Ana Sayfa Yazarlar Ahmet Dönmez Cemaat 15 Temmuz’un neresinde (10)

Cemaat 15 Temmuz’un neresinde (10) [Ahmet Dönmez]

15 Temmuz darbe girişiminin arkasında Cemaatin olduğunu öne sürenlerin bir diğer gerekçesi, o gece Mithat Aynacı, Lokman Kırcılı, Gürsel Aktepe ve Zeki Taşkın gibi emniyet müdürlerinin darbecilerle birlikte hareket ettiği iddiası.

17 Aralık’tan sonra görevden alınan eski İstanbul Güvenlik Şube Müdürü Mithat Aynacı, Vatan Caddesi’ndeki İl Emniyet Müdürlüğü’ne yakın bir noktada, darbeci askerlerin olduğu bir tankın içinde yakalandı. Üzerinde de askeri kamuflaj vardı. İhraç edilmiş olan ve haklarında yakalama kararı bulunan Lokman Kırcılı ile Gürsel Aktepe de Ankara’da Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nda gözaltına alındı. Daha doğrusu burası da bir muamma. Kırcılı ve Aktepe, emniyet binasında değil, 2 kilometre uzaklıkta bir araç içerisinde beklerken gözaltına alındıklarını söyledi. Eski İstihbarat Şube Müdürü Zeki Taşkın’ın ifadesi de bu yöndeydi.

Önce Mithat Aynacı’dan başlayalım. Gezi olayları sırasında Güvenlik Şube Müdürü olan Aynacı, polis telsizlerinden “Dolmabahçe düştü” anonslarının geçtiği sırada denizden takviye ile Saray ve başbakanlık ofisini kurtaran emniyetçi olarak biliniyor. Ayrıca dönemin Başbakanı Erdoğan’ın şiddet uygulanması emrine ve göstericilere ateş edilmesine direndiği için de bazı AKP’lilerin hedefinde yer alan bir polis müdürüydü. Bunlara rağmen 17 Aralık sonrası açığa alma ve ihraç furyasında uzun süre ona dokunulmadı. Kendi isteğiyle görevden ayrıldı ama ihraç edilmedi, müdürlük emrine verildi.

İL JANDARMA KOMUTANI İLE KONUŞUP VATAN’A GEÇTİ

Peki nasıl oldu da böyle bir emniyet müdürü, üstelik halen görevde iken darbe gecesi bir tankın içinde ele geçirildi?

15 Temmuz darbe girişimi sırasında Esenler Birlik Köprüsü’nde çıkan olaylar ile İstanbul Emniyet Müdürlüğünün işgal girişimine ilişkin iddianamede, Aynacı’nın nasıl yakalandığı anlatılıyor.

Bu iddianameye göre Aynacı o gece, dönemin İstanbul Jandarma Komutanı Gürcan Sercan ve 66. Mekanize Tugayı Kurmay Başkan Yardımcısı Kurmay Yarbay Osman Akkaya ile birçok kez telefon görüşmesi yaptı. Saat 20.00 sıralarında Küçükçekmece’deki evindeydi. 20.14’te aktif görevde olan bir uzman çavuş tarafından arandıktan sonra ikametinden ayrıldı. Baz bilgilerine göre Albay Gürcan Sercan’la saat 22.49’da bir görüşme yaptı. Daha sonra İl Emniyet Müdürlüğünün bulunduğu Vatan Caddesi’ne hareket etti. Aradaki bu 2,5 saatlik zaman zarfında nerede olduğu, ne yaptığı konusunda bilgi yok.

O tankın içinde bulunan Kurmay Yarbay Osman Akkaya, savcılığa verdiği ifadede, Aynacı ile buluşmalarını şöyle anlattı: “Bezmialem Hastanesi’nin önüne vardığımızda Tugay Komutanımız Mehmet Nail Yiğit, beni aradı. ‘Sana bir mesaj atacağım, o mesajdaki numarayı ara, emniyetten bir polis sana yardımcı olacak’ dedi. Telefonu kapattıktan sonra ‘isim ve numara’ yazan mesaj geldi. Vatan Emniyet’e iyice yaklaştığımız esnada mesajda geçen numarayı fırsat bulunca aradım, kendisine ‘Ben Yarbay Osman, Tugay Komutanı Mehmet Nail Yiğit verdi numaranızı’ dedim. O da kendisini tanıttı ve nerede olduğumuzu sordu. Ben de Bezmialem’in oralarda olduğumuzu söyledim. O da ‘Tamam ben geliyorum’ dedi ve telefonu kapattık.”

‘CANINI KURTARMAK İÇİN TANKA GİRDİ’

Osman Akkaya, Aynacı’nın çevrede toplanan halkın tepkisi üzerine tankın içine girdiğini belirterek, “Bu şahıs üzerinde normal kendi polis kıyafeti vardı. Bilgim dışında ZPT aracına binen bu şahsın, aracın içerisinde polis üniformasını çıkartarak askeri elbise giydiğini, polis tarafından askeri üniformalı bir şekilde askeri araç içinde yakalandığını sonra öğrendim. Bu şahsın kim olduğunu, ne amaçlı oraya geldiğini, üzerini neden değiştiğini bilmiyorum” ifadelerini kullandı.

Mithat Aynacı ise ifadesinde kendini şöyle savundu: “Saat 22:30 civarında Emniyet’ten tüm personelin tam teçhizatlı olarak intikal etmesi yönünde mesaj geldi. Bunun üzerine Vatan Caddesi’ndeki yerleşkeye doğru yola çıktım. Yürüyüş güzergahı üzerinde asker gurubunun başında sonradan ismini öğrendiğim Osman Akkaya vardı. Kendisine hangi maksatlı görevli olduğunu sorduğumda bana cevap vermedi. Etrafta tepkili halk kitlesi olup polis olmayınca ben de kendisine kışlalarına gitmelerini söyledim. O da kabul etti. Toplanan halka da dağılmalarını, askerlerin kışlalarına gideceğini söyledim. Benim bunu söylemem üzerine vatandaşlar alkışlamaya başladı. Fakat kalabalık içerisinden ateş edenler oldu. Bu nedenle ZPT aracının arkasına geçtim. ZPT’nin kapağı açıldığında oradaki askerler beni içeri çekti. Daha sonra da polisler araç içindeki tüm personeli yakaladıkları için orada yakalandım. ZPT aracına bindiğimde oradaki askerlere telkinde bulundum ancak kalabalık olduğundan dolayı askerler kışlalarına dönemediler. Daha sonra benim yakalanma olayım bir şekilde saptırıldı. Ben darbecilere iştirak etmedim. Hatta olay yerine emniyetten zırhlı araç getirilmesini ve askerlerin alınmasını dahi talep ettim”

İddianamede, Aynacı’nın GSM hattının incelendiği ve o gece kendisine Emniyet’ten gönderilen böyle bir mesajın olmadığı belirtiliyor. Ayrıca olay öncesi Osman Akkaya ile 6 farklı telefon görüşmesi yaptığı bilgisine yer veriliyor.

SABAH’IN HABERİNDE ŞÜPHE ÇEKİCİ DETAYLAR

Gelelim Ankara’da yaşananlara. Darbe girişiminin bastırıldığı ilk saatlerde eski istihbaratçı emniyet müdürleri Lokman Kırcılı ve Gürsel Aktepe’nin darbecilerle birlikte gözaltına alındığı duyuruldu. Daha önce meslekten ihraç edilmiş olan ve haklarında yakalama kararı bulunan bu iki ismin o gece darbecilerle beraber Yıldız’daki Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’na geldiği, burayı devralmak istedikleri ama polislerce gözaltına alındıkları ileri sürülüyordu. En başta kulağa garip gelen, içinde bir takım tuhaflıklar barındırdığı kesin olan bilgilerdi bunlar.

Hatta İddiaya göre bu isimler, o gece bina içindeki güvenlik kamerasına da takılmıştı. Sabah ve A Haber, 15 Şubat 2017’de bu görüntüden alındığı öne sürülen bir fotoğraf karesini yayımladı. Ancak neden kamera görüntüsünün kendisinin yayınlanmadığı anlaşılamadı. Sabah’ın bu görüntülere dayanarak yazdığı ‘Darbeci hainler İstihbarat’a böyle girdi’ başlıklı manşet haberinde şöyle deniyor: “Görüntülerde Emniyet İstihbarat Dairesi’nin eski Başkan Yardımcısı Gürsel Aktepe ve Ankara’nın eski Emniyet Müdür Yardımcısı Lokman Kırcılı, beraberlerindeki FETÖ’cü polisler 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece saat 02:09 sularında Turan Güneş Bulvarı’ndaki binaya gidiyor ve bir mukavemetle karşılaşmadan içeri giriyor. O anlar dış ve iç nizamiyedeki güvenlik kameraları tarafından saniye saniye kaydediliyor. Aktepe ve Kırcılı binanın içinde operasyonu sevk ve idare ederken görülüyor. Saat 08.53’te işgalcilere müdahale başlıyor. İçeri giren 7-8 kişi ilk anda 2 hainin ellerini akadan kelepçeliyor ve 5 saniye sonra 10-12 kişilik grup, teslim alınan 7-8 kişiye kelepçe takıyor. 08.59’da, darbecilerin işgal girişimi 7 saatte bitiyor.”

WHATSAPP MESAJLARI ATILDI İDDİASI

İddialara göre İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nda şube müdürlüğü yapan Zeki Taşkın ve eski İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Lokman Kırcılı’nın telefonlarında bazı WhatsApp yazışmaları çıktı. Bu mesajlarda, “Değerli abiler şu an askerler yönetime müdahaleye başladı. Herkes işini gücünü bıraksın, bulunduğu yerde arkadaşlarını yönlendirsin.. ve askerlerin müdahalesine yardımcı olmalarını temin etsin. Ankara’da muvazzaf ve emekli olan kim varsa silahını alıp Genelkurmay, Emniyet Genel Müdürlüğü, Ankara Emniyet, KOM, TEM ve Yıldız’ın önüne giderek direnen herkesi indirsin. Bu konuda askere yardımcı olsun” deniyordu.

Zeki Taşkın ifadesinde şunları söyledi: “Lokman’a (Kırcılı) ‘Bu iş neyin nesi, ben anlayamadım’ dedim. ‘Bu darbe nasıl olacak?’ dedim. ‘Asker içeri girecek, ondan sonra benim irtibatta olduğum bir generalim var, bana haber verecek. Ben de orada olmak istiyorum’ dedi. ‘Çok saçma’ dedim. Yani böyle bir ihtimal olabilir mi? Bu arada işte emniyet istihbaratın bir ekibi geldi, kimlik sorgulaması yapıp bizi daireye götürdüler.”

Gürsel Aktepe’nin ise itirafçı olduğu ve darbe emrinin Fethullah Gülen’den geldiğini söylediği iddia edildi. Alınan bilgilere göre Aktepe, eşi ve çocukları üzerinden tehdit edildiği için bu yönde ifade verdi. Nitekim aylar sonra, Aralık başında sanığı olduğu bir başka davanın duruşmasında “Ağır işkence gördüm” dedi.

‘İLAÇ VERİLDİ, AĞIR İŞKENCE YAPILDI’

Lokman Kırcılı da başından itibaren suçlamaları reddetti. İtirafçı olma tekliflerini de geri çeviren Kırcılı, VİP dinleme davasında önemli iddialarda bulundu. 15 Temmuz’un ardından konduğu Sincan Cezaevi’nden SEGBİS sistemi ile mahkemeye bağlanan Kırcılı, İstihbarat Daire Başkanlığı’nda değil dışarıda gözaltına alınıp Daire’ye getirildiklerini ileri sürdü. “Emniyet’e 2 kilometre mesafede gözaltına alındık” dedi. Bizzat eski amiri Ömer Altıparmak tarafından Tayyip Erdoğan’a en yakın emniyetçilerden biri olduğu ve bütün sırlara vakıf olduğu ifade edilen Kırcılı, “Gözaltında bize ilaç verildi. İfadelerimiz ilaçla alındı. Ağır işkence gördük.” iddialarında bulundu. Polislerin eski avukatlarından Kemal Şimşek de o günlerde twitter hesabından, “İDB (İstihbarat Daire Başkanlığı), iki müdürün Daire içerisinde yakalandığını iddia etmişti. Halbuki iki müdür de ifadesinde İDB’ye 2 km mesafedeyken bizi gözaltı yapıp sorguya çektiler dedi. İDB, adli bir kolluk değil. Fakat iki müdürün gizli bir odada haftalarca sorguda kaldığı anlaşılıyor. Erdoğan’ın eski sırdaşı olan müdürler, ifadelerinde kendilerine ağır işkenceler yapıldığını ve ilaç verildiğini söylemişler. İşkence o kadar ileri gitmiş ki, cezaevine gittikten haftalar sonra bilinçlerini toparlamışlar. Bu da aslında verilen ilaç veya kimyasalın ne kadar ağır olduğunu gösteriyor. Peki bu işkencelerle ve verilen ilaçlarla ne amaçlanmış olabilir? Sahip oldukları sırları unutmaları mı? Onları bilinçsiz ifadelerle itibarsızlaştırma mı? Yoksa birçok sırra vakıf bu isimlerin ortadan kaldırılması mı?” sorularını yöneltti.

15 Temmuz’un kendisi gibi bu olaylarda da birçok karanlık nokta bulunuyor. Bir yönüyle, cemaate yakın bazı sivil teknisyenlerin TRT ve Digitürk’e götürülmesine benzetebiliriz. Buraya kadar olaylar hakkında genel bir özet yaptım. Yarın, cevap bekleyen soru işaretlerini sıralayacağım.

HENÜZ YORUM YOK