YORUM | BÜLENT KORUCU
AKP, pek çok kurumu ve geleneği laçkalaştırdığı gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni de fonksiyonlarını yerine getiremez duruma düşürdü. Dört partinin oybirliği ile kurulan 15 Temmuz Araştırma Komisyonu bunun en bariz örneği. AKP önce Komisyonu kurdurmamak için uğraştı. 26 Temmuz 2016’da kabul edilen komisyon, AKP’nin üyelerini bildirmemesi sebebiyle ancak 7 Ekim’de toplanabildi. AKP, gelenekler ve centilmenlik anlaşmasını hiçe sayarak komisyonun Başkan, Başkanvekili, sözcü ve katip üyesini kendi mensupları arasından seçti. Gerçeğin peşinden gitmek yerine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çizdiği şablonun içini doldurmaya çalıştı. Mesela MİT Müsteşarı, Genelkurmay Başkanı’nı değil, Kızılay Başkanı, Borsa İstanbul Başkanı gibi alakasız isme söz hakkı verdi.
Komisyonunun HDP’li üyesi Mithar Sancar, bu konuda şunları söyledi:
“AKP darbenin derinlemesine incelenmesini, araştırılmasını ve darbeyle ilgili bütün hakikatin ortaya çıkmasını istemiyor. AKP’nin oluşturduğu bir senaryo var. Bu senaryonun yeniden üretilmesi için bu komisyonu araçsallaştırmak istediler. Bu anlatıya göre de bütün mesele Gülen Hareketi’nin üzerine yıkılacak, başka da bir şey araştırmaya gerek yok. Sadece bunu teyit edecek kişileri çağıralım, sadece bu anlatıyı destekleyecek olayları inceleyelim istiyorlar.”
CHP’li üyeler de toplantılar esnasında bilhassa AKP’li Başkan Reşat Petek ve AKP’li vekillerin karartma girişiminden şikâyet etti. Az sayıdaki gerçek tanığı sorgulama girişimleri, AKP’liler ve konuşmacıların işbirliği ile akim bırakıldı. Petek, diğer partiden üyeleri dışlayarak yazdığı raporla komisyonu tamamen komik duruma düşürdü. Raporu açıkladığı toplantıda CHP ile Fethullah Gülen’in ilişkili olduğuna dair gösterdiği belgenin sahte olduğu ortaya çıktı. Bunun üzerine diğer komisyon üyeleri partileri adına rapor açıklamak zorunda kaldı.
AKP’NİN PSİKOLOJİK HARP BAŞARISI
Komisyon çalışmaları sırasında yer yer AKP’nin figüranı pozisyonuna düşen CHP’li üyeler her şeye rağmen dişe dokunur bilgilerin ortaya çıkmasını sağlayan soruları sordu. Açıkladıkları ve ‘şerh’ yerine geçen rapor da aynı gelgitleri yaşıyor. AKP’nin değirmenine su taşımakla, bazı gerçekleri kayıt altına almak arasında salınıp duruyor rapor. Bir kere başlık çok iyi bir özet: “Öngörülen, Önlenmeyen ve Sonuçları Kullanılan Kontrollü Darbe”. Ancak AKP’nin psikolojik harp taktiğine boyun eğdikleri gözden kaçmıyor. Hukukta karşılığı olmayan ve Erdoğan’ın muhalifleri susturmak için ürettiği maymuncuk suç ‘FETÖ’ ithamından kurtulmak için fazla çabalamışlar. CHP’nin raporu aşırı derecede ‘kontrollü’ olmuş. Eski gazeteci yeni siyasetçi milletvekilleri Enis Berberoğlu’nun 25 yıla mahkum olup tutuklanması bu çabanın beyhude olduğunu bir kez daha gösterdi.
Dönelim rapora.
“Birinci el tanıkların dinlenmesi sonucunda AKP’nin ortaya çıkmasından korktuğu husus, darbe girişiminden haberdar olunduğu ve ihmal/kasıt sonucunda başlamadan engellenmediğinin ortaya çıkacak olmasıdır. Bir başka deyişle, bilgisi olan kişilerin dinlenmesi darbe girişimin öngörülebilir ve önlenebilir nitelikte olduğunun ortaya çıkarılmasına neden olacaktı.”
Bu cümle Erdoğan’ın korkularını deşifre ediyor. CHP’li üyeler, Erdoğan’ın dayattığı ve uğruna farklı şeyler söylenmesini engellemek için bağımsız medyayı yok ettiği senaryonun boşluklarını iyi yakalamış.
“Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da taleplerimize karşın çağrılmamış, Adil Öksüz’ün nasıl serbest bırakıldığı aydınlatılmamıştır (… ) gerek Başbakan Binali Yıldırım, gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, medyaya yaptıkları ilk açıklamalarda, bir yandan Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı ve TSK komuta kademesiyle görüşemediklerini, hatta Sayın Erdoğan darbe girişimini eniştesinden haber aldığını söylerken, diğer yandan darbe girişiminin, ‘malum yapı’nın yani Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)’nün eseri olduğunu kesin bir dille ifade etmişlerdir.”
Komisyona çağırıp soramadıkları soruları raporla sormaları da isabetli bir tercih. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’a soru: (…) ihbar sonrası MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın makamınıza geldiği ve yaklaşık 20:20’ye kadar kaldığı ve 21:00 sıralarında darbecilerin size müdahale ettiği anlaşılıyor. Bu bilgiler ışığı altında Hakan Fidan’ın darbeci olan emir subaylarınızı ve darbeci askerleri aşarak Genel Kurmaydan serbestçe çıkması hakkında ne düşünüyorsunuz? Hakan Fidan’ı almak üzere 3 helikopterle operasyon hazırlığı yaptığı iddia edilen darbecilerin Hakan Fidan’ın gözlerinin önünde çıkıp gitmesine izin verip 30 dakika sonra da size müdahale etmesini hayatın olağan akışına uygun buluyor musunuz?
– Darbe girişimi günü Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak’ın normalde 18:00’de bitmesi gereken programını erken bitirmesi (12:00’de) ve Ankara’ya gelmesini istemişsiniz. YAŞ kararlarının görüşülmesi Org. Çolak’ın programını erken bitirmesini gerektirecek olağanüstü bir durum mudur?
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak’a soru:
– (…)beraberinizdeki heyetin 4 adet makam aracı ile Kara Havacılık Komutanlığı karargahı istikametinden gelip, pistten geçerek Kara Havacılık Okulu Bakım Komutanlığı hangarı ve CH-47 helikopterleri koruma hangarı bölgesine gittiği saat 19:58’de aynı zamanda 3 adet AH-1W ve 1 adet T-129 ATAK helikopterin taarruz hangarı önündeki apronda görüldüğü güvenlik kamerası görüntüleri üzerinden yapılan incelemeler ile tespit edilmiştir. Buna rağmen tarafınızca bu durumu Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’a bildirmemenizin nedeni nedir?
– Kara Havacılık Komutanlığına giderken yolda iki defa aracınızı durdurup şoförünüzü ve emir subayınızı araçtan indirerek görüşme yaptığınızı vurguluyorsunuz. Bu sizin için normal bir emniyet tedbiri midir yoksa kalkışma koşulları altında en yakınınızdakilerin kalkışma içerisinde olabileceği ihtimalini değerlendirmeniz midir? Bu durumda kalkışmadan çok önce bu şüpheyi duyduğunuz sonucuna varabilir miyiz?
(NOT: olayın en yakın tanığı Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’e hiç soru yöneltilmemiş olması ilginç geldi. Ben olsam öldürülen emir subayı ile ilgili sorular sorardım. Nizamiyeden kaçırılışı engellendikten sonra neden kurtarılamadığını, nasıl Karargâha döndüğünü merak ederdim.)
Hakan Fidan’a soru:
– Bir Cuma akşamı İstanbul’da Boğaz Köprüsünün askerler tarafından tanklarla kapatıldığı bilgisinin (toplantıda bile olsa) MİT Müsteşarına geciktirilmeden verilmesi gerektiğini bilmek için istihbaratçı olmaya gerek yoktur. Boğaz Köprüsünü kapatan tanklar Anadolu yakasını boydan boya geçip İstanbul’un göbeğindeki Boğaz Köprüsüne gelene kadar MİT’in askeri hareketlilikten haberdar olmaması konusu bir yana, Boğaz Köprüsü’nün kapatıldığı haberleri TV’lere yansıdıktan sonra bile Hakan Fidan’ın Başbakan’a ulaşmaya çalışmaması idari tasarrufun ötesinde, yargının konusudur
– MİT Müsteşarı 15 Temmuz öğleden sonra gelen ve helikopterle kendisinin askerler tarafından kaçırılacağı ihbarını daha büyük bir eylemin parçası olarak değerlendirmiş ve Genelkurmay Başkanına iletmiş ancak daha büyük bir eylem olasılığını Bölge Başkanı düzeyinde MİT yöneticileri ile paylaşmamıştır.
KRONOLOJİNİN ARTILARI-EKSİLERİ
CHP raporu Cumhurbaşkanı’nın uçağına dair önemli bir çelişkiyi kayıt altına alıyor:
-03:20 Cumhurbaşkanının ATA uçağı İstanbul’a geliyor.367 ! İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık Darbe Komisyonunun İstanbul Atatürk Havalimanına gerçekleştirdiği 12/12/2016 tarihli ziyarette “Cumhurbaşkanımızı kurtaran şey Türk Hava Yolları uçuş koduyla geldiği için göremediler, anlayamadılar.” demiştir. AKP Milletvekili Markar Eseyan’ın Takvim gazetesinde yayınlanan 19 Temmuz 2016 tarihli yazısında Hüseyin Kocabıyık’ın sözünü ettiği kodun TK-8456 olduğu belirtiliyor. Resimde görülen uçak ATA-TC koduyla değiştirildiği söylenen TK-8456’nın Türkiye saati ile 16 Temmuz 2016 saat 00:30’da Flightradar isimli program vasıtasıyla alınmış ekran görüntüsüdür. Görüntüde uçak kodunun Türk Hava Yollarına ait olmasına rağmen uçağın Türk Hükümetine ait olduğu bilgisi de açık biçimde görülmektedir. Buna göre Cumhurbaşkanı’nın uçağı olduğu söylenen uçak Atatürk Havalimanına sadece dakikalar uzaklıkta Marmara Denizi üzerinde ve (Flightradar programının özelliği bunu mümkün kılmaktadır) inişte olduğu anlaşılmaktadır. Kalkış yeri olarak Dalaman gösterilmekte ancak iniş yeri belirtilmemektedir. Resmi bilgi Cumhurbaşkanının İstanbul’a 16 Temmuz 2016 sabah saat 03:20’de indiği şeklindedir. Ancak bu ekran görüntüsü Cumhurbaşkanını taşıdığı söylenen ve kodu THY uçuş kodu ile değiştirilmiş olan uçağın açıklanandan yaklaşık 2-2.5 saat önce inişte olduğunu göstermektedir.”
Bazı önemli çelişkiler ise CHP’lilerin gözünden kaçmış veya görmezden gelmişler. Mesela; 1. Ordu Komutanı Org. Ümit Dündar’ın Fenerbahçe Orduevindeki ikametgâhına gelen 4-5 kişi… İstanbul Taksim meydanına 38 kişi…(sanki fotoğraf çektirmeye gelmişler) Çengelköy Sabancı Polis Merkez Amirliğine, Kuleli Askeri Lisesi’nden yaya olarak 7 kişi gelmiş olması tuhaf değil mi? Ama en tuhafı 2 bine yakın koruması olan Cumhurbaşkanlığı Sarayına girmeye çalışan 3’ü rütbeli 13 asker gözaltına alınması! CHP’lilerin bunlara söyleyeceği birkaç cümle olmalıydı. Aynı şekilde Adil Öksüz’ün karakolda tutulurken üzerindeki GPS cihazını klozete akıtmak yerine peçeteye sarıp tuvalete saklamasını anlamadım bir türlü; bunu sorgulamayanları anlamadığım gibi.
YANDAŞLARDAN ALINTILAR
Rapor kendini nakzeden bölümler de içeriyor. Mesela CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na her gün “FETÖ’nün CHP imamı diye hakaret eden” yandaş gazetelerden alıntılar yapmışlar. Hüseyin Gülerce’yi bile referans göstermişler. O kadar yani… Akit’in Kemal Bey’le ilgili söylediklerinin yanlış, diğerlerinin doğru olduğunun garantisi nedir?
Yine ihraç edilip tutuklanan 168 generalin tek tek hangi Yüksek Askeri Şura’da terfi ettiğini yazıp yargısız infaz yapmışlar. Darbeye 8 bin 657 kişi katılmış, bunların üç binden fazlası er ve öğrenci. 168 generalin komuta ettiği asker sayısı 200 binden fazla. Kedi buradaysa ciğer nerede? Ayrıca Genel Başkan yardımcısı Aykut Erdoğdu, komisyonda şöyle bir diyalog yaşamıştı.
CHP’li Komisyon üyesi Aykut Erdoğdu:
“Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanı Yıldırım Güvenç ‘Bana Genelkurmay Başkan Vekili olarak atanan Orgeneral Ümit Dündar Akıncı’ya gitmemi emretti. Akıncı’daki operasyonu ben yönettim ve ben kurtardım’ diyor. Eğer darbeyle bu kadar aktif olarak mücadele etmişse sizce bu korgeneral niye tutuklu olabilir?”
Dönemin 1. Ordu Komutanı Ümit Dündar Orgeneral Dündar’ın cevabı:
“Sayın Komisyon üyemiz ‘Neden içeride?’ diye sordu, neden içeride olup olmadığını benim değerlendirebilmem de, bilmem de mümkün değil. Dolayısıyla ben olayın dışındayım. ‘Emirlere uydum’ derken, evet, uyguladı. Son noktada da Akıncı Kışlası’nın kontrol altına alınması konusu önem taşıyordu. Dolayısıyla ben de Ankara’da temasta olduğum Yıldırım Güvenç’e oranın kontrol altına alınması gerektiğini ve darbecilerden kurtarılması gerektiğini düşünerek o yönde kendisine talimat verdim, kendisi de gitti Akıncı Kışlası’na ve oradan kontrolü alarak çıktı, o şekilde ifade edeyim.”
Aykut Bey, o tasnifin altına nasıl imza attı?
Aynı özensizlik yargıdaki tasfiyeler için de geçerli. “Danıştay Başkanlığındaki FETÖ mensubu üyelerden 5’i Danıştay Genel Kurul Salonunda gözaltına alınır.” Bunu yazan bir parti Enis Berberoğlu ile Ekrem Dumanlı’nın yan yana fotoğrafını basıp ‘TIR imamına 25 yıl’ manşeti atanları nasıl eleştirecek? AKP’liler ‘bu raporlar gelirse duman oluruz’ dedikleri Sayıştay’ı hallaç pamuğu gibi attı. CHP’liler yine absürt istatistiklerle bu kıyımı haklı çıkaracak cümleler kurmuş. Ardından şu şerhi düşmüş:
“Demokratik hukuk devleti ilkesine dayanan anayasal demokrasilerde olağanüstü hal rejimi geçicidir ve olağanüstü hal rejiminin sona ererek demokratik hukuk devletinin işlemeye başlamasıyla birlikte kamu görevinden ihraç edilenlerden 15 Temmuz Darbe Girişimi ile hukuksal bağı kurulamayanların ve görevlerini hukuka uygun yapanların iç ve dış hukuk yollarıyla yüklü tazminatlar kazanarak tekrar görevlerine dönecekleri, bugünden belli olan apaçık bir gerçekliktir. Bu tazminatlar da yoksul halktan toplanan vergilerle ödenecektir.”
CHP KOMİSYONDA İTİRAZ EDİP RAPORUNA YAZMIŞ
CHP’li üyeler, komisyon toplantılarında olayın tanıkları yerine Cemaat hatırası ya da felsefesi anlatan tanıklara haklı olarak itiraz ediyordu. Fakat kendi raporlarında bundan kaçamamış ve çok absürt şeyler de yazmışlar. Mesela bunun gibi:
“Fetullah Gülen, 1968 yazında 70 gençle İzmir Buca’da çamlık alanda bir kamp kurmaya karar vermiş, finansmanını ise, ilginç şekilde ticaretin yoğun olduğu İstanbul ve İzmir yerine Ankara’dan temin etmiştir. Kamplarda asker disiplinli nesil yetiştirilirken ruhani zevklerin de önünün tıkanmamasına özen gösterilmiştir. Bu, insan aklının bütünüyle devre dışı bırakılmasıdır.”
Ya da eğitim alanına ‘insan aklına’ yatırım yapmak takdir edilmesi gerekirken “1980’lerin sonlarına gelindiğinde Türkiye’nin her ilinde dershanesi; üniversite, fakülte ve yüksekokul olan il ve ilçelerde öğrenci yurdu ve ışık evleri; büyük illerde kolejleri bulunuyordu. 1996’da Fatih Üniversitesi’ni de açarak, yurtları, ışık evleri ve dershaneleriyle ilköğretimden üniversiteye uzanan eğitim imparatorluğunu kurmuştur” denilmiş.
KAMU SPOTU! SOLCU JARGON
Bütün partiler yazdığı darbe raporuna kendi ideolojik önceliklerini ‘kamu spotu’ gibi yerleştirmiş. HDP’li Mithat Sancar Kürt Meselesine temas etmiş. MHP’li üye Mehmet Erdoğan milliyetçilik sosu katar da CHP’liler durur mu? Epey bir sol jargon ve darbe davaları savunması yer alıyor, raporda.
“(…) Ziverbey Köşkü işkenceleri ile açığa çıkan Kontrgerilla/Gladyo/Ergenekon uygulamaları ve “Üç Fidan”ın darağacına gönderilmesi olarak geçmiştir.” Diye Ergenekon’un varlığı itiraf edilirken, yakın dönemin darbe yargılamalarını tamamen kumpas olarak adlandırmak da büyük çelişki. Bu arada İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni hedef alan soruşturma ile aynı cümlede zikredilen davalar ilginç bir seçki olmuş. ‘Fenerbahçe (Şike), İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Cübbeli Ahmet Hoca gibi muhaliflere yönelik yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar..’
CHP raporu için son söz: YETMEZ AMA EVET!