YORUM | M. NEDİM HAZAR
Geçmişte samimi ve saf Müslümanlardan topladıkları paralar ile devasa şirketler ve ardından banka kurup, parayı batıran İhlas Grubu (Kamuoyunda Işıkçılar olarak bilinirler) bugünlerde bindikleri iktidar kayığında günlerini gün etmekle meşguller.
Grubun kurucusunun damadı ve ne kadar şirket varsa hepsinin patronu olan Enver Ören, vaktiyle ne kadar düzenin ve dönemin suyuna gitse bile bir ayağını manevi değerlerden kaldırmamaya dikkat ederdi. Mesela TGRT ekranlarında ne kadar içi geçmiş pavyon şarkıcısına program yaptırsa da, haftanın belli günü Huzura Doğru isimli programı her daim yayınlatırdı.
İlhamını Ören’in kayınpederi Hüseyin Hilmi Işık’tan alan bu yapı (HHİ, muazzam bir titr kullanırdı; asker, alim, öğretmen, kimyacı, yazar vs) bir de kitap yayıncılığı işine girmişti. O vakit Türkiye gazetesi abonelerine dağıtılan pek çok kitabı basarlardı. Bu sebeple Anadolu’da pek çok insanın evinde İhlas Yayınları’nın (Eski ismi Hakikat Kitabevi) kitapları bulunurdu. Aslında insanlar çin malı sağlık bileziği almak için bir aylık abone olurlardı ama bol miktarda bu kitaplar da evlere getirilirdi. Açıkçası açıp okuyanı, istifade edeni henüz görmüş değilim.
İşte bu kitaplardan birinin adı idi; Cevâb Veremedi!
Aslında “kapak oldu, ayarı yedi, apıştı kaldı” gibi anlamlar içeren kitabın ciddi manada bir polemik ve tartışma içeriğine sahip olmasını bekleyen okur, maalesef beklentilerine karşılık bir şey bulamadan ilk birkaç sayfadan (sahifeden) sonra kitabı bir daha açmamak üzere rafa kaldırırdı.
İbrahim Kalın’ın zor anları; Gazeteci Tim Sebastian’ın sorularına cevap veremedi
KALIN: Yargılanacaklar
SEBASTIAN: Türkiye’de işlerin tersine dönmesinden endişeli misiniz? Belki sıra size gelecek. Yakalanacaksınız.
…https://t.co/24FLzOaxns pic.twitter.com/SEY4QDUlvN
— Tr724 (@Tr724) November 28, 2019
Hilmi Işık’ın kendine has bir diyalekti olduğunu kabul etmek lazım. Keza yine kendine has bir gramer anlayışı vardı “Cevap” yerine “Cevab” kullanması gibi. Nemaz derdi mesela…
Neyse konumuz bu değil.
Bugün Işıkçılar tam tekmil olarak iktidarın peşine takılmış, nasiplerine ne düşmüşse onu topluyorlar. Işık’ın torunu, Ören’in oğlu Mücahit ise biraz dünyaya dalmış gibi.
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın DW’nin Conflict Zone programında gazeteci Tim Sebastian’ın karşısında düştüğü durum işte tam olarak bu idi; cevap veremiyor, topu taça atmayı deniyor, beceremiyor, lafı eveleyip geveleyerek durumu idare etmeye çabalıyordu Kalın.
Bugünün iktidarı, başta Erdoğan olmak üzere, artık gerçeklikten o kadar kopmuş durumda ki, gerçek gazetecilerin karşısına çıkabilecek cesaretleri de yüzleri de pek yok.
Bu sebeple açıkçası Kalın’ın böylesi bir röportajı kabul etmesini şaşkınlıkla karşıladığımı belirtmek isterim. Keza özellikle 15 Temmuz konusunda çalışma yapan onlarca gazetecinin görüşme talebine başta Saray olmak üzere iktidar cephesinin asla olumlu cevap vermemesi, hatta kaçar adım ortamdan uzaklaşması dünya medya kamuoyunda biliniyor.
AKP ve saray medyası her akşam kendi oluşturdukları ortamlarda tek bir muhalif ses olmadan birbirlerine gaz vererek, atıp tutarak yayın yapmaya o kadar alıştılar ki, işin gazetecilikle alakası kalmamış durumda.
Cumhurbaşkanı’nın karşısına çıkıp yıkama yağlama yapanı mı ararsınız, “Sayın Başkanım ben daha soruyu sormadan cevabını veriyorsunuz” diye izleyeni utandıracak olan tipleri mi, tekmili birden şu anda iktidar denizinde kayığını yüzdürüyor.
İbrahim Kalın’ın gazeteci Tim Sebastian’a verebilecek cevabı yoktu elbette.
Ne desin garibim uyuşturucuyla yakalanan torbacının polislere “satıcı değil içiciyim” dercesine “Zaman’da çalışmadım, yazdım” demesinin nasıl bir absürtlük olduğunu idrakten uzaklaşacak kadar kopmuştu gerçeklikten.
Keza, kendi içişleri bakanının bile ağzından kaçırdığı Nazi Almanya’sı yönetimine dönüşmelerini muhatabına karşı sözüm ona koz olarak kullanmaya kalkışması da bir başka garabetti.
AKP ve Erdoğan iktidarında her yönüyle bir kıtlık, tükenmişlik yaşanıyor. Hemen hemen her şeyi bitirmiş durumdalar. Buna elbette medya ve gazeteciler de dahil.
Ülkede ne gazete kaldı ne televizyon ne de gazeteci.
Dolayısıyla doğru düzgün bir gazeteci karşısına kazara geçtiklerinde böyle ışığa yakalanmış tavşanlar gibi kalıyor ve “cevab” veremiyorlar!
super yazı, musluman goruntunun altında daha cok kazandıracagız vaadı ile muslumanın parasını toplayıp bilincli bir sekilde batıranların munafıklık yaparak muslumanın guvenin temsilcisi olmadıgını muslumanın muslumana guvenmemesi gerektigini bankaya guvenmesi gerektigini saglamak icin musluman gibi gorunerel bu isi yaptıgına inandım. Munafıgı tesbit cok zordur genelde munafık bizi carptigi zaman anlarız kim oldugunu ve oyununu. Bu gunlerde belli olmaya basladirlar zira hepsi aynı cephede toplanıyorlar. Aldatma doneminden zorbalık donemine geciyorlar cunku bundan sonra aldatmayacaklar maskeleri dustu zorbalık rejimine gececekler. Oyle gorunuyor