ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Gazetecilikte ‘fikr-i takip’ önemli, ‘satır arası’ okumak ise olmazsa olmazlardandır. Eğer bir dosya bu iki başlığı da içeriyorsa ‘sağlam’ bir haberdir.
İşte size böyle sağlam bir haber dosyası.
Peşinen söyleyeyim; öyle gizli kapaklı, kimsenin ulaşamayacağı bilgiler yok. Hatta birazdan okuyacaklarınızın tamamı Google’da var. “O zaman‚ nasıl sağlam dosya oluyor!” diyorsanız yazıya buyrun…
Geçtiğimiz günlerde Yüksek Askeri Şura toplantısı yapıldı. Bir kare fotoğraf, kısa bir açıklamayla haber oldu ve bitti. Kimse Anıtkabir’den verilen tarihi fotoğrafı ve açıklamanın satır aralarını okumadı-yorumlamadı bile.
Önce fotoğraftan başlayalım.
Herşeyden önce bu görüntü Erdoğan’ın başarısıdır. Bir dönem ‘astığı astık, kestiği kestik’ olan askerleri tabiri caizse muma çevirdi. Baksanıza, Genelkurmay Başkanı Org. Metin Gürak, YAŞ toplantısı sonrası verilen fotoğrafta görünebilmek için liseli ergenlerin aradan kafa uzatması gibi hareket etmiş.
Bu tek kare fotoğraf aslında çok şey söylüyor. Mealen “Ben askeri ezdim, artık Saray var, MİT var!” demiş Erdoğan. Askerleri ilgilendiren bir toplantıda siviller ağırlıkta hatta Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin gibi ilgisiz kişiler de var.
Kararlar askerlere sorulmuyor bile.
Saray’da kapalı kapılar arasında yapılan düzenlemelerle oluşturulan listeler ilan ediliyor. Eskiden de ideal değildi ama en azından puanlar, siciller filan olurdu. Şura 4 gün sürer, generaller isim isim değerlendirilirdi.
Yeni sistem de temel kriter liyakat değil, Saray’a biat.
Mesela bugün sosyal medyaya yansıyan örnek çok yerinde. Numan Kıral yedek subaylıktan tuğgeneralliğe yükselen ilk isim oldu. Fakat asıl önemli olan Numan Kıral’ın sosyal medya paylaşımları. Erdoğan’ın hemşehrisi olan Kıral, sosyal medyadan Erdoğan’a övgüler düzmüş.
Eh çabalarının karşılığını da almış!
Dediğim gibi o fotoğrafa dair çok şey söylenir ama ortada duyacak kimse olmadığı için ben içeriğe geçiyorum.
Yazılarımı ve videolarımı izleyenler bilir; bana göre 15 Temmuz bir darbe girişimi değil aksine bizzat Hakan Fidan, Tayyip Erdoğan ve Hulusi Akar üçlüsünün tezgahı. Bu sonuca yıllar süren çalışmalarla ulaştım. İddiamı delillendirecek yüzlerce madde sayabilirim. Mesela son YAŞ kararıda bunlardan biri.
Nasıl yani? diyenler mutlaka olacaktır.
‘Bilal’in bile anlayabileceği’ basitlikte anlatayım; Erdoğan rejiminin iddiasına göre -ki Anayasa Mahkemesi’nin bu yönde açık hükmü var- 15 Temmuz sıkıyönetim direktifinde ismi olmak ‘darbeci‘ sayılmak için yeterli. Yani isminiz kim tarafından yazıldığı bile belli olmayan direktifte yer alıyorsa ‘darbeci’ sayılıyor ve müebbet hapis alıyorsunuz.
Ancak burada kritik bir ayrıntı var. Darbe sıkıyönetim direktifinde ismi olan herkes ‘darbeci‘ sayılmadı. Bazıları bırakın görevden alınmayı, soruşturma bile geçirmedi.
Söz gelimi Orgeneral Levent Ergün. Kendisi ‘Balyoz’ darbe davasında 13 yıl hapis cezasına mahkum olmuştu. 15 Temmuz akşamı yayınlanan Sıkıyönetim Direktifi’nde ‘Tunceli Sıkıyönetim Komutanı’ olarak gözüküyordu.
Fakat bırakın açığa alıp tutuklanmayı, jet hızıyla terfiler alıp son YAŞ’ta Orgeneral yapıldı. Önce Kara Kuvvetleri Komutanı ardından da Genelkurmay Başkanı olmasına kesin gözüyle bakılıyor.
Ee ne alaka demek gerekmez mi?
Evinde otururken, memleketinde tatilde ya da hastanede tedavi görürken sırf adı bu listelerde yer alıyor diye tutuklanıp müebbet alanlar varken bazı ‘şanslılar’ itinayla ayrılıp terfi üstüne terfi alıyorlar.
Bu arada 15 Temmuz bir Cemaat darbesiyse, “Cemaat kendi darbesinde Balyoz’cu komutanlara neden kritik görevler veriyor?” diye soran da yok tabi.
Neyse konumuza dönelim; Levent Ergün, Sıkıyönetim Direktifi’nde adı olduğu halde tutuklanmayıp terfi üstüne terfi alan tek isim değil.
Tuğg. Aydoğan Aydın, hakim Tümgeneral Abdullah Aslan, hakim Albay Gürbüz Gümüşay ve hakim Albay Hakan Kutlu sıkıyönetim direktifinde görevlendirildikleri halde soruşturma bile geçirmediler.
Bir de adı listede olup da beraat edenler var.
Ama bir de 15 Temmuz’a hiçbir şekilde karışmadığı halde sırf adı listede var diye müebbet alanlar oldu. Tuğgeneral Hayrettin Kaldırımcı ve Hakim Albay Oğuz Akkuş gibi. Oğuz Akkuş 15 Temmuz akşamı Hulusi Akar’ın emriyle mesaiye kaldığı için Genelkurmay’da bulunduğunu , darbeyle ilgisi olmadığını anlatsa da sıkıyönetim direktifinde ismi var diye müebbet aldı.
Oğuz Akkuş temyiz yollarını tüketip Anayasa Mahkemesi’ne gitti ama AYM de “Sıkıyönetim Direktifi’nde isminin olması darbeci sayılmak için yeterli!” dedi.
Bu durumda ister istemez; iyi de bu nasıl bir hukuk ki herkese farklı uygulanıyor? Eğer görevlendirme listesinde adının bulunması bir delil ise herkese eşit ve adil uygulanmalı değil mi?
İşte burada 15 Temmuz’un sırrı işliyor.
Sözde darbede ne yaptığınızın, nerede olduğunuzun hiçbir önemi yok. Tiyatro darbeye direnseniz, Yüzbaşı Burak Akın gibi darbecilere direnip yaralansanız hatta gazi olsanız bile adınız fişleme ya da ankesör listelerinde yer alıyorsa darbecisiniz.
Kısacası son YAŞ kararları bile 15 Temmuz’un tiyatro olduğunu tek başına ispatlar.