YORUM | AHMET KURUCAN
Bir önceki yazımda parti müftülüğünden iktidar ve ortaklarının müftülüğüne oradan da teorisyeni olduğu siyasal İslamcı devletin müftülüğüne terfi etmiş Hayrettin Karaman’ın “Doğrunun, iktidara zarar verecekse, söylenmesi caizdir diyemem” sözü üzerinde durmuş ve bunu onun söylediğine inanmak istemediğimi yazmıştım. Yazıyı tam gazeteye göndereceğim zaman hoca Yeni Şafak’ın “Yıkıcılara destek olmayın” başlığı ile manşete çektiği “Dedim, dedi…” yazısı ile bu sözünü teyit edince artık söyleyecek bir şey kalmadı.
İşin aslına bakarsanız hoca, 13 ve 14 Haziran 2019 tarihlerinde yine Yeni Şafak’ta bu hususu “Doğrucu Davud Olmak ve Kötüyü Ayıklamak” başlıklı köşe yazıları ile ele almıştı. Dolayısıyla hoca yeni bir şey söylemiyor. Aynı yerde duruyor. 2 yıl önce ne söylediyse yine aynı şeyi tekrarlıyor. Sesinin ulaştığı her kişi ve kesime “Yanlışlıklar olabilir. Bunları yeri ve zamanı geldiğinde söylemek lazım. Şimdi zamanı değil. Daha iyisi yok. AKP ve Erdoğan etrafında toplanın,” diyor. Özeti bu ama keşke bu ve bu kadar ile kalsaydı. Yazıyı okuyunca onun “Dedim, dedi…” başlığına mukabil “Keşke demeseydin be hoca!” dedim gayri ihtiyari.
Madem hoca bu yazısında soru cevap şeklindeki bir üslubu tercih ederek cevaplar vermiş, ben de bu yazı vasıtasıyla bazı sorular yönelteyim kendisine ve cevabını bekleyeyim. Kolaylık olsun diye maddeler halinde yazacağım.
1: Sizin bu yazınızla “Doğrucu Davud ve Kötüyü Ayıklamak” yazılarını kaleme aldığınız iki yıl önceki yerde durduğunuz çok net anlaşılıyor. Mevlana’nın pergel metaforu ile anlatacak olursam sizin için pergelin sabit ayağı ne yaparlarsa yapsınlar Erdoğan ve AKP iktidarı. Sorum şu, siz orada duruyorsunuz da Erdoğan ve AKP ya da Türkiye aynı yerde duruyor mu? Sizin “Erdoğan ve kadrosu” diye geçiştirdiğiniz iktidarın bileşenleri ile ortaklığını nereye koyuyorsunuz söz gelimi? Mesela “Türklüğü reddeden, TC’yi silen, milliyetçiliği ayaklar altına alan bir inkarcıdan Türkiye cumhurbaşkanı olmaz, olamaz, olamayacaktır. Kısacası iki yanlıştan bir doğru çıkmaz, tekeden süt sağılmaz, balda tuz bulunmaz, suda ateş yanmaz, Recep Tayyip Erdoğan’dan da cumhurbaşkanı olmaz!” diyen “17/25’in hesabını sormazsam namussuzum”, “7 sülalenden hesap sormazsam namerdim” diyen Bahçeli ile Erdoğan’ın sarmaş dolaş olmasına nasıl izah getiriyorsunuz?
2: Şeriat düzeninde başkanın dediği mi şura kararları mı uygulanır sorusuna “Şeriat düzeni kurulursa tartışılır” diyorsunuz. Buyurun tartışalım. Sizce şeriat nedir, şeriat düzeni nedir ve şeriat düzeninde başkan ve şuranın yeri nedir? Cevabınızı merakla bekliyorum ve söz veriyorum tartışmaya aktif katkı sağlayacak, yazdıklarınız istikametinde düşüncelerimi kaleme alacağım.
3: “Şimdi yanlışlarını, eksiklerini ıslah edecek ufukta daha iyisinin görülmediği iktidarımızı” diyorsunuz. Bu sizin görüşünüz. Son anketlere göre AKP’ye oy vermeyen yüzde 70 oranındaki insan demek ki diğer partileri AKP’den daha iyi olarak görüyor. Yanılıyor muyum?
4: Devamında “… düşmanlarından ve kıt düşünceli dostlarından, nasıl koruyacağımızı konuşmalıyız, derim,” yazmışsınız. Sorum net ama kıvırmadan cevap verin, düşman kim? Sizin sözünüzün bağlamı mevcut verili sistem içinde iktidarı korumak olduğuna göre demek ki iktidar muhalifleri düşman. Ben öyle anlıyorum. Çıkarımım yanlış mı? Eğer doğru ise o zaman sorum şu: Savaş hukukunu mu uygulayacaksınız AKP muhalifi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına?
Ayrıca “kıt düşünceli dost” ne demek? Muhaliflerin düşünceleri kıt ise sizinki ne? Kendinizi, düşüncenizi ve sizin gibi düşünenleri nasıl adlandırıyor ve konumlandırıyorsunuz?
5: Diyorsunuz ki “Sıhhatli tarafı görmeyip yalnızca hasta tarafı görmek, onu da abartmak, tedavi ve ıslah adına olmayacak şeylerden bahsetmek, herkesin kendini müslih ve mürşid sanması, tenkit ediyorum diye yıkıcılara destek vermek…” Havada kalmasın bu sözünüz hoca. Sıhhatli ve hasta olarak gördüğünüz hususların bir listesini yapabilir misiniz bize? Yapın ki somut verilen üzerinden yorumlarda bulunalım. 84 milyon vatandaşın ortak derdi olduğu için ekonomiden başlayalım mesela. Enflasyondan faizden, dövizden ve marketteki fiyatlardan başlayalım. Şöyle de sorabilirim. Ayyuka çıkan zulümler, adaletsizlikler, rüşvetler, uyuşturucu kaçakçılığı hasta tarafta mı yer alıyor sıhhatli tarafta mı?
6: “Yolsuzluklar, aksaklıklar, suistimaller nefse mağlup olmalar, mal-kadın- mevki imtihanını kaybetmeler, vazifeye zengin başlayıp yoksul veya aynı servet ile çıkacak yerde yoksul başlayıp haram-helâl demeden zengin olmalar… yirmi yıldan beri değil, bin yıldan fazladır var!” diyorsunuz. Açık ve net bir soru: AKP iktidarında da var mı? Cevabınız evet ise siz bu konuda kamuya açık ya da kapalı olarak ne yaptınız? Kamuya açık yazılarınız meydanda. Pekala ya kamuya kapalı alanlarda? Mesela şu soruyu sorsam size: Bugün Erdoğan’a telefon açsanız veya randevu isteseniz en kısa zamanda size geri dönecektir. Telefonla konuştunuz ya da randevu alıp yüz yüze hasta tarafta bulunan icraatları için uyarıda bulundunuz mu hiç? İnşaat ihalelerinin hep beşli çete diye adlandırılan şirketlere verilmesini, hazine garantili köprü ve havaalanı inşaatlarını ve daha yüzlerce örneği olan meselelerden birisini gündeme getirip bu yanlış dediniz mi? En çok merak ettiğim şey de hırsızlık ve yolsuzluk konusu? “Hırsızlık ile yolsuzluk farklıdır, hırsızlık yapmayın ama yolsuzluk yapmaya devam edebilirsiniz” mi dediniz yoksa?
7: Yazınızın yarısına geldim ve yoruldum. İçimden bir ses boşuna zaman harcıyorsun diyor. Ben de o sesi dinleyerek kesiyorum.
Son söz olarak şunu söylemek isterim size: Muhammed İkbal, Pakistan’da devrini idrak edememiş ve sahip oldukları zihniyet itibariyle mutaassıp bir çizgide olan mollalara der ki: “Ey Molla! Senin dinin kafir üretmekten başka ne işe yarar?” Ben de oradan mülhem bir cümleyi size söyleyeceğim müsaadenizle: “Ey Hoca! Din alimi kimliğinle senin Erdoğan ve AKP iktidarını muhafaza etmek adına gösterdiğin bu olağanüstü çabada yaptığın dini yorumlar insanları dinden imandan uzaklaştırmaktan başka ne işe yarar?” Bu soruya cevap istemiyorum. Çünkü bunun cevabını bundan tam 7 yıl önce Hilmi Yavuz vermişti. Demişti ki: “AK Parti Müslümansa, ben Müslüman değilim kardeşim!”
Arkadaşlar bana kısa bir müsade. Yukarıdaki ikilinin fotoğrafını görünce midem bulandı. Gidip bir ilaç alayım, sonra kendime gelince yine buradayım, söz.
…
…
…
Teşekkür ederim. Kendimi toparladım biraz. Ne diyecektim? Ha, şimdi aklıma geldi yine.
Ahmet bey, muhatabınız olan kişinin tavrına şaşırmışsınız. Hala mı? Açıkçası sizin bu tavrınız da şaşırtıcı.
Bana kalırsa, Hayrettin Karaman örneği üzerinde durmak fuzuli. Ne onların sizi okuyacak ve dinleyecek durumları var, ne de artık herhangi bir inandırıcılıkları ve itibarları kaldı.
Ancak yine de iki nokta enteresan Karaman´ın değindiği.
Bir; “Bu iktidarın yanlışları olabilir, ama daha iyisi yok” tespiti. Büyük resim adına küçük görünen yanlışlara takılmayın diyor. Demek bir komutan aracı ile bir çocuğa çarpıp öldürürse veya hayırsever bir işadamı uyurutucu ticaretine bulaşırsa, bir milletvekinin evinde genç bir kız tecavüze uğrarsa fazla büyütmemek lazım. Komutan gibi vatanın güvenliğini sağlayan birinin yanında küçük bir çocuğun ne önemi olabilir? Belki o çocuk ileride terörist olacaktı, nereden bileceksiniz? Uyuşturucuya bulaşan iş adamı belki cami de yaptırdı, orada işlenecek sevapları düşünüp olayı büyütmemek lazım.
İki; “Vazifeye yoksul başlayıp zengin olmalar yirmi yıldan beri değil bin yıldan fazladır var” tespiti de enteresan Karaman´ın. Acaba bu iş böyle gelmiş böyle gider demek mi istiyor? İslam alimleri bu konuda acaba ne gibi tavır geliştirmişler? Yoksa bu bin yıl içinde hep güç sahibinin, hırsızın yanında yer alıp bu uygulamalara Allah´ın sözü ile kılıf mı uydurmuşlar?
Ahmet bey, aslında niyetim size bir okuyucunuz olarak Hayrattın Karaman´ı bırakın, o örnekten hareketle İslam alimlerinin ve din adamlarının çoğu neden böyle, tarihte neden hırsızlıkları, zulümleri bildikleri halde karşı tavır geliştirmediler de zulmün meşrulaştırıcısı oldular, bunu tarihten de örnekler ile anlatabilir misiniz diyecektim.
Ama vazgeçtim.
Bu sitenin de birçok okuyucusu belki yine çıkar, tarihimize niye küfrediyorsunuz diye kızabilir sonuçta.
Ahmet hoca size Almanya’dan yazıyorum…bu sürecin tam göbeğindeyiz…eşim ve iki küçük çocuğum hala Atina’da…hamdolsun bu süreçte doğru taraftayız, büyüğümüzün yanındayız… bunları neden yazdım, açıklayayım…bu “hoca” dediğin soytarı baştan beri safını belli etti…bu zulümlerin yapılmasına çanak tuttu…şimdi size soruyorum? Neden hala bu soytarıyla ilgili yazı yazıyorsun neden…açıkla açıkla ki bilmediğimiz bir özelliği mi var? çok merak ediyorum…bu şahsiyetsizle ilgili sürekli yazman şahsen çok ağrıma gidiyor…zaten buna hizmet yeterince değer vermedi mi?
Yazacak konu bulamıyorsan binlerce insanın, çoluk- çocuk , genç, yaşlı, kadın , erkek, hasta, düşkün meriç hikayesi var….lütfen, lütfen, lütfen….
Medeniye galebe ikna iledir…
Alternatifimiz nedir?
CHP mi?
Filanca şehirde “yardımsever” bir Abi, kendisine CHP’ye oy vermesini teklif eden arkadaş yanından ayrıldıktan sonra, yanına çağırdığı çalışanına: “bir daha bunları buraya sokma” dedi. Siz de benzerlerini duymuş muydunuz?
CHP’nin, tarihini, kendi içindeki çelişkilerini, şu anki iç çekişmelerini, hatalarını hala itiraf edememesini, görüşlerini hala netleştirememesini göre göre alternatif olarak teklifi mümkün mü?
“Türklüğü reddeden, TC’yi silen, milliyetçiliği ayaklar altına alan bir inkarcıdan Türkiye cumhurbaşkanı olmaz, olamaz, olamayacaktır. Kısacası iki yanlıştan bir doğru çıkmaz, tekeden süt sağılmaz, balda tuz bulunmaz, suda ateş yanmaz, Recep Tayyip Erdoğan’dan da cumhurbaşkanı olmaz!” diyen “17/25’in hesabını sormazsam namussuzum”, “7 sülalenden hesap sormazsam namerdim” diyen, sonra da “milli birliğin gerektiği yerde gerisi teferruat” diye Erdoğan’la sarmaş dolaş olan Bahçeli’nin MHP’si mi alternatif?
Ya da HDP mi?
İYİ Parti iyi mi?
Deva’nın dertlere deva olması mümkün mü?
Saadetin bizi de mes’ut ve bahtiyar etme ihtimali nedir?
Babacan’ın barajı aşması, alternatif olması ihtimali ne kadar?
Ya da diğerleri!
Alternatifimiz ne?
“Anketlerdeki %70 yanlış mı düşünüyor?” diye sorarak, AKP’nin hala en çok oy alan parti olduğu gerçeğini inkar mı ediyoruz? Almanya’da %25 oy alan Schultz’un partisi hükümeti kurabiliyorsa, Türkiye’de yapılacak seçimlerde en çok oy alan partinin -bu oran isterse %30 olsun- hükümeti kurma ihtimali vardır.
Kamuoyu anketlerinin cazibesine kaç defa kapıldık? Siyasi parti olmamamıza karşın, seçimlere katılan siyasi parti taraftarlarının benzeri bir reflekle “bu defa millet uyandı” diyerek kaç defa aldattık kendimizi ya da aldatıldık?
Merkezdeki bir derecelik sapma…
Alternatifimiz ne?
Konunun nirengi noktası burası.
Bu soruyu ikna edici bir şekilde cevaplayacağımız zamana kadar da bu meseleler döner durur.
Bazı insanlar vardır, sevgi görmedikleri insanların peşinden ayrılmazlar. Örneğin bir kadın, annesinden görmediği sevgiyi görmek için çırpınır durur, sürekli olarak annesiyle bir iletişim zemini arar ama didişerek. Evlenecek, çalışacak çağa gelir ama yaşadığı şehri terkedemez, zira annesiyle olan hesabını görecek, o buzdolabından o sıcaklığı mutlaka alacaktır. Fakat beklediği o sevgiyi göremez, hala tınmayan ve tınmayacak olan annesinden ibaret bir hayata kendini kilitler, yetişkin bir insan olamaz, hayatı kendine de, etrafındakilere de zehir eder.
Yazarımız da maalesef böyle bir psikozun içinde gibi duruyor. Bu adam seni hiçbir zaman duymayacak, okumayacak, okusa kaale almayacak, o başka bir dünyanın insanı, senin sıcaklık beklediğin yerden buz gibi rüzgarlar geliyor. Bir de adam her ne kadar senin yolun bir yerlerde kesişmiş olsa da, İslamcıların piri, senin hatırına fikrini-zikrini değiştirecek değil.
Sen vaktiyle HE salona girdi, kaşını şöyle kaldırdı, yüzünü şöyle astı, şunu sordu diye yazmalara doyamayan bir adamdın. Hayırdır, şu an HE’yi lanse eden yazılarına her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde bu Hayrettin Karamana sitem zincirinin manası ne ola? Bu sürekli didişme, didişerek olduğun yerde sayma, ilerleyememe, müstakil bir yazar olamama nasıl bir şeydir?
Efendim bu adam Türkiye’de etkili, o yüzden yazıyorum desen, hani sen Türkiyeden soğumuştun, bırak adam karakterinin gereğini yapıyor. Neden şaşırıyorsun, bu adam HE değil, neden bu kadar canhıraş sitem ediyorsun?
Bi de bazı insanlar var, nefsini sınava tabi tutanı değil, hoşlarına gideni okumak istiyorlar, bir nevi uyuşmak istiyorlar, uyuşturmuyorsa okuduklarını ilaçtan saymıyorlar, genelliyor, yorganı bi güzel çekiyor ve mis gibi bir uyku çekiyorlar. Bu durumla empati kurabiliyorum ama yazarımızı anlamak artık kabil değil.
Yani gerçekten artık yeter bu adam n kalem oynatmanz .Akıl alır gibi değil bunca kardeşiniz bir sürü içinden çıkılamayacak kadar ağır travmatik sorunlarla mücadele ederken onlara bir nebze olsun yazılarınzla teselli ve çözüm önerilerinizi paylaşmak varken ne diye bu adamı kaleminize dilinize kalbinize doladınız anlaşılır gibi değil.Dünyann hertarafında binlerce arkadaş kardeş kaderdaş muhacir adına her ne derseniz emin olun cok ama cok farklı ızdıraplarla çaresizlik içinde bir hayat mücadelesi halindeyken sizin gibi aklı selim insanların yazıları bir damla kadar bile olsa Yüreklere su serpecekken siz kiminle ve neyle uğraşıyosunuz ve amacınz nedir o adamın ahiretini kurtarmak mı sizi okuyup kale aldığınımı düşünüyorsunuz cok merak ediyorum yoksa herkesin yazdığı gibi tarihe not düşüyorum tarihci güzellemesimi yapıyorsunuzu keşke biraz da şu mazlumların derdiyle dertlenen ,hangi hatalrdan dolayı bu durumlara maruz kaldk neler yapılmalı nasl kendimizi terapi yapabilirz…..
Bu iki virüs Hilmi Yavuz gibi nice onbinlere bulaştı. Bunu kaldiracak kadar mideleri olduğunu, veya kaldıramayacak kadar duruşları, karakter sahip olmadıklarını da bildiğimiz için hiç elleme bırak kendi hallerine, yuvarlanıyorlar işte akibetlerii belli çukura. Bu eserleriyle övünsünler!
şu adama hoca deyip bir de siz’li konuşuyorsunuz ya, anlamıyorum. Sanırım ona inanan yığınlara ulaşmak icin böyle yazıyorsunuz ama onlardan da sizin yazınızı okuyan bir avuç insan bile yoktur.
Bu insan müsveddesine hala mı “hoca” diyosunuz!
Dışardaki sıradan biri akpye oy verip, hizmete 1 zarar verdiyse bu kişi milyon zarar verdi.
Fitnelerin krallarını piyasaya sürdü. Açık şekilde münafıklık yaptı. Yapıyor..
Ahmet hocam enerjinize yazık. Tünelden önce son çıkışı geçeli yıllar oldu.
Yollarıtiranyolunoktanet.
Sayın Ahmet kurucan bey. Bu yazınızı çok beğendim. Konulara ve durumlara bakış açınız. Net’ti. Hiç lafı evirmediniz çevirmediniz. Kelimeleri ezmediniz. Kelimelerin kendi manasının dışında anlama gidecek durumlara yol açmadınız. Durumu muhataplarının yüzüne net ifade ettiniz. Sizden bu netlikte duruş sergilemenizi görmek isterim. Çünkü başka türlü durum samimiyetinizi sorgulattır. Yazınızın NETliği için teşekkür ederim…