Cem Küçükler, Mehmet Metinerler nereye kaçabilir? 

YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN

Somalili Yusuf Abdi Ali geçtiğimiz mayıs ayına kadar ABD Virginia’da yaşıyor ve Uber şoförlüğü yapıyordu. Dışarıdan bakıldığında Washington civarında yaşayan binlerce Somalili’den farksızdı.

Ancak 20 küsür yıldır ABD’de yaşayan Abdi Ali için ‘tanınması’yla birlikte her şey değişti.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⬇️

Abdi Ali diktatör Muhammed Siad Barre döneminde Somali ordusunda albaydı ve yüzlerce kişinin işkence ile öldürülmesinden sorumlu tutuluyordu. 32 yıl önce Albay Ali’nin emrindeki askerlerin işkence ettiği Farhan Tani Warfaa isimli bir Somalili’nin şikayeti üzerine yargılandı, işkenceden suçlu bulundu ve 500 bin dolar tazminata hükmedildi.

Virginia Eyaleti Alexandria Mahkemesi’nde görülen davanın kayıtlarına göre Ali önce Kanada’ya yerleşmiş ve burada güvenlik görevlisi olarak çalışmış.  Ancak diktatör Barre döneminde albay olduğu ortaya çıkınca Kanada tarafından sınır dışı edilmiş.

Ali 1996’da Amerika’ya gelmiş ve bugüne kadar burada kalmayı başarmış. (Ülkeye nasıl girdiği konusunda net bilgi yok.)

Eski Albay Ali önce Dulles Havalimanı’nda güvenlik görevlisi olarak çalışmış, yakın zamanda ise Uber/Lyft şoförlüğüne başlamış.

Ancak aradan geçen 32 yıla rağmen Ali’nin peşini bırakmayan mağdurlar onu Virginia’da da buldular. 1987’de Ali’nin askerleri tarafından evinden kaçırılarak işkence edilen ve silahla vurulan Farhan Tani Warfaa yargıya başvurdu.

İşkence Kurbanlarını Koruma Yasası kapsamında açılan dava geçtiğimiz mayıs ayında sonlandı ve Abdi Ali işkenceden mahkum oldu.  Söz konusu yasa işkence ABD topraklarında olsun yada olmasın, mağdurlar ABD vatandaşı olsun yada olmasın şikayette bulunma hakkı tanıyor.

Warfaa’da bu kapsamda dava açtı ve 32 yıl süren mücadelesini kazandı. Warfaa kararı “32 yıldır bu anı bekliyordum” diye yorumladı.

YANDAŞLARDA ‘ERDOĞAN SONRASI’ ENDİŞESİ 

Yazıya Somalili Abdi Ali’nin hikayesi ile başlamamın nedeni Erdoğan rejiminin kalemşörleri Cem Küçük, Latif Şimşek ve Mehmet Metiner’in sosyal medyada gündem olan programında yaşananlar.

Erdoğan tarafından görevinden uzaklaştırılan eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in televizyon kanalı Beyaz Tv’de konuşan Cem Küçük “Babacan seçilirse biz dahil herkes yargılanır. Seri tutuklama başlar. Elinden gazeteyi alma, bir günde medyasını alma var ya, yaparlar. Şirketleri alırlar. KHK ile mağdurlar hemen çıkar.. Erdoğan’ın çevresini alırlar…” dedi ve tartışma alevlendi.

Küçük bu sözleri Erdoğan rejiminin paydaşlarını korkutup ‘safları sıklaştırmak’ amacıyla söyledi.

Yani ‘bir şekilde Erdoğan’a kızıyor olabilirsiniz, yolsuzluklar, ahlaksızlıklar sizi rahatsız ediyor olabilir ama Erdoğan’a oy vermezseniz hepimiz hapsi boylarız’ diyerek AKP tabanından kopmaları engellemeye çalışıyor.

Tabi bunu yaparken mevcut rejimin icraatlarının suç olduğunu da itiraf etmiş oldu.

Küçük’ün ‘korkutma’ amacıyla söylediği şeyler öncelikle Latif Şimşek ve Mehmet Metiner’in üzerinde etkili oldu çünkü her iki isim de ‘gidecek yerimiz de yok, dil de bilmiyoruz’ filan dediler.

Cem Küçük İngilizce bildiğini, İngiltere’ye iltica etmesi halinde başvurusunun kabul edilmeyeceğini, ilk fırsatta Türkiye’ye iade edileceğini söyleyerek iktidar ve yandaşlarındaki bilinç altını da yansıtmış oldu.

Ben de Twitter’dan “Merak etme Cem, seni bile iade etmezler çünkü işkence olan bir ülkeye kimse iade yapmaz” demiştim. Kastım Türkiye’deki işkence ve kötü muamele nedeniyle bırakın gazeteci-akademisyeni, ‘gerçek teröristlerin’ bile iade edilmeyeceğine dikkat çekmekti.

Ancak uluslararası hukuk çalışan akademisyen bir dostum arayıp ‘yanıldığımı’ söyledi.

Daha doğrusu ben eksik biliyormuşum. Hukukçu akademisyenin dediğine göre Cem Küçük iade edilmez ama gittiği ülkede yargılanır. Uluslararası hukuk açısından insanlığa karşı işlenen suçlara karışanlara iltica hakkı verilmiyor ve zanlı lehine zaman aşımı yok.

Cem Küçük’ün sözleri hem AKP cenahındaki korkuyu yansıtması hem de mevcut iktidarın hukuksuzluklarının itirafı açısıdan önemli. Hatırlarsanız aynı Cem Küçük AKP’li belediyelerden birinin düzenlediği bir konferansta (https://www.youtube.com/watch?v=d72vRrqaGZ8) 17 Aralık operasyonuna konu olan rüşvet iddialarını teyit etmişti.

Aynı isimler KHK’ların, şirketlere el koymaların, gazetelere televizyonlara çökmenin hukuksuzluğunu da biliyorlar. Hatta 15 Temmuz darbe girişiminin kurgu olduğunu da. Bir şekilde o koltuktan kalktıktan sonra yargılanacaklarını da.

Bu yüzden ‘herşeyi’ yapabilecek fıtrattalar.

Bugünlerde yıl dönümü olan 17-25 Aralık operasyonu sonrası yaşananlar, yargıya ve bürokrasiye yapılan darbe, parlamentonun fiilen feshi hatta 15 Temmuz kumpası bu kapsamda değerlendirilmeli.

KORKMAKTA HAKLILAR 

Peki Cem Küçük’ler Mehmet Metiner’ler devranın dönmesinden korkmakta haklılar mı?

Kesinlikle haklılar. Hatta yalnız onlar değil Erdoğan rejiminin tüm bürokratları da korkmalı. Tabi ki burada kastım hukuksuz işlere imza atanlar.

Peki neyi kastediyorum;

Mevzu aslında basit. Eğer işkence ve kötü muamele gibi insanlığa karşı suçlar kapsamındaki fiiller bir şekilde yargı önüne çıkar. Yurt  dışına kaçmak çözüm değil.

Yani Cem Küçük ‘ben İngiltereye gitsem beni iade ederler’ derken boşuna korkmuyor. Gerçi hukukçu kaynağımın anlattığına göre Küçük’ü bile Türkiye’ye iade etmezler.

Şöyle ki, eğer bir ülkede kötü muamele, işkence varsa ve iltica başvurusunda bulunan kişinin ülkesine dönmesi halinde kötü muameleye uğrama ihtimali varsa uluslararası hukuk o kişi kim olursa olsun iadesine karşı çıkıyor.

Diyelim ki Erdoğan seçimleri kaybetti ve yeni iktidar askıya alınan hukuku yeniden tahsis etti. Bu durumda yeni iktidarın icraatları izlenir, eğer kötü muamele devam ederse iltica başvurusu yapan kişi iade edilmez.

Ancak burada kritik bir nokta var.

Eğer insanların öldürülmesine, işkence görmesine ve haksız soruşturmalara konu olmasına dahliniz varsa, veya böyle bir ihtimal varsa bile ABD ve Avrupa ülkeleri gibi hukukun olduğu ülkelerde sığınma hakkı alamazsınız.

Aktrollerin anlayacağı şekliyle söyleyeyim; ücra bir şehirde ki cezaevi gardiyanından en tepedeki bakana kadar insan hakları ihlallerine karışanlar bir şekilde Avrupa yada Amerika’ya gitseler bile hesap vermekten kurtulamayacaklar. Söz konusu ülkeler bu konularda ince eleyip sık dokuyorlar.

Erdoğan’dan sonra iktidara gelen hükümet hukuku uygularsa zaten adalet önünde hesap verecekler. Bir şekilde yurt dışına çıkarlarsa da geçmişleri peşlerini bırakmayacak.

Çünkü bu konuda çok geniş bir müktesebat var.

Daha önce bu köşede ‘https://www.tr724.com/turkiyede-olmayabilir-ama-dunyada-gidecek-cok-mahkeme-var/ başlığı ile bu konuyu enine boyuna anlatmıştım.

Hukuksuz işlere imza atanlar nereye kaçarlarsa kaçsınlar günün birinde hesap veriyor. Mesela eski Gestapo subayı Adolf Eichmann’ın hikayesi filmlere bile konu olmuştur.

Hitler dönemi Alman ordusunda subay olan Eichmann Avrupa’nın değişik yerlerinden getirilen Yahudilerin toplama kamplarına nakliyle görevliydi. Hitler sonrası kimlik ve şekil değiştirip Almanya’dan kaçtı, Güney Amerika’da yeni bir hayat kurdu. Ancak 1960’da İsrail istihbaratına yakalandı ve MOSSAD tarafından kaçırılarak Kudüs’te yargılandı.

Eichmann mahkemede kendisinin ‘sadece emirleri uygulayan alt seviye bir bürokrat olduğunu’ söylese de idama mahkum oldu. Eichmann uç bir örnek gibi gelebilir ancak girişte bahsettiğim Somalili eski albay gibi sayısız örnek var.

Daha yakın zamanda Esad rejiminin eski bir istihbaratçısı Avusturya’da mahkum oldu.

Yani uzun lafın kısası şu; işkence başta olmak üzere insanlığa karşı suçlar kapsamındaki fiilleri işleyenler nereye kaçarsa kaçsın, ne kadar saklanırsa saklansın günün birinde hesap veriyorlar.

Bu açıdan Cem Küçük bir şekilde Türkiye’den çıksa bile geçmişi peşini bırakmaz.

Özellikle televizyon ekranlarından söylediği ‘suikast çağrıları’ ve ‘işkence tavsiyesi’ gibi sözleri yargılama konusu olur. Mehmet Metiner’in yazıları ise ‘düşünce özgürlüğü’ olarak tanımlanacak türden değil.

SUDAN OLMAZSA KATAR?

‘Erdoğangiller’ sadece Erdoğan ailesi ile kan bağı olanları tarif etmiyor. Rejimin uzantıları, suç ortakları, bürokratlar, danışmanlar ve gazetecileri de kapsıyor.

Bu tanıma giren belki bir kaç bin kişi var.

Erdoğan’ın seçim kaybetmesi ve iktidarın değişmesi halinde bu isimlerin yargı önünde hesap verecekleri aşikar. Eğer bir şekilde yurt dışına çıkarlarsa da ABD ve Avrupa ülkelerinde kendilerine yer bulamayacaklar.

Hatta hukukun işlediği hiç bir ülkede barınamazlar. Türkiye’ye iade edilmeseler bile o ülkelerde yargılanırlar. O yüzden gidebilecekleri ülkeler de sınırlı.

Ancak diktatörlüklerin olduğu ülkelerde yaşayabilirler. Katar belki Erdoğan ve ailesini kabul eder ancak rejimin diğer uzantılarını barındırmaz. Geriye Sudan gibi ülkeler kalıyor ancak orada da El Beşir’in durumu ortada.

Gerçi kulislerde Erdoğan ailesinin ‘her ihtimale karşı’ deyip kendisine yurt dışında ada satın aldığı, sıfırlayamadığı dolarları farklı ülkelerde stokladığı yönünde bilgiler var ancak bunu bilmek için istihbaratçı olmaya gerek yok.

Daha önce defaatle yaptığım çağrıyı tekrar yaparak bitireyim; Erdoğan rejiminin zalimleriyle susarak mücadele edilmez. 

Mağdurlar hiç bir şeyi atlamadan tek tek, isim isim kayda geçirmeli ve bunu uluslararası kurumlara bildirmeli. Ücra bir ilçedeki savcı, komiser yada cezaevi gardiyanı ancak hesap vereceğini bilirse, ‘ben emirleri uyguladım’ demenin kendini kurtarmayacağını bilirse hukuka dönecektir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin