Cendereden çıkış yolu

YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK

İzzet Özgenç hocanın son paylaşımları Türkiye’deki cezaevlerinin durumunu tekrar tartışmaya açtı. Gerçi çok fazla veya gerektiği kadar yankı bulmadı ama yine de dar bir alanda da olsa tartışıldı. Aslında sorun görünenden ya da dillendirilenden çok daha büyük. İki milyon kişinin terör soruşturması geçirdiği, beş yüz bin kişinin yargılandığı üç yüz bin kişinin terör suçundan mahkum edildiği ve dosyaları Yargıtay’da olan on binlerce kadın, erkek, anne, baba, eş, kardeş, çocuk, genç, yaşlı insanın cezaevine girmek için sıra beklediği bir Türkiye tablosu var önümüzde.

İzzet Hoca, sorunun kaynağının haksız yargılamalar olduğunu ve bunun giderilmesinin yolunun da hukuka geri dönmekle mümkün olacağını söylüyor. Beraat ve aklanma yerine af beklentisi içinde olanların ise çelişki içerisinde olduğunu ekliyor.

Mağduriyet ve çaresizlik o kadar büyük ki yapılan yargılamaların haksızlığını vurgulayan İzzet Hocanın bile tabloyu anlaması mümkün değil. Mağdurlar elbette beraat ve aklanmak istiyor ancak hukuka geri dönülmesi gibi bir çaba olmadığı gibi her geçen gün hukuksuzlukların yerleşik bir hal almaya başladığını gördükleri için ne düşüneceklerini tam bilemiyorlar. Hocanın çelişki dediği şey tam olarak mağduriyet yaşayan insanların çaresizliği.  

Sorunun, sadece infaz kanunu ile ilgili olmadığının herkes farkında. Terörle Mücadele Kanunu ve ceza adalet sisteminin işleyişi ile ilgili devasa bir sorun olduğunu kısık sesle de olsa herkes söylüyor. Haksız yargılamalar, mağduriyetler, hukuka dönme çağrıları son dönemde artsa da yapısal değişiklikler için siyasi bir iradenin ortaya çıkması şu aşamada çok zayıf bir ihtimal gibi görünüyor. İktidar ve muhalefet partilerinin Meclise sunduğu bazı kanun tekliflerine kabaca bir göz atıldığında siyasiler tarafından Terörle Mücadele Kanununun (TMK) işleyişinden kaynaklı bir sorun görülmediği anlaşılıyor. 

2018 yılından bu yana yani son dört yılda Terörle Mücadele Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ilişkin Meclis’e 70 farklı kanun teklifi sunulmuş. Bunlardan 5’i infaz rejimini sanıklar lehine iyileştirmeye ve koşullu salıverme sisteminde eşitliği sağlamaya; 4’ü ifade özgürlüğünü iyileştirmeye; 2’si savunma hakkının alanını genişletmeye; 1’i kanunun tamamen yürürlükten kaldırılmasına; 1’i orman yakanlara da terör suçlusu olarak işlem yapılmasına ve kalan 57’si ise terörden zarar görenler ile şehit ve gaziler veya onların yakınlarının mali ve sosyal haklarını daha iyi duruma getirmeye yönelik maddeler içermekte. Daha açık bir ifade ile son dört yılda meclise sunulan TMK değişiklik tekliflerinin sadece yüzde 17’si, terör zanlıları lehine iyileştirme öngörüyor. Yüzde 83’ü ise şehit ve gaziler veya terörle mücadele edenlere odaklanmış durumda. 

Bu iki yüzdeyi kıyaslamak ilk bakışta mantıklı gibi görünmese de muhalefet ve iktidarın Türkiye’deki terör sorununa bakışındaki popülist tavrı ortaya koyması açısından önemli. Özellikle iktidar kanadının suni şekilde pompaladığı milliyetçi söylemin oluşturduğu algının terör yasasından kaynaklı sorununun uygun mecrada tartışılmasını engellediği bir gerçek. Seçim atmosferine girildiği bu günlerde muhalefetin de tavrı pek farklı sayılmaz. 

TMK mağdurları, içine düştükleri bu cendereden kurtulmak için, beklentilerini mantıklı ve gerçekçi bir zeminde başta muhalefete sonra da topluma kabul ettirmek zorunda. Toplumsal barışın yolunun, terörle mücadele edenlerin mali ve sosyal haklarını iyileştirmek kadar haksız terör suçlamaları ile mağdur edilenlerin özgürlük ve güvenlik sorunlarını çözmekten de geçtiğinin daha duyulabilir ve anlaşılabilir bir tonda dillendirilmesi gerekli. 

Muhalefetin, iktidarın söylemleri ile uyumlu şekildeki siyasi ilerleyişini eleştirmek, terör suçlamaları kıskacına alınan mağdurların bu cendereden çıkış için rasyonel yöntem ve söylem geliştirmesine engel olmamalı. Aksine, siyasi veya toplumsal alandaki boşlukları daha iyi okuma, analiz etme ve haklı siyasi talep ve baskıları artırmak için bunu bir motive edici unsur olarak görmeye neden olmalı.

Sayıları yüzbinleri bulan mağdurlar, Meclise sunulan TMK değişiklik tekliflerindeki oranı en az yüzde elli seviyesine getirecek toplumsal baskıyı oluşturmak için gerekli yol ve yöntemleri bulamadıkları takdirde, iktidarın ve özellikle muhalefetin siyasi popülizmden arınarak kökleşmiş bu devasa soruna rasyonel çözümler bulmasını ummak, cendereden çıkmak için en irrasyonel beklenti olacaktır.

İzzet Hoca ve haksız yargılama yapıldığını düşünen diğer kişiler de seslerini daha fazla çıkartmalı. Çıkartmalı ki sorunlar gerçek mecrasında tartışılsın ve çözüm üretilsin. Aksi takdirde yaşanan mağduriyet ve çaresizliklerin getirdiği çelişkiler artarak devam edecektir… 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Türkiyede herkes çocukluğundan beri terör ile yaşamaktadır. Mesela ukraynaya göre düşman ruslar ise türkiyeye göre düşman teröristlerdir. Zemin ukrayna ve rusyanın savaşmadan önceki hali gibi değildir. Yani hukuku savaşta ne kadar uygularsınız yada ukraynayı işgal eden rus askerine bir ukraynalı ne kadar hukuk uygular? Ukraynalı çocukların kafasına kazınan terör ruslardır. Türklerin kafasına kazınan terör PKK dır. Yani bir çatışma hali hayatın olağan akışı içine yerleşmiştir. O yüzden Türkler terörü içselleştirmiştir. Belki Fransa için terör iklim değişikliğidir. Fransız çocuklar iklim değişecek, kavrulacağız diye büyüyorlardır.

    PKK ile çatışma aile içi mesele gibi olmuştur. Ailede çatışan iki kişi vardır. Birbirlerini haksızlıkla suçlarlar, ne o karşı tarafa hakkını iade eder, ne de diğeri karşıya hakkını teslim eder. Türkiye bu çatışmanın bir tarafı ise karşı tarafa hakkını (PKK ya değil, Kürtlere) vermiyorsa ve Kürtler her sesini çıkardığında onu PKK lı olarak suçluyorsa; burada Türkiyeden Kürtlere hakkını vermesini yani görünürde çatışan tarafa hakkını vermesini bekleyemezsin. Burada Türk rejimi kendini haklı göstermek, kendisine itiraz edenleri haksız göstermek için uğraşacaktır. Çünkü rejim çıkarlarını bırakmak istemiyor. Yani hukuk derdi yok.

    Terörle mücadele yasası tamamen yukarıda bahsettiğim zihniyetin ürünüdür. Bu zihniyete muhalefet de ortakdır. Yani Türk rejimin Kürtlerin kimliğini kabul etmek istememesi ve bunu PKK düşmanlığı üzerinden yürütmesi meseleyi tamamen düğüm haline getirmekte ve Türkler hem ekonomik, hem canlarıyla bedel ödemektedir.

    Bu kısır döngü o kadar içselleştirilmiş ki bir şehit cenazesi namazı kılınır kalabalık olarak, sonra helal olsun denir ve herkes hayatına kaldığı yerden devam eder. Bir kişi çıkıp bu cenaze niye geldi şimdi, politikalarda bir terslik var mı diye sormaz. Çünkü rejim bir çıkar odağı olmuş. Bu odağı iktidar ve muhalefet kaybetmek istemiyor (Aile içindeki kardeşlerin diğer kardeşlerini çıkar gereği dışlaması gibi) O yüzden çatışmanın karşı tarafını pek dinlemiyor. Hatta onlar sesini çıkardığı zaman PKK ile tehdit ediyor. Şimde TMK nın neden şehitlere yatırım yaptığını, neden Kürtlere, bazı Müslümanlara, Alevilere yatırım yapmadığını bu istatistiklerle daha iyi anlıyorum.

    TMK kanunun ele alınışı ile insanları teröre yönlendirme çabaları eş zamanlı yürümektedir. Çok konuşan insanları terörist yaparak hem onları susturuyorsun hem de TMK daki düzenlemeleri adil yapmayarak onları cezalandırıyorsunuz. Yani TMK ya yaklaşım şekli, rejimin kendisine itiraz eden insanlara yapılmak istenen yani onları susturmakla aynıdır.

    Sesini yükseltenleri belli ki önce teröristleştiriyorsun sonra onu hazırladığın TMK ile yok ediyorsun yani susturuyorsun. Bu sayese rejimin çıkarlarını korumuş oluyorsun ve diğer hayatta normal yaşıyormuş gibi görünen insanlara korku salıyorsun.

    Rejimi kendi çıkarlarına alet eden hırsızlara karşı hukuk devleti rejimin bu çıkarcı zihniyetine karşı hırsızların karşısında durmuştur. Rejim bunu büyük bir meydan okuma olarak algıladı. Aslında basit bir hırsızlık olayıydı. Çok büyüttüler. Demek ki hırsızlar ileride şantaj yapılmak üzere oraya bilerek yerleştirilmiş. Hukuk Devletin gücü yetmedi. Devletin yaptığı bu itiraz yani sesini çıkarması onun ölümcül hatası oldu. Devlete terör diye diye yıktılar. Anayasasını bir tarafa, hukukunu diğer tarafa kopartıp attılar. Hiçbir sorun yokmuş olarak sus pus yaşayan insanlar kendilerini terör ile mücadele edildiğine kendilerini kandırarak inandılar.

    Çocukluğumuzdan beri kabullendiğimiz terör bu sefer devlet içinde çıkmıştı. Devlet susması gerekirken susmamıştı. O zaman ne yapmak lazımdı? Hemen bildik yönteme başvuruldu. “Terör saldırısı altındayız”. Zaten insanlar teröre o kadar alışmıştı ki, Suriyede cihatçıların yıllarca savaşması gibi, yani adam artık gözü kapalı savaşıyordur, hemen benzer refleksleri vermeye başladılar. İktidar, muhalefet aynı safta yer aldı, ve çatışmacı süreç başladı. Yani TMK nın kucağına insanları atmaya başladılar. Yine şehitlik kutsanıyor falan. Gerçi bu sefer istedikleri kadar şehit elde edemediler. Ama 250 şehit ile koskoca orduyu yıktılar, hukuku savurup attılar. Demek ki bu insanların karşısına 1 şehit ile çıksan istersen yine orduyu, devleti çökertebilirdin. İnsanlara “ama 1 şehidimiz var” dediğinde insanlar hep şehit ile yetiştiğinden “tamam gardaş yapacağını yap” derlerdi.

    Yani devlete balyozları kendileri indirirken, insanları her zaman ki terör ile oyalıyorlar. Çünkü rejim onlar için kutsaldır. Hintliler için ineğin kutsal olması gibi. Neden inek? Çünkü insanın en büyük çıkarı inektir. Eti, sütü ile hayatını sürdürebilirsin.

    Yani adamın çıkarı hukuksuz bir devleti gerektirdiğinde, insanları terör ile kandırarak, hukuku el çabukluğu ile oradan alıyorsun. İnsanlara bir kısım teröristler gösteriyor. “Yine geldiler” diyor teröristler için. İnsanlar da zaten suriyeli cihatçılar gibi terörle çarpışmaya alışmış olarak, ya da paralı asker gibi terörle mücadele etmek için hazırlık yapıyor.

    Burada rejim inanılmaz bir oyun oynuyor ve bu oyun hep tutuyor. Kimliğini kabul etmediği insanları yok sayıyor, dışlıyor. Yok sayılan insanlar bu noktada tuzağa çekilir. Aslında 28 şubatta bunun biraz benzeriydi. Kabul edilmeyen insanlarda öfke doğurur. Bu öfke bir kısmında nefrete dönüşecek. Bu noktada nefrete yenik düşen insanları örgütlemeye başlar. Mesela aynı duyguları paylaşan insanlar olur ama birde içlerinden bir lider çıkar. Bu lider herkesten çok öfkelidir. Bu tipler siyasi parti liderleri içinde de vardır. Herkesten daha çok kızarlar, öfkelenirler. Ama bu tipleri incelersen mesela Türkçü Lider Türklükle alakalı birşey yapmaz. Uygur Türküne sesini çıkaramaz. Ama insanların duygularına tercüman olduğu için etrafında insanlar toplanır. Bu şekilde öfkeli kitleler kontrol altına alınır ve liderleri rejime itaat ettiğinden rejime baskı uygulamaz. Daha ileri boyutta olursa o zaman TMK devreye girer ve sesini çıkaranlar içeri atılır. Yani seni yok sayarak seni tuzağa düşürüyor sonra da seni terörist yaparak yargılayarak seni imha ediyor. Yani insanları ikna etmek yerine insanları tuzağa düşüren bir rejim var.

    Bence bu mekanizma müslümanlara karşı uzun süredir işletilmiyor. İrtica tehlikesinden hiç bahsedilmiyor. Kimse irticayı ağzına almıyor. Bence rejim müslümanlara bir tuzak kuracak. Müslümanları gerçek terör ile buluşturacak. Ve terör kavramı yani irtica geri gelecek. Çünkü ışide karşı doğru dürüst operasyon yapılmıyor. Sahipsiz müslümanlar rejim tarafından terörist yapılacak ve muhtemelen aynı TMK da yargılanacaklar. Nasıl ki Kürt sesini çıkardığında “yoksa sen PKK lımısın?” dayatmasına maruz kalıyorsa, müslümanda sesini çıkardığında “yoksa sen ışidlimisin, arkadaşlar burada bir ışidli var, bakın” suçlamasına maruz kalacak.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin