mı yaşıyorsun? Bu zulmü yapanlar zaten anayasa ve kanunlara rağmen yapıyorlar. Kendi çıkarları ve iktidarlarını korumak uğruna her türlü yasal olmayan yolu kullanıyorlar. Muktedir oldukları için de anayasa ihlali dahil hiç kimsenin bunlara karşı yapabildiği bir şey yok. Rüşvetten, adam kayırmacılığia varıncaya kadar ülkenin durumu malum. Adaleti bile rüşvetle satın almak zorunda olduğumuz bir ülke burası. Sen neden bahsediyorsun?”

Hak ararken haksızlık yapılmamalı! 

Evet, bahsedilen bu sürecin ayrı bir mazlum ve mağduru olarak bunları hem biliyorum, hem yaşıyorum hem de söz konusu itirazlara sonuna kadar katılıyorum. Ama bu maruz kalınan zulme karşı hakkını ararken başka bir haksızlığa kapı açılmasına cevaz vermez. Zira devlet bankaları kamuya aittir.

Anne karnındaki ceninden, beşikteki bebeğe, sekerât-ı mevtte bulunan yaşlı dede ve ninelere kadar Türkiye nüfusunun her bir ferdinin o paralar üzerinde hakkı vardı. Hükümet edenlerin vermiş olduğu yanlış kararlara binaen 85 milyonun hak ve hukukuna girecek bir eylemin doğru olduğunu düşünmüyorum.

Devlette devamlılık esastır. Hükümetler bugün var, yarın yoktur. Birgün gelecek devlet hükümet ayrılığı dünyanın başka ülkelerinde yaşandığı gibi bizde de yaşanacaktır. Ya da rahmetli Süleyman Demirel için söylenen “6 defa gitti, 7 defa geldi!” denilen günlere geri dönülecektir.

Dolayısıyla belki zaman alacaktır, belki sözü edilen zulümlere maruz kalanların yaşam süreleri gasbedilen haklarını almaya yetmeyecektir ve hak arayışlarını mirasçılarına devredeceklerdir, belki onlar da sürecin işleyişine göre baba ve dedelerinin haklarını alamayacaklardır ama hak arayışı ihkak-ı hal zemininde değil hukuk zemininde olmak zorundadır. İhkak-ı hak bir ülkede hukuk düzeninin, sosyal ahengin, kamu güvenliğinin bozulmasını ve ülkenin kaosa, anarşiye düşmesine neden olur. Buna ‘evet’ denilmesi mümkün değildir.

Ne yaşarsak yaşayalım; ıslah edici olmak zorundayız

“İyi ama zaten ülke an itibariyle bu durumda!” diyebilirsiniz. Olsun. Bu sürece inanan ve hukuka saygılı olan fertler olarak bizim destek vermememiz gerekir. Aksine nerede yaşarsak yaşayalım düzenin ıslah edilmesi, sosyal ahengin sağlanması, hukukun üstünlüğün topluma hakim olması için mücadele etmeliyiz.

Bunu bir de devletin hukuki takip süreci ve uluslararası anlaşmalar çerçevesinde değerlendirmek lazım. Devletin kolu uzundur. Rahmetli babam derdi ki: “Oğlum. Devlet alacağına kartal, vereceğine tavşan gibidir.” Öyledir, devlet dediğiniz aygıt alacağının peşinden kartal gibi uçar ve borçlusunu pençeleri ile yakalar, vereceğini ise vermemek için alacaklısının önünden tavşan gibi tazı gibi kaçar. Öyle değil mi?

3-Devlet bankalarından kredi çekme işine gelince; kanuna karşı hile yapılmaması ve ödeme niyetinin olması şartıyla şahsen kredi çekilmesini mahzurlu görmem. 

Faiz diyeceksiniz?

Yıllık enflasyonun hem de resmi rakamlara göre 70’lere, resmi olmayan verilere göre yüzde 120’lere çıktığı bir ülkede bunun altındaki faiz oranları ile alınacak krediler zaten paranın değer kaybını bile karşılamıyor. Paranın değer kaybı nispetindeki faize de faiz denemez. O fazlalığın faiz diye adlandırılması kimseyi aldatmamalı.

4-Ödememe niyeti ile almayı düşündüğümüz parayı kamu değil de özel bankalardan alsak? Değişen bir şey olmaz. Her halükarda kul hakkı devreye girer. İlkinde tüm ülke fertleri diğerinde o bankanın sahipleri, hissedarları ve bu batık krediler sebebiyle zarar gören mevduat sahipleri.

Gördüğünüz gibi etkilenen insan sayısı belki daha da azalıyor ama kul hakkı perspektifinden baktığımızda değişen bir şey olmuyor. Kul hakkının ise küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Hak haktır. Dünyada helalleşme olmadığı takdirde ahirette Hakk’ın adil terazisinden O’nun hakimliği altındaki mahkemede taraflar birbirinden davalı olacaklardır. ‘Boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hakkını alacağı’ bir mahkeme-i kübradan bahsediyoruz.

5-“Sözünü ettiğimiz sıkıntıları yıllardan beri yaşayan biziz. Siz dışarıdan gazel okuyorsunuz. Gelinde bu sıkıntıları siz yaşayın bakalım. Bir ekmek parasını muhtaç olmayı, iş bulamamayı, arkadaş çevresinden dışlanmayı ve hakkına giriyorsun dediğin halkın rejimin diskurlarını tekrar ederek bizi insan yerine bile koymayışını, ‘malları ganimet, kadın ve kızları cariyemizdir’ diyenleri. Gel bunları bir yaşa, bakalım sen ne düşünceksin?”

Evet böyle itiraz edenleriniz olabilir. Kimseyi benim düşündüğüm gibi düşünmeye ve yaşamaya zorlayamam. Yapagelmiş olduğum tahlili ve varmış olduğum kanaati reel bulmayabilirsiniz. Sübjektif bir değerlendirme diyebilirsiniz. “Empati yaparak daha objektif bir bakış ve sonuç bekliyorduk senden!” diyebilirsiniz ama ben böyle düşünüyorum.

İsteyen aklını, mantığını, muhakemesini, vicdanını devreye koyarak kendini tatmin edeceği farklı kanaatlara sahip olabilir. Ben, varmış olduğum bu sonucun mahruti bir bakışla ulaşılan objektif ve ideal bir sonuç olduğunu söyleyebilirim.

Dileğim o ki yeryüzündeki bütün zulümler en kısa zamanda son bulur ve dünyadaki 8 milyar insan kardeşlik beşiği içinde temel haklar ve özgürlüklerine sahip olarak bir yaşam sürer. İnşallah.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Faiz oranının, enflasyon oranının altında olması şartıyla bankadan, faizli kredi alınmasına cevaz veriyorsunuz… (Bir kısım ulema bunun benzerine cevaz verirken, siz “tefeciden borç alınması” imkanını da eklemiş olmuyor musunuz?
    Koyun çalanın, çaldığı koyunu satın almak, yemek vs. caiz midir?
    Bankaların kurduğu sistemin ve bu sistemde faizli kredi verme işleminin, koyun çalınması kadar bile günahı yok mu?
    Bankalar, faizli kredi verme işlemlerini fisebilillah mı yapıyorlar?
    Bankadan kredi çektiğimde, banka ve dolayısıyla bankacılık sistemi kazanmıyor mu? Sistemi desteklemiş olmuyor muyum?
    Faiz şu kadar çeşit ve en küçüğünün günahı şu kadar değil midir?

    • Kardeş bana bu saydığın helal koşullara uygun, sıfır faizle, yani bugün aldığım gibi vermek kaydıyla, 1 seneligine 1 milyon TL verir misin, ödemelerim var.

  2. Sokrates’e atfedilen bir anekdotta hanımı, Sokrates’i idam edilmek için götüren askerlere bağırır: “ Kocamı suçsuz yere götürüyorsunuz, masum olduğu halde öldüreceksiniz!” Sokrates hemen hanımını uyarır:” Suçlu yere götürmelerini mi isterdin?”

    Hikayenin değişik versiyonlarını duyan, okuyan olmuştur. Getirmek istediğim nokta şu ki: Evet! Yıllardan beri suçlandıkları şeylerle alakası olmayan kişiler eza ve cefa görüyor.

    Peki, fevri davranan bir kaç akl-ı evvel yüzünden insanların: “Gördünüz mü ya! Hiç de masum değillermiş, onlara yapılanlar az bile olmuş!” demesi mi istenmektedir?

    Herkezin rızkı garanti altındadır. Ama bu, ‘konfor’ anlamına gelmiyor. Biraz sabır! Öte taraftan da imkanı olan diğerlerine samimi bir ‘muavenet’ hissi. Ortada güvenilir bir organizasyon yoksa, en azından herkes en yakın akraba ve tanıdıklarına sahip çıkmayla, insanların büyük hatalara düşmelerine engel olmaya niyetlenmeli veya zaten öyle oluyordur!

    Benim acizane kanaatim bu yönde ve genel itibariyle bu işe olumlu bakmayan yazara katılıyorum.

  3. sn.ahmet kurucan, farkindamisiniz faiz konusunda öyle bir kapiyi araliyorsunuz ki, olacaklardan ve milleti girecegi vebalden siz sorumlu olacaksiniz. siz biraz aralarsiniz kapiyi, millet sonuna kadar acar. aman dikkat. süslü cümlelerinizin sizi ötede faydasi olmaz.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin