Derin yapı ya da daha kurumsal ve yaygın isimlendirmeyle derin devlet, seri adımlarla kendi kontrolünde bir vesayet rejimini, ya da vesayet 2.0.’ı kuruyor. Ama bunu Erdoğan’la ortaklık temelinde ederiz, ama Erdoğan’ın derin devletin kontrolünde olduğu “kukla” varsayımıyla, sonuç değişmiyor. Her halükarda Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek sahibi olduğunu düşünen veya kendilerinin bu şekilde algılanmasını isteyen bir grup asker ve bürokrat var; geniş ve etkili bir grup. Bir önceki yazıda derin devletle ilgili bazı göstergeleri dile getirmeye çalışmıştım.
Bu yazıda, daha farklı bir şeyi göz önüne almak istiyorum: derin yapı son siyasi gelişmeler üzerinden kendi güç alanını mı test ediyor? Ya da Erdoğan’a gözdağı vermeyi mi amaçlıyor? Cumhur İttifakı’nın bitmesi tartışmalarını kast ediyorum. 24 Ekim 2018 tarihli emeklilikte yaş engeline takılan vatandaşların durumuna ilişkin yapılan oylamada, yeni rejim kurulduğundan bu yana ilk kez Erdoğan kaybetti. Bu elbette MHP’nin tutum değişikliği ile gerçekleşti. Şimdi Andımız konusundaki Danıştay kararı ile tetiklenen bu gelişmede derin devletin rolü konusu üzerinde düşünmeyecek miyiz? Erdoğan’ın da vurguladığı gibi, 5 yıldır neredeydi Danıştay? Sadece bu 5 yıl sonrası bir anda devreye sokulan Andımız kararı bile tek başına durup düşünülmesi gereken bir olaydır. Siyasette hiçbir şey – özellikle de böyle enteresan bir zamanlaması varsa ve sonrasında ciddi konstellasyon değişimleri tetiklendiyse – tesadüflere bağlı değildir! Bu temel bir ilkedir. Evet, bazen rastlantılar olur. Ama bu denli mükemmel bir rastlantı ve onunla bağlantılı bir domino etkisi olamaz. Dolayısıyla Danıştay kararı ve MHP’nin olağan dışı çıkışı, hayatın doğal akışına uygun değildir. Ben bu olaylar dizisinin bir “irade” ve onun “kararı” sonucunda gerçekleştiğini düşünüyorum. Elbette bu irade kim, onu ancak tahmin edebiliriz bu aşamada. Henüz o iradenin mutlak olarak tespiti imkânsız. Ancak işaretler, gidişatın yönü, arkasındaki ideolojik diskur, ona destek olan kesimler gibi parametreler ışığında, derin yapının gölgesini görmek zor değil.
Derin yapı, Erdoğan’ın siyasi karizması üzerinden Kürtleri ve Cemaat’i saf dışı bıraktı
MHP ve CHP nasıl yeni rejime monte edildiler, bunu daha önce çok kereler ele aldım. İkisi de nasyonalist olan bu iki partinin rejime sadakatlerindeki mihenk taşı Kürt meselesine yaklaşım ve Cemaat’in bitirilmesi konularındaki tutumlarıdır. Bu konular, Ergenekon ve türevi davalardan mahkûmiyet almış askerlerin aklanmasında en önemli pazarlık konularıydı. Erdoğan cephesinde birinci mevzuda tükürdüğünü yalamak konusunda sorun yaşanırken, ikinci mevzuda daha istekli ve motive bir Erdoğan vardı. Bu ikincisinde tek kaygısı, “FETÖ” kapsamına kendisi ve yakın çevresinin de dâhil edilmesiydi. “Allah’ın lütfu” darbe bu konuda imdadına yetişti. Derin yapı, Erdoğan’ın siyasi karizması üzerinden Kürtleri ve Cemaat’i saf dışı bıraktı. Böylece derin yapı, kendisini konsolide etmeye ağırlık verdi ve ordu içi yeniden yapılanmayı sessiz ve nereden, elbette ki derinden (!) yürüttü. En kilit ve gelecekte orduyu kontrol altına alabilecek pozisyonlara, bir zamanlar darbecilikten hüküm giymiş askerleri (yeniden aktive ederek) getiren derin yapı, giderek bürokraside “yargıyı siyasetin köpeği” yapan anayasa ve yasa dışı mahkeme süreçlerini de denetleyerek, elmalarla armutları birbirinden ayırdı. Halkı da bu yapılan korkunç hukuksuzlukların gerekliliğine – yine Erdoğan eliyle – ikna etti. Babasını bulamıyorsan oğlunu al tipi “hukuk” (!) anlayışı iyiden iyiye Türkiye’ye yerleşti. Askeriye ve bürokrasi böylelikle NATO ve Batı normlarından koparıldı. Erdoğan iyice savunmasız hale getirildi. MHP bu gidişatta Erdoğan tarafından “banko” olarak algılanmaya başladı. CHP’nin liderine yüklenerek, daima ulusalcı kanada mesaj veren Erdoğan, derin devletin CHP’yi sosyal demokratlıktan “derin devlet yörüngesinde bir nasyonalist fraksiyona” dönüştürülme sürecinde manivela görevi yaptı. Ne de olsa derin devlet tüm demokratları “liboşlukla” ve “FETÖ’cülükle” suçlayarak, en ufak “solcu” kıvılcımları bile titizlikle söndürüyordu. Böylelikle Cumhuriyet gazetesine operasyon da dahil olmak üzere, ılımlı ve sosyal demokrat, hukukun üstünlüğüne inanan bir CHP yerine, jakoben köklerine dönen bir 1930’lar CHP’si projesi, yine seri adımlarla ilerletiliyordu.
İşte parlamentoda oluşan bugünkü blok muhalefet bu temeller üzerine kuruluyor, ya da kuruluyormuş gibi yapılarak Erdoğan’a sağlam bir mesaj veriliyor. Esasında Saray’ın meclisin bütçe onayına ihtiyacı yok tabi. Ama burada esas olan hakiki işlevden ziyade, verilen mesajın fiili ağırlığıdır. MHP saf değiştiriyorsa, bunu sudan bir Andımız tartışması üzerinden yapmaz, yapamaz. Zira bundan çok daha yaşamsal önemde olan konularda, Erdoğan’a Erdoğan’dan fazla yaklaşarak, ilkeleri olmadığını defalarca ispat etti MHP. Ya CHP? 15 Temmuz resmi söyleminin halka dayatılmasında “Yenikapı Ruhu” teslimiyeti, ana mihenk taşı olmadı mı? Yani CHP, rejimin payandasıdır, bunu biliyoruz. Sonrasında Kılıçdaroğlu partiyi sosyal demokrasiye çekebilmeye gayret etti, binlerce kilometre yürüyerek. Ama nefesi ya da cesareti, Berberoğlu ve Demirtaş’ın zindanları önüne kadar gitmeye yetmedi. Böylece ulusalcı kanat partiyi örümcek gibi sardı. Kılıçdaroğlu, Berberoğlu’na ve rejimin uğraştığı Cumhuriyet’teki Dündar ekibine sahip çıkamadı! Yani derin yapı, ez cümle, MHP üzerinde de CHP üzerinde de etkin! Bu kesin!
Derin devlet şu an Erdoğan’ı test ediyor
Gelelim bu son hamlelerin anlam ve önemine. Bakın, Erdoğan’ın meşruiyeti bazı önemli şeylere dayanıyor. Bunlardan en başta geleni, MHP’nin de dâhil olduğu “yerli ve milli” cephe. Halkın yüzde ellisinden fazlasının desteğinin Erdoğan için sembolik olmaktan ötede bir önemi var. Ama bundan çok daha – stratejik bakımdan – önemli olanı, derin yapının Erdoğan’ın İslamcı ideolojisini nasyonalizmle sulandırma arzusu, ki bunu çok başarılı bir şekilde gerçekleştirdiler diyebiliyoruz an itibariyle. Neden mi? Bakın, bugün kamuoyu – AKP özelinde Erdoğan’ın tabanı başta olmak üzere – tüm iç ve dış meseleleri artık milliyetçi gözlüklerle okuyor. Türkiye kapalı bir toplum haline getirildi, küresel ve bölgesel “gerçek” gündemden tümüyle kopartılarak tecrit edildi. Oh, ne ala, işte tam da bu, derin devletin vesayeti için arayıp da bulamadığı bir ortak halk zemini oluşturdu. Erdoğan, kitlelere bunu kakalamada en önemli araç oldu. Bir zamanlar “megri-megri” türküleriyle Abdullah Öcalan’ın pazarlık sonrası mesajlarını okutan ve Dolmabahçe Mutabakatı’nda Kürtlere üniter yapıyı sarsıcı hakları söz veren Erdoğan, çok kıvrak bir manevrayla derin devletin şahin ve askeri politikalarına halkı ikna ederek, bir anda milli bir lider olmaya karar verdi! Bak sen şu işe! Ve biz bunun nedenlerini hiç sorgulamayacağız, bunu dün yağan yağmur gibi, mevsim normalleriyle açıklayacağız, öyle mi?
Hiç sanmıyorum! Çünkü bunun satın alınmasında ciddi analitik zafiyetler var! Olan esasında şu: 17 Aralık soruşturmaları sonrası, Erdoğan, bu politika değişikliklerini kabul etmek zorunda kaldı. Neden? Çünkü derin yapının destek ve himayesine gereksinim duymuştu. Bu bağlamda, Türkiye’nin ”demokrasi tramvayından” inmesi, İslamcı Milli Görüş ideolojisiyle takıyyenin feriştahı olmuş Erdoğan için son derece kolay yapılabilecek bir hamleydi. Şimdi bakmayın AB çevrelerinde “nasıl oldu bu iş” diye soranlara sakın siz. Bunlar, bilip de bilmezden gelen, Erdoğan bahane, “mülteci anlaşması şahane” ekibinden. İnanın bugün derin devlet derinden değil de satıhtan politikaya bodoslama dalsa, AB yine mülteci anlaşması için tüm ilkelerini ayaklar altına alır. Esasında haksız da sayılırlar mı? Sayılmazlar bence. Çünkü Türkiye ve Türk insanı, demokrasiden ne anlıyor, 15 Temmuz sonrasında net olarak gördük.
Evet, derin devlet şu an Erdoğan’ı test ediyor. Bunu MHP manivelası üzerinden yapıyor. İstediği tasarımı yapabilme kabiliyetinde olduğunu gösteriyor. Dikkat et mesajı veriyor. Ya da ikinci alternatif, rejim 2.0 aşamasında artık. Bunu yakında göreceğiz. Şu an için bu tahminlerin ötesinde bir netlik kazandırmak çok zor bu konuya. Mesaj veriyorsa, MHP’li statüko yeniden tesis edilir yakında. Yok iş ciddiyse, bunun da emarelerini izlemeye ve yorumlamaya devam edelim biz. Bu seriyi kapatmamak üzere, şimdilik bu kadar.