Daha dindar daha ahlaklı mı olduk?

YORUM | YÜKSEL ÇAYIROĞLU

Bir arkadaş, geçtiğimiz yıllarda ilahiyat fakültesinde bir hocayla muhabbet ederken, bazı icraatlarından ötürü iktidarı eleştirince, hocanın tepkisi şu oluyor: “Sen ne diyorsun, biz şu anda ikinci Asr-ı Saadet’i yaşıyoruz.”

Bazıları Erdoğan’ı halife gördü, bazıları mehdi. Onu ümmetin lideri ilân edenler, ona itaati farz-ı ayn görenler oldu. Kapı kapı oy topladılar ve AKP’ye oy vermeyenlerin günah işlediğini söylediler. Şeriatı getireceğini, İslâm’a hizmet edeceğini, Müslümanları destekleyeceğini düşündüler. İktidara karşı gelenleri “baği” olarak isimlendirdi ve onların katlinin vacip olduğunu söylediler. AKP’nin düşman ilan ettiği kesimlere karşı acımasızca bir mücadeleye giriştiler. Bazıları bunu cihat olarak gördü. Yolsuzluklara “humus” dediler, lüks ve şatafat içinde yaşamayı “itibar” sandılar.

Kısacası, AKP’nin iktidarını sürdürmesi için canla başla mücadele ettiler. Fetvalarıyla onun politikalarını meşrulaştırdılar. Dinî argümanları kullanarak rejim muhaliflerini itibarsızlaştırdılar. Erdoğan’ı savunmayı ve desteklemeyi en büyük dinî görevlerden biri addettiler. Her fırsatta onu övdü ve hatta kutsadılar. Onu, Müslümanların liderliği için Allah tarafından özel seçilmiş biri gibi lanse edenler oldu. Kimden bahsediyorum. Bir kısım ilahiyat hocalarından, diyanet camiasından, tarikat ve cemaatlerden.

Peki, niye bunları yaptılar? Çünkü onlara göre Erdoğan, İslâm’ın ve Müslümanlığın itibarını kurtaracak baş yüceydi. Çünkü AKP hükümeti zamanında kendileri de önemli mevkilere gelmiş, kendilerini devletin sahibi gibi görmeye başlamışlardı. Çünkü AKP ve Erdoğan sayesinde Müslümanlar laiklerin baskı ve zulümlerinden kurtulmuştu. Çünkü Türkiye, ilk defa Osmanlı temellerine geri dönme ve âlem-i İslam’ın liderliğini yapma şansı elde etmişti.

Kendilerine göre haksız da sayılmazlardı. Ne de olsa bu beklentilerine karşılık gelebilecek gelişmeler olmuş, hizmetler yapılmıştı. Mesela Erdoğan ülkeyi baştan sona imam hatiplerle, ilahiyat fakülteleriyle doldurmuştu. Konuşmalarında ağzından Allah’ı düşürmüyor, güzel Kur’ân tilavet ediyordu. Ayasofya’yı ibadete açmıştı. Devlet eliyle Risale-i Nurları bastırmıştı. İmamlığın, din görevlilerinin itibarını artırmış, onlara ummadıkları imkanlar vermişti. Doğu’daki medreselere sahip çıkmış, onlar için fevkalade güzel binalar yaptırmış, medrese mezunlarını Diyanette istihdam etmişti. Tarikat ve cemaatlere büyük maddî yardımlarda bulunmuş, müntesiplerini devlet kurumlarında önemli mevkilere getirmişti. Başörtülü bacılarımızın mağduriyetlerini gidermişti. Yani AKP yöneticileri kendileri dindar oldukları gibi, dine ve dindara da sahip çıkıyorlardı. Gelecekle ilgili de çok güzel vaatlerde bulunuyor, sözler veriyorlardı.

Gerçi AKP’nin bir kısım yanlışları fark edilmiyor değildi. Bazıları bunları bir şekilde tevil ediyor, bunlara dinden bir kılıf buluyordu. Bazıları ise bunları konuşup hükümeti yıpratmanın doğru olmadığını düşünüyordu. Ne de olsa bu, düşmanın ekmeğine yağ sürmek olurdu. Maazallah AKP iktidardan bir düşerse yerine din düşmanları gelirdi. Bazı ilahiyat hocalarının dediği gibi, cephede hadler uygulanmazdı. Yani şu anda hükümet, Müslümanlığın ikbal ve istikbali adına bir savaşın içindeydi. Savaş sırasında ise işlenen suçların cezası verilmezdi.

Daha fazla uzatmadan şu soruyu soralım: AKP, iktidara geleli yirmi yılı aştı. Yirmi yıldır ülkeyi yönetiyor. Gerçekten ilahiyatçılardan, diyanetten, tarikat ve cemaatlerden aldığı desteği hak eden işler yaptı mı? Beklentileri karşıladı mı? Ülkede dindarlık ve ahlâk arttı mı? Cemaat ve tarikatlar hükümet tarafından kendilerine sağlanan imkân ve fırsatlarla dinlerine daha iyi hizmet edebiliyorlar mı? Medreseler ne durumda? Sayıları yüzbinleri bulan Diyanet mensupları, müftüler, vaizler, imamlar gençliğe sahip çıkıyorlar mı? İmam hatip ve ilahiyat mezunları dinî ve ahlakî değerler açısından ülkeyi daha iyi bir konuma getirebildiler mi? Mevcut tablo nedir? Ne iyiye gitti?

Lafı gevelemeye gerek yok. Tablo bütün açıklığıyla ortada. Deve kuşu gibi başımızı kuma gömerek sadece kendimizi aldatırız. Azıcık aklını kullanan ve objektif olabilen herkes dinî ve ahlakî değerlerin ilerlemediğini, bilakis gerilediğini rahatlıkla görebilir. Maalesef dine sahip çıkma iddiasıyla dindarları kandıran siyasetçiler dine en büyük zararı verdiler. Nasıl mı?

En başta, dini siyasete alet ettiler. Dinin bütün kutsallarını siyaset pazarına çıkardı ve hoyratça tükettiler. Diyaneti, parti teşkilatına çevirdi ve kendi propagandaları için kullandılar. Camilere siyaset soktu, hutbelerde kendi reklamlarını yaptırdılar. Âyet ve hadislere varıncaya kadar dinin bütün kutsallarını kendi meşruiyetlerini sağlamaya payanda yaptılar. Kendilerini dinin mümessili gibi gösterdiklerinden, yaptıkları bütün şenaat ve denaetler dine mâl edildi. Başarısızlıkları, falso ve fiyaskoları dinin başarısızlığı gibi algılandı. Müslümanlara duyulan güveni yerle bir ettiler. Dine bundan daha büyük bir ihanet olabilir mi, dine bundan daha çok zarar verilebilir mi?

İslâm hukukunun (fıkhın) özünü hak kavramı oluşturur. Hukuk kelimesi hakkın çoğulu olup haklar demektir. Dolayısıyla modern hukukun da İslâm hukukunun da hedefi, hakkın korunması ve ikame edilmesidir. Hakkın ikamesiyle adalet ortaya çıkar. Kutsal kitapların ve peygamberlerin gönderilmesinin maksadı, adaletin tesisidir. Devletin asli görevi de hakları korumak ve adaleti sağlamaktır. Adaletin tam karşısında ise zulüm yer alır.

AKP iktidarının yirmi yıllık karnesine adalet ve zulüm açısından bakan biri ne görür? Şu anda ülkede adaletin bulunduğunu söyleyebilecek aklı başında tek bir insan var mıdır? Adaleti sağlamakla görevli mahkemelerin iktidardan gelen emirlere göre karar verdiğini bilmeyen kaldı mı? Yüzbinlerce masum insanın asılsız iddialar ve mesnetsiz suçlamalarla nasıl işlerinden atıldığını, mallarının gasp edildiğini, hapislere tıkıldığını, işkencelere uğradığını duymayan kaldı mı?

Hepsi bir yana, hapiste büyüyen bebekler, ölümcül hastalığında annesinden koparılan minnacık çocuklar, hapsinde ısrar edilen seksenlik hasta ihtiyarlar da mı vicdanları rahatsız etmiyor, merhameti celbetmiyor? Ne o, yoksa vicdanlar pas tuttu, kalpler taşlaştı mı? Yoksa bunca eza ve cefaya, vahşet ve zulme de mi dinden bir kılıf buluyorlar?

AKP’yi destekleyen ilahiyatçılar, hocalar, dindarlar gerçekten onun siyaset tarzından ve üslubundan memnunlar mı? Youtube, Erdoğan’ın yalanlarını, çelişkili beyanlarını anlatan videolarla dolu. Dün doğru dediğine bugün yalan diyor. Dün methettiğini bugün levmediyor. Bile bile, sürekli, sistematik olarak yalan konuşuyor. Menfaati icap ettiğinde en yakın yol arkadaşlarını satıyor veya azılı düşmanlarıyla dost oluveriyor. Karşımızda, kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı ve bölücü bir söylem kullanan, yeri geldiğinde hakaret etmekten kaçınmayan, sürekli gayz ve öfkeyle konuşan bir kişi var. Bu mudur dindarlık, bu mudur ahlak? Yoksa bunları da siyasetin bir gereği görüyor, bunlara da bir fetva mı buluyorlar?

İtikadî, amelî ve ahlakî açıdan toplum her geçen gün daha da bozuluyor. Bizzat AKP’li yöneticiler ve diyanet mensupları bile gençler arasında ateizm ve deizm gibi itikadî sapmaların hızla yayıldığından şikâyet ediyor. İmam hatiplerde dahi namaz kılma oranı yüzde beşlere, onlara kadar düşmüş. Son yıllarda başörtüsü çıkarma neredeyse moda hâline geldi. Ahlak dışı davranışlar almış başını gidiyor. Aile yavaş yavaş yıkılıyor. Boşanmalar zirve yapmış durumda. Zararlı alışkanlıklar özellikle gençler arasında çok yaygın. Uyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar inmiş. Bu konuda daha çok bâtılı tasvir edip safi zihinleri idlal etmeye gerek yok. Zira ahlâkî çöküntü gün gibi ortada. Bunu nasıl açıklıyorlar? Yoksa bütün iyilikleri iktidara, bütün kötülükleri de muhaliflere ve dış güçlere mi veriyorlar?

AKP’liler yolsuzluğun kitabını yazdı desek herhalde abartı olmaz. Türkiye tarihinde rüşvet ve yolsuzluk hep vardı. Ama hiç bu kadar aleni, yaygın ve sistematik hâle gelmemişti. İş adamlarını, şirketleri, holdingleri âdeta haraca bağladılar. Mevcut şartlarda kimse komisyonsuz iş yapamaz hâle geldi. Artık kendileri bile bundan rahatsız olmaya başladı. Kendi içlerinden çıkan kimselerin yaptıkları ifşaatlar yolsuzlukların nasıl korkunç boyutlara ulaştığını kör gözlere bile gösterdi. Yoksa din bilginleri, AKP’nin bekası için dinin muamelat kısmını askıya mı aldılar?

AKP, cemaat ve tarikatları destekliyor gibi gözükse de aslında onları bitirdi. Mensuplarını devlet memuru yaptı. Siyasallaştırdı. Asıl hedeflerinden, varlık gayelerinden uzaklaştırdı. Kendine öyle tarafgir hâle getirdi ki hükümetin mesavisini bile savunur oldular. Yanlışlarına karşı tek kelime edemediler. Çokları medreselerde talebe kalmadığından, gençlere ulaşamadığından yakınıyor. Dahası onları gasp edilmiş haram mallarla zehirledi. Zulümlerinin ortağı, en azından destekçisi yaptı. İyi de zalime en küçük bir meyille dahi sempati göstermeyi yasaklayan Kur’ân değil miydi?

Toplum fertleri arasına nifak ve ayrılık tohumları ekti. İnsanları birbirine düşürdü. Aileleri parçaladı. Ana babayı evlâdına düşman yaptı. Dindar bir nesil iddiasıyla ortaya çıksa da kindar bir nesil yetiştirdi. Toplumu olabildiğince kutuplaştırdı, âdeta ortadan ikiye böldü. Kendi tabanını konsolide edebilme adına muhaliflerine yüklendikçe yüklendi. Tamam da Müslümanların birlik ve beraberliğini sağlamak İslâm’ın en birinci hedeflerinden biri değil miydi?

Mevcut rejimi neresinden tutarsanız tutun elinizde kalıyor. Medyanın saplandığı bataklığı herkes biliyor. Demokrasi, özgürlükler, insan hakları gibi konularda dünya sıralamasında sonlardayız. Hukukun üstünlüğünün yerini üstünlerin hukuku aldı. Ceza hukukunun en temel ilkeleri ihlâl edildi. Devletin fabrika ayarlarıyla oynandı. Baskı ve istibdada yol açıldı. Korkudan kimse sesini çıkaramıyor. Bu yüzden ülkenin özellikle Batılı devletler nazarında itibar ve imajı yerle bir oldu. Komşu ülkeler arasında neredeyse dostumuz kalmadı. Ekonominin sözünü bile etmeye gerek yok. Parlak beyinler tek tek ülkeyi terk ediyor.

Tüm bunlar nasıl görülmez! İnsan, hâlâ gözü kapalı bir şekilde rejimi destekleyen dindarlara şunu sormadan edemiyor: Desteğinizi çekmeniz için ülkede daha ne yaşanması gerekiyor? Mevcut tablodan memnun musunuz? Yirmi yılda ülkeyi bu hâle getiren bir iktidarın, bundan sonra işi toparlayacağına inanıyor musunuz? Dine böyle mi hizmet edilir? Sebep olduğunuz acılardan, aldığınız âh’lardan, akıttığınız göz yaşlarından, girdiğiniz kul haklarından mı korkmuyorsunuz? Ülkenin ne hâle geldiğini, nereye gittiğini gerçekten görmüyor olabilir misiniz?

Bütün bunlara rağmen hâlâ iktidarla ilgili ümit ve inancınızı koruyabiliyorsanız ya büyük bir gaflet içindesiniz ya derin bir uykuya daldınız ya güç zehirlenmesi yaşıyorsunuz ya dünya nimetlerinin sarhoşu oldunuz ya da iktidarın telkinleriyle hipnoza girdiniz. Başka bir açıklama bulamıyorum. Ama şunu bilin ki çok büyük bir yanılgı içindesiniz. Bundan sonra ahlakın, dinin, değerlerin, ekonominin, siyasetin, hukukun iyiye gitmesine imkân ve ihtimal yok. Yaptıkları yapacaklarının en büyük referansı. Enkazın büyüklüğünü de gittikleri zaman göreceksiniz. Geride bıraktıkları tahribatı tamir edebilmek için uzun yıllar gerekecek. Allah inayet ede!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. 2006-2010 Ankarada hizmet evlerinde kalan bir üniversite öğrencisiydim. Zaman gazetesi o gunleri AKP ve Erdogani yere goge sigdiramiyor, guzellemeler döküyordu. Evdeki kirmizi kitaplarda siyasetten ve seytannan sığınırım diye yazıyordu. Ama sizler AKPye aşk olmuşsunuz. Şimdi de o aşkın cocuklari olan deist ve ateist genclere laf atıyorsunuz. Bir köşeye çekilip istiğfar ve tövbe etme yerine, yine gevezelep duruyorsunuz. Bir çekilin ya. Yeni yuzler, yeni sozler, yeni fikirler çıksın.

  2. Olaya bir de şu açıdan bakalım! Yeni bir ev kiralıyorsunuz. Önceki kiracı evi öyle renklere boyamış ki. Yeni kiracı eve bi boyacı getirmiş. Adamcağız ne yapsa önceki rengi kapatamıyor. Çünkü tek anladığı bir rengi diğerinin üzerine sürünce alttaki renk kapanır. İhtimal. Ne yeni kiracı ne yeni boyacı boyadan anlamıyor. Durmadan boya sürüyorlar. Bir türlü kapanmıyor. Alt çizgi: Allah Rasulü (sav) bir elime ayı bir elime güneşi verseniz…

  3. Aynı olaylar, Hizmetin içinde de yaşanıyor.
    Cemaatin ekonomik gücünü elinde tutunlar da şu anda cemaat içinde korunuyor, kollanıyorlar,
    Toplanan yardımların paylaşımı adilce olmuyor, Türkiye’de ihtiyacı olanlar dururken, yurt dışında en azından özgür olan çalışıp kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek olanlara para aktarılmaya devam ediliyor.
    USA’da yardıma ihtiyacı olan bir abi için 2 günde yüzbin dolar toplanabilirken, Türkiye’de ihtiyacı olanlar 8 yıldır yardım ulaştırılamayanlar var.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin