Demirtaş etrafında sınanmalar: İmralı, AKP, CHP, Cemaat ve Demirtaş üzerine!

YORUM | RAMAZAN FARUK GÜZEL

Yaklaşık 3 yıldır Sincan cezaevinde adeta rehin tutulan HDP’nin eski eş başkanlarından Selahattin Demirtaş’ın bu hafta duruşması vardı. Demirtaş yine hakkında ilk fezlekenin düzenlendiği 2012 yılına atıfta bulundu. Dosyada imzası bulunan bazı savcıların Cemaat soruşturması kapsamında hapiste olmasına da vurgu yaparak bir kısım hukuksuzluklara işaret etti.

Uzun anlatacağım ama kestirmeden gidip önce şunu yazayım: Fezleke, bu yargı sürecindeki en önemsiz ve zayıf halkadır. Ortada bir Meclis kararı ve sonrasında özel seçildikleri ödüllendirilmelerinden belli yeni savcılarla başlamış soruşturma ve hazırlanmış iddianame var; Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi kabul etmiş ve yargılamaya başlamış.

Burada, soruşturma dosyası tekemmül ettiğinde iddianameye dönüştüren savcının sorumluluğu esastır. Tutuklayan ve sonrasında ödüllendirilen bir hakim var! Daha da önemlisi hala tutuklu yargılayan bir mahkeme heyeti var ortada! Hem de AİHM kararlarına rağmen! Bunları bırakıp 12 yıl önceki fezlekeye savunma bina etmek işe yaramaz ve zaten sonuç üretmediği ortada.

Demirtaş, Twitter hesabı üzerinden Bir de benden dinleyin diye söze başlamıştı.

Önceki savunmaları da bu minvaldeydi ve fezlekesi hakkında ‘Ahmet Karaca’ isimli bir savcıdan bahsetmişti, şimdilerde ise Uğur Özcan isimli savcı hakkında bazı ithamlarda bulundu.

Demirtaş’ın içeride tutulmasında bu fezlekenin yeri ne kadardır, bu ayrı bir tartışma konusu… Fakat ortada iki mağdur taraf var:

– Birisi, siyasi saiklerle içeride tutulan ve çıkabilmek için şartları sonuna kadar zorlayan Demirtaş,

– Ve her celse sırayla suçlanan bazı fezleke savcıları.

İki taraf da kendisini tam savunamayacak durumda… Demirtaş’ın avukatları var, bir de sosyal medya hesabını idare eden birileri. Fakat Cemaat davaları kapsamında 15 Temmuz 2016 Kurgusal Darbesi sonrasında tutuklanan ve içeride belirsiz akıbetlerini bekleyen savcılar ise tamamen savunmasız durumda. Aslında iddiaları en iyi cevaplandırabilecek olanlar kendileri ama onlara ulaşılamıyor, ulaşılsa ve konuşsalar başlarına ne geleceği bilinmiyor.

Aynı adliyede görev yapmış bir yargıç olarak bize insani bir görev düşüyor. Ama yazdıklarımızın da içerideki savcılara nasıl yansıdığını, kötü şartlarına ne gibi külfetler ekleyip eklemediğini bilmiyoruz! Bildiğimiz kadarını paylaşmanın adalete bir nebze olsun katkı sağlayacağı ümidi ile yazmaya devam ediyoruz…

SINAMANIN ADI DEMİRTAŞ!

Cezaevinde rehin tutulmakta olan Selahattin Demirtaş üzerinden -kendisi de dahil- herkes bir sınamadan geçiyor!

İlk sınanma Devlet – Erdoğan – Demirtaş ve AİHM arasında:

Erdoğan’a “Seni başkan yaptırmayacağız” diyen, aldığı yüksek oyla Erdoğan’a ciddi rakip haline gelen Demirtaş, Meclis’ten hızla geçirilen “dokunulmazlık” yasasından sonra anayasal koruma zırhından mahrum bırakıldıı. Ardından 2012 yılından beri sümen altında bekletilen ilgili- ilgisiz bir sürü dosya, soruşturma işleme sokularak hapse tıkıldı!

Erdoğan’ın hedef göstermesi ve yargıya talimatlar yağdırması sonucunda bir dizi hukuk cinayeti işlendi, mesele Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı. AİHM, Selahattin Demirtaş’ın başvurusunu karara bağladı, Türkiye’yi –bir kez daha- mahkum etti; Türkiye düşünce ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle 2500 euro tazminat ödeyecek.

(Demirtaş’ın 2006 yılında İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şube Başkanı olarak görev yaptığı dönemde, bir televizyon programına telefonla katılıp, Kürt sorunu ve PKK lideri Abdullah Öcalan ile ilgili görüşlerini açıklamasının ardından terör örgütü propagandası yapmak suçundan hakkında soruşturma açılmıştı. Mahkeme, 2010 yılında sonuçlanan davada Demirtaş’ı 10 yıl hapis cezasına çarptırıp ‘Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına’ karar vermiş, Demirtaş’ın 5 yıl boyunca denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasını kararlaştırmıştı.)

AİHM, geçen yıl kasım ayında aldığı kararda ise Türkiye’nin insan hakları ihlalinde bulunduğuna hükmederek, Demirtaş’ın serbest bırakılmasını istemişti. Buna karşılık adeta Erdoğan, ”veririz tazminatını tutarız içerde..” demişti.

AİHM sorumluluğunu, işlerin bu noktaya gelmesindeki “bekleyelim ve görelim” yaklaşımının katkısını da unutmamak lazım. Nitekim AİHM, diğer mağdurların dosyaları konusunda da aynı şekilde ağırdan alıyor. Bu da onların imtihanı.

Demirtaş, HDP, PKK, Öcalan ve AKP üzerinden sınanma:

Milliyet’te yayınlanan ve çok gürültü kopartan Demirören’in (Erdoğan tarafından telefonda) ağlatılmasına yol açan İmralı tutanaklarını hatırlıyorsunuzdur. Orada Öcalan’ın Demirtaş için söylediği ve kendi yerine geçmek istediğine dair beyanları vardı. İstanbul seçimlerinde Demirtaş’ın Ekrem İmamoğlu’dan yana ağırlığını koyması, buna karşılık ise AKP’nin MİT üzerinden Öcalan’a ulaşıp ondan mektup getirtip “Kürtler en azından tarafsız kalmalı” mesajı yayınlatması işin ayrı bir boyutu.

İmralı, Kandil ve HDP’de kim ne kadar Demirtaş’ın içeride ya da dışarıda kalmasını istiyor? Kürt hareketleri içerisinde Derin Devlet’e yakın çalışanların rolü nedir? Ayrıca düşünülmeli…

Demirtaş, muhalefet ve CHP sınanması:

Evet, hukuk eksenli bir samimiyet testi var Demirtaş üzerinden… En kötü sınavı verenlerden birisi muhalefet ve özellikle de CHP!

CHP, kendi vekilleri Enis Berberoğlu ve Eren Erdem’in tutuklanması pahasına dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek vermişti. Hedefte öncelikle Demirtaş ve diğer HDP’li vekiller vardı fakat gelinen noktada Kılıçdaroğlu dahi hedefte ve her an içeri alınması bir talimata bakar oldu…

(Şimdilerde ise Sayın Kılıçdaroğlu ikide bir soruyor, “Demirtaş niye içeride, Sırrı Süreyya Önder neden içeride?” vs… Bunun cevabını en iyi kendisi biliyordur!)

Demirtaş son savunmasında ‘Fezlekenin altında imzası bulunan Uğur Özcan’ın Cemaat’ten içeride olduğunu ve onun hazırladığı yanlı ve yanlış fezlekelerdeki iddialar yüzünden içeride olduğunu, bunların dikkate alınarak beraat etmesi gerektiğini’ ifade ediyor…

Velev ki o savcı yanlış yaptı ve fezlekeyi gönderdi;

Adalet Bakanlığı’nda, Meclis’te hukukçular var, iade edebilirlerdi.

Hadi olmadı, CHP neden destek verdi? Siyaset bu mudur?

Savunmasını kurarken neden CHP’ye de iki kelime etmiyor Sayın Demirtaş? O sitem ederse, belki CHP’ye bir mahcubiyet gelir, siyasi baskı filan yapar! Gerçi Adliye’de şu an devleti paylaşmış ortaklar dışında kimsenin gücü yok.

Zaten İhraç edilmiş ve kendini dahi savunabilecek durumda olmayan bir savcı üzerinden savunma kurmak kolay… Son yerel seçimlerde omuz verdiği CHP’ye de diyecek bir şeyleri vardır umarım, bu da Demirtaş’ın samimiyet testi.

Cemaat, Yargı, Demirtaş sınanması:

Demirtaş’ın hemen her duruşmasında, cemaat mensubu olmakla suçlanmış bazı savcıların onun dosyasında rol aldıkları ileri sürüldü. O savcılardan bir savunma, bir özeleştiri alınamadı. (Muhtemelen hücrede tutuluyorlar.)

Onlar olmadan bir başkası ne dese boş… Demirtaş’ın iddiaları karşısında Bülent Keneş ve Abdülhamit Bilici gibi gazeteciler, “Eğer ortada böyle bir suistimal varsa bunun kabul edilemeyeceğini, yanlış olduğunu, konuyu bilen birilerinin de açıklık getirmesi gerektiğini” vurguladılar.

Bu çıkış da yerinde. Zira her kim, her ne saikle olursa olsun bir yanlış yapmışsa, bu kabul edilemez ve yapılan yanlıştır, vebaldir! Sanırım Demirtaş üzerinden de Cemaat sınanıyor, hemen her konuda olduğu gibi sigaya çekiliyor.

TUTUKLULUK VE SONRASI NELER OLMUŞTU

Demirtaş’ın dosyası hakkında -avukatları hariç- hemen hiç kimsenin tam bir malumatı yok. Açık kaynaklardan elde edilen bilgilerden ve o yıllardaki tecrübelerimizden anladığımız kadarı ile:

1- Demirtaş, 04.11.2016 tarihinde, soruşturmayı yürüten Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcı Vekili Kurtça Eker’in talebi ve Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hakimliğinin kararı ile tutuklanmıştı.

2- Demirtaş’ın avukatları daha o tarihte Başsavcı vekili Kurtça Eker ile Sulh Ceza Hakimi Salih Zeki Bilgin’i HSK’ya şikayet etmiş.

(Nitekim Savcı Kurtça Eker, 2015 yılında Gaziantep savcısı iken terfi ettirilerek Diyarbakır Başsavcı vekili yapılmıştı. İktidarın desteğinde olmayan bir savcının o tarihte bu makama gelme ihtimali yoktur.)

3- Hakkında yürütülen HSK soruşturmasına rağmen Kurtça Eker bu kez 2017 yılında -yani Demirtaş tutuklandıktan sonra- bir kez daha terfi ettirilerek Fethiye Cumhuriyet Başsavcısı yapılmıştı.

4- Dönemin Başsavcısı Ramazan Solmaz ise YBP üyesi ve HSYK üye adaylığına da adı geçmiş birisi idi, dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile makamında çektirdiği “el pençe divan” fotoğrafı ile de gündem olmuştu. Başsavcı Solmaz, bu ve benzeri soruşturmalar sonrasında ödül olarak -isteği üzerine- Antalya Başsavcılığına tayin edilmişti.

5 – Tutuklama kararını veren Hakim ise yine hakkındaki soruşturmaya rağmen terfi ettirilerek Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünde Tetkik Hakimi yapılmıştı. İktidarın bilgisi ve isteği olmadan bu göreve gelemeyeceği açıktır.

Demirtaş avukatlarının HSK şikayetinden anladığımız kadarıyla tutuklama kararını 2. Sulh Ceza Vermiş. Hakim Salih Zeki Bilgin, Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hakimi ve dinleme kararı da vermiş. Hakim Bilgin, yakından tanıdığım, avukatlıktan hakimliğe geçmiş hükümet destekli bir yargı mensubu. Darbe sonrasında bir çok yargı mensubunun tutuklanmaya sevki kararının altında da imzası vardı.

Demirtaş’ın tutukluluğuna giden süreçte dosyayı şekillendiren, dönemin terörden sorumlu başsavcı vekili Uğurhan Kuş ise 2015 yılında terfi ettirilerek önce Urfa Başsavcısı, ardından isteği üzerine Bursa Başsavcısı yapılmıştı. Sosyal medya hesabından öğrendiğimize göre ise şimdi Adalet Bakanlığı Bakan yardımcısı!

O dönemin yargı mensuplarından olup da terfi alanlardan birisi de Selahaddin Menteş! Aynı dönemlerde, aynı sıralarda okuduğumuz Menteş, Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ve Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı görevlerini 2012 Haziran ayına kadar yürütmüştü. Bazı kritik davalarda duruşmaya ara verip “Bunu Ankara’ya sormalıyız!” diyen Menteş; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Adalet Bakanlığı Bakan Yardımcılığı görevinden Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) üyeliğine atandı!

Demirtaş ve Diyarbakır ne de bereketli değil mi?

Eski istihbaratçı ve komplo teorisyeni rahmetli Mahir Kaynak’ın meşhur bir sözü vardır: “Bir olay olduğunda, olayın failini bulmak istiyorsanız olayın sonucunun kime yaradığına bakın. Bu olay kimin işine yarar? Bunu bilirseniz, bu işi kimin yaptığını da bilirsiniz.”

Bilmem meramımı anlatabildim mi? Umarım, Demirtaş’ın avukatları da anlamıştır.

SON TAHLİLLER ve NOTLAR

Gizli Tanık “Mercek”:

Gizli tanık Mercek’in KCK davalarında çok uzun ifadeler verdiği kamuoyuna da yansımıştı. Dolayısıyla da KCK ana dosyasına bakıldığında, onun ifadeleri üzerinden şahsına ulaşılabilir.

Belki de böyle bir tanık da yoktur. Şu anki ‘FETÖ’ davalarında da hayali/gizli tanıklar havada uçuşup duruyor, oradan meseleye kamuoyu aşina… Ve eğer o dönem olmadığı halde böyle asılsız bir tanık beyanı uyduruldu ise bu hukuksuzlukta yer almış bütün kamu görevlileri (hakimi, savcısı, polisi vs) suçludur ve hesabını vermelidirler…

Bazen de tanık oluyor ama içeriden birileri o tanığı buharlaştırabiliyorlar. (Bazı yargılamalarımızda böyle durumlarla karşılaşıp ilgili emniyet personelleri hakkında gerekli suç duyurularında bulunmuştuk. Demirtaş’ın yargılamasında da bu tanık buharlaştıysa, ihmal ya da kastı olan memurlar hakkında gerekli suç duyuruları yapılmış mı, bakmak gerek!)

Demirtaş’ın dosyasında da bir tanık beyanı var ama tanığın kendisi ortada yok! Peki o tanığın şimdi bulunamaması, buhar olması o ilk fezlekeyi hazırlayan savcının suçu mudur? O tanığın güvenliği de, bulunup tekrar ifadesinin alınması sorumluluğu da devletin görevi, içeriye atılan savcının vazifesi değil…

Diğer iddialar ve sorumluluklar:

Demirtaş, twitter hesabına yansıyan savunmalarında ayrıca bazı mektuplardan, yurtdışı irtibatlarından, listelerden vs bahsediyor ve bunların hazırlanmasında yine Uğur Özcan’nın imzası olduğunu yineliyor.

O tutanaklarda Savcı Özcan’ın imzası varsa ve bahsedildiği gibi suistimaller yapılmışsa bu konuda kendisi hem konuşmalı, hem de yargı önünde bunun hesabını vermelidir! Zira sırf siyasiler ya da başkaları istedi diye, ya da şahsi garezlerle suç işlendiyse bu hiç bir şekilde kabul edilemez! Adalet, hiçbir saike feda edilemez! Bu soruşturmada gerçekten de hatalar ve yanlışlar, hatta hukuk katliamları var diyelim. İşin Emniyet safhasının da araştırılması, Savcılığın yanıltılıp yanıltılmadığı hususun da irdelenmesi gerekir.

İddianame süreci ve sonrası detaylar:

2012 lerde fezleke haline gelen Demirtaş dosyası 2015 sonuna kadar uyku modunda ilerlerken başkanlık seçimlerinden sonra bir anda hız kazanıyor, 15 Temmuz’dan sonra dokunulmazlıklar kalkıyor ve Demirtaş’ın rehinlik dönemi başlıyor.

Bir kaç yıldır süren yargılamasının son bir yılında da Demirtaş ve avukatları savunmalarının hemen hepsini “Fezlekeyi hazırlayan savcının şimdi Cemaat davasından içeride olduğu” iddiası üzerinden yürütüyor ama ötesine pek geçmiyor.

Kısaca izah ettiğimiz gibi, velev ki bu savcılar yanlış ve yanlı işler yaptılar diyelim; fezleke bu sürecin ancak yüzde 10’una tekabül eder.

Fezleke Meclis’e gitmiş, Adalet Bakanlığı süzgeçinden geçmiş, CHP’nin de içinde olduğu partilerce dokunulmazlık kaldırılmış. Özel seçildikleri her hallerinden ve ödüllendirilimelerinden belli yeni savcılar ile soruşturması başlamış ve iddianamesi hazırlanmış, ilgili Ağır Ceza Mahkemesi kabul etmiş ve yargılaması başlamış.

Soruşturma dosyası tekemmül ettiğinde iddianameye dönüştüren savcının sorumluluğu esastır. Tutuklayan ve ödüllendirilen bir hakim var! Daha da önemlisi yargılama devam etmesine rağmen böylesine önemli bir siyasinin hala tutuklu yargılamasını yapan bir mahkeme heyeti var ortada! Hem de AİHM kararlarına rağmen! Bunları bırakıp 12 yıl önceki fezlekeye savunma bina etmek basit ve işe yaramaz bir kurnazlık. İşe yaramadığı zaten ortada, sonuç üretmiyor.

SON TAHLİLDE…

Demirtaş’ın son olarak ismini verdiği ve fezlekenin altında imzasının olduğunu söylediği Uğur Özcan isminde bir savcı var.

– Bu savcı gerçekten Cemaat’ten midir?

– Bu fezlekedeki bütün sorumluluk onda mıdır, onun imzası ile mi yapılmıştır?

– Demirtaş’ın bahsettiği hukuksuzluklar işlenmiş midir?

– İşlenmişse o savcı hangi siyasi, idari saiklerle bunu işlemiştir?

2002 yılından beri iktidarda olan ve belki de Atatürk’ten beri en güçlü, en devlete hakim bir hükümet ve devlet adamı var. Yargı üzerinde kurduğu baskı ile istediğinde yasaları, kararları her türlü esnetme, etkileme gücü olan bir iradeden bahsediyoruz!

Bu doğrultuda hareket eden, idare ile uyumlu çalışanların nasıl ödüllendirildiğini görmeden, bütün savunmayı kendisini savunamayacak durumda olan 1-2 savcı üzerinden kurmanın temelsiz ve haksız olacağını düşündüğümü dostane hatırlatmak istiyorum.

Bu sorular ve fazlasının cevaplandırılması ve artık şu meselenin bir netliğe kavuşması gerekiyor kanımca. Bunun çözümünde, dosyada adı geçen savcıların konuşmasının büyük katkısı olacaktır. Onun haricinde konuşacakların sözleri afaki kaçıyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Sayın Güzel bu konudaki yazılarınızı ilgiyle ve takdirle okuyorum. İlgili tarafların konuşması elbette önem arz ediyor, buna tam anlamıyla katılıyorum. Ancak benim birkaç şüphem var.
    Birincisi; Demirtaş’ın twitter hesabını acaba kendisi mi yönetiyor, yani yazılanları onaylıyor mu? Sanki derin bir el tarafından yönetiliyor gibi. Malum devletimizin her kesimde uzun kolları vardır. Yani bu iddiaların ne kadarı hakikaten Demirtaş’a ait?
    İkinci olarak sol ve Kürtçü gelenekten bazı dostlarımızda daha önce karşılaştığımız Cemaat’e saldırarak kendilerine prim yapma yaklaşımı var. Bunları iyi tahlil edince de başka şeylere ulaşılabiliyor. Muhtemelen tekil bir olayı her yere yapıştırıyorlar ve Cemaat’e mal ediyorlar. Bir tane savcı yememiş içmemiş ve de hiç bir yere tayini de çıkmamış Demirtaş’a fezleke hazırlamış. Hiç inandırıcı değil. Ayrıca bu savcının Cemaat’le ne ilgisi var? Onun yaptıkları niye Cemaat’i bağlasın? Bir HDP’li (ki resmen üye de olabilir) suç işleyince Demirtaş yada HDP topluca suç işlemiş mi oluyor? Bir dosyada imzası varsa köpürtülerek diğerlerine de varmış gibi servis ediliyor herhalde. Keşke Demirtaş mahkeme kararlarını paylaştığı gibi fezlekedeki imzaları da paylaşsaydı. En azından fezlekeler kime ait görürdük. Bir de o dönemde Diyarbakır’da görev yapan savcıların kaçta kaçı tutuklanmış, ona da bakmak lazım. Yargı mensuplarının 2/5’i tutuklandığı bir yerde gençler ve torpilsizler Güneydoğu’ya gidiyorsa, angarya işleri de gençlere veriyorlarsa fezleke hazırlayan savcıların çoğu Cemaat iddiasıyla tutuklanmış olabilir. En iyisi Demirtaş bu kişilerden şikayetçi olsun da bari onlara bir savunma fırsatı çıksın diye düşünüyor insan. Ayrıca büyüklerimiz bu işleri iyi bilir. Demirtaş’ın savcısı Cemaat düşmanı da olsa O’nu Cemaat suçlaması ile tutuklatıp istedikleri sonucu alabilirler. Malum teyzenizin damadının kardeşi Cemaat’in okuluna gittiyse sizi de Cemaat’ten tutuklayabilirler.
    Açıkçası kimse kusura bakmasın ama bu dostlarımıza diyebileceğim tek şey “lütfen Cemaat’in yakasından düşün”. Sizi hapse kimin niye attığı belli. Daha bunu anlamadıysanız ciddi bir idrak probleminiz var. Yok anladınız da hala bu lafları ediyorsanız o zaman da ciddi bir ahlak probleminiz var demektir.
    Daha önce Güneydoğu’da Hizmet’i MİT’in yönettiğini iddia edip propaganda yapılıyordu. Şu anda da birileri sanırım bütün dosyaları maniple ederek, PKK’dan uzak duran makul HDP kanadı ile Hizmet’e gönül veren insanlar arasında bir diyalog olmasın istiyorlar.
    Sizin yazdıklarınızın Demirtaş’a ulaştığını da hiç sanmıyorum. Acaba avukatları kimler ve hangi bilgileri O’na iletiyorlar? Bu da herhalde konunun can alıcı noktası. Erdoğan’ın iktidarını her haliyle sarsabilen (şimdi buna derin devletimizin kankisi Öcalan’ın PKK’daki hakimiyeti de eklendi) bir siyasi figürü her yoldan maniple etmek isterler. Hani derler ya büyük resme bakmak lazım. Lütfen büyük resme baksın herkes.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin