14 Aralık 2014 günü Zaman gazetesine ve Samanyolu yayın grubuna yapılan baskınlar basın tarihine kara bir leke olarak geçti. 28 Ekim 2015 günü ise Koza İpek Medya grubuna ait Kanaltürk TV ve Bugün TV ile Bugün ve Millet gazeteleri basıldı. Gazla, jopla, darpla bir gazete polis eliyle ele geçirildi resmen.
Yetmedi, 11 Kasım 2015’te bu gruptan ayrılan gazetecilerin çıkarttığı Özgür Bugün ismiyle çıkan gazetenin Feza AŞ matbaalarında basıldığı gerekçesiyle TOMA’lar ve helikopterlerle baskın yapıldı. İşten ayrılanlar nasıl gazete çıkarır diye düşünmüş olmalı ki iktidar, her alanı bu gazeteciler açısından yaşanmaz hale getirdi.
Bütün bunlar Sulh Ceza adı verilen proje mahkemeler eliyle ve tek hâkimin kararıyla yapıldı. Hukuki meşruiyet varmış gibi gösterilip medya linç edildi. 1 Kasım seçimlerinin getirdiği özgüvenle 4 Mart 2016 günü Zaman, Cihan Haber Ajansı, Today’s Zaman, Aksiyon başta olmak üzere Feza Gazetecilik AŞ bünyesindeki yayın organlarının tamamına kayyım atandı. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ise işsiz gazetecilerin kurduğu Yeni Hayat, Yarına Bakış, Özgür Düşünce başta olmak üzere 165 medya kuruluşu kapatıldı.
Yapılanlar, yapılacakların garantisi
Nereden geldik şimdi buraya? 29 Ekim gecesi çıkarılan KHK ile Kürt toplumuna hitap eden 15 yayın organı kapatıldı. Üç hafta önce de Alevi ve işçi kesimlerine, sosyal demokratlara hitap eden televizyonların yayını sonlandırılmıştı. Önceki gün Cumhuriyet gazetesinin 18 kişilik yönetici listesine operasyon gerçekleştirdi iktidar.
Bugüne kadar yaşanan acı tecrübeler gösterdi ki, iktidar el koyma, gözaltı ve sindirme operasyonlarından hep aynı taktikleri uyguladı. Cumhuriyet ve diğer yayın kuruluşlarındaki arkadaşlarımın affına sığınarak iktidarın medya ele geçirme ve susturma taktiklerini, son 3 yıllık tecrübeyle sıralayalım dilerseniz.
1- İlk iş havuz medyasında linç, daha sonra yöneticilere gözaltı:
Mahkemeler ve savcılarla karşılaşmayan gazeteci yoktur. Ancak son 3 yılda, gazeteciler önce kendi meslektaşları (!) ile karşı karşıya kaldı. Cem Küçük, Ersoy Dede, Abdurrahman Dilipak gibi ‘meslektaş görünümlü tetikçiler’ eliyle linç başlatıldı. Aynı zamanda troller eliyle sosyal medya kanallarından yıpratma yapıldı. İlaveten ‘havuz’ diye tabir edilen Sabah, Takvim, AHaber gibi yayın ve kanallarda hedef alındı gazeteciler. Sonra sulh ceza hâkimlikleri eliyle gözaltı, sorgu, tutuklama tehditleri devreye sokuldu. Buna, Erdoğan’ın meydanlardan bütün bu işlere sahip çıkmasını ve gazetecileri hedefe koymasını da ekleyelim.
2- Yine gelecekler korkutması:
Zaman ve Samanyolu’nun yöneticileri Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’yı iki haber bir dizi senaryosu üzerinden mahkûm etme hikâyesi yaşandı. Bu arada onlarca gazeteci destek olduğu için davalarla karşılaştı. Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Nazlı Ilıcak gibi duayen 40’a yakın gazeteciye, meslek dayanışması nedeniyle seri davalar geldi. Kapsamı farklı olsa da davalarda tek hedef, korkutma, ‘yine geleceğiz, size de geleceğiz’ taktiği ile sindirmekti. Gazete ve TV’ler günlerce ‘geleceklere’ karşı neler yapılabileceğini düşündü, taşındı. Elden bir şey gelmiyordu…
3- Kayyım atanması:
Toplumsal muhalefet, siyaset ve medya sahip çıkınca, maddi olarak kurumları bitirme taktiği uygulandı. Reklamların kesilmesi, kamu kurum ve kuruluşlarının medyaya gönderdiği ilan vb gelirlerin kısılması ilk aşamaydı. Kurumlar maddi olarak çökertilemeyince, vergi vb suçlar icat edilemeyince devreye yönetimi ele geçirme fikri sokuldu. İpek Medya’ya da Feza Grubuna da kayyım atanırken somut hiçbir delil yoktu. Kayyımlar AKP yandaşlarından seçildi. Yüksek meblağlı maaşlarla mahkeme kararı görünümlü yandaşlaşma operasyonları icra edildi. Hem Zaman hem İpek medya grubuna atanan kayyımların, teknik tercihleri de iktidar yanlısı isimlerin medya yöneticisi yapılmasıyla sonuçlandı.
4-Hafızayı silme, verileri yok etme, işsiz bırakma
Kayyım atamaları ve baskınların en önemli iki neticesi oldu. Birinci binlerce gazetecinin işsiz bırakılması. Bu ikna turları ile başladı. Personel ikna edilip ayrıştırılamayınca basın ve iş kanunundaki tüm hakları askıya alınarak işten uzaklaştırmalar gerçekleştirildi. Her baskından sonra gazete, TV’lerin yayınları ve arşivleri, internet hafızaları ortadan kaldırıldı, silindi. Bu iş için özel ekipler belirlenerek baskınlarda yer aldı. Polisle ve yandaş medya ile paralel hareket edip, iktidar aleyhine yazılmış metinler, alternatif düşünce ürünleri, internet arşivleri, fotoğraf ve gazetelerin basılı yayın arşivleri sıfırlandı.
4- Kayyım sonrası baskı (algı operasyonları):
İşyerlerinde çalışanlar arasında ayrıştırma, baskınlardan sonra suç delili üretme taktikleriyle algı operasyonları sürdü. Zaman’da, Bugün TV’de şu bulundu, işte paralelin arşivleri vb başlıklarla el koymanın ‘olmayan meşruiyetini’ topluma anlatmak için yine iktidar yanlısı medya ve internet siteleri devreye girdi.
5-Yeni yayınlara baskı:
İşsiz kalan gazetecilerin yeni medya mecraları daha ilk günden hedefe kondu. Çalışanlara ve yöneticilere davalar geldi önce, sonra internet adresleri sansürlendi. Reklam ve ilan kanalları tamamen kapatıldı, basın kartları iptal edilerek çalışanların mesleki olarak da itibarsızlaştırılması taktiği güdüldü.
6- Kötü yönetimle şirket batırma:
Bütün bu süreçlerin en önemli neticesi olarak milyonlara ulaşan gazete ve TV’lerin tiraj ve reytingleri düşürüldü. Satış rakamları yüz binlerden 3-5 binlere indi. Kötü yönetim sadece müşteri kaybında yaşanmadı, işe alınan liyakatsiz kişiler medya duayeni gibi satıldı. Yalan haberler ve iktidar yanlısı yayıncılık baştacı edildi. Objektiflik, demokrasi, özgürlükçü yayın anlayışı ortadan kaldırıldı.