
YÜKSEL DURGUT | YORUM
5 Mart 1946’da Winston Churchill, Missouri’de tarihi bir konuşma yaptı: “Baltık’tan Adriyatik’e uzanan bir demir perde indi.”
Bu sözler, Sovyet tehdidine karşı ABD ile Avrupa’yı kenetleme çağrısıydı. Oysa şimdi, Churchill’in bu mirası sorgulanıyor. Ukrayna savaşı, NATO’nun geleceği ve ABD’nin içe kapanışı, Atlantik’in iki yakasında derin bir çatlağın büyüdüğünü gösteriyor.
Churchill, 1946’da ABD’ye yaslanmayı ‘zorunluluk’ olarak görmüştü. Bugünse Avrupa, ekonomik ve teknolojik gücüyle kendi ayakları üzerinde durabiliyor. Almanya’nın askeri harcamaları artırması, Fransa’nın nükleer caydırıcılığı, Polonya’nın ordusunu modernize etmesi… Tüm bunlar, ‘Avrupa Savunma Birliği’ fikrini canlandırıyor. ABD’nin Ukrayna konusundaki kayıtsızlığı, bu birliği daha da sağlamlaştırabilir.
Soğuk Savaş’ın bitiminde NATO’nun Doğu Avrupa’ya genişlemesi, Batı’nın zafer naralarıyla kutlandı. Ancak bu hamleyi ‘jeopolitik bir hata’ ya da ‘Rusya’yı köşeye sıkıştıran bir tuzak’ olarak yorumlayanlar da oldu.
1990’da Gorbaçov’a verilen “NATO doğuya genişlemeyecek!” sözü unutuldu. Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve Ukrayna müdahalesi, bu güven bunalımının sonucu. Avrupa ise NATO’nun genişleme coşkusunun bedelini, sınırlarındaki yangınla ödüyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’in ABD ziyareti, ittifakın içindeki çelişkileri su yüzüne çıkardı. Avrupa, Kiev’e askeri destekte ‘koşulsuz dayanışma’ derken; Cumhuriyetçi senatörler, Zelenskiy’i fon talebiyle ‘dilenci’ muamelesine tabi tuttu. Oysa Avrupa için Ukrayna, 1939’daki Polonya’dan farksız. Rus tanklarının Varşova veya Berlin’e dayanma ihtimali, kıtayı tedirgin ediyor. Trump’ın, “Bu savaş Avrupalıların meselesi!” çıkışı ise ABD’nin değişen önceliklerinin kanıtı.
KİSSİNGER’IN UYARISI
Henry Kissinger, “Amerikan düşmanlığı bir ülke için tehlikeli olabilir, ancak Amerikan dostluğu çok daha tehlikelidir.” derken Irak, Libya ve Afganistan’ı işaret ediyordu. ABD’nin ‘demokrasi’ vaatleri, bu ülkelerde devletleri çökertti. Ukrayna’ya silah akışı da benzer bir senaryoya gebe.
Trump yönetimi, Avrupa’yı ‘zayıf, etkisiz ve çöküşte’ ilan etti: “Güvenlik garantisi için faturayı ödeyin!” Oysa gözden kaçan önemli bir detay var. ABD’nin Avrupa’daki varlığı, kendi jeostratejik çıkarlarını da besliyor.
Avrupa, yıllardır savunma harcamalarını ‘tasarruf’ adına kıstı. Sonucunda, Askeri bir cüce konumuna düştü. Şimdi Trump, Ukrayna’nın kaderini Rusya ile masada tek başına pazarlıyor. Kiev’in sesini de ‘diktatör’ diyerek kısmaya çalıştı. Avrupa’ya ise ‘danışılmamış bir düğün davetlisi’ rolü düşüyor.
Oysa Avrupa, Ukrayna’ya maddi destekte ABD’yi geride bıraktı. Rus enerjisinden kopuş, kıtayı ekonomik bir sarsıntıya soktu. Ama bu konuya herkes kulağını tıkadı. ABD, Rusya’yı zayıflatma peşinde; Avrupa ise sınırındaki savaşın alevlerini söndürmeye çalışıyor. Fransa’nın ‘Asker gönderme ihtimali’ açıklaması, kıtadaki paniğin göstergesi.
Avrupa, Washington’ın gölgesinden kesinlikle çıkmalı. Bunun için de çözüm, Ukrayna’ya tarafsızlık statüsü tanımak ve Rusya ile diplomatik köprüleri kesinlikle onarmaktan geçiyor.
Geçmişte Finlandiya’da yaşananları da göz ardı etmemeli. Soğuk Savaş’ta Sovyetler’le ticaret yaparken bağımsızlığını koruyan Helsinki, bugün Avrupa’ya model olabilir. ABD, askeri-endüstriyel çıkar grupları için dolaylı bir şekilde Avrupa’yı savaşa sürüklüyor.
DEMİR PERDE’Yİ KALDIRMAK
Rus gazına yaptırımlar, Avrupa’yı ekonomik bir kışa soktu. Almanya’da sanayi üretimi yüzde 12 düştü, İtalya’da enerji faturaları ikiye katlandı. Oysa Çin ve Hindistan, Rus petrolünü ucuza alıp Avrupa’ya satarak kâr ediyor. Bu paradoks, Avrupa’nın ahlaki duruş ile ekonomik çıkar arasında nasıl bocaladığını gösteriyor. Sanki Avrupa, Washington’ın diktesiyle kendi halkını cezalandırıyor.
Churchill’in ‘DEMİR PERDESİ’, bir zamanlar Avrupa’yı korumak için inmişti. Şimdiyse bu perde, kıtanın gözlerini kapatan bir örtüye dönüştü. ABD’nin değişken siyasetine mahkum olmak yerine, Avrupa’nın kendi jeopolitik iradesini inşa etme zamanı. Rusya ile diyalog, Çin ile ticaret, Afrika ile iş birliği…
Tarih, Churchill’in mirasını değil, Avrupa’nın cesur adımlarını yazacak. Belki de gerçek demir perde, Avrupa’nın bağımsızlık arzusuyla parçalanacak…