YORUM | M. AHMET KARABAY
Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Tayyip Erdoğan’ın, canlı yayında fenalaşması üzerine başlayan spekülasyonlar sürüyor. Cumhurbaşkanlığı tarafından inandırıcı ve güven verici bir açıklamanın yapılmamış olması, dedikoduların yayılmasına zemin hazırlıyor. Ancak o gecenin tartışmaları biteceğe benzemiyor. Erdoğan’ın başına gelenlerse dilinin belası.
Gazeteciliğe ilk başladığım yıllarda beraber çalıştığımız Nur diye bir kız vardı. Nur, kalbi gibi yüzü de güzel bir kızdı. Yalnız boyu biraz kısaydı ve bunu kendisi için büyük sorun ederdi. Japonya’da yaşamak isterdi. Bunu istemesinin tek sebebi de orada uzun algılanacağına inanmasıydı.
Nur’un sorunu fizikseldi. Boy rekabetini böyle çözebileceğini düşünürdü. Ancak konu kapasite sorunu olunca, rekabet için bulunan çözüm yolu farklılaşıyor. Çevrenin sizi zeki bilmesi için ya zeka kapasitesi düşük olanlarla olursunuz, ya da çevrenizi sizden üstün zekalılardan arındırırsınız.
Karar verme mekanizmalarında üste çıktıkça bunu daha kolay yaparsınız. Etrafınızda dilediğiniz gibi ayıklama yapabilirsiniz. Ülkenin tepesinde olduğunuzda ise rekabette alternatifsiz hale gelmeniz için, toplumun algısını belli bir seviyede tutulmasını sağlayacak adımlar bile atabilirsiniz.
PARTİDEKİ POTANSİYEL LİDER İSİMLERİ TEMİZLEDİ
Tayyip Erdoğan, partilerin bölünmüşlüğünden yararlanarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildikten sonra kendinden başka lider tanımadı. Ülkenin demokratik ortamından ve siyasiler arasındaki çirkin rekabetten yararlanıp, farklı söylemler kullanarak kendini öne çıkardı.
Kendisi öne çıktıkça da çevresindeki potansiyel rakiplerini bir şekilde tasfiye etti. Bu tasfiye süreci ilk baştan bu yana hem parti içinde hem kamuoyunda tartışıldı. BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu gibi güçlü potansiyel isimlerin ortadan kaldırılmasının bu çerçevede olduğu gündeme getirildi.
Erdoğan, rakiplerini tasfiye etmeyi kimi zaman da yanına çekerek gerçekleştirdi. Numan Kurtulmuş’u, kurduğu Has Parti’nin başından koparıp yanına alarak kişiliksiz birine dönüştürdü. DP liderliğinden ayrılan Süleyman Soylu’yu yanında bodyguard yaptı.
Tasfiye etmeyi başaramayacağı kişileri de kamuoyu önünde etkisizleştirme yolunu seçti. Bu kapsamda ilk mücadelesini kendisinin bir siyasi figür olarak ortaya çıkmasına zemin hazırlayan Necmettin Erbakan’a karşı yaptı.
Erbakan’ı en çok koltuğa yapışıp kalmaktan, görevi devretmemekten ve ilerleyen yaşından dolayı eleştirdi.
1999’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden alınan Erdoğan, hapse girmeden 10 gün önce 15 Mart 1999’da Star Gazetesine “içini döküp” Erbakan’ı hedef alan sözler sarf etti:
“Şu anda bir partim yok. 4 aylık mahkumiyetin ardından yeniden bir partiye girebilirim. Ancak şartlarım var. Bu partide, 65 yaşın üzerindekiler siyaset yapamayacak. En son 65 yaşında aday olunabilir. 65 yaşında aday olmak demek, 70 yaşında işi bitmiş olmak demektir. “
Erdoğan, yaş eleştirisini kendi partisini kurup aktif siyaset arenasına çıktığı dönemde Başbakanlık koltuğunda oturan Bülent Ecevit’e karşı da acımasız bir şekilde yöneltti. 2002’de DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti iktidarında, Ecevit’in ayrılması halinde ülkenin çok zor duruma düşeceği görüşü pompalanıyordu.
AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, Ecevit’in istifa etmemesini eleştirip, ardından “Başbakan emr-i hak vaki olunca mı ayrılacak. Sayın Ecevit, gel kendine zulmetme, istifanı ver” çağrısında bulundu. Haber 27 Mayıs 2002’de “Ölünce mi çekileceksin!” başlığıyla çıktı.
Erdoğan Erbakan’ı eleştirdiğinde kendisi 45, Erbakan 73 yaşındaydı. Ecevit’i eleştirdiğindeyse kendisi 48, Ecevit 77 yaşında bulunuyordu.
