HABER-YORUM | KEMAL AY
Son günlerde Türkiye’deki Müslüman gençler arasında deizmin, ateizmin ya da en hafif tabirle ‘dinden soğumanın’ yaygınlaştığına dair bir tartışma dönüyor. Ortada, Türkiye’deki durumu resmeden, bilimsel kapsamlı bir çalışma yok, ancak çeşitli tanıklıklar ve anlatımlar var. İslamcı Gerçek Hayat dergisinin ‘Anne ben deist oldum’ başlıklı haber dosyasına konuşan ‘deist’ gençler ve aileleri oldu. Ardından BBC Türkçe’de çıkan bir haberde, dinden uzaklaşan gençler hikâyelerini anlattı. Konuyla ilgili olarak Bianet’te Büşra Cebeci’nin başörtüsü mücadelesinin değişimine dair hazırladığı yazı dizisinde de başını açan kadınların, din hakkında neler düşündüklerine dair satırlara rastlamak mümkün.
Bu anlatımlarda dinden uzaklaşmanın gerekçeleri şunlar: (1) Mutaassıp (kapalı) çevreden uzaklaştıkça sorulmaya başlayan sorular, edinilen farklı tecrübeler. (2) İslam’la bağdaşmayacağı düşünülen hayaller, istekler (Yukarıda paylaştığım yazılarda, Küba’da şortla güneşlenmek isteyen ya da seke seke şarkı söyleyerek yolda yürümek istediğini belirten başörtülü genç kızlar var mesela). (3) Dinsiz ya da farklı dinden insanların çevrelerindeki Müslümanlardan daha ‘ahlaklı’ olduğunu görmek (Arjantin’den gelip Suriyelilere yardım etmek için aylarca Antep’te kalan insanlar, birini çok etkilemiş.) (4) Dinin, hayattaki beklentileri her zaman karşılamaması. Bu elbette beklentilere göre değişebiliyor. (5) Göz önündeki kişilerin dini yaşantılarının tatmin etmemesi. Sürekli dinden dem vuranların, aslında dinî hassasiyete sahip olmaması. (6) Akıl ve din arasında bir yol seçmek zorunda hissetmek. (Yine BBC Türkçe’ye konuşan biri şöyle demiş: “Önce İslamiyet’i mantığa dayandırmak istiyorduk. İttire kaktıra baktık olmuyor. Sonra mantık olarak yorumlamaktan çıkarttık, Tanrı’ya inanmaya başladık sadece, deist olduk yani”)…
Elbette başka sebepleri olanlar da vardır. Nitekim konu da ilgi çekici. Üzerinde herkesin söyleyecek bir şeyler bulabiliyor. Farklı yönden yapılan değerlendirmeler de olabilir. Mesela Twitter’da rastladığım bir zincirde bunun deizm değil de ‘dünyevileşme, sekülerleşme’ olduğu tartışılıyor. Şehirleşen dindar, muhafazakâr ailelerin çocukları, artık dünyayı ve hâliyle dini farklı algılıyor. Anne babalarının din anlayışları, onlara yetmiyor. Dünyevî, materyal hayat kendi sebep-sonuç ilişkileri çerçevesinde akıp giderken, ilahi bir müdahalenin varlığıyla ilgili zihinde şüpheler beliriyor. Bu arada dinî kisve altında otoriter bir rejim inşa etmeye çalışan iktidar, tıpkı İran’daki ya da başka ülkelerde olduğu gibi vatandaşlarını dinden daha da soğutabiliyor.
Bütün bunlara kişisel gözlem olarak şunu da ekleyebilirim: Hizmet Hareketi’yle şöyle ya da böyle irtibatı olan gençler arasında da, Türkiye’deki zulümler karşısında ‘şok hâli’ mevcut. Yaşananların şiddeti, tanıdıklarım arasında da, Mehmet Akif’in, ‘Ağzım kurusun, yok musun ey adl-i İlahi?’ mısraında anlattığı hissiyatı uyandırıyor. Elbette bu sadece surda açılan bir gedik. Sonrasında farklı sorgulamalar geliyor. İnternette ya da farklı kaynaklarda şüpheleri kuvvetlendirecek anlatımlara rastlanıyor. Benzer arayışların olduğu görülüp, yakınlık kurulabiliyor. Hele ki zihinde beliren soru işaretlerine makul cevaplar üretilemiyorsa, geçmişte ardına kadar açık olan pek çok kapı hiddetle kapanabiliyor.
Haddim olmayarak, bilhassa gençlere hitap ederek Allah’tan, İslam’dan bahsedecek kimselere, bir takım önerilerde bulunmak isterim.
1) Muhatabınızı anlamaya çalışın. Söylediklerini dinleyin. Ona hak verin. İnsanın zihninde, çeşitli vesilelerle sorular oluşması çok normaldir. Takip eden sorular sorarak zihnini tamamen size dökmesini sağlayın. İlk cümlesinden sonra hemen cevap vermeye geçerseniz, asla içerideki gerçek sebeplere ulaşamayacaksınız. Hatta belki muhatabınızı konuşturduğunuzda, kendi çelişkilerinin farkına varacak ve siz hiçbir şey demeden mutmain olarak ayrılacak.
2) Kesinlikten ve keskinlikten kaçının. İnsan, bildiğini düşündüğü konularda konuşurken ‘ahkam kesmeye’ meyyaldir. Hele ki karşınızda sizi ‘otorite’ kabul eden birileriyle konuşuyorsanız. Bunun yerine, yumuşak bir üslubu benimseyip nefis Firavun’una ‘kavl-i leyyinle’ varmak daha makuldür. Hakikati tekelinizde tutuyor gibi konuşmak, insanları daha da soğutabilir.
3) Muhataplarınızın birçoğu artık İngilizce de biliyor. Dünyada çok üst seviyede ateizm, deizm tartışmaları yapılıyor. Bilhassa bilimsel konulara daha derinlikli şekilde vakıf olmaya çalışın. Mesela evrim deyince hemen ‘safsata’ diye karşı çıkmayın. Uzaydan, kainattan, yıldızlardan vs. örnek vermeden önce biraz araştırın. Bilmiyorsanız da mahsuru yok, bilmemekten zarar gelmez, ama o zaman o konulara hiç girmeyin.
4) Bediüzzaman’ın Risale-i Nur’da benimsediği metodolojiyi ben şöyle anlıyorum: Her meselenin farklı boyutları var, her boyutta o meseleyle ilgili farklı bir yorum getirilebilir. Etraflıca bakmak, akla gelebilecek her itiraza karşı bir cevap üretmek önemlidir. Böylece ağacın kökleri ince ve zayıf da olsa, kök saldığı zaman onu oradan sökmek kolay olmaz. Her mesele üzerine tefekkür edip, ‘Bugünün şartlarında bu meseleyi nasıl anlatabilirim?’ diye uzun uzun düşünmeden, o meseleyi anlatmamak gerekir, kanaatindeyim.
5) Ateistlerin, deistlerin ya da başka dinden insanların iddialarına, İslam’a yönelik söylemlerine karşı Necip Fazıl üslubuyla ‘laf sokmalı’ ya da ‘nasıl da susturdum bak’ temalı çıkışlar yapmayın. Onları da anlamaya, karşılıklarını uygun bir şekilde vermeye çalışın. Hiçbir fikri şeytanlaştırmadan, tekfir etmeden, sakin bir üslupla meselelere yaklaşın. Tarih boyunca, hangi dinden olursa olsun, maneviyatın temsilcilerine yakışan tek giysi, tevazu ve mahviyet giysisidir. Aksi durumlar bir yaparken beş bozuyor.
6) Maalesef çok zor bir dönemde yaşıyorsunuz. Bugün bir ilahiyatçının, bir vaizin, din adına ‘danışılan’ kimselerin, insanlığın hayatla ve ahiretle ilgili sorularına cevap verebilmek için sosyolojiden psikolojiye, temel seviyede pozitif bilimden felsefe, tarih ve ekonomiye kadar pek çok alanda az çok bilgi sahibi olması gerekebilir. Çünkü insanlığın problemleri, içinde yaşadığımız çağda katlanarak arttı. Önce sanayi toplumu, ardından bilgi toplumu insan dediğimiz varlığın zihin dünyasını karmakarışık hâle getirdi. Bunları göz önünde bulundurmadan söz söylemek, muhatapları tatmin etmeyebilir. Farklı farklı kaynaklara yönelin. ‘Bizim mesleğimiz en güzeldir’ ama başka mesleklerde de güzellikler var.
7) Disiplinler arası okumalar yapın. İnanç üzerine çok sayıda film, roman vs. var. Bunlar, insanların dinle ilgili nasıl sorgulamalara girdiğine dair size fikir verebilir. Böylece insanlara belli konuları anlatmadan önce pratik yapmış olursunuz. Tefekkür etmek imkânına kavuşursunuz. Bu arada farklı dinlerin birikimini tamamen reddetmeyin. Maneviyatla ilgili onların ortaya koyduğu bazı düşüncelerin de, insanlara ilham olabileceğini hatırdan çıkarmayın.
8) Yazın. Düşünmenin, tefekkür etmenin en etkili yolu yazmaktır. İslamî konularda, imanî konularda denemeler, hikâyeler, makaleler yazın. Bunları etrafınızdakilere okutun. Onların tepkilerini ölçün. Kelimelerle aranız iyi olsun, derdinizi kelime israfına kaçmadan anlatabilmenin yollarını arayın. Yazdıkça, daha iyi düşündüğünüzü göreceksiniz.
9) Bahsettiğiniz meselelerin bağlamını (context) iyi araştırın. Tarihçiler, bir belgeyi tekrar ve tekrar ele alır ve her defasında çevresini daha da derin kazarlar. Bu, yeni yorumlara kapı açar, yeni soru işaretlerini cevaplamaya imkân tanır. Bilhassa İslam’la ilgili konuşurken onun hayatla değdiği noktalarda nasıl etki ettiğini, her defasında bağlamı genişleterek tekrar düşünmekte fayda var. Zira din, insan içindir.
Gençlerden kasıt, aslında zamandır. ‘Zaman ilerledikçe Kur’an gençleşiyor’ diyebilmek için tıpkı sözün sahibi gibi İbnü’l Vakt olmak gerekir.
Çok güzel bir yazı ama 1 nokta daha var önemli.Örnek ile anlatırsam
Mesela evrim mevzusunda bana soru gelebilir diye gidip evrimi nasıl çürütürüm diye araştırma yapmamalısınız. Bunu yaparsanız siz taraf seçmiş olursun. Öncelikle bilim de taraf olmaz gerçeği ortaya çıkarma olur. 2. si niye taraf seçiyorsunuz, genellikle din adamlarında bu var taraf seçiyorlar. Kimse sizi dini yay diye zorlamıyor bilgileriniz eksik ise zaten yapmayın çok zor bir iştir. Ama sen muhattabının sorularına makul cevap veremeyim ama benim aklım berrak dersen, karşıdaki bunun dinden menfaati var der. Siyasi parti tutar gibi olmamalı bu iş, nasıl deist sorguluyor, bir din adamı da sorgulayıp ben bu soruların cevabını buldum demeli ve tecrübeli olarak yardım etmeli, yoksa ben dini nasıl savunurum bu soruya nasıl cevap verebilirim anlayışı sakat bir anlayış . Bu anlayış çok rahat din de reform da yapar, günümüz şartlarına uygun hale de getirir alın işte akla mantığa uygun kimse deist olmasın da der. Cübbelinin mantığı ile uzaya mekik göndermeye gerek yok benim dinim zaten orada hiç bir şey yok diyor, boş iş yapıyorsunuz demek gibi. tamam sen uzayda hiç bir şey olmadığını düşünebilirsin iman edersin dinin bu hükmüne (tabi cübbeli uydurmadıysa) ama araştırman da bilimsel olacaksın.
Bu arada necip fazıl gibi laf sokmayın demişsiniz. Aynen öyle necip fazıl hiç ama hiç sevmiyorum nefret ediyorum ondan. Çünkü tarihte gerçekleri yazmamış kafasında bir ideloji oluşturmuş Ulu hakan abdülhamit han diye kitabın ismini başta yazmış sonra içeriği oluşturmuş böyle ne bilim ne tarih yapılır. Siyasi parti tutar gibi ne bilim ne tarih ne din yapılabilir.
Hizmet hareketinden de deizm çok yaygın olduğu düşünüyorum, siz yaşanan şok demişsiniz ama rüyalar bahar sözleri cifri hesaplar vs ile insanlar büyük bekletin içine girdi ve müthiş bir şok yaşadılar. Bu mevzunun üzerinde de çok şey yazılıp çizilmesi lazım.
elinize saglik
onemli bir konuya deginmissiniz
ozellikle `Hizmet Hareketi’yle şöyle ya da böyle irtibatı olan gençler arasında da, Türkiye’deki zulümler karşısında ‘şok hâli’ mevcut.` tespitiniz cok onemli ve ciddi bir tehlikeyi gosteriyor.
Malesef bu konunun uzerine gidilmiyor. Hatta ruyalar, mujdeler.. ile buyuk umutlar pompalaniyor ve bunlar gerceklesmeyince de ciddi hayal kirikliklari ve Kaderi sorgulamalar kacinilmaz oluyor. Hizmet hareketindeki hickimse ben deist oldum demez ama kader hakkinda acaba sorularina ve suphelere acik olmalar basladi mi, onun sonu iyiye gitmez genelde. Inandigini zanneden ama icten curuyen insanlar ortaya cikar. Malesef yazida belirttiginiz usluplara riayet etmeyen, kendisini otorite goren, dinlemeyen, anlamayan, asagilayan, mutaassip goruntu veren.. kisiler, abiler, ilahiyatcilar.. yarardan cok zarar vermekteler. Umarim yaziniz bu tur kisilerin kendilerine ceki duzen vermelerine vesile olur. Ayrica boyle buyuk bir tehlikenin sadece AKP den kaynakli ve Turkiyedeki genclere munhasir olmadiginin, daha genis bir etki alani oldugunun farkina varilmasi ve onlemler alinmasini saglar.Saygilarimla…
Türkiye’de, yaşadıklarının etkisiyle deizmvari düşüncelere varan arkadaşlar olduğunu seziyoruz malesef.
Bunun sebeplerinden birisi de, yazılıp çizilenleri okuma imkanlarının kalmaması ve eski müktesebat ile iktifa edilirken, bu müktesebatın da, yaşadıklarını atlatma noktasında yetersiz kalması gibi duruyor..
Maişet derdi var, çoluk çocuk ekmek bekliyor ve siz mânâdan, keyfiyetten, imtihandan bahsettiğinizde, tepkiyle karşılaşabiliyorsunuz…
“Hizmetin geleceği” konusuna giremiyorsunuz bile..
Rabbim acilen bir çıkış yolu ihsan etsin..
Yoksa manen çok kişi zayi olacak..
FAYDASIZ B FÜLAN yazılan çizilenleri okuma imkanları olsa bile tam olarak nasıl bir değişiklik olacak ki? Çok güzel şeyler mi yazılıp çiziliyor da ben mi kaçırıyorum merak ettim