YORUM | ERHAN BAŞYURT
Uydurma suçlar ve hukuksuz şekilde müebbet hapis cezası verilen iki duayen gazeteci Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak nihayet tahliye edildi.
Nazlı Hanım, Cumhuriyet’in en sembol kadın gazetecilerinden birisidir.
1960’tan bu yana demokrasi mücadelesinin içinde, fiili olarak da en uzun süre gazetecilik yapan kadın gazetecidir.
75 yaşının üstünde olmasına ve hastalıkları bulunmasına rağmen suçüstü yapılan ‘derin devlet’ ve ‘siyasal islamcılar’ın koalisyonunda 3 buçuk yıl hapis yatırılarak özgürlüğünden alı konulmuş ve manevi işkenceye maruz bırakılmıştır…
Ailesi gibi kendisi de demokrasi mücadelesi için ilerleyen yaşına rağmen ağır bedel ödemek zorunda kalmıştır.
***
Ahmet Altan, müthiş güçlü bir kalem. Özgürlükler ve demokrasi için her dönem bedel ödeyen bir ailenin evladı…
Makalelerinde ortaya koyduğu üslûp ve romanları ne kadar güçlüyse, mahkemede ortaya koyduğu duruş onların da fevkindedir.
Sokrates gibi, Zola gibi tarihi ve demokrasi manifestosu niteliğinde savunmalar yaptı, Altan.
Geri adım atmayan, kendi haklılığını savunan, dik duran…
O da yapmadıklarından, yazmadıklarından ve uydurma suçlarla haksız yere üç yılı aşkın süre hapis yatırıldı.
Müebbete çarptırıldığı duruşmada da tahliye edildiği duruşmada da aynı vakar duruşu sergiledi…
****
Duayen gazeteci Nazlı Ilıcak’a da değerli yazar Ahmet Altan’a da çok çok geçmiş olsun…
Umarım onlar gibi haksız ve hukuksuz şekilde hapiste tutulan diğer gazeteciler de bir an önce hak ettikleri özgürlüklerine kavuşurlar. Gültekin Avcı, Mümtaz’er Türköne, Hidayet Karaca, Sedat Laçiner, Mustafa Ünal, Ufuk Şanlı, Ali Ünal, Nuh Gönültaş… Ve 100’ü aşkın diğer gazeteci meslektaş da…
Ilıcak ve Altan’ın tahliyesiyle duyduğumuz buruk sevinç, umarım en yakın zamanda gazetecilikten tutuklu diğer meslektaşlarımızın da tahliyeleri ile daimi mutluluğa dönüşür.
***
Tüm bunları kaleme alma nedenim, malumu ilan değil. Türkiye’nin yetiştirdiği bu ender insanlara yapılanlar ve her tahliyede yaşanan densizlikler…
‘Bremen Mızıkacıları’ gibi bir koro var.
Ne zaman bir gazeteci tahliye olsa, topluca ortaya çıkıp ‘’Nasıl olur? FETÖ ile mücadele böyle mi olur?… İyi ama Ergenekon’da ölenlerin hesabı ne olacak?’’ gibi saçma sapan ve hukukla ilgisi olmayan sadece ‘intikam’ duygusuyla kan davası ilkelliğinde mesajlar yazıp açıklamalar yapıyorlar.
Bu taktikleri çoğu zaman maalesef sonuç verdi.
Gazeteciler yeniden hukuksuzca tutuklansın diye algı operasyonu yapıyorlar.
Nisan 2017’de 21 gazeteci tahliye edildiğinde, ‘gazeteci kılığındaki’ siyah kalemler, benzer tweetler attılar.
Tahliye edilen 21 gazeteci, cezaevinden salıverilmeden başka bir suçlama ile yeniden tutuklandılar. Çoğu halen demir parmakların ardında haksız ve hukuksuz yere hapis yatıyor.
Gültekin Avcı tahliye edildiğinde de malum koro harekete geçti.
Yargılandığı mahkemenin ikinci kez tahliye verdiği Avcı’yı, dosyasından tek satır okumamış nöbetçi bir mahkeme üzerinden yeniden tutuklama verdiler.
İkinci kez haklı tahliyesini yok sayıp, haksız yere hapse aldılar…
Malum koro hukuk üzerinden ‘kedi-fare oyunu’ oynuyor. ‘’Hukuk yok, biz varız’’, ’’Ne racon kesersek, o olur’’ diyorlar…
Suçüstü olmuş iki çetenin korkunç iktidarında, ‘’Türkiye dünyanın en büyük cezaevi haline gelmiş’’ kimin umurunda…
Demokrasi ve özgürlükler yok ediliyormuş, hukukun üstünlüğü ayaklar altında çiğneniyormuş kimin umurunda…
***
Meslektaşlarını ipe dizmenin peşindeki malum koro temelde iki şey ileri sürüyor;
Birincisi, Ergenekon sürecinde gazeteciler tutuklanırken sessiz kaldınız.
İkincisi, Ergenekon sürecinde hukuksuzluklar yapılırken destek verdiniz.
***
Bu tezlere dair gerçekleri dile getirmeden önce, tamamen haklı olduklarını varsayalım.
Diyelim tutuklanan gazeteciler destek verdi veya sessiz kaldı ve hata ettiler. Sizin bugün yaptığınız ne oluyor?
Gazetecilerin tutuklanması için, mesleğin itibarını ve onurunuzu bitirmeyi göze alıp, açıktan kendinizi parçalıyorsunuz.
O dönem hata yaptık veya yapıldıysa, siz bugün katmerlisini yapıyorsunuz…
Yaşadığınız veya yaşanan acılardan hiç mi ders almadınız? Empati duygunuzu bu kadar mı kaybettiniz?
İntikam hırsının bugün size yaptırdığının, o gün yapılanlardan çok daha büyük bir mağduriyete sebep olduğunun farkında değil misiniz?
O dönem yapılan hata idiyse, bugün sizin yaptığınız da cinayet değil midir? Suça ortaklık ve teşvik değil midir?
***
Diyelim, Ergenekon süreci iddia ettiğiniz gibi tamamen hukuksuzluklarla ilerledi.
Düşmanlık yaptığınız gazeteciler de, yeterince sorgulamadan İddianame ve iddialara yer verdiler. Mağduriyeti görmezden geldiler…
Peki bugün destek verdiğiniz sürecin de büyük bir hukuksuzluk içinde ilerlediğini göremiyor musunuz?
Bir insana müebbet verip, İstinaf’ta onaylanmasına rağmen Yargıtay’da kararın bozulduğunu ve söz konusu gazetecilerin tahliye edildiğini, 2 yıl, 3 yıl suçsuz yere yatırıldığını görmüyor musunuz?
AİHM’in her bir dava için Türkiye’yi mahkum edeceğini ve tazminatlar ödeneceğini bilmiyorsunuz?
O dönem itiraz ettiğiniz, özel mahkemeler, özel hakim atamaları, savunma hakkının ihlali, gizli tanıklar ve uzun tutukluluk gibi hususların, bugün kötü muamele ve işkencelerle daha da ağır bir şekilde yürütüldüğünü göremiyor musunuz?
Vicdanlarınıza seslenmiyorum, aklınızı da mı yitirdiniz?
Nazlı Ilıcak’ı, o dönem hakkında hiçbir suçlama olmayan Zekeriya Öz ile röportaj yapmak ile suçlayan yargı, Kırmızı Bülten ile aranan Osman Öcalan ile devletin TRT ekranlarında özel röportaj yayınlamasını gazetecilik faaliyeti olarak görmedi mi?
Öcalan kararını eleştirmiyorum. Bu doğru karardır. Ancak böyle saçma, kişiye özel farklı hukuk mu olur?
***
Gelelim gerçeğe…
O dönem tutuklanan gazetecilere dair yeterince güçlü sorgulama yapmadığımız ve güçlü bir itiraz ortaya koymadığımız doğru…
Bu konuda Ahmet Şık’tan ikinci kez tutuklandığında yine bu köşeden özür dilemiştim.
Ancak bizler bugün malum korunun yaptığı gibi gazeteciler tutuklansın diye bir çaba içinde olmadık.
Yine gazetelerimizde, bu tutuklamalara itiraz eden yazılar yayınlandı ve açıklamalara da yer verdik.
Ergenekon ve Balyoz sürecine gelince…
Böyle örgütler olmadığını ve darbe girişimi olmadığını, kirli planlar olmadığını kim iddia edebilir?
O gün yalanlanan ıslak imzalı hain planlar, bugün kirli ortaklık tarafından açıktan icra ediliyor.
Hukuki süreç içerisinde bu soruşturmaların içine sahte deliller eklendiyse, çarpıtmalar yapıldıysa bunun sorumlusu da basın değil, soruşturmayı yürütenler ve karar veren yargı mensuplarıdır. Bu dosyaların bir kısmı o dönem Yargıtay’da da onanmıştı…
O dönem bizlerin samimi olarak destek verdiği; Türkiye’nin askeri vesayetten kurtulması, demokratikleşmesi ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesiydi…
O dönem içinde yer aldığım medyanın en büyük hatası, ‘karşı görüş’e evrensel medya ilkeleri kapsamında yeterince saygı göstermek ve iktidarın da aynı amaçlara samimiyetle bağlı olduğuna inanmaktı.
Bugün yapılan ise, Türkiye’nin Tek Adam yönetimine girmesi, daha da otoriterleşmesi ve hukukun üstünlüğünün yok edilmesi…
O gün yaşanan süreç ile bugün yaşanan süreç tamamen birbirinin zıddı…
Bugün sürece destek verenler, iktidarın samimi olmadığının bilincinde olarak destek veriyorlar.
O gün yapılan hata ise, bugün verilen destek cinayettir. Suça bilinçli olarak ortaklıktır?
***
Gelelim en kritik gerçeğe…
Gazetecilik, tarafsız ve objektif olmalıdır. Ancak gazeteci mutlak tarafsız olamayabilir. İnsandır ve değerlendirmelerinde hata da yapabilir.
‘Cebir ve şiddet’ içermedikçe fikrin özgürlüğü vardır. Gazeteciliğin de…
Gazeteci yayın politikasında veya tercihinde hata yaparsa, muhatabı okuru veya izleyecisidir.
Cezayı da onlar verir. Okumaz, seyretmez. Yokluğa mahkum eder.
Gazeteci, yargı ve güvenlik güçlerinin yürüttüğü soruşturma ve yargılamaların sorumlusu değildir.
Gazeteci, kendisi delil uydurmuyorsa, kasıtlı iftira ve hakarette bulunmuyorsa, kumpas kurmuyorsa, mahkemeye intikal etmiş bir yargılama dosyasının sorumlusu değildir. Bu dosyaya yer verdiği için de suçlanamaz…
Çok daha önemlisi, Ergenekon sürecinde mağduriyetlere sebep olan ve gazetecileri tutuklatan yönetim ile bugün mağduriyetlere sebep olan ve gazetecileri tutuklatan siyasi irade aynı…
O gün yaşananlardan, ‘talimatla tutuklandıklarını’ bildikleri halde, siyasi iradeyi sorumlu tutmayıp, bugün ‘celladına hayran’ şekilde aynı siyasi iradeye sığınanlar ve intikam hırsı ile gazetecilerin tutuklanmasını savunanlar en hafif deyimle, akıl ve mantıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir tutum sergiliyorlar.
***
İki duayen isim Nazlı Ilıcak ve Ahmet Altan’a bu vesile ile bir kez daha geçmiş olsun diyorum. Darısı ‘esir’ tutulan ve gazetecilikten tutuklu tüm diğer meslektaşlarımızın başına…
Umarım giyotinin başında oturup celladına tezahürat yapanlar da bir an önce hukukun üstünlüğüne ve akıllarıyla hareket etme erdemine geri dönerler.
abi sen kime ne anlatıyorsun..vahşi kurda salsa yapmayı öğretseydin tangoyu ondan öğreniyor olurdun şimdiye… Kûr*AN onların elinde bir maymunun elinde ikiye ayrılmış laptop.