Yorum | Erhan Başyurt
Harran Üniversitesi Rektörü Prof. Ramazan Taşaltın bir televizyon programında ilginç bir çıkış yaptı:
“Şu anda başkanlık sistemine gittiğimiz dönemde çok daha yetkili durumda Cumhurbaşkanımız… İslami olarak cumhurbaşkanına itaat etmek farzı ayın’dır… Karşı gelmek de harpten kaçmak manasına gelir haramdır. Biz itaat ediyoruz cumhurbaşkanımızdır…”
***
İlahiyatçı değilim. Sosyal bilimci ve gazeteciyim. Fıkhi bir tartışma uzmanlık alanım değil. Olsun! tartışmayı başlatan rektör de mühendismiş :))
Öyle ise bazı temel sorulara cevap aramakta fayda var…
***
Birincisi, Türkiye Cumhurbaşkanı demokratik laik sistemde seçilmiş bir siyasi şahsiyet midir? Yoksa, şeriat kurallarının uygulandığı bir ülkede, sadece Türkiye halkı değil tüm İslam aleminin başına seçilmiş Emir’ül Müminin midir?
Dünyada en yüksek faizi ödeyen, kumar ve iddianın yasal olduğu ve vergisinin alındığı, alkollü içkinin satışından vergi alınan ve hatta genelevlerin yasal olduğu ve vergisinin alındığı bir ülke yönetimi ‘şeri’ midir?
Alınan tüm bu vergilerden, imamlar ve Cumhurbaşkanı dahil, maaş ödenmesi ’şeri’ midir?
***
İkincisi, Cumhurbaşkanı’na itaat sadece seçildiği döneme mi hastır. Mesela, Abdullah Gül’e itaat da farz mıydı? Ya da yarın Kemal Kılıçdaroğlu aynı göreve seçilse itaat farz olacak mıdır? Yoksa Rektör Bey sadece şahsa özel bir fetva mı uydurmuştur?
***
Üçüncüsü, ileri demokratik bir sistemin en temel özelliği ifade ve fikir hürriyetidir. Eleştiri özgürlüğüdür. Şayet muhalefet olmayacaksa, parti içi muhalifler ‘hain’ ise, muhalefet partileri de ‘savaştan kaçan hain’ mi oluyorlar? Bu durumda, son seçimde AK Parti’ye oy vermeyen kitle yüzde 57 ile hain midir? Şayet ‘haram’ ise, muhalefet partilerine oy veren ve eleştiren herkes günaha giriyor ise, halkı bu günahtan kurtarmak için tüm muhalefet partilerinin ve muhalif çalışmaların yasaklanması daha doğru değil midir? Sahabeler ve tabiin arasındaki görüş farklılıklarını ve fikri çatışmaları, hatta siyasi kavgaları bu durumda nereye koyuyorsunuz?
***
Dördüncüsü, diyelim ki haklısınız ve ‘’Cumhurbaşkanı’na itaat farz’’… O halde, herhangi bir cumhurbaşkanı zulme yönelse, adaletsizlik etse, vatana ihanet etse, irtikab ve rüşvet suçları işlese, aklı melekelerini kaybetse, ırza tasallut etse, mülkü gaspetse yine de ‘‘muhalefet etmek haram mıdır?’’ Bu konuda yetki kimindir? İslam tarihi aksi örneklerle dolu olduğuna göre, siz hangi İslam’ı ölçü aldınız?
***
Sonuç olarak, İslamda belirli bir siyasi yönetim şekli yoktur. 4 sahabenin seçilme süreçlerinin farklılıkları ve sonrasında hanedan tarzı liderliğe geçiş, belirli bir sistematik ve yönetim şeklinin olmadığının teyididir.
Hatta, İslam’da bürokrasi ya da hazineden dağıtılan paraların kayda alınması dahi, Hz. Ömer zamanında, dönemin büyük devletleri emsal alınarak ‘divan’ kurularak başlanmış, yine yargı sistemi bu dönemde şekillenmeye başlamıştır.