HATIRLAYALIM
Reyiz: Ecevit, istifa etmeli. (22MAY02)pic.twitter.com/h13dHdoel1 https://t.co/CWUpDFLUxs— Aríf Çìko (@gbnbfra) April 26, 2023
LİDERLER BIRAKACAĞI ZAMANI BİLMİYOR
Türkiye siyasetinin sembol olan isimleri, maalesef koltuklarından ayrılmaya ilişkin süreci yönetemiyorlar. Aslında kişisel kariyerleri için böyle bir planlarının da bulunmadığı anlaşılıyor.
Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Rauf Denktaş bunlar arasında sayılabilir. Görev sırasında hayatını kaybetmemiş olsa Turgut Özal da kuşkusuz aynı listede yer alırdı. “Çankaya’dan inip siyaset yapmaktan” söz ediyordu.
Bizdeki kült liderler, çekilme süreçlerini yönetemedikleri için hayata dramatik bir şekilde veda ediyorlar.
CANLI YAYIN GECESİ YAŞANANLAR VE YANKILARI
Erdoğan’ın Kanal 7-Ülke TV ortak canlı yayınında fenalaşması ve yayına ara verilmesi, sadece yurt içinde değil, dünya medyasının da gündeminde yer buldu.
🔴Erdoğan, canlı yayında fenalaştı
Kanal 7 ve Ülke TV ortak canlı yayınında gündemi değerlendirirken yayın birden kesildi.
Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk, rejiye ‘reklam’ dedi ve ayağa kalkmaya çalıştı. Ekrana ‘eyvah eyvah’ sesi yansıdı ve kameralar Erdoğan’ı… pic.twitter.com/j3NPSp42wM
— Tr724 (@Tr724) April 25, 2023
Erdoğan, 21 dakika sonra kısa da olsa yayına döndü. Kendisi durumunu yoğun tempo ve buna bağlı mide üşütmesi olarak açıkladı. Lakin iddialar bitmek tükenmek bilmedi. Kalp krizi geçirdiğinden tutun sara nöbetine kadar farklı iddialar vardı.
Mahmut Filizer ve Bülent Korucu, TR724’ün YouTube kanalında bunları geniş şekilde paylaşıp yorumladı.
Hürriyet Gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi, Erdoğan’ın yeniden yayına dönmesinin, 15 Temmuz gecesi ekrana çıkıp konuşması kadar önemli olduğu iddiasında.
Türkiye’nin bekasını bir kişi üzerine oturtan çevresi, meslek büyüğümüz ve şimdinin popüler YouTuberı olan Memduh Bayraktaroğlu’nun dediği gibi, Erdoğan’ı bilerek ölüme götürüyor. Kaybetme korkusu yaşayan Erdoğan da bunu tersine çevirebilme güdüsüyle koşuşturup duruyor.
DIŞ DÜNYA İLE İLİŞKİLERİ KESİLDİ
Erdoğan konuk edildiği canlı yayında Kanal 7 adına Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni Zahit Akman, Ankara Temsilcisi Mehmet Acet ve Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk’ün sorularını cevaplandırdı.
Erdoğan’ın fenalaştığı programdan sonra dışarıya herhangi bir bilgi veya görüntü sızmaması için programa katılan gazetecilerin program öncesi alınan telefonları o gün kendilerine iade edilmedi. İddiaya göre, canlı yayını gerçekleştiren Altus Organizasyon’un ekibi dahil hiç kimsenin dışarıyla temas kurmasına izin verilmedi. Gazeteciler ve teknik ekip, her türlü sızmaya karşı o gün Beştepe Sarayı’nda konuk edildi.
Beştepe Sarayı, Erdoğan’ın rahatsızlığını mağduriyet ve seçmenin bağlılığının tazelenmesi şeklinde bir fırsata çevirme peşinde koşuyor.
Sağlık konusu, başka konulara benzemez. Toplum, kendisini yarıda bırakacağını düşündüğü ve yardımcısının hâlâ kim ya da kimler olduğu belli olmayan birine ülkeyi teslim etmek istemez.
Toplumu ne kadar da iyi taniyoruz(!) Tıpkı Erdoğan’nın pozitif anlamda gömlek değiştirdiğine inanıp geçmişte yaptıklarına rağmen kapı kapı dolaşıp oy toplaması için insanları seferber edenler gibi. Sanırım aynı kişiler insanlardan bylock kullanıcı ad ve şifrelerini istediler, sorgulayanlara da “sizin bilmediğiniz şeyler var” diyerek ikna ettiler. Durumdan şüphelenip sahte kullanıcı adı ve şifresi veren kişi bu bilgileri yargılandığı mahkeme dosyasında görünce uğradığı ihanet çok ağır geldi. Üzerini toprakla örtmek istediği sadece zalimler ve onlara bağlılıkda inat eden beyinsizler değil, o ihanet edenleri de…