M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME
Her şey çok hızlı gelişmeye başladı. Avrupa da Orta Doğu da hızla bir yere doğru gidiyor. Kuzeyimizi ve güneyimizi ateş çemberine atanların kim olduklarını tartışmak ayrı bir konu. Bu konuda herkes durduğu yere göre konuyu değerlendirip yorum yapıyor. Bundan bağımsız olarak baktığımızda görünen manzarayı “quo vadis?” diye sorgulama zorunluluğu var.
Suriye’de 12 yılda yapılamayanların 10 günde yapılması, pek çok kişinin dengesini bozmuş durumda. Bir arada bir araya gelmez sanılanların nasıl kol kola yürüdüklerini hep birlikte gördük. Suriye’de yaşanan ‘son tango’, en katı İslamcı teröristlerin İsrail ile aynı hedefe yürüdüklerini ortaya koydu.
Beşar Esad’ın devrildiği güne kadar Suriye’ye saldırmaya çekinen İsrail, Ahmed Hüseyin eş-Şara (Culani) liderliğindeki silahlı HTŞ birliklerinin Şam’a girmesi ardından Suriye’nin bütün hava gücünü bir gecede yok etti. ‘Teröristlikten’ devlet başkanı makamına evrilen keskin İsrail düşmanı eş-Şara, bırakın tepki vermeyi, İsrail saldırılarını sürdürdüğü sırada bu ülke ile iyi ilişkiler kurmaktan söz etti.
Suriye’de bu olaylar yaşanırken, Ankara’dakiler içeriden ve dışarıdan gelen tebrikleri kabul etmekle meşguldüler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, HTŞ’nin planlarını bilmesine rağmen Esad yönetiminin nasıl bu kadar hızlı çöktüğünü anlamaya çalıştı. İran’ı köşesine sıkıştırıp kımıldamaz hale getiren, Lübnan’daki Hizbullah’ın lider kadrolarını ortadan kaldırıp işlevsiz bırakan, Rusya’nın da Ukrayna’ya odaklanmasını fırsat bilen İsrail, Türkiye’yi ve Türkiye eliyle de HTŞ’yi kullanarak istediği sonucu aldı.
ÖVDÜĞÜNDE DOĞRU, YERDİĞİNDE YALAN SÖYLÜYOR
İktidar yanlıları şu sıralar, eş-Şara/Colani’den ve İsrail Başbakanı Netanyahu’dan daha coşkulular. Liderleri Erdoğan’ın Suriye fatihi olduğuna inanıyorlar. Hele ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın Pazartesi günü Palm Beach’teki etkinlikte gazetecilerin sorularını cevaplandırırken Erdoğan’a yönelik iltifatları Türkiye’dekilerin ayaklarını yerden kesti.
53 yıllık Esad rejiminin yıkılmasının ardında Türkiye’nin olduğunu belirten Trump’ın, “Erdoğan çok zeki biri. Bunu binlerce yıldır istiyordu ve başardı!” deyip ardından da, “Bence Türkiye kazandı!” diye konuşması, birilerine geçmişte Erdoğan hakkında söylediği bütün hakaret dolu sözleri unutturdu.
İktidar yanlılarının kafa yapısını anlamak çok kolay değil. Aynı şahıs, bir kişiyi övdüğünde doğruları söylemiş oluyor; eleştirdiğinde yahut hakaretamiz sözler söylediğinde “kıskanıyor” ya da “çekemiyor” olsun…
BATILI LİDERLERİN İLGİSİ, 2015’TEKİ GELİP GİTMELERİ HATIRLATIYOR
16 yıl boyunca AB’nin liderliğini yapan Almanya’yı yöneten Angela Merkel’in anılarında Türkiye’de devleti yönetenlerin yaklaşımlarına ilişkin önemli ayrıntılar yer alıyor. Göreve başladıktan sonra Türkiye’ye 12 kez gelen Merkel, Tayyip Erdoğan ile görüşmelerine uzunca bir bölüm ayırıyor. Kitabın 528. sayfasında 2015’teki göçmen krizine ilişkin ayrıntılar mutlaka okunması gereken bölümlerden.
Hatırlandığı gibi o dönemde Avrupa ülkelerinin liderlerinin birinin gidip ötekinin geldiği günlerdi. Göçmen krizinin derinleştiği günlerde Türkiye’ye ziyaretini anlatan Merkel, seçim atmosferinde Erdoğan ile birlikte fotoğraf vermesinin eleştirildiğini hatırlatarak, kendisinin amacının belli bir ödeme yapılıp sığınmacıların Türkiye’de tutulmasını sağlamak olduğunu hatırlatıyor. Merkel, Türkiye tarafının da buna karşılık masaya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize serbestisi konusunu getirdiğine dikkat çekiyor.
Sonunda AB, Türkiye’ye belli bir para ödedi, sığınmacıların burada kalmasını sağladı. Dahası, yapılan anlaşma ile Avrupa ülkelerinde suça karışan sığınmacıları Türkiye kabul etti. Türkiye kamuoyuna varmış gibi gösterilen vize serbestisi ise unutulup gitti.
İTALYAN DERGİSİNİN HARİTASI ‘VER MEHTERİ’ GİBİ OLDU
Trump’ın sözlerinin ardından İtalyan jeopolitik dergisi Limes, bir harita eşliğinde, “Türkiye Birleşik Devletleri – 2053” başlığı ile bir yorum yayınladı. Ankara’nın sonunda Suriye savaşını kazandığını, Şam’ın düşüşü ile birlikte “Türkiye Yüzyılı”nın başladığını yazan dergi, diplomaside başarıyla kullanılan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da İranlı mevkidaşına isyancılarla ilgilerinin bulunmadığını belirtip “yapacak bir şeyleri olmadığını” söylemesinin ikinci sınıf bir Türk komedi film sahnesi gibi olduğuna vurgu yaptı.
Dergideki analize göre Türkiye üç kıtaya yayılacak. Devamı daha ilgi çekici:
▪︎ İlhak edilen bölgeler (Kuzey Irak ve Suriye),
▪︎ “Konfederasyon” devletleri (Azerbaycan, Libya ve Rodos dahil Ege Denizi’ndeki 12 ada),
▪︎ Uydu devletleri (Kuzey Makedonya, Kosova, Arnavutluk ve Bosna-Hersek),
▪︎ Kuzey Kıbrıs,
▪︎ Genişletilmiş münhasır ekonomik bölge – “Mavi Vatan”,
▪︎ İlhak edilmiş adalar (Midilli, Sakız, Samos, Pserimos-Kalymnos ve Girit),
▪︎ Başkent – İstanbul.
Bu kadar bilgiden sonra haritada kullanılan renklerin anlamlarını da sırasıyla vermek gerekir sanırım:
▪︎ İlhak edilmiş bölgeler,
▪︎ Konfederasyon devletleri,
▪︎ Uydu devletler,
▪︎ Kuzey Kıbrıs,
▪︎ Deniz sahası,
▪︎ İlhak edilmiş adalar: Midilli, Sakız, Sisam,
▪︎ Batnoz-Kelemez, Girit.
BİZİM ADIMIZA DA DÜŞÜNÜYORLAR ARTIK
Görüldüğü gibi, Batılı ülkeler sadece iltifat etmekle kalmıyorlar, aynı zamanda bizim adımıza da düşünür oldular. Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bu kadar övdüklerine göre başımıza 2015’teki gibi bir çorap örmeye hazırlanıyorlar demektir. Batılı ülkelerden bir kimseyi ağırlamaya hasret kalan Beştepe Sarayı, şu sıralar uğrak yeri oldu. Biri gidiyor, biri geliyor!
Buna rağmen bizimkilerin kafası hayli karışık. Söylenenlere ve gösterilmek istenene aynen inanıp ona göre tavır mı takınsalar, yoksa “Başımıza örmek istedikleri çorap ortaya çıkarsa zorda mı kalırız?” diye bekleyip görseler…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, beklemek yerine harekete geçmeyi seçti. TÜBA ve TÜBİTAK Bilim Ödülleri töreninde yaptığı konuşmada, “Türkiye, Türkiye’den daha büyüktür. Millet olarak ufkumuzu 782 bin kilometrekare ile sınırlandıramayız.” çıkışında bulundu.
Trump’ın iltifatı ve İtalyan yayın organının değerlendirmesi, Erdoğan’a istenilen etkiyi yapmış görünüyor.
İRAN DÜŞMANLIĞI KIŞKIRTMALARI
Türkler, Müslümanlığı İranlılardan öğrenip de Selçuklulardan itibaren hızla Sünnileşip İran ile rekabete girdikten sonra iki toplumu temsil eden devletler bir daha dost olmadı. Devlet menfaatleri örtüşse bile iki ülke lider kadrolarının menfaatleri hep çatışma içinde görüldü.
Türkiye-İran geçimsizliği bir gerçek. Ancak son zamanlarda, “Türkiye’nin tarih boyunca en büyük düşmanı sadece İran olmuştur.” fikri ciddi ciddi empoze edilmeye başlandı.
Bu kadar programlı gidişten hareketle şu nokta aklımı kemiriyor:
Acaba malum merkezler Türkiye ile İran’ı savaştırıp bugünkü Suriye gibi ekonomik ve askeri açıdan iyice hırpaladıktan sonra iki ülkeyi İsrail’e sunmak mı istiyor?
Düşman bellediklerin seni bu kadar yüceltiyorsa bu işte bir iş var demektir…