YORUM | YUSUF ÜNAL | @Emmoglu_35
Merak ediyorum, içinizde bana benzeyen var mı? Bendeniz sahaflardan aldığım yahut arkadaşlarımın ödünç verdiği kitapların altı çizilmişse bundan mutluluk duyarım. Benden evvelki okurunun önemli bulduğu yerlerle kendiminkileri karşılaştırır, kitap içinde ikinci bir kitabı takip etme zevki tadarım.
Kitaplarımın çoğunun altı otoban şeritleri gibidir. Üniversite yıllarımda, altını çizdiğim yerleri müstakil bir deftere geçirme teşebbüsüm olmuştu. Yazık ki o çabam, iki üç kitaptan aktardığım, on beş yirmi sayfayı geçememişti. Şimdilerde hangi yangında kül olduğunu yahut hangi dağın başına attığımı kestiremediğim, o büyük boy kareli defteri uzun seneler sakladım, ara sıra alıntılarıma göz atıp gülümsedim. Böylesi bir iş şimdilerde bana pek makul görünmüyor ama hatırası güzel.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Bugünlerde bazı kitapları tekrar okuyor ve okuduklarımı ne kadar hatırlıyorum, bu kitaptan bana neler kalmış diye kendimi test ediyorum. Epey zevkli bir tecrübe olduğunu söyleyebilirim. Şunu farkettim; aklımda kalan yerlerin hemen hepsi, yıllar önceki ilk okumamda altını çizdiğim yerler. Bu yerler can alıcı olduğu için mi aklımda kalmış, yoksa altını çizdiğim için mi bilemiyorum.
Akademik ve meslekî kitapların altı illa çizilmeliymiş gibi geliyor bana. Çizmediğim zaman anladığımı anlamıyorum. Buna karşın çok önemsediğim ve iki defadan fazla okuduğum kitaplara kalemi hiç değdirmiyorum. Önceki okumalarımdan bu eserlerin kemale erdiğini anlıyor ve kendimi onların akıntısına teslim etmeye gönüllü oluyor, aramıza kalem sokmuyorum. Biliyorum ki hangi cümlesinin altını çizsem ötekilerine haksızlık edeceğim.
ZAMAN ZAMAN İSYAN EDİYORUM…
Şiirlerin altını çizmeye genelde kıyamam. Bu yüzden çok beğendiğim mısraların yanına küçük birer nokta kondurmakla iktifa ederim. Yalnız Mesnevi’yi okuyuşumda bu dediğime riayet edemedim, kitabın altını çizik çizik ettim. Güzelim ciltli Mesnevim epey yıprandı ya, feda olsun.
Eskiden roman ve öykülerden beğendiğim tasvir ve benzetmelerin, yeni duyduğum deyim ve atasözlerinin altını çizerdim. Fakat çizmenin okumayı yavaşlatmasından hoşlanmıyorum. Üstelik insanı elinde kalemle ve oturur vaziyette bulunmaya zorluyor. Oysa uzun okumalarda bunlar kolay değil. Çeşitli vaziyetlerde yatarken, bir araçla yolculuk yaparken hatta yürürken okumak gerekebiliyor. Ben ki bisiklet üzerinde kitap okumuş adamım!
Bu gibi sebeplerden ötürü zaman zaman bu çizme işine isyan edip kalemi bir kenara bıraktığım oluyor. Fakat daha birkaç sayfa ilerlemeden onu yeniden parmaklarımın arasında buluyorum.
ÇİZMEK İYİDİR GÜZELDİR
Ancak bugün bir şey oldu; çizme aleyhinde, rahata düşkün yanıma yandaş bir tez buldum. Çizmek iyidir, güzeldir, hoştur amma insanı tembelliğe alıştırıyor. Okurun o an üzerinde düşünüp kavraması veya kavga etmesi gereken meseleyi erteletiyor. Nasıl olsa altını çizdin, sonra düşünürsün rahatlığına itiyor onu. Şimdi sayfalarda ilerlemeye odaklan, kitabı bir an evvel bitir diyor ona. Hâlbuki metin üzerine düşünme, yazarla didişme, sıcağı sıcağına yapılması gereken bir ameliyedir. Ertelenince kıvamı kaçıyor, soğuyor. Bayat malzemelerle de fikir üretmek kolay olmuyor.
Siz düşüncelerin bir süre askıda kalmasının onları bayatlatmak bir yana, süzerek çerinden çöpünden ayırmaya yaradığını ileri sürerek rahat yanımın bu tezine kulak asmazsanız, anlayışla karşılarım. Zira bendeniz de bilirim ki kitap ile kalem; Âdem ile Havva, Leyla ile Mecnun, çay ile şeker, et ile tırnak gibidir. İsteseniz de bunları ayıramazsınız.
Şunu da bilirim ki, kalemin sadece çizmek için kullanılması ona yapılmış bir haksızlıktır. O, harf ve kelimelerden cümle bahçeleri örmek, paragraf caddeleri açmak, yazı şehirleri kurmak ister. Fosforlu kalemlere pek yüz vermeyişim bu yüzdendir. İnce uçlu renkli kalemlere sözüm yok, onlara eyvallah. Ama kalın uçlu fosforlu kalemler sadece çizmek içindir. Üstelik satırların altını değil, üstünü çizer! Sanırım hiçbir yazar da üstünün çizilmesini istemez. Sınav çalışırken işe yarar olduklarına itirazım yok, benim de çok kahrımı çektiler var olsunlar. Lâkin yazmaya, hele uzun uzun yazmaya gelmezler. Hâlbuki kalemin asıl vazifesi yazmaktır. Kuş uçtukça, at koştukça, su aktıkça mutlu olur; kalemi mutlu eden şey de yazmaktır.