YORUM | VEHBİ ŞAHİN
Reza Zarrab davası gelecek hafta New York’ta başlıyor.
AKP Genel Başkanı Erdoğan için zor bir süreç…
Davanın varacağı son noktayı erken fark eden Erdoğan, elindeki devlet imkanlarını Zarrab yakalandığı andan itibaren seferber etti.
Davayı, mahkeme safhası başlamadan kapatmak için Amerikan yönetimi nezdinde defalarca girişimde bulundu.
Perde arkasında pazarlık yaptı.
Kamuoyu önünde ABD’yi tehdit etti.
Fakat ciddi bir netice elde edemedi.
VER ZARRAB’I AL RAHİBİ
Buna rağmen yılmadı.
Yeni planlar yaptı.
Zarrab’a karşılık “takas pazarlığı” için Rahip Brunson’u hapse attı.
ABD’ye “Ver Zarrab’ı al rahibi” dedi.
Sonuç yine değişmedi.
Yargı süreci durmadı.
Aksine…
Mahkeme, eski Bakan Zafer Çağlayan hakkında gözaltı kararı verdi.
Bunun üzerine Erdoğan yeni bir hamle yaptı.
İstanbul’daki Amerikan Konsolosluğu’nda çalışan bir Türk personeli tutukladı.
Rusya’dan S-400 füzeleri aldığını açıkladı.
“NATO ile ipleri koparırız, İncirlik’i kapatırız” mesajı verdi.
Ciddi bir karşılık bulamadı.
Mahkeme öncesi son kozunu oynadı.
Başbakan Binali Yıldırım’ı Washington’a gönderdi.
Hukuken yönünü çeviremediği davanın seyrini, siyasi müdahaleyle değiştirmeye çalıştı.
Ama başaramadı.
27 Kasım’da jürili ilk duruşması yapılacak olan mahkemede, yeni zanlılar hakkında yeni iddianameler ortaya çıkabilir.
Peki Erdoğan, Zarrab davasında ortaya çıkması muhtemel her türlü bilgi, belge, delil ve iddialara karşı ne yapacak?
Aslında onun oyun planı belli…
Mahkeme Zafer Çağlayan’ın tutuklanmasına hükmettiğinde Erdoğan, “Arkasından pis kokular geliyor” diyerek nasıl bir “strateji” izleyeceğinin sinyalini vermişti.
AYNI NUMARA!
Nedir bu strateji?
Çok basit…
15 yıldır başarılı olan “mağduriyet” algısı üzerine yeni bir kampanya yapmak…
Bu amaca ulaşabilmek için de dört savunma mekanizmasını defalarca tekrarlamak gerekiyor.
1) Şahsına ve hükümetine karşı darbe yapılıyor.
2) Deliller ve belgeler sahte…
3) Savcı ve hakimler iltisaklı ve kötü niyetli…
4) Bu işin arkasında kendilerini devirmek isteyen bir üst akıl var.
17-25 Aralık 2013 tarihinde yapılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarını bu stratejiyle boşa çıkardığını düşünüyor Erdoğan…
Hatırlayalım dört yıl önce ne yaptığını…
1) “Asıl hedef benim” dedi.
2) “AKP hükümetine darbe yapıldı” dedi.
3) “Deliller sahte, dinlemeler montaj” dedi.
4) “Hâkim, savcı ve polisler kumpas kurdu” dedi.
İşlediği suçların faturasını “paralel devlet” ilân ettiği Cemaat’e kesti.
Kendini, partisini ve yol arkadaşlarını akladı.
Ardından…
“Cemaat’i bitiriyorum” naraları ile devleti ayakta tutan kurumları felç etti.
15 Temmuz’dan sonra kendi “paralel” devletini kurdu.
BHARARA’YA YAFTA
Şimdi aynı şablonu kullanmak istiyor.
Hedef tahtasında bu kez Cemaat yerine ABD ve NATO var.
Reza Zarrab davasını açan savcı Bharara ile hâkim Berman var.
Cemaat’i bitirme stratejisiyle ABD’yi dize getireceğine o kadar çok inanıyor olmalı ki benzer “taktik” adımları atmaktan çekinmiyor.
Mesela…
Savcı Bharara ile hâkim Berman’ı Cemaat’le ilişkilendirme gayreti içine giriyor.
Delillerin sahte olduğunu savunuyor.
Kendini “Türkiye Cumhuriyeti” yerine koyuyor, “Devletimizi yıkamayacaksınız” diyor.
Peki başarı şansı var mı?
Bana göre yok…
Neden?
Çünkü “yanlış strateji” ile ortaya çıkan bir hezimeti “doğru taktik adımlar” ile zafere çevirmek mümkün değildir.
HATA ÜSTÜNE HATA
Erdoğan, 17-25 Aralık sürecini “yanlış” okudu.
Cemaat’i bitirmeye çalışarak “yanlış” yaptı.
İki yanlıştan bir doğru çıkmayınca hakikatin üzerini orantısız güç kullanarak yalanla örtmeye çalıştı.
Ama örtemedi.
Hakikat yüzünü Zarrab davasıyla yeniden gösterdi.
Erdoğan’ın hırçınlığı bundan…
Dört yıllık çaba boşa gitti yani…
Üstelik bu kez karşısında Yunus Emre’nin “Dövene elsiz, sövene dilsiz gerek” düsturunu benimsemiş bir Cemaat da yok…
Bakalım anladığı dilden konuşan ABD karşısında Erdoğan ne yapacak?