YORUM | AHMET KURUCAN
Hürriyet. Cuma’nın vücub şartlarından hürriyete sıra gelmişti. Fıkıh kitaplarında, Cuma maddesini ele alan ansiklopedi maddelerinde, hatta konu ile alakalı master-doktora tezi ya da bu seviyedeki müstakil kitaplarda hürriyet konusu ile alakalı çok detaylı bir açıklama bulmak imkansızdır. Sebebi, çok basit; o dönemin anlayışı içinde hürriyet, köleliğin zıddıdır. Dolayısıyla fıkıh kitaplarında nasıl bir cümle ile “Müslüman olmayan Cuma ile mükellef değildir” deniliyorsa, aynı türden bir cümle ile “Köleye Cuma farz değildir” diyerek hürriyet şartı açıklanmış olur.
O günkü şartlar içinde doğru olan bu hürriyet/özgürlük tanımı günümüzde de aynıyla geçerli mi? Biz de “hürriyet köleliğin zıddıdır” dersek meseleyi açıklamış mı olacağız? Eğer böyle diyecek olursak, köle olmama manasında hür ama bir iş yerinde çalışma şartları veya mesai tanzimi açısından Cuma namazı kılmaya fırsat bulamayan veya izin verilmeyen kişilere hür diyecek miyiz? Soruyu şöyle de sorabiliriz; Cuma’nın vücub şartlarını belirleyen fukaha -ki bu şartlar üzerinde bütün mezheplerin ittifak ettiğini yazmıştık daha önce- bugün aramızda yaşasaydı, Kur’an ayetleri, Hz. Peygamber dönemi pratikleri ve mevcut yaşadığımız şartlar altında hürriyeti yine Cuma’nın vücub şartları arasına koyar mıydı? Koyarsa hürriyetin tarifini nasıl yapar, sınırlarını nasıl belirlerdi?
Bu son söylediğim cümle ile ortaya koyduğum düşünce, aslında benim okuduğunuz yazı serisinin en sonunda ele alacağım mevzu. Cuma’nın vücub ve sıhhat şartlarını gelenek içinde nasıl konulduğu, nasıl anlaşıldığı ve nasıl uygulandığını bitirdikten sonra belki bir iki yazı ile meseleyi buraya taşıyacak ve ihtimal bir teklifte bulunacağım. Malum bu yazı serisine zaten ‘gayrimüslim nüfusun çoğunluklu olduğu ülkelerde Müslüman olarak kalıcı yaşama sahip olanlar Müslümanlara Cuma namazı farz mıdır’ sorusuna cevap aramak için başlamıştık.
HÜRRİYETİ BUGÜN NASIL TANIMLAMALI?
Kur’an’da hürriyet kelimesi geçmez. Ama köle karşıtı manasında “hür”, bazı ayetlerde köleyi özgürlüğüne kavuşturma manasında “tahrir” ve bir yerde de aynı kökten gelen “muharrer” kelimesi geçer. Hadislerde ise genelde kullanım alanı kölelik karşıtıdır. Şurası kesin ki ilerleyen dönemlerde hürriyet, farklı alanlarda farklı anlam içeriklerine sahip olmuş ve kavramsallaşmıştır. Mesela tasavvufta hürriyet, insanın kula, altına, makama, kadına-erkeğe, şöhrete kul olmaması manasında nefsanî ve hayvanı arzularından sıyrılması; ahlakta kibir ve tezellülden uzak şeref ve kerem diyebileceğimiz orta yolu tutma şeklinde anlaşılmıştır. Hürriyet kelimesi ve bunun kavramsallaştırılması sadece bu iki alanla sınırlı kalmamış, felsefe, siyaset, iktisat vb. hemen her sahada farklı anlam içerikleri ile kullanılır olmuştur.
Bizi burada asıl ilgilendiren alan, insanın toplumsal hayattaki statüsünü ifade eden ve bu açıdan hukuki yönü ağırlıklı olan tarifidir. Bu bağlamda şöyle bir tarif yapılabilir; insanın hukuki olarak sorumlu kılacak yetkiye sahip olmasıdır. Çünkü söz konusu olan, bir ibadetin -burada Cuma namazı- yapılmasını kişiye teklif etmedir. Bu ise en basitinden kişinin kendi kararını hiçbir baskı altında olmaksızın kendi verebilecek ve verdiği kararı da uygulayabilecek bir zemin ve statüye sahip olmasını gerektirir. Aksi halde bunu bir yükümlülük olarak kişiye sunmak ve kılmadığı zaman da “Neden kılmadın?” diye sorumlu tutmanın bir anlamı olmaz. Yukarıda günümüz dünyasında mesai saatleri dolayısıyla iş yerinden izin alamayan işçi misalini bunun için verdim. Bu açıdan hürriyetin Cuma’nın vücub şartları altında ya da fıkıhta kullandığımız başka bir kavramla ifade edecek olursak mükellefin “eda ehliyeti” kategorisinde değerlendirilmesi oldukça isabetlidir.
MÜKELLEF OLSA DA MUAFTIR
Burada şu sonucu çıkartabiliriz; bu çerçevede bir hürriyete sahip olmayan kişi Cuma namazı ile mükellef olsa da muaftır; çünkü şartlarından birisi kendisi adına tahakkuk etmiyor demektir. Yalnız sözün geldiği bu aşamada şunu da ilave etmek lazım; Cuma namazı için alabildiğine dar manada kullandığımız bu hürriyet anlayışı ve yaklaşımı, dinin maksatları ve insanlığın maslahatlarının gerçekleşmesi için çok daha geniş bir çerçevede yorumlanmasına mani değildir. Tam aksine temel haklar söz konusu olduğunda hürriyetin en geniş manasıyla birinci sırada yer alması gerekir ki makasıdu’s şeria ve maslahatu’n nas gerçekleşebilsin.
Cuma’nın vücub şartları arasında kalan son iki madde ise kişinin mukim yani yolcu olmaması ve can ve mal güvenliğini tehlikeye atacak hastalık, sıcak-soğuk, savaş vb. mazeretlerinin bulunmamasıdır. Bu iki şartın detaylarında yorum farklılıkları kişiye, zaman ve mekâna göre değişebilir. Dolayısıyla bu detaylara hiç girmeyip esas ihtilaflı alan olan Cuma namazının sıhhatinin şartlarına geçelim.