YORUM | YÜKSEL DURGUT
Dünyanın en başarılı demokrasilerinden birisine sahip Almanya’da geçen hafta darbe hazırlığı içinde oldukları tespit edilen bir grubun yakalanması dünyada en çok konuşulan konulardan birisi oldu.
Gözaltına alınanlar, Alman hükümetini devirmek, yerine kimliği belirsiz bir prens tarafından yönetilecek monarşi getirmek ve darbe planlamakla suçlanıyor. 3000 polisin katıldığı gözaltılar ülkenin en kapsamlı operasyonu olarak biliniyor.
Almanya’da bu tür olayların yaşanmasına sebep olanlar genellikle Hitler’e tapan Neo-Naziler olarak bilinir. Ancak son yaşanan olayın II. Dünya Savaşı’ndan sonra ülkenin kaybedilen topraklarını geri almaya ve Almanya’nın savaş sonrası sınırlarını yeniden çizmeye kararlı ‘Reich Citizens (İmparatorluk Vatandaşları)’ adlı aşırı muhafazakâr bir hareketle bağlantılı olması ülkede olağan dışı bir durum olarak görülüyor. Ancak bu grubun ismi Almanya için yeni değil. Daha önce de aşırı çıkışları ile gündeme oturmuş bir grup olarak biliniyor.
KRAL SOYUNDAN LİDER
Alman hükümetini devirmeyi planlamakla suçlanan 25 kişinin güçlü bir demokratik anayasaya sahip ülkede darbeye teşebbüs etmesi hayli zor. Alman krallığının soyundan gelen Heinrich XIII’ü liderleri olarak görüyorlar. Tutuklananlar arasında aşırı sağ görüşlere sahip olanlar da dahil olmak üzere, farklı gruplara üye Reichsbürger üyeleri var.
Grup içerisinde eski bir yargıç ve eski bir Alman parlamento üyesi de yakalandı. Aşırı sağcı Almanya için Alternatif’in (AfD) milletvekili olan ve partiden 2021 yılında ayrılan Birgit Malsack-Winkemann da grubun içinde bulunuyor.
Darbe planı içerisindeki grupta çok sayıda eski askerin olması güvenlik kuvvetlerini tedirgin etti. Aşırılık yanlılarının, silahlı eğitim almış kişilere erişim sağlaması kolluk kuvvetlerini endişelendirdi.
Heinrich XIII, 2019’da İsviçre’deki World Web Forum konferansında antisemitik ve tarihsel revizyonist mesajlar içeren yaptığı konuşma dışında ortalıklarda görülen birisi değil. Bir İmparatoru devlet başkanı olarak görevlendirmek isteyen Reichsbürger’lerin monarşist düşüncelerini etrafında yaymayı başaran bir kişiliğe sahip olduğu belirtiliyor.
İmparatorluk Vatandaşlarının merkezi bir yapısı yok ancak 21 bin destekçisi olduğu tahmin ediliyor. Temel olarak mevcut Alman devletinin, kurumlarının ve demokratik olarak seçilmiş temsilcilerinin meşru olmadığına inanıyorlar. Vergi ödeyerek devlet otoritesine bağlı kalmayı ve COVID-19 kısıtlamalarına uymayı reddediyorlar.
Hareketin bazı taraftarları, resmi Alman pasaportlarının ve kimlik kartlarının gayri meşru olduğunu düşünüyor. Kimileri kendi ürettikleri yasadışı pasaportlarını ve sürücü belgelerini kullanıyor. Genellikle Bavyera veya Prusya Krallıkları gibi eski Alman devletlerini doğum yerleri olarak seçiyorlar. Mesela Alman bir devlet memuru 2021 yılında doğduğu eyalet olarak Bavyera Krallığı’nın yazılı olduğu pasaport başvurusunda bulunduktan sonra görevden alınmıştı.
9 Kasım 1918 tarihinde cumhuriyetin kurulduğunun ilan edilmesiyle başlayıp 30 Ocak 1933 tarihinde Adolf Hitler’in şansölye olmasına kadar süregelen dönem olan Weimar Cumhuriyeti’nin anayasasına bağlılar. Hitler’in yönetici olduğu dönemde 1919 tarihli Weimar Anayasası teknik olarak II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar yürürlükten kaldırılmadı. Ancak 1933 yılı Weimar döneminin sonu olarak kabul ediliyor.
ALMANYA LTD. ŞTİ.
Reichsbürger üyelerine birbirine bağlayan tek inanç, mevcut Alman devletinin egemenlikten yoksun olduğu düşüncesi. Müttefikleri; Fransa, İngiltere ve ABD’nin Batı Almanya’yı işgalleri 1955’te sona ermesine rağmen hala sözde kontrolü ellerinde tuttuklarını düşünüyorlar. Bu nedenle, mevcut Alman devletinin Alman halkının çıkarlarını desteklemeyen bir kukla rejim olduğuna inanıyor.
Almanya Federal Cumhuriyetine “Almanya Ltd. Şti.” olarak atıfta bulunuyorlar. Bu nedenle kendi üzerlerinde herhangi bir yaptırımın olabileceğine inanmıyorlar. Savaş sonrası Batı Almanya’nın kısaltılmış adına atıfta bulunarak BRD Lti. Şti. adı ile de çağırıyorlar.
Savaş öncesi sınırlara odaklanan ve savaş sonrası tarihe bakan Reichsbürger, Almanya’nın II.Dünya savaşındaki yenilgisinin yanı sıra Nazi ve sömürge geçmişiyle hesaplaşmayı görmezden geliyor. Bu durum daha çok Alman aşırı sağında, özellikle de popülist AfD partisinin bazı üyelerinde yaygın.
Söylemini siyasi ana akıma uyacak şekilde uyarlayan AfD’nin aksine, bazı Reichsbürger taraftarları, Nazi propagandasının yayılmasını yasaklayan mevcut Alman yasalarını da göz ardı ediyor. Alman polisi, Mart 2020’de bazı Reichsbürger üyelerinin evlerine yaptığı baskınlarda neo-Nazi broşürlerine el koymuştu. Taraftarlarının çoğu sömürgeci anlayışı kabullenmesine rağmen, Reichsbürger özellikle aşırı sağcı bir grup olarak tanımlanmamıştı. Yetkililer grubun sadece küçük bir kısmının bu şekilde isimlendirilebileceğini söylüyor.
“Aşırı sağcılık” grubun özünde büyük ölçüde ‘anti-demokratik’ olarak tanılandırılıyor. Pek çok Reichsbürger, Almanya’nın mevcut demokratik devletinin meşruiyetini onaylamayı reddederken, grubun içinde de ayrışmalar yaşanıyor. Kimileri Heinrich XIII’ün, kimileri de İmparator II. Wilhelm’i rol model olarak seçiyor. Bu da içeride bir çekişmenin yaşandığını ortaya koyuyor.
MOSKOVA BAĞLANTISI ARAŞTIRILIYOR
Moskova, 25 kişinin tutuklanmasının ardından Almanya’daki aşırı sağcı terör gruplarıyla bağlantısı olduğunu inkâr etse de olayın olağanüstü bir Rusya boyutu da var.
71 yaşındaki aristokrat lider Prens Heinrich XIII, planına destek alabilmek için hem Rusya hem de Almanya’daki Rus temsilcilerle temasa geçmekle suçlanıyor. Grubun, Rusya’nın yanı sıra ABD’yi de içeren “hükümetler, istihbarat servisleri ve farklı devletlerin ordularından oluşan gizli bir topluluktan” oluşan gruplarla bağlantısının olduğu da iddia ediliyor. Bunun yanı sıra geçici bir askeri hükümet kurmayı planlamak için Rusya ile temasta oldukları da iddialar arasında.
Savcılar, tutuklananlar arasında Rus yetkililer ile temas kurduğu gerekçesiyle gözaltına alınan adının yalnızca Vitalia B olduğu açıklanan Rus bir kadının da olduğu dile getiriliyor.
TEHDİT Mİ?
İmparatorluk vatandaşları adlı grup belli ki bazı siyasi çevreleri rahatsız etmeye başladı. Son tutuklamalar daha önce yaşanan başka olayların habercisi oldu. Yasadışı silah bulunduran bir üyesine 2016 yılında düzenlenen baskın sırasında bir polis memuru öldürülmüştü. Reichsbürger üyeleri Ağustos 2020’de, COVID-19 kısıtlamalarına karşı düzenledikleri protesto kapsamında Alman parlamentosuna girmeye çalıştılar.
Son tutuklanan grubun içerisinde eski bir asker ve eski bir parlamenterin varlığı, nüfuz sahibi olduklarını gösteriyor. AfD uzun süredir grupla herhangi bir bağlantısının olduğunu inkâr ediyor. Alman İçişleri Bakanlığı, Reichsbürger ile AfD arasında bazı izole bağlantılar tespit ettiği yönünde daha önce açıklamalar yapmıştı.
Reichsbürger önemsiz bir grup olarak görülebilir, ancak fikirleri açıkça bazı kişileri darbenin önemine ikna edecek kadar cezbediyor. Bu yüzden de konu bir haftadır savcılar tarafından derinlemesine inceleniyor.
AVRUPA’DA İLK DEĞİL
Almanya, Avrupa’da bu tür tehditlerle karşı karşıya kalan ilk ülke de değil. Siyasete askeri müdahalenin en fazla olduğu ülkelerden birisi Fransa’da da benzer olaylar tarihte yaşandı. İktidardaki Beşinci Cumhuriyet, General De Gaulle tarafından 1958’de Cezayir’deki savaşı sona erdirmek için o dönemin politikacıları tarafından iktidara destek vermeye çağrıldığında kuruldu. De Gaulle, Cezayir’i Fransa’nın elinde tutmayı başaramayınca, bu olaydan rahatsız olan 4 General tarafından 1961’de darbe girişimi gerçekleştirildi. Bu darbe girişiminden 1 yıl sonra De Gaulle’e karşı başarısız bir suikast girişimi düzenlendi.
Daha yakın bir zamanda, Fransa’da askeri bir darbe tehdidi daha yaşandı. Geçen yılın Nisan ayında, 25 emekli Fransız general, sağcı bir dergide, Fransa’daki ‘iç savaşı’ durdurmak için bir darbenin gerekli olabileceğini öne süren mektup yayınladı.
İspanya ve Portekiz, 1930’lardan 1970’lere uzanan sağcı diktatörlükler tarafından yönetildi. Portekiz’in iktidardaki sağcı rejimi, 1974’te solcu bir askeri darbeyle devrildi. İspanya’nın askeri diktatörü General Franco’nun hayatını kaybetmesiyle ülkede büyük değişiklikler yaşandı.
Franco’nun destekçileri, askeri darbeyle İspanya Parlamentosu Cortes’in kontrolünü kısa süreliğine ele geçirdiler. O dönemlerde gözden düşmüş Kral Juan Carlos’un 1981’deki kişisel müdahalesiyle engellenen darbe girişiminde Franco’nun ardından inşa edilmek istenen demokrasi ile yönetilen hükümeti devirmeye çalıştılar.
Kısa süre önce İspanya silahlı kuvvetleri, Katalan vilayetlerinin bağımsızlık ilan etmeye çalışması durumunda İspanya’yı bir arada tutma adına askeri müdahalede bulunacaklarına dair açık şekilde uyarılar yaptılar.
Kral Konstantin’i deviren askeri cuntadan oluşan Albaylar, Yunanistan’ı 1967’den 1970’lere kadar yönettiler.
İtalya’nın yakın zamanda seçilen başbakanı Giorgia Meloni, kökleri Faşist diktatör Benito Mussolini’ye kadar uzanan ‘İtalya’nın Kardeşleri’ adlı partinin başında bulunuyor. Bombalamalar, silahlı saldırılar, adam kaçırmalar ve cinayetlerle 1970 – 1980 yılları arasında İtalya, aşırı sol ve aşırı sağcı grupların iç savaşları nedeniyle harabeye dönmüştü. Eski bir başbakan olan Aldo Moro’nın da içinde bulunduğu hükümet ortadan kaldırılmış ve ülke tamamen savaş alanına çevrilmişti. İtalya’nın kırılgan demokrasisi genellikle neo-faşist darbe tehditlerine şimdilerde de maruz kalıyor.
Avrupa kıtasındaki birçok ülke geçmişte iktidarlarına uygulanan tehditlerle uğraşırken, İngiltere’de benzer girişimler tarihte sadece bir kere yaşandı. 1650’lerde Oliver Cromwell ve generalleri başarısız bir askeri diktatörlük teşebbüsünde bulundu. O günden bugüne İngiltere kesintisiz ilerleme gösteren Parlamenter bir demokrasi ile yoluna devam ediyor. İngiliz Silahlı kuvvetleri yalnızca Kral’a yemin ettiği için ülkede herhangi bir darbe söylentisini bile işitmek zor. Darbeciler, Krallıkla yönetilen ülkelerde darbe yapacak siyasi lider bulmakta zorlanıyorlar.
Almanya’da bir darbenin gerçekleştirilmesi her ne kadar imkânsız gibi görünse de aşırı sağcı komplocu grupların iktidarı ele geçirme girişimleri Avrupa’da yaşanan ilk olay değil.