Çıkmaz sokak ama umarım çıkar

YORUM | AHMET KURUCAN

1997 yılında 6 aylık pratik Arapça eğitimi için Ürdün’e gittik bir arkadaşımla beraber. Şartların farklı gelişmesi neticesi ben 3 ay kalabildim ve ülkeye geri döndüm. Sonraki yıllar kendisinden 3 ay pratik Arapça eğitimi gördüğüm Hocam ile münasebetimiz kesilmedi. O İstanbul’a beni ziyarete geldi, ben bir defa onu ziyaret için Ürdün’e gittim. Zaman gazetesinin çeşitli departmanlarında çalıştığım yıllara tekabül ediyor bütün bu anlattıklarım.

Ürdün ziyaretim devrin Ürdün kralı Hüseyin’in öldüğü ve yerine oğlu şimdiki kral Abdullah’ın geçtiği zamanlara denk geldi. Hocanın evinde yemek yedik, çay kahve içtik bir grup misafiriyle beraber. Laf lafı açtı ve ben bir soru sordum. Dedim ki “Ben Kral Hüseyin’in vefatından sonra kardeşi Veliaht Prens Hasan’ın kral olacağını zannediyordum ama oğlu kral oldun. Neden? Abdullah henüz çok genç ve amcasına nispetle tecrübesiz değil mi?” Saflığıma ya da sistemi bilmezliğime verebilirsiniz bu sorumu. 

Hiç unutmuyorum; hoca ciddi biçimde tedirgin oldu. Çevresine baktı, evine davet ettiği arkadaşlarının her biriyle göz göze bakıştı. Sonra kalktı benim yanıma kadar geldi, kulağıma eğildi ve kendi bakış açısıyla sorumun cevabı sayılacak yorumunu söyledi.

Bu bir kenarda dursun, şimdi de sizi daha iki gün önce yani 15 Ağustos 2023 yılı Amerika’sında Türklerin alışveriş merkezi sayılabilecek Paterson şehrinde bir pastane ortamına götüreyim. Türkiye’den yeni gelmiş iki genç. Üniversite eğitimi alacaklar. Olayın birinci elden şahidi değilim ama onlarla aynı masayı paylaşan ve muhabbet eden kişiden dinledim. 

Söz dönüp dolaşıyor en genel manada Türkiye siyasetine. Ekonomik durum, üniversite eğitimi, devlet vatandaş ilişkileri vs. Amerika’da yaşayan masanın bu tarafındaki kişi ülkesinden yeni gelmiş bu insanların gözlemlerini önemsiyor. Çünkü hayatın içinden gelmişler. Yıllardır sadece gazete sayfaları ve youtube ekranlarından duyduklarını doğrulama veya yanlışlama imkanına sahip. Kaçırmak istemiyor fırsatı. Fakat…

Fakatı şu; her bir soru muhataplarının tedirginliği artırıyor. Çevresine bakıyorlar kaçamak bakışlarla. Diğer masalarda insanların kendilerini duyma ihtimallerinden dolayı kısık sesle konuşmaya başlıyorlar. Cevaplar yeni sorular üretince başka bir yerde, evde, parkta sadece bizlerin olduğu bir yerde konuşsak dercesine sus işareti yapıyorlar.

Benim de şahitliklerim bunu doğruluyor. Daha yeni Türkiye’ye geri dönen akrabalarını ziyarete gelen birisi ile konuştum yakınlarda. Aynı tedirginliği onun yüzünde de gördüm. Ama bizim konuştuğumuz ev ortamıydı. O rahat konuştu ama Türkiye’de en yakın dostların, yıllara uzanan arkadaşlıklara sahip olanların bile çarşıda, pazarda, kahvede bunları konuşamadıklarını anlattı bana.

Şimdi soruyorum; 1999 Ürdün’ü ile 2023 Türkiye’si arasında ne fark var? Hiç bir fark yok bana göre. Uzmanlar söylemişlerdi 2010 referandumu sonrası değişen siyasi atmosfer ortamında. “Korku Cumhuriyeti” demişlerdi. “Muhaberat devletine adım adım” demişlerdi. “Köprüden önce son çıkış” diyenlerin hadd u hesabı yoktu. Yoktu ama değişen de bir şey olmadı. Aziz Babuşcu’nun 2010 sonrası “yeni inşa dönemi” başlamıştı bir kere ve bugünlere geldik.

Balık hafızalı bir toplum olduğumuz için hatırlatayım dönemin AKP İstanbul il başkanı Aziz Babuşcu’nun o sözlerini ve bu sözler 2010 referandumunun hemen akabinde söylendi: ”10 yıllık iktidar dönemimizde şu ya da bu şekilde bizimle paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar. Onlar da şu ya da bu şekilde her ne kadar bizi hazmedemeseler de; diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak.” Olmadı da nitekim.

Siyasi değerlendirmeler yapabilecek kadar ne siyaset ne siyasi tarih bilgisine sahibim. Verili durumdan hareketle gelecek projeksiyonu çizebilecek tecrübem de yok. Ama şu kadarını söyleyebilirim: yazının başlığında dediğim ülke olarak çıkmaz bir sokaktayız ve umarım bu sokaktan çıkarız. Yanılmayı çok isterim ve bu yanılmadan da en çok ben memnun olurum. Allah akıbet ü encamımızı hayreyleye.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

6 YORUMLAR

  1. Ahmet beye sorular:
    1. Neden „Siyasi değerlendirmeler yapabilecek kadar siyasi ve tarih bilgisine sahip değilim“ diyorsunuz? Aşırı tevazunun yeri mi? Siyasi değerlendirmeyi sıradan vatandaş bile yapamaz mı? Demokrasinin esprisi orada yatmıyor mu?
    2. Eğer gereksiz tevazu yapmıyorsanız, neden böyle yine de siyasi analiz içeren bir yazı kaleme alıyorsunuz? Bu bir çelişki değil mi?
    3. Türkiye diktatörlüğe dönüşmüş, vatandaşlar korkuyormuş. Sırf böyle bir tespiti yapmak için bir yazıya gerek var mı? Bu tespit 7892´inci kez yapılmadı mı? (eğer doğru saydıysam).
    4. Vatandaşa yol göstermeyen böyle tespitler karamsarlığı ve çaresizliği artırmaktan başka etki yapmıyor değil mi? Neden ya somut öneride bulunma, çıkış yolu gösterme, ya da susma yolunu tercih etmiyorsunuz?
    5. Yurtdışında dahi tedirgin konuşan gençlerden bize ne? Ya insanlar özgürlüğüne sahip çıkacak, ya da boyun eğecek. Eğer insanlar bu kadar korkak ise derdi bize mi düştü?
    6. Hem daha dün bunlar liderlerini seçmedi mi? Demokrasilerde ülkenin kaderini çoğunluk belirlemiyor mu?
    7. 2010 referandumu sonrasında uzmanlar „korku cumhuriyeti“ demişlermiş. Haklılardı mı demek istiyorsunuz?
    8. Öyleyse o zaman hizmet hareketi de yanlış yerde durdu demek değil mi bu? Fethullah Gülen bu referandum için mezardakilerden bile oy kullanmasını istememiş miydi? Zaman Gazetesi “Demokrasinin Zaferi” başlığını atmamış mıydı? Erdoğan okyanus ötesinden destek verenlere teşekkür etmemiş miydi?
    Bugün gazetesi „Milletin Darbesi“ manşetini atmamış mıydı? Demek ki o dönemin zinin yapısında darbe sözcüğünün olumlu çağrışımları da oluyormuş, eğer kaynağı millet olursa.
    9. Ürdün diktatörlük mü? Peki, oranın kralı Haşemi ve Hz. Peygamberin soyundan 41. nesil torunu sayılmıyor mu? Peygamber soyu bir diktatörlük mü kurmuş oluyor orada? Bir ilahiyatçı olarak bunu nasıl açıklıyorsunuz?
    10. „Allah akıbetimizi hayreyleye“ diye bitirmişsiniz? Her şeyi Allah´tan beklemek ne kadar doğru? Eğer vatandaş yurtdışında dahi konuşurken korkudan altına kaçırıyor ve kilotunda sarılık oluşuyorsa Allah ne yapsın? Mucize mi bekliyorsunuz?

    • “Eğer Allah insanların bir kısmını, diğer bir kısmıyla savuşturmasaydı, yeryüzünde fesat yayılırdı. Fakat Allah, âlemlere çok çok lütufkârdır.” Ayet açıktır kardeşim , mucizede olur herşey olur .Her sistem her türlü iktidar değişir yada kaybolur gider . İnsanlar acelecidir sabırsızdir , Allahu Teala bunlardan münezzehtir…

  2. Dönülmez akşamın ufkundayız.Vakit çok geç;
    Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
    Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
    Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
    Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
    Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
    Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.
    Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,
    Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül!
    Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.

    Y. Kemal

  3. fertler arası güven oranının en yüksek olduğu ülkeler daha desentralize yönetilen protestan tarih geleneğinden gelen ülkelerden oluşuyor. (60-70%)

    günümüzde gücünü büyük oranda kaybetmiş hiyerarşik sentralize yönetim şekline sahip katolik tarih geleniğinden gelen ülkelerde protestanlara göre güven oranı düşük ise de müsulman ülkeler, Rusyadan yüksekti.. (şemayı hatirladigim kadariyla)

    gelenek değişmesi zor.. gelenek demek toplumdur.. dediğiniz gibi umarız güvensizlik olmasın

  4. şemayı tekrar bakınca tashih olarak
    katolik geleneginden gelenler çok geniş çerçeveyi kapsiyor.. 35% Italy oldugu gibi 5% güven orani Peru de var, 10% kolombiya..
    Turkiye %7 lerde..
    ama protestanlarin acikca ust taraflarda , en aşagida doğu almanya %25, bati almanya ise %42 gibi.. norvec 65%.. şema 1995 yili calismasindan..

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin