YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU
(İslâmî Açıdan Mortgage-4)
Mortgage sisteminin fıkhî hükmü tahlil edilirken darulharple ilgili hükümler de zaman zaman gündeme gelir ve bazı ilim adamları darulharpte bulunmayı mortgage’ın caiz olmasına gerekçe gösterir. Sadece konut kredisi de değil, bankalarla yapılan diğer faizli işlemler ele alınırken de darulharp hükümlerine müracaat edilir ve gayrimüslim ülkelerde yaşayan Müslümanlar açısından banka faizlerinin caiz olduğuna yönelik fetvalar verilir. Bu tür fetvaların kaynağı ise mezhep imamlarının konuyla ilgili içtihatlarıdır.
Darulharp gerekçesiyle verilen fetvalarda bazı ayrıntılar göze çarpar. Bazıları gayrimüslim ülkelerde yaşayan Müslümanların her tür faizli muameleyi yapabileceğini savunurken, daha başkaları sadece bankalara mevduat yatırıp faiz alınabileceğini ama verilemeyeceğini savunur. Bazı müellifler ise darulharple ilgili hükümlerin sadece zaruret ve ihtiyaç durumlarında kullanılabileceğini belirtir.
Konunun doğru anlaşılması için öncelikle darulislam ve darulharp kavramlarının iyi bilinmesi gerekir. Bu kavramlar etrafında hem klasik hem de modern dönem fıkıh literatüründe oldukça uzun ve detaylı tartışmalar yer alır. Özetle şunu söyleyebiliriz: Darulislam, İslam yurdu, İslâm ülkesi demektir. Bununla Müslümanların yaşadığı ve İslâmî hükümlerin tatbik edildiği ülkeler kastedilir. Darulharbin kelime manası harp yurdu demek olsa da bununla sadece fiilî savaş hâlinin mevcut olduğu ülkeler kastedilmez; darulislam dışında kalan yerlere de bu isim verilir. Yani bununla gayrimüslimlerin hâkimiyeti altında olan, İslâmî esaslara göre yönetilmeyen, İslâmî hükümlerin tatbikatta olmadığı ülkeler kastedilir.
Kur’ân’da böyle bir taksime yer verilmediği gibi, sahih hadislerde de bundan bahsedilmez. İslâm uleması, yaşadıkları dönemin siyasî şartlarının ve devletlerarası münasebetlerin de etkisiyle böyle bir ayrıma gitmiş ve konuyla ilgili muhtelif hükümler vermişlerdir. Bazı âlimler günümüzde de mevcut taksimin devam ettiği görüşündedir. Fakat bugün itibariyle siyasi şartların, dünya konjonktürünün ve devletlerarası münasebetlerin değiştiğini, dolayısıyla dünyanın darulislam ve darulharp şeklinde ikili bir ayrıma tâbi tutulmasının doğru olmadığını, Müslüman olmayan ülkelere illaki bir isim verilecekse darulahd (anlaşma yapılan ülke) veya darulsulh (barış halinde olunan ülke) ismi verilmesinin daha doğru olacağını savunanlar da az değildir.
Biz darulislam ve darulharp kavramlarıyla ilgili tartışmaları bu konuda yazılmış müstakil eserlere havale ederek, darulharpte faiz konusuyla ilgili mezhep görüşlerine bakalım: İmam Ebû Hanife ve İmam Muhammed’e göre darulharpte bulunan bir Müslümanın, orada yaşayan bir harbî ile (gayrimüslimle) faizli muamele yapması caizdir. Sonraki dönem Hanefi âlimleri de bu görüşü savunmuş ve mezhepte fetvanın buna göre verildiğini söylemişlerdir. Hanefi âlimleri bu işlemin cevazını, yapılacak faizli muamelenin Müslümanın lehine olması ve içinde aldatma ve hıyanetin bulunmaması şartlarıyla kayıtlamışlardır. Dolayısıyla onlara göre Müslümanın faiz alması caiz olsa da vermesi caiz değildir. Ayrıca darulharpte de olsa iki Müslüman arasında faizli bir işlem yapılamaz. Aynı şekilde darulislamda bir Müslümanla gayrimüslim arasında yapılacak faizli muamele de haramdır. (Serahsî, el-Mebsût, 10/28, 138; Kâsânî, Bedâiu’s-sanaî, 5/192)
Darulharpte faizi caiz gören Hanefi fukahasının en başta gelen delili, Mekhul tarafından mürsel olarak rivayet edilen şu hadistir: “Darulharpte Müslümanlarla harbiler arasında faiz cereyan etmez.” (Zeylaî, Nasbü’r-râye, 4/44) Bu konuda daha başka deliller üzerinde durulsa da bunların hükme delaleti kati değildir.
Hanefi mezhebinden İmam Ebu Yusuf ile Şâfiî, Malikî ve Hanbelî mezhepleri ise ülke ayrımı yapmaksızın mutlak anlamda Müslümanın faizli muamele yapmasını haram görürler. Onların delili ise faizi haram kılan nasların umumî ifadeleridir. İlgili naslarda mekân, zaman ve şahıs ayrımına yer verilmemiştir. Onlar, Mekhul hadisinin zayıf olduğu için delile elverişli olmadığını ifade etmişlerdir.
Görüldüğü üzere, mezhep imamlarının içtihatlarından yola çıkarak yabancı ülkelerde yaşayan Müslümanların mortgage kredisi kullanmasına cevaz vermek hiç de kolay değildir. Bir kere üç mezhep imamına ve Hanefilerden İmam Ebu Yusuf’a göre yaşanılan ülkenin darulharp olması faizli muameleleri caiz kılmaz. Faiz yasağı mutlak olup nerede bulunursa bulunsun bütün Müslümanları bağlar.
İmam Azam ve İmam Muhammed’in fetvalarını da mortgage sisteminin cevazına delil göstermek kolay değildir. Zira Hanefî fakihleri, Müslüman ile gayrimüslim arasında cereyan edecek olan faizli muamelenin Müslümanın lehine olmasını şart koşmuşlardır. Bazı Hanefiler faiz vermenin değil, almanın caiz olduğunu açıkça belirtmişlerdir. Mortgage kredisi çeken bir kimse ise faiz almamakta bilakis vermektedir. Mortgage sistemiyle ev almada Müslümanlar için fayda bulunduğu söylenebilir. Fakat öbür yandan verilen faizlerle faiz sistemine ve bankalara katkı sağlandığı da bir gerçektir.
Burada dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta da şudur: Hanefilerin tecviz ettiği husus, Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında cereyan eden faiz işlemleridir. Halbuki günümüzde Batılı ülkelerde milyonlarca Müslüman yaşamakta ve onlar da paralarını bulundukları ülkelerin bankalarına yatırmaktadır.
Günümüz Batılı ülkelerini darulharp kabul etmenin ve buralarda Hanefi fukahası tarafından kendi dönemlerinin siyasi dünyasına göre ortaya konulan darulharp hükümlerini birebir tatbik etmenin meydana çıkaracağı suiistimalleri de gözden uzak tutmamak gerekir. Dünyanın bir köy hâline geldiği, sınırların ortadan kalkmaya başladığı, iletişim ve ulaşım vasıtalarının çok geliştiği bir dünyada Müslümanların yabancı ülkelerde faiz, kumar ve daha başka fasit akitleri yapmalarına cevaz vermenin onları günaha alıştırma ve aynı şeyleri Müslüman ülkelerde de devam ettirme riski taşıdığı göz ardı edilmemelidir. Üstelik darulharp gerekçesiyle bir kısım haramların işlenmesi, Müslümanların dinlerini güzel temsil etmelerine de mani olacaktır. Nitekim bu tür uygulamaların yer yer Müslümanların imajına nasıl zarar verdiğini ve nasıl istismar edildiğini esefle müşahede ediyoruz.
Bütün bunların yanında Müslümanlar, yaşadıkları ülkeleri darulharp olarak gördükleri ve darulharp hükümlerini tatbik ettikleri takdirde oralara kolay kolay entegre olamayacak, bu ülkelerin bir parçası hâline gelemeyecek, azınlık psikolojilerini üzerinden atamayacak, oranın insanlarıyla sağlıklı bir iletişim kuramayacak, ülke problemlerinin çözümüne katkı sunamayacak ve dolayısıyla bütün bunlar da netice itibariyle gelip Müslümanlığa dokunacaktır.
Netice itibariyle şunu söyleyebiliriz ki İmam Azam ve İmam Ebû Yusuf’un görüşlerine istinaden darulharpte bulunmayı gerekçe göstererek mortgage’a ve daha başka faizli işlemlere fetva verenler olmuştur. Fakat ulemanın çoğunluğu tarafından yukarıda zikredilen gerekçeler ileri sürülerek bu fetvalara karşı çıkılmıştır. Bizim kanaatimiz de dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, Müslümanların Kur’ân ve Sünnet’in açık hükümlerine bağlı kalmaları ve bugünün dünyasında darulharp hükümlerini gündeme getirmemeleridir.
Bir sonraki yazıda mortgage meselesini zaruret ahkâmı açısından ele alacağız.