İslamda ilk siyasi sistem eserleri, 13’ncü yüzyılda, yani Efendimiz’in vefatından en az 5 yüzyıl sonra kaleme alınmaya başlanmıştır. Bilebildiğim ilk sistematik eser Maverdi’ye aittir…
İkincisi, Türkiye laik ve demokratik bir devlettir. Şeriat devleti değildir. Vatandaş ve devlet ilişkisini belirleyen tek unsur, anayasadır. Şeri hükümler veya fetvalar değildir. Cumhurbaşkanı’nın yetkileri de, vatandaşın eleştiri özgürlük sınırları da anayasa ile belirlenmiştir.
‘Emir’ül müminin’ telakkisi, Siyasal İslamcılar’ın hassaten Milli Görüş kanadında yaygın olarak mevcuttu. 1980’lerin sonuna Milli Görüş’ten arkadaşlar üniversitede bizleri de ‘kazanmak’ için ‘’Erbakan Emir’ül Müminin, filanca ‘Efendi’ de (duyduğum saygıdan dolayı ismini zikretmiyorum) halifedir…’’ diyorlardı…
Sonra ne oldu? Milli Görüş içinde ‘Emir’ül müminin’e muhalefet eden gençler, AK Parti’yi kurdu. Şayet Rektör Taşaltın’ın düşünce ve önerisi baz alınırsa, Erbakan hayatta iken iken ona muhalefet edip AK Parti’yi kuranlar da ‘haindir’ ve onlara itaat etmek de ‘haram’dır…
***
İslam’ın ilk dönemlerinde liderler daha doğrusu halifeler ‘biat’ esasıyla belirlenir. Seçilen şahıs ömür boyu ya da bu görevi fiziken ifa edebildiği sürece vazifesinin başında kalır. Herkes değil, bir zümrenin biat’ı yeterlidir. ‘Biat etmeyen’ de makama saygı gösterir. Silahlı bir kalkışmaya yönelmemek kaydıyla muhalefet ve eleştiri hakkı herkestedir ve halifenin hak çizgiden uzaklaşması veya akli melekelerini kaybetmesi halinde tard edilme hakkı bulunmaktadır… Zulme destek, zulümdür. Hatta, böylesi bir durumda, şayet devrilmesi şartları kesinkes oluşmuş ise, bu konuda en katı kurallara sahip Hanifi mezhebi bile ‘isyan hakkı’nı dinen vermiştir…
Tüm kadınlar ve erkeklerin eşit oy hakkına sahip olduğu demokratik sistemlerde ise, lider çoğunluk esasıyla seçilir. Lidere hakaret edilmez, eleştirilebilir. Şahsa değil, makama saygı esastır. Şiddet içermeyen her görüşe saygı gösterilir. Lideri değiştirme seçimler yoluyla mümkündür. Lideri, görevde olduğu dönem makamından alaşağı etme yetkisi Meclis’te veya Yüksek Mahkeme’dedir… Demokrasi ile İslam’ın yönetim anlayışı aykırıdır denilemez. Yönetim sistemi değil, hassaten hukuki uygulamalardaki farklılıklardır tartışma konusu olan… İnanç hürriyeti burada da esastır…
Mühendis rektör Prof. Taşaltın, Cumhuriyet’in kuruluş yıldönümünde haddini aşan siyasi ve dini açıklamalarda bulunmuştur. Bulunduğu konuma ehil olmadığını ortaya koymuştur ve görevinden alınması üniversitenin bilimsel kimliğinin temini ve önemli bir ‘fitne’nin önünün alınması için elzemdir…
Islami bir uygulamanin oldugu ulke deyince aklima peygamber geldi peygamber AS min tavsiyelerinde (riyazussalihin) yonetici napolyon bonapart gibi bir sey degil yaptigi hatanin bedeli odetilen bir memur olarak tasvir ediliyor. Turkiyedeki ler ise firavun ibi bir sey.
Istifa etti(rildi).
Sirf ortaligi biraz yatistirmak icin.
Fakat sozleri kesin cok begenilmistir ve yakin zamanda arpasi, kemigi verilecektir…