Yorum | Mehmet Yıldız
Geçen iki yazıda AKP iktidarının 15 Temmuz öncesinde yargıya müdahalelerini örneklerle ele aldık. Bu yazıda 15 Temmuz sonrası adaletin çivisinin nasıl çıktığını, gerek ilk derece mahkemeleri gerekse yüksek yargıda kararların mahkeme salonlarında değil Saray’da verildiğini, yargılamaların yapıldığı duruşmaların sadece bir tiyatrodan ibaret olduğunu örnekleriyle yazacağız.
15 Temmuz’a gelinceye kadar, iktidarın hoşuna gitmeyen kararlar veren hâkim ve savcıları sürgün ya da en fazla açığa alma tehlikesi bekliyordu. Meslekten çıkarma, hapse atma gibi cezalar istisnai olup rastlanılmayan bir durumdu. 25 Nisan 2015’te Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve bazı polislere tahliye kararı veren hakimler Metin Özçelik ve Mustafa Başer’le, 25 Aralık’ın Hâkimi Süleyman Karaçöl dışında tutuklanan hâkim yoktu. Ardından Erdoğan’ın nedense en hassas olduğu konu, MİT tırları soruşturmasının hâkim ve savcıları tutuklandı. Görüldüğü gibi tutuklu yargı mensubu sayısı iki elin parmaklarını geçmiyordu.
15 Temmuz öncesi asker, polis, akademisyenler gibi yargıda da işi sağlama almak isteyen iktidar, darbe sonrası toplanacak/tutuklanacakların listesini büyük bir titizlik ve gizlilik içinde hazırladı. 16 Temmuz günü erkenden toplanan HSYK, hangi ara darbeye karıştıklarını araştırıp soruşturmaya gerek kalmadan 2 bin 745 hâkim ve savcı hakkında darbeye teşebbüs etmek suçlamasıyla gözaltı kararı verdi. Sonraki aylarda bu ihraç veya tutuklamaların sayısı toplamda 5 bine yaklaştı.
Daha düne kadar beraber yiyip içtikleri, aynı servisi kullandıkları, aynı lojmanı paylaştıkları 5 bine yakın meslektaşının başına gelenler, şimdilik göreve devam eden hâkim ve savcıların verdiği kararları elbette etkiledi. Bugünler ne ki, daha 2014 yılında Erdoğan’ın damadının sahip olduğu medya grubunun avukatı adliyelerde terör estiriyor, istediği kararları çıkarabilmek için hakimleri tehdit ediyor, ‘bu dosya beyefendinin önüne gidecek kararınızı ona göre verin’ diyebiliyordu.
O gün sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen avukat cübbesi giymiş mafya bozuntuları bugünler de öyle çoğaldı ki, hâkim ve savcıların bunların tehditlerine kulak asmama lüksü kalmadı.
Hâkim bunların hoşuna gitmeyen bir karar mı verdi. Twitter’da hazır kıta bekleyen iktidar yanlısı troller devreye giriyor. ‘Olamaz… olabilemez…’ çığlıkları yukarılar tarafından derhal görülüyor ve anında müdahale ediliyor. O kararı veren hâkim veya savcı ya kararını düzeltiyor ya da kendine bir yer beğeniyor. Bu yer en iyi ihtimalle Türk bayrağının dalgalandığı herhangi bir Anadolu kasabası. Kötü ihtimal mesleğini kaybeder. En kötü ihtimal, malum yaftayı yiyip hapsi boylar.
Bugüne kadar yaşanan yüzlerce vakada her şey genellikle beş aşamada gerçekleşiyor. Bunu çarpıcı bir örnekle açıklayalım.
5 AŞAMADA YARGIYA MÜDAHALE ÖRNEĞİ
- Mahkeme tahliye kararı verir
31 Mart 2017 tarihinde, İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi, tutuklu 25 gazeteciden 21’inin tahliyesine karar verir.
- Troller bu karara isyan eder
Bu tahliye kararından hemen sonra sosyal medya şu mesajlarla çalkalanır:
“Eğer bu hainler yeniden tutuklanmazsa birileri çok ağır bedel ödeyecek. Bilerek söylüyorum bunu. Yıkılacak ortalık.” (6:39 PM) Cem Küçük
“Bekir Bozdağ (Adalet Bakanı) bu akşam HSYK’yı acil toplamalı ve bazı hâkimler ile ilgili işlem yapılmalı. Milletin talebi budur.” (6:50 PM) Cem Küçük
“Adı belli FETÖ’cüleri tahliye eden her savcı ve hâkim meslekten ihraç edilecek. DEVLET’in kesin kararı budur. Herkes bunu bilsin.” (7:08 PM) Cem Küçük
“Adalet Bakanlığımız, HSYK harekete geçti. Hainler salınmayacak Allah’ın izniyle.” (9:40 PM) Cem Küçük
“Bu yetmez… tahliye kararlarının altında imzası olan hakimler tek tek toplanacak.” (9:46 PM) Ersoy Dede
- ‘Devlet’ harekete geçer
Bu mesajları alan Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve HSYK 1. Daire üyesi Kenan İpek, yine twitter hesabından saat 00:17’de şu açıklamayı yapar:
“FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne karşı TÜRK YARGISININ ve HSYK’nın yürüttüğü mücadele ilk günkü AZİM ve KARARLILIKLA sürdürülecektir.” (1/04/2017, 00:17).
- Karar iptal edilir
Tüm bu olanlardan sonra, tahliye edilen 21 gazeteciden 20’si serbest bırakılmamış, tahliye edildikleri halde “anayasal düzeni değiştirmeye ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla 1 Nisan 2017 saat 1.15 civarında yeniden gözaltına alındı ve tutuklandı.
- Hakimler açığa alınır
Ve final…
3 Nisan 2017 tarihli bir haber: Gazetecilere tahliye kararı veren hâkimler açığa alındı
Habertürk’ten Fevzi Çakır’ın haberine göre, geçtiğimiz günlerde ‘FETÖ’nün medya yapılanması’ davasında 21 kişiye tahliye kararı veren Mahkeme Başkanı İbrahim Lorasdağı, hakimler Barış Cömert ve Necla Yeşilyurt Gülbiçim, HSYK tarafından açığa alındı.
Bazen bu kadar uzun aşamalardan geçmeye gerek kalmıyor. Testiyi kırmadan tedbirini alan Nasrettin Hoca gibi, HSK aksi bir karar verme ihtimali olan mahkeme heyetini değiştiriveriyor. Böylece karar verildikten sonra düzeltmek için yukarıdaki zahmetlere girilmemiş oluyor. Tıpkı şu örnekte olduğu gibi: Tutuklu CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun davasına da bakan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) 2. Ceza Dairesi’nin başkanı bir kez daha değişti. Aynı dairede üye hakim Hülya Köşüm’ün yeri de değiştirildi.
Veya Aydın Doğan’ın SPK davasında olduğu gibi Erdoğan’ın adalet bakanını arayıp da ‘yarın duruşma var, aman ters bir şey olmasın’ demesine ihtiyaç kalmıyor artık. Örneğin şu olayda olduğu gibi: Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na karşı açtığı davalara bakacak hakim, gece yarısı kararnamesiyle görevden alındı. Yerine Erdoğan’ın danışmanlığını da yapmış yeni bir isim atandı.
Hukuk devletinin tabutuna çakılan kaçıncı son çivi!
Her hukuksuzluk sonunda söylenen klişe bir söz oldu: Hukuk devletinin tabutuna son çivi çakıldı. Bu sözün bir anlamı yok artık.
2016 yılında Can Dündar ve Erdem Gül hakkında hak ihlali kararı vererek tahliye kapısını açan Anayasa Mahkemesi, Dündar ve Gül’ün 3 aylık tutukluluğunu bitirdi. AYM’nin bu kararına ‘tanımıyorum, uymuyorum, saygı duymuyorum’ diye tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, AYM kararına uyup Dündar ve Gül’ü tahliye eden İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesini ‘AYM’nin kararına uymak zorunda değildi! Yerel mahkeme bu karara direnebilirdi. O zaman AYM’nin kararı boşa çıkacaktı.’ diyerek eleştirmişti.
Bu konuşmanın üzerinden 23 ay geçtikten sonra her nasılsa Şahin Alpay ve Mehmet Altan’ın başvurularını gündeme alan AYM aynı şekilde bir karar verdi. Yaklaşık 17 Aydır tutuklu olan Alpay ve Altan için hak ihlali kararı veren AYM tahliye edilmeleri gerektiğini vurguladı.
2 yıl önce Erdoğan’ın sözlerini dikkate alan İstanbul 13 ve 26. Ağır Ceza Mahkemeleri Anayasa Mahkemesi kararına direndiler, Mehmet Altan ve Şahin Alpay’ın tahliye talebini reddettiler. AYM tarihinde ilk defa rastlanan bir durumdu bu. 13 ve 26. Ağır Ceza Mahkemelerinin AYM kararını tanımamalarına destek hükümet içinden geldi.
2014 yılında İlker Başbuğ için aynı gerekçelerle tahliye kararı veren AYM kararına övgüler yağdıran Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Alpay-Altan için verdiği karar için AYM’nin çizgiyi aştığını iddia etti.
Bu arada Alpay ve Altan’ın avukatları, 13 ve 26. Ağır Ceza Mahkemelerinin kararlarına karşı bir üst mahkeme olan 14 ve 27. Ağır ceza mahkemelerine itiraz ettiler ama sonuç değişmedi.
Ben bu olayın hukuk devletinin tabutuna çakılan son çivi olduğu kanaatinde değilim. Bir çivi daha var. O da AYM kararının tanınmadığı, iç hukukta etkili bir başvuru yolunun kalmadığı bir yerde son çare olarak kapısını çalacakları AİHM’den bir karar çıkması halinde Erdoğan iktidarının ne yapacağı. Bugüne kadarki uygulamalardan anlaşılan AİHM kararının da tanınmayacağı yönünde. İşte o gün hukuk devletinin tabutuna son çivi çakılmış, yetmemiş bir de üzerine kurşun dökülmüş olacaktır.
…
“Bıçak kemiğe dayandı” diye manşetlik bir söz vardı, neredeyse her başbakan her terör olayından sonra bu klişe lafı söylemiş ve gazeteler büyük puntolarla basmıştır.
Bu “son çivi” muhabbeti de buna döndü sanırım.
Elbet “son şakasını yaptı” diyeceğimiz gün de gelir!
Sayın Yıldız. Bunların hepsinin bir karşılığı bu dünyada da olmalı ki; bir kaç gün önce bir haber sitesinde Erdoğan hakkında 15-16 Mart 2018 tarihinde Fransa’da Uluslararası Suç Mahkemesinde bir dava açılacağı bilgisi vardı. Her ne kadar AİHM kararını da uygulamasalar da mutlaka bu Uluslararası Suç Mahkemelerinde yargılanmaları kaçınılmaz gibi. Çünkü söz edilen haberde daha önce 1980’li yıllardaki Kenan Evren de,TC’ de yargılanmış bilgisi var. Doğruluğunu arşivlerden araştırdığımda bu tür Uluslararası Suç Mahkemelerinin yaptırım gücünün olduğu görülüyor. Geç olsa da yani 10 yıl ile 50 yıl arasında da olsa mutlaka yargılanıyorlar.
Neticede suçun karşılığında cezasını bu dünyada çekeceğini bilmek bile mutlu ediyor mazlumları.Ben neticeyi göremesem de evlatlarım veya torunların görecek! Bu bile insanın yaptığı,işlediğinden dolayı nasıl bir netice alacağını düşünerek hareket etmesine değer….