HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
Deprem Vergisi, yaşanan her depremden sonra gündeme geldiği gibi Cumhurbaşkanlığı Sistemi de Tayyip Erdoğan’ın sağlığı ile ilgili bir dedikodu ortaya atıldığında tartışılmaya başlanıyor. “Deprem Vergisi” ile “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” arasında garip bir benzerlik var. Bakın nasıl.
Önce size bir dizi can sıkıcı bilgi aktaracağım.
Kamuoyunda “Deprem Vergisi” diye adlandırılan Özel İletişim Vergisi, 17 Ağustos 1999’da Marmara Bölgesinde yaşanan 7.4 büyüklüğündeki depremden sonra gündeme geldi. Gölcük merkezli bu depremin yaraları daha sarılmaya başlamadan aynı yıl 12 Kasım’da bu kez 7.2 büyüklüğündeki deprem Düzce’yi vurdu.
Başbakan Bülent Ecevit başkanlığındaki hükümet, meydana gelen tahribatı gidermek ve depremzedelerin barınma ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla elini halkın cebine atmaya karar verdi. “Yeni bazı mükellefiyetler ihdas edildi ve bazı vergi kanunlarında değişiklik” yapılması yoluna gitti.
İlgili düzenlemeler 26 Kasım 1999’da Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bunlar arasında emlak vergisi, ek motorlu kara taşıtları vergisi, ek gelir ve ek kurumlar vergisi getirildi. Bu vergilerin sadece bir yıllığına alınacağı duyuruldu ve halktan sabır ve dayanışmaya katkı istendi.
Toplumda dayanışmanın çok üst düzeye çıktığı o dönemde bu vergileri sempatik göstermek amacıyla “Deprem Dayanışma Vergileri” olarak nitelendirenlerin sayısı hayli fazla idi.
BİR YILLIĞINA GELEN VERGİ BİR DAHA KALKMAK BİLMEDİ
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, bir gazetecinin toplumda bu vergilerin başka alanlarda kullanılacağı yolunda endişeler bulunduğunu hatırlatması üzerine şu cevabı verdi:
“Vergi düzenlemesinde yapılan değişiklikler dolayısıyla sağlayacağımız kaynaklar, hem ekonomiyi canlandırma, o yoldan da depremzedelere katkıda bulunma, hem de doğrudan doğruya depreme uğrayanların ivedi ihtiyaçlarını, insani ihtiyaçlarını karşılamak için tam bir saydamlık içinde kullanılacaktır. Bundan kuşku duymaya kimsenin hakkı yoktur.”
Ancak cep telefonundan Milli Piyango biletlerine, pasaport işlemlerinden uçak biletlerine kadar getirilen ek vergiler, ekonomik kriz gerekçesiyle her defasında birer yıl uzatıldı.
2003 yılına gelindiğinde AK Parti iktidarı özel işlem vergilerinin sürelerinin uzatılmayacağını açıkladı. Dönemin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, o kendine has alaycı üslubuyla gazetecilerin karşısına çıktı. Gazeteci, deprem vergilerinin her defasında birer yıllığına uzatıldığını hatırlatarak, “Bunları kalıcı hale getirmek istemiyor musunuz?” diye sordu.
Bakan Unakıtan, ironi ile sorulan bu soruya kelimesi kelimesine şu cevabı verdi:
“Evet biz de aynısını düşünüyoruz. Gerekli düzenlemeleri yaparak milletin karşısına da, (evet bunlar budur) diye net çıkmak istiyoruz. Kimse kimseyi kandırmasın.”
AK Parti tarafından Özel İletişim Vergisi (ÖİV) 2003’te kalıcı hale getirildi. O gün bu gündür tahsil edilmeye devam ediyor. 1999 sonrasında ekonomik kayıpları azaltmak amacıyla çıkarıldığı için kamuoyunda “Deprem Vergisi” olarak tanındı.
Vergi koymak kadar, konulan verginin tahsili de bir sorun. Bazı vergiler var ki tahsil edilmesi, elde edilecek gelirden daha masraflı olduğu için bu vergiler yürürlükten kaldırılır. Ama Deprem Vergisi kadar tahsili kolay bir vergi yok.
Maliye, ilgili telekom operatörlerine “Şu oran üzerinden vergi tahakkuk ettireceksin” diyor ve para belirlenen tarihte tahsil edilmiş olarak Hazine’ye aktarılıyor.
Sağ olsun Maliye 2017’de telefon şirketlerinin işini kolaylaştırmak için bir adım attı. Cep telefonu görüşmelerinden alınan yüzde 25, sabit telefon görüşmelerinden alınan yüzde 15, veri ve internet hizmetlerinden alınan yüzde 5 oranında Özel İletişim Vergisini yüzde 7,5 olarak tek oran üzerinden tahsil edilmesine karar verildi.
Son bir not ile bu sıkıcı verileri paylaşmaya son vereyim.
Bu yılın başında yeni bir düzenleme daha yapıldı. Telekom şirketlerine bir yazı yazıldı ve yüzde 7,5 olarak tahsil edilen verginin bundan sonra yüzde 10 olarak alınmasını istedi.
CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ DE ÖNCE BİRER YIL UZATILACAK
Şimdi “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Deprem Vergisi arasında ne alaka var? Bütün bunları önümüze niçin yığdın?” diyorsunuz haklı olarak.
Kesinlikle itirazınızda haklısınız. Doğrudan bir bağ yok. Bunu net bir şekilde ifade edeyim. İkisi arasındaki bağ sadece işin mantalitesinde yatıyor.
Özel İletişim Vergisi niçin kalıcı hale getirilmişti? Devlet bu verginin tahsilatı için hiçbir harcama yapmıyor. Yani tahsili en kolay vergi.
Şu sıralar muhalefet partileri bir araya gelip toplantı üzerine toplantı yapıyorlar ve Parlamenter Sisteme geçiş çalışmaları yapıyorlar ya ben buna gülüp geçiyorum.
Kuvvetler ayrılığının birbirini denetleyen ve ayar veren sistemi ile uğraşmak yerine bir kararname ile işlerin yürütüldüğü bir sistemi hangi yönetim terk etmek ister.
Burası Ortadoğu. Burun farkıyla da olsa önde olan isim bir şekilde kendisini lider olarak konumlandırır. Ardından dün omuz omuza mücadele verdiği isimleri saf dışı etmek için ayak oyunlarına başlar.
Muhalefet partilerinin çalışmalarını saygı ile karşılıyorum. Dahası bu çabaların Türkiye’nin içine sürüklendiği bataklıktan kurtulmasında önemli katkıları olacağını biliyorum.
Ne var ki “şeyh uçmaz mürit uçurur” diye özetlenen lider etrafındaki halka liderlerin toplumla olan bağlarını kesiyor. Lider kısa süre içerisinde onların sunduğu tablo üzerinden toplum ve dünyayı algılar hale geliyor.
Bu ve benzeri sebeplerden dolayı yakın gelecekte Cumhur İttifakı ve paydaşları iktidar çöplüğüne atılsa dahi yeniler, Cumhurbaşkanlığı Sistemini isim olarak değiştirseler bile uygulama olarak bunu devam ettirmek isteyecekler.
Yetkisi bol, sorumluluğu az olan Cumhurbaşkanlığı Sistemini yönetimi eline geçirenler kolay kolay bırakmak istemeyecekler. En iyimser şekli ile sistemin ortaya çıkardığı “tek adam” profili belki törpülenecek, yeni liderler heyeti bir süre devam ettirmek isteyecek.
Başta ilan edilen 2 yıllık geçiş süreci önce “haklı gerekçelerle” bir süreliğine uzatılma yoluna gidilecek. Sonra “adı gitti kendi kaldı yadigar” olacak.
Bu konuda yanılmaya hazırım. Ortaya koyduğum endişelerin tamamının kendi kişisel vehimlerimden kaynaklandığının ortaya çıkması en çok beni sevindireceğini buraya not düşmek isterim.
Bütün bunlara rağmen bugünkü gibi bir tek adam rejiminden çok daya iyi bir tablo olacağından emin olun.
Dış Borç 500 Milyar dolar,
1 yıl içindö ödenecek iç-dış borç 160 milyar DOLAR,
Merkez bankası bilanço -32 Milyar dolar,
Enflasyon yüzde 50,
Asgari ücretli çalışan sayısı yüzde 48,
Gini katsayısına göre, Nüfusun yüzde 20 si, gelirin yüzde 50 sini, bir yüzde yirmisi de yüzde 5 ini alacak kadar gelir adaletsizliği uç boyutlara ulaşmış,
Dolaylı vergi toplanması(vergi adaletsizliği demektir bu) yüzde 70,
doğrudan veri(adil vergi demek bu) yüzde 30
olan ve tüm göstergelerin gittikçe daha da kötüye gittiği ülkede kim kazanırsa kazansın, PİRUS Zaferinin ardından, kendini bulacağı yer bir bataklık.