TARİH | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU
27 Mayıs Darbesi sonrasında devlet başkanı olan Cemal Gürsel, 1961 seçimlerinin ardından TBMM tarafından cumhurbaşkanı seçildi. Ancak sağlık sorunlarının giderek artmasıyla görev yapamaz hale geldi ve bu durum yedi yıllık süreyi tamamlayamadan “koma halindeyken görevden azledilmesiyle” sonuçlandı.
DARBECİ CUMHURBAŞKANI
1895 yılında Erzurum’da dünyaya gelen Cemal Gürsel, Harp Okulu öğrencisiyken Birinci Dünya Savaşı’nda önce Çanakkale sonra da Filistin cephesinde savaşmış ve Gazze muharebeleri sonrasında İngilizlere esir düşmüş, esaret dönüşünde Kurtuluş Savaşına iştirak etmişti.
Savaş sonrasında yarım kalan Harp Okulu eğitimini tamamlayan Gürsel sonra da Harp Akademisi’ni bitirerek “kurmay subay” oldu. 1957’de Erzurum’daki III. Ordu Komutanlığı’ndan sonra da 1958’de Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na tayin edildi.
27 Mayıs Darbesi öncesinde DP Hükümeti tarafından “mecburi izne” çıkarıldı. İzmir Karşıyaka’da Yalı caddesindeki 570 numaralı evde emekliliğini beklediği sırada 27 Mayıs Darbesi’ni organize eden cuntacılar tarafından darbenin lideri olarak davet edildi. Darbenin başarıya ulaşmasıyla da “Devlet ve Hükümet Başkanlığı ile Silahlı Kuvvetler Başkomutanlığı” görevlerini üstlendi.
Darbe sonrasında Anayasa hazırlıkları, Yassıada yargılamaları ve ülkenin normalleşmesi gibi sıkıntılı süreçleri yönetmeye çalıştı. Bir taraftan da cunta içindeki farklı grupların uyumu ve ülkenin yeni bir darbe yaşamaması için uğraştı. Bu amaçla da radikal bir adım atarak MBK’nın içindeki Albay Alpaslan Türkeş ve arkadaşlarını tasfiye ederek tarihe “14’ler” olarak geçen bu kişileri yurtdışına sürgüne gönderdi.
GÜRSEL’İN İLK RAHATSIZLIĞI
Gürsel’in ilk ciddi sağlık problemi, Kara Kuvvetleri Komutanı olduğu dönemde teşhis edilmişti. 1959 yılında Ankara’da askeri hastanede kendisine “şeker hastalığı” teşhisi konulmuş, çok hafif bir felç geçirdiği ortaya çıkmıştı.
Asıl ciddi rahatsızlığı ise 14’lerin tasfiyesinden hemen sonra başladı. 21 Kasım 1960 tarihinde kısmi bir felç geçiren Gürsel, otuz dokuz gün dışarıya çıkamamıştı. Bu derece ciddi bir rahatsızlık yaşamasının nedeni olarak MBK içindeki tartışmalar ve 14’lerin tasfiyesi gösterilmektedir. Darbe sonrasında bir türlü istikrarın sağlanamaması, cunta liderini çok yıpratmış ve ağır bir hastalığa neden olmuştur.
Gürsel’in kısmi felç geçirmesi hakkında Türkeş’in kendisini silahla yaraladığı iddiası da vardır. Ancak Türkeş’in 13 Kasım’da sürgüne gönderildiği dikkate alındığında bu iddianın gerçek olması mümkün değildir.
Resmî açıklamada, “silik belirtili damar spazmı tespit edildiği ve kendisine istirahat tavsiye edildiği” belirtilmişti. Gürsel bu rahatsızlığı sırasında baston kullanmaya başlamış ve bu durum 7-8 ay devam etmişti.
Gürsel’in hastalığı “dost ve müttefik ülke” ABD’nin de dikkatini çekmiş ve Harvard Üniversitesi Profesörü Dr. Raynold Adams, Türkiye’ye gönderilmişti. Adams Ankara’da üç gün kalmış, Türk doktorlarıyla da görüşmüş, Türk doktorlarıyla birlikte yaptıkları konsültasyon sonucu kamuoyu ile paylaşılmıştı.
Bu sırada Ankara Radyosu’nda yayında problem yaşanınca Gürsel’in sağlık durumuyla ilgili endişeler iyice artmış, bu durum gazete sütunlarına da yansımıştı. Kamuoyuna sınırlı açıklama yapılsa da ziyaretçilere göre Gürsel “çökmüş bir durumdaydı ve bambaşka bir insan gibi” görünmekteydi.
KOMÜNİZMLE MÜCADELE DERNEĞİ FAHRİ BAŞKANLIĞI
Gürsel ve MBK, bu dönemde siyasete doğrudan müdahale etmekteydi. MBK’nın hedefinde başlangıçta “DP’nin varisi” olarak gözüken Adalet Partisi (AP) vardı. AP’nin halk nezdinde kısa sürede büyük bir itibar kazanması, iktidarın değişmesi halinde bir “devr-i sabık” oluşacağını düşünen cuntacıları rahatsız etmekteydi.
AP’nin 1963 yerel seçimlerinde oyunu yüzde 46’ya çıkarması, senato seçimlerinde de oyunu artırması askeri endişeye sevk etmişti. Parti başkanı emekli Orgeneral Ragıp Gümüşpala’nın vefatı sonrasında AP’de kongre süreci başlamış ve dönemin gazetecilerine göre Gürsel, “muhafazakâr” Sadettin Bilgiç karşısında İzmir’deki görevi sırasında DSİ müdürü olarak tanıdığı “liberal, laik, dil bilen ve eski DP’lilere yüz vermeyen” Süleyman Demirel’i desteklemişti. Gürsel’in çeşitli ortamlarda Demirel’den “bizim Süleyman” şeklinde bahsettiği de ifade edilmektedir.
Gürsel’in son dönemine damga vuran gelişmelerden birisi de Türkeş’in sonradan MHP adını alacak CKMP’ye girişi ve parti genel başkanlığını desteklemesidir. Türkeş, kongresi öncesinde Gürsel’i ziyaret ederek onun görüşlerini almış hatta kongredeki konuşmasında Gürsel’in kendisine verdiği notlar da yer almıştı. Türkeş, daha sonra da Çankaya’ya çıkarak parti yönetimini cumhurbaşkanına takdim edecektir.
Bu dönemde 27 Mayıs darbecilerinden Türkeş, Muzaffer Özdağ, Ahmet Er, Rıfat Baykal ve Dündar Taşer CKMP’ye girerken Orhan Erkanlı, Orhan Kabibay ve İrfan Solmazer CHP’ye, Muzaffer Karan da TİP’e girmişlerdir. Böylece 27 Mayıs rejiminin mimarları, farklı partiler vasıtasıyla “siyaset mühendisliğini” devam ettiriyorlardı.
Gürsel’in en ilginç icraatlarından birisi ise İzmir’den ziyaretine gelen “bir heyetin ricasıyla” Komünizmle Mücadele Derneği’nin “fahri başkanlığını” kabul etmesidir. Ancak derneğin bir taraftan Hazine’den aldığı yardımlar diğer taraftan AP kongrelerinde hakaret içeren pankartlar açması ve TİP’in Bursa kongresini “komünistlere ölüm” sloganlarıyla sopalarla basması tepkilere yol açmış, tepkiler üzerine Gürsel de fahri başkanlıktan ayrıldığını açıklamıştır. Buna rağmen derneğe karşı sert bir tavrın takınılmadığı dikkat çekmektedir.
ABD’DE TEDAVİ VE AZLEDİLMESİ
Gürsel’in hastalığı 1963 yılında yeniden nüksetti. Mart ayında yaşanan bu durum üzerine yeniden bastonla yürüyebilen cumhurbaşkanının rahatsızlığı yakından takip edilmeye başlamış, 1965 Aralık ayında Gürsel’in oğlu Özdemir Gürsel için Çankaya’da yapılan nikah merasimine sadece aile yakınları davet edilmişti.
1966 yılının ocak ayında ise “ayak burkulması” nedeniyle sağ ayak bileğinde şişlik ve morarma meydana geldiğine dair resmî açıklama yapılmıştı. Bu sırada Gürsel’in sağlık durumuyla ilgili dedikodular iyice artmış hatta Cumhurbaşkanlığından istifa ettiği iddia edilmişti.
Gürsel de söylentileri boşa çıkarmak için doktorların itirazına rağmen bir gezinti yapıp gazetecilerin sorularını cevaplamış ve “vazifeyi terk edecek boyutta” bir sıhhi problemi olmadığını açıklamıştı.
Gürsel’in rahatsızlığı bundan sonra iyice artmış ve çeşitli tedbirler gündeme gelmiştir. Hastalığın ciddiyeti kamuoyundan gizlense de üniversite ve GATA doktorları tarafından “konsültasyon” yapılarak oy çokluğuyla tedavinin ABD’de devamının daha uygun olacağına karar verilmiştir. Anayasa’ya göre Gürsel’in yerine Cumhuriyet Senatosu Başkanı Şevki Atasagun vekalet edecekti.
Sonrasında Hükümet, ABD’den uçak talebinde bulundu ve Gürsel, Başkan Johnson’un gönderdiği uçakla ABD’ye gönderildi. Bu sırada Gürsel’in uçağa binişi bile fotoğraf çekilmemesi için basından gizlenmişti.
Cumhurbaşkanı’nın tedavi için ABD’ye gönderilmesi, birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Bazı MBK üyeleri Gürsel’in rızasının olup olmadığından endişe ediyor, muhalefet de AP Hükümeti’nin bazı kanunları kolayca geçirmek için böyle bir yola başvurduğunu iddia ediyordu.
KADERİN GARİP CİLVESİ
1965 seçimlerinde yüzde 52,9 gibi rekor bir oy alarak tek parti hükümeti kuran Demirel, ilk Çankaya ziyaretinde Gürsel’in hastalığını yakından görmüş ve kendisini bastonla karşılayabilen cumhurbaşkanıyla ülke meselelerinin bile müzakere edilemeyeceği kanaatine varmıştı.
Demirel yıllar sonra, önceki dönemlerde Moskova, Londra ve Roma büyükelçilikleri yapan ve emeklilik sonrasında da senatör olarak atanan Cevat Açıkalın’ın kendisini ziyaret ederek Gürsel’in durumunu gündeme getirdiğini anlatacaktır.
Açıkalın, Demirel’e “Süleyman Bey Cumhurbaşkanı Gürsel’i niye hala makamında tutuyorsunuz?” demiş ve devletin böyle bir durumu kaldıramayacağını, o makamda ölecek olursa “Demirel öldürttü denilir” diyerek çözüm bulunması gerektiğini belirtmişti.
Demirel önce Türkiye’de tedavi yolları aramış sonra da Gürsel, ABD’ye gönderilmişti. Gürsel’in ABD’ye gönderilmesiyle de alternatif adaylar gündeme gelmeye başlamış ve arayışlar gazete sütunlarına da yansımıştı.
Gürsel, Amerika yolculuğunda iyice sarsılmış, ABD’ye gelişinden altı gün sonra komaya girmiş ve felç bütün vücudunu kaplamıştı. Bu haberlerin Türkiye’ye ulaşmasıyla Gürsel’in tekrar sağlığına ulaşmasının mümkün olmadığı iyice anlaşılmıştı. Bir süre sonra Amerikalı doktorlar da “yapılacak bir şey kalmadığını” açıkladılar.
Gürsel mart sonunda Türkiye’ye geri getirilerek GATA’ya yatırıldı ve GATA’dan 37 doktorun hazırladığı bir raporla “anatomik harabiyetin geri dönmesinin mümkün olmadığı” ve “komadan çıksa bile devlet başkanlığı görevini ifa edemeyeceği” ifade edilerek cumhurbaşkanlığı sona erdirildi.
Deyim yerindeyse “Gürsel’i asker getirmiş ve asker götürmüştü”. 28 Mart 1966’da da Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay, TBMM tarafından Gürsel’in yerine cumhurbaşkanı seçildi.
Gürsel hiç beklemediği bir sırada askeri bir darbe sonrasında cumhurbaşkanı olmuş ancak görev süresince sağlık sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalmıştı. Sonrasında da komada iken görev süresini tamamlayamadan bir askeri hastanenin raporuyla azledilmişti.
Gürsel’in bitkisel hayatı Eylül ayına kadar devam etti ve 14 Eylül 1966 günü hayata gözlerini yumdu. Kaderin garip bir cilvesi olarak ertesi günkü gazeteler bir taraftan Gürsel’in ölüm haberini duyururken diğer taraftan da Menderes, Polatkan ve Zorlu için okunacak “mevlid-i şerif” ilanlarına yer vermekteydi.
Bir cuntanın darbesiyle cumhurbaşkanı olan Gürsel, Menderes ve arkadaşlarını idam sehpasına göndererek “darbenin meşruiyetini” sağlamış ama devletin bir numaralı makamındaki görev süresini tamamlayamadan idamların beşinci yıldönümünde vefat etmişti.
***
Kaynakça: F. Kara, Türk Siyasal Yaşamında Cemal Gürsel, AÜ SBE Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006; E. As, 1960 İhtilali ve Sonrasında Cemal Gürsel, DEU AİİTE Yğksek Lisans Tezi, İzmir, 2000; Tercüman, “Gürsel Dün Vefat Etti”, Menderes, Zorlu ve Polatkan İçin Mevlid Okunacak”, 15 Eylül 1966; H. Turgut, “Daima Ağlayan Cumhurbaşkanı”, Hürriyet,https://www.hurriyet.com.tr/gundem/daima-aglayan-cumhurbaskani-40119067 (25.10.2021).
Elinize sağlık..