Ana Sayfa Güncel Değişimin yükünü kadınlar çekiyor

Değişimin yükünü kadınlar çekiyor

M. AHMET KARABAY | HABER YORUM

Aktüel olmayan ama zihinlerde yer bulan bir konu var Pazar menüsünde. Değişimin topluma yansıması ve bunun kadınların omuzuna bıraktığı ağır yük…

Anlatacağım gelişmeleri son zamanlarda çevremdeki sohbetlerde sık duymaya başladığım, iletişimde olduğum arkadaşlarımdan da “Şu videoyu izledin mi?” diye paylaşmalarından takip ediyorum.

Erkeklerin giyim tarzları, zihinsel dünyalarına ilişkin çoğu zaman bir fikir vermiyor. Benzeri kıyafetler içindeki erkekleri, çok ayrı yönlerde bulabilirsiniz. Lakin aynı kural kadınlar için geçerli olmuyor.

Kadın özellikle de dindarsa bunu bir şekilde kıyafetine yansıtıyor. Çevresinin ya da kendi algısının yönlendirmesi olarak başını örtme yoluna gidebiliyor.

37 TRİLYON HÜCRE VE BUNUN HER GÜN 330 MİLYARI YENİLENİYOR

Bilim insanları, insan vücudunda 37 trilyon hücre olduğunu belirtiyor. Bu hücrelerin neredeyse tamamına yakını sürekli bir yenilenme içerisinde. Weizmann Bilim Enstitüsü biyologları Ron Sender ve Ron Milo, hücre yenilenmesiyle ilgili bir dizi yeni araştırmalar ortaya koydu. Bilim dergisi Nature Mecidicine’de yer alan bilgiye göre Sender ve Milo, vücudumuzda bulunan organların hücre değişimlerinin farklı periyotlarda olduğunu açıkladılar.

Vücut yapımızda her gün 330 milyar hücre yenileniyor. Kan ve mide hücreleri en hızlı yenilenen hücreler olarak karşımıza çıkıyor. Günlük çevirim içinde yenilenen hücrelerin yüzde 86’sını kan hücreleri oluşturuyor.

Bu iki bilim insanı, bedenin ortalama 7 yılda tamamen yenilendiği iddialarının da doğru olmadığını belirtiliyor. Sender ve Milo, cellebrum olarak adlandırılan beyincik ve göz lensindeki lipid hücreleri yenilenmeyip insan ömrü boyunca korunabildiği tezini ortaya attılar.

Konumuz yenilenme ve değişim. Ama insan fizyolojisindeki değişimden çok zihinsel dünyadaki değişime değinmek istiyorum.

FİZİKSEL BESLENME GİBİ ZİHİNSEL BESLENME DE BİZİ DEĞİŞTİRİYOR

Fiziksel beslenme nasıl insan vücudunu oluşturan hücre yapı taşlarını etkileyip değişimi yönetiyorsa, zihinsel beslenme de düşünce dünyamızı o kadar yönetiyor.

Uzmanlar, tekdüze yapılan beslenmenin, insan fizyonomisi açısından sağlıksız bir beslenme yöntemi olduğuna vurgu yapıyor. Aynı şekilde sağlıklı zihinsel gelişim için de çeşitliliğin önemini ortaya koyuyor.

Ne var ki tekdüze zihinsel beslenme, bizim toplumumuzda insanın düşünce dünyasında “istikrar” olarak adlandırılmaya çalışılıyor. Tek kaynaktan beslendiği için sorgulamayan, söylenene inanan insan tipi bizim toplumumuzda daha muteber sayılıyor. Bu kişiler “Maşallah” madalyası ile taltif edilip “çizgisinden sapmamış” olarak nitelendiriliyor.

Bu sürekli değişim halinde olan insan fıtratına/doğasına aykırı bir durum. Dün beyaz algıladığını bugün siyah algılayacak bir değişimden söz etmiyorum. Ancak “Ben 20-30 yıl önce ne düşünüyorsam, bugün de aynı noktadayım. Milim kıpırdamadım.” diyen dilin arkasında sağlıklı işleyen bir beyin olmadığını gösterdiğini anlatmaya çalışıyorum.

DEĞİŞİMİN YÜKÜNÜ TAŞIYANLAR

Son zamanlarda çevremdeki insanlardan çok farklı yaklaşımlar işitiyorum. Bir kısmı ile geçmişten bu yana tanıştığımız için bu kişilerin dün benzeri konularda neler düşündüklerini de biliyorum.

Olaylara bakışı, yaşananları değerlendirmesi, siyaseti ele alışı, dini konuları algılayışı hayli değişmiş. Böylelikle fikirlerine çok farklı boyut kazandırabilmiş. Geçmişle bir bağlantısı kalmamış anlamında demiyorum ama çok zenginleştirmiş.

Bizde “kafası karışık” olmayı kötü olarak nitelendirme yaklaşımı var. Oysa kafası karışık olmak demek konuya farklı açılardan bakmaya çalışıyor demektir. Karışan kafa bir konu hakkında yeterince yoğunlaştıktan sonra netleşecektir.

İşin kötü tarafı, konuya farklı açılardan bakmaya çalışan insanlar, zihinleri sabit olan insanlar tarafından çoğu zaman ayıplanıyor, kimi zaman dışlanıyor. Bu toplum sorgulamayı kaybedeli 1000 yıl oldu.

Kimse tekdüze insan yetiştiriyor diye Cumhuriyet rejimine de Erdoğan rejimine de suçlama yöneltmesin. Sorgulamayı günah sayan Gazali (1058-1111) ve ezberciliği eğitim sistemine dönüştüren Nizamiye Medreseleri’nden (1067) sonra bu toplum tek düze insan yetiştirir oldu…

Bundan dolayı çevremizde sorgulayan birini gördüğümüzde çok garibimize gidiyor. En çok garipsediklerimiz ise maalesef başörtülüler oluyor. Onlardan gelen sorgulayıcı bir yaklaşım geldiğini karşısındakileri şaşkınlığa uğratıyor.

Başörtülüden farklı yaklaşımı görenlerin şaşkınlıkları kimi zaman bakışlarına yansıyor. Kimi zaman bunu kelimelere döküp ifade ediyorlar. “Başörtülü birinin böyle düşüneceğini bilmezdim” ya da bazıları daha açık ve net dile getiriyor: “Bunu söyleyen birinin başörtüsü takmasını anlayamıyorum” gibi konuşmalara rastlıyoruz. Bu tür yaklaşımlara eminim siz de rastlıyorsunuz.

Bütün bunlar, iki şeyi ifade ediyor. Birincisi, başörtülü insanların önemli bir kısmı ciddi bir değişim yaşıyor. Düşünüyor, farklı algılanmayı göğüsleyerek sorguluyor. İkincisi ise erkeklerin kolay kolay muhatap olmadıkları sorularla karşılaşıyorlar.

Değişimin yükünü kadınlar, özellikle de başörtülü kadınlar çekiyor.

2024 hem fizik bedenlerimizi, hem zihinlerimizi en sağlıklı şekilde besleyip geliştireceğimiz, mutluluk, sağlık, sevgi ve refah dolu bir yıla gebe olsun.

Güle güle 2023, hoşgel 2024.

2 YORUMLAR

  1. Fatma
    Ben de sorgulayn bir başörtülüyüm. Uzun zamandır Kur’anı dadece Türkçesinden okuyorum.Bunu Allah kulları okusun anlasın diye gönderdiyse neden Arapça okumak konusunda ısrarcıyız? Şimdi Kur’anın dili Fransızca olsaydı, ben çok iyi okudaydım ama hiçbirşey anlamasaydım ne kadar mantıksız olurdu.üstelik de Allah rızası için okumak diye bişey var.Allahın rızası okuyup anlamamızdır diye düşünüyorum. Ama o kadar iliklerimize işlemiş mi Türkçesini okurken Allah razı olmuyor hissine kapılıyorum. Kitabı Allah için değil kendimiz için okuyoruz.