Yorum | Naci Karadağ
Kavakçı ailesine mensup küçük hanımı, Alman gazeteci karşısında izlediniz mi?
Hani bir tabir var, ‘yer yarılsa da içine girsek,’ diye…
İnsan izlerken bile onu hissediyor, değil olayın muhatabı olmak.
Bu ülkede önce medya dikta mezbahasında kurban edildi. Ardından hukuk, derken eğitim, akademi ve sonrası malum…
Başta Erdoğan olmak üzere iktidardan hiç kimse, bağımsız bir medya karşısına çıkamaz, çıkmıyor, yüreği yetmiyor.
Çıkanlar da Ravza Hanım gibi kem küm hebelüp deyip duruyor.
Acınası bir hale düşüyor.
İktidar cenahına sorarsan ülkede medya özgürlüğü tarihin en ileri dönemini yaşıyor.
Hapisteki gazetecileri filan sormayın.
Başıma bir iş gelir diye yemek tarifi yazarken bile korkudan tirim tirim titreyen bir medyamız var.
Bir tek ispiyonla hayatınız karartılabilir zira!
İstifa etmeyen belediye başkanının hanımı esir ediliyor, adam ağlayarak istifa ettikten sonra salınıyor.
Sonra kayıplara karışıyor tabi…
Perinçekgillere sorarsan yargı altın çağını yaşıyor. Hukuk siyasetin köpeği olmuş…
Anayasa Mahkemesini takan yok.
Her şey dava için!
AKP zihniyetine sorarsan tabi…
Bir ülkede kötülüğün cirit atması için, sadece kötülerin varlığı yeterli değil.
Umursamaz iyiler, fırsatçı kolpalar, her devrin adamlarının da ciddi anlamda etkisi var kötülüğün iktidarına.
Türkiye tam da böylesi bir çağı yaşıyor.
İş bu nedenle basit bir hırsız ve çetesi ülkeyi esir alabiliyor. Çünkü kimileri çıkar için, kimileri korkudan, kimileri bana dokunmayan bin yaşasın zihniyeti ile kötülüğe yol veriyor.
Klişe bir tabir ama maalesef doğru: Ateş değmedikçe, yılan ısırmadıkça bin yaşıyor.
Öyle böyle değil…
Cemaat kitlesel kıyımının ve nefretinin sebebi bu.
Yapılan zulme sessiz kalındığı bilindiği için istedikleri zulmü reva görebiliyorlar.
CHP de bu işin kötülük iktidarının ortağı haline geldi. HDP de..
Elbette içlerinde istisnalar isim var.
Ama taban ve kurumsal olarak kastediyorum.
Açık söyleyeyim, sular geri çekildiğinde geriye kalacak olan en iğrenç manzara ise yalakaların durum olacak.
Belki insan içine çıkamayacaklar bilmiyorum.
Orhan Gencebay’ından Yavuz Bingöl’üne, Şafak Sezer’den Rıdvan Dilmen’ine kadar bir dolu kötülüğün yanaşması için oldukça hazin bir gelecek var.
Hülya Koçyiğit de bu kervana katıldı nedense.
Bilemiyorum niçin böyle bir topa girdi.
Korkudan mı? Olabilir.
Menfaatten mi? Mümkündür…
Belki kocasının işi gücü için, belki başka ilişkiler, sebebini bilmiyorum ama insan “Ülkede baskı yok, aksine herkes fazla özgür” derken en azından hapisteki bebelerden utanır.
Hülya Hanım’ın özgür ülkesinde önceki akşam ilginç bir olay yaşandı.
Bir partinin il başkanı, aniden istifa etti.
Daha önce Erdoğan elini sıkmayarak tavrını belli etmişti bu şahsa karşı.
AKP İstanbul İl Başkanı Selim Temurci’den bahsediyorum.
Özgür ülkenin özgür partisinin özgür ilinin, özgür başkanı gece rüyasında aksakallı bir cumhurbaşkanı mı gördü, yoksa rüyasına Ak Saray mı girdi bilemiyorum.
İstifa etti.
Üstelik istifa metnini bile başkası hazırlamıştı.
“Metnin dışına çıkma” diye tehdit edilerek okutuldu istifası.
Hülya Koçyiğit’in özgür ülkesinde aynı gün yaşındı bu olay.
Korku anlaşılabilir bir şey.
Gelecek korkusu da.
Herkesten, “Ömrümün kalan yıllarını utanç içinde geçiremem” diyebilecek kadar yürekli Ahmet Altan olmasını bekleyemezsiniz şüphesiz.
Evlat endişesi, yarın kaygısını da anlayabiliriz.
Bu sebeple susulması, susarak onaylanması, yokmuş gibi davranılması anlaşılabilir bir şey.
Belki susanlardan bir miktar utanmalarını bekleriz en fazla.
Ama kalkıp adaleti, özgürlüğü yalakalığınıza malzeme yapıyorsanız, tarihe tiksintiyle geçersiniz.
Hitler döneminin pek çok yalaka sanatçısına bakın.
Hepsi nefretle anılıyor şimdi…
Kaybettiniz Hülyaanım.