AHMET KURUCAN | YORUM
Önemli Not: Okuyacağınız yazı çok yüksek derecede hakikat, gerçek, gerçek ötesi, ironi, hayali içi içe barındıran distopik bir yazıdır.
Adem Yavuz Aslan’ın dün TR724 YouTube kanalında yayınlanan ve Varan 1-2-3 diye anlattığı sadece bir günde gerçekleşen mahkeme kararlarını ve yorumlarını ele aldığı “Böyle soygun görülmedi! Baş döndüren rakamlar” başlıklı programını dinlemenizi tavsiye ederim.
Tam da “Tuz koktu” veya “Ört ki ölem!” durumu. Ben de oturdum okumaya başladığınız bu yazıyı kaleme aldım. En son yapılan anketlere göre nüfusunun yüzde 92’si Müslüman olan bugünkü Türkiye’de camiler mahkeme salonu olarak kullanılsaydı acaba yargı daha objektif, daha hukuki, daha vicdani kararlar verir miydi?
Yargıçlar, inanmasalar bile camilerin büyüleyici manevi havası içinde Türkiye’yi dünya adalet indekslerinde yukarılara doğru taşıyacak kararlara imza atar mıydı? Yoksa günümüz Türkiye’sinde camiler o özelliğini yitirdi mi? Ya da din-devlet ayrımı, güçler ayrılığı ilkesi, laiklik, 100 yıllık Cumhuriyet Türkiye’si birikimi böyle bir şeyin gerçekleşmesini bırakın hayalinin dahi kurulmasına izin vermez mi?
Bizler İslam tarihi okurken Hz. Peygamber’in (sas) hem peygamber, hem devlet başkanı, hem yargıç, hem müftü hem de beşer/insanlardan bir insan olduğunu öğrendik. Sözlerini ve davranışlarını bu tasnif içinde ele aldık. 1400 yıl öncesinin Mekke ve Medine şartlarını, dönemin sosyo-kültürel ortamını ve hadislerin vürud sebeplerini bir bütün halinde değerlendirdik.
Hocalarımız bize 14 asır önce modern anlamda devlet düzeneği olmadığı için Efendimiz’in (sas) hayatının mescitte geçtiğini dolayısıyla o mescidin hem ibadethane, hem devlet idare merkezi hem mahkeme salonu hem de müftülük mekanı olduğunu söylediler. Doğru bir yaklaşım bu. Biz de yıllarca halka bize öğretilen bu doğruyu anlattık.
Ama..
Ama’sı şu. Eksikmiş bu anlatılan. Farklı değerlendirmelere ve yorumlara da konu olabilirmiş bu uygulama. Geçenlerde şu an okuduğum İslam Tarihi ile alakalı bir kitapta İbni Kayyim’in Zadu’l Mead isimli kitabının 2. cilt 56. sayfasından bir alıntı ile karşılaştım. Şöyle diyor merhum mealen; “Efendimiz’in (sas) mahkeme salonu olarak camileri kullanması adaletin kutsallığını gösterir. Davalar Allah’ın evinde karara bağlanınca, bu, kararın da kutsal olduğu anlamını taşır. Ayrıca mescidde bu fonksiyonun icra edilmesi mahkemenin herkese açık olduğunun göstergesidir. Halk mahkemelerin yapıldığı salona hiç kimseden izin almadan girebilir. Böylece halk hem adalet alanında fiili bir eğitim ve öğretim görür hem de adı konulmamış denetleme vazifesi yapar.”
İbni Kayyim’in bu yorumunlarındaki ilk işaret ettiği nokta, Adem Yavuz Aslan’ın programı ile zihnimde birleşince karşınıza absürd yaklaşımlarla gerçeklerin iç içe birlikte yer aldığı bu distopik yazı çıktı. Biliyorum ve farkındayım, camilerin adalet dağıtılan salonlar olması şu an sözde Adalet Sarayları ile dolu olan Türkiye için hayal dahi edilemeyecek bir durum. Buna her şeyden önce devlet düzeneğinin önemli bir parçası olan Diyanet izin vermez. Ardından Diyanet’i emri altında kendi iradesi olmayan köle çalıştıran, camileri propaganda meydanları gibi kullanan siyasal İslamcı iktidar izin vermez. Muhalefet de ‘Hayır!’ der, yeri göğü inletir ve diretir. Sistemin perde arkasında asıl sahipleri, “Ne oluyoruz!” derler. Uluslararası arenada çeşitli anlaşmalara birlikte imza koyduğumuz ülkeler, “Olmaz!” der. İşin asli ben de “Hayır!” derim.
Öyleyse neden hayır diyeceğin, olmaz dediğin bir şeyi gündeme getiriyor ve yazı konusu yapıyorsun? Haklısınız. Ama olsun. Belki “yengeç metodu” denilen metodla insanlarımızın farkındalık şuurunu kazanmalarına yardımcı olur benim bu absürd hayalim ve sorularım. Adelet adına adaletsizliklerin hergün göklere çıktığı, hasta yaşlılardan kundaktaki bebeklere kadar mazlum ve masum iniltilerinin bizleri boğduğu ve ülkeyi yaşanmaz hale getirdiği bir zeminin de daha iyi anlaşılmasına vesile olabilir. Olmasa bile tarihe malzeme olur.
Uzatmayacağım.
Allah İlahi kitabında diyor ki: “Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrılmayın. Eğer adaletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” (4/135)
Mahkeme salonu neresi olursa olsun Allah’ın bu emrini dinlemeyen, aynı istikametteki peygamber beyanlarını kaale almayan siyasetin emir eri yargıçlar ve savcılar yargılamayı değil camide Kabe’de yapsalar bile neticenin değişeceğini sanmıyorum. ‘Bugün dünya yarın ahiret!’ diyor ve susuyorum.
Bence güzel bir tespit olmuş, dediğiniz gibi dünyada gerceklesmesi imkansız. Halka açık bir yerde yargılama yapmak güvenlik gerekçesiyle imkansız gibi.
İblis, tüm haşmeti ve kadrosuyla devlet postuna oturmuş, hüküm ve karar verici piyon için mekanların bir önemi var mı? Sahibinden başkasının talimatını tanımaz? Zulme rıza gösteren ve dünyevileşmiş gafiller için layık oldukları bir düzen. 😡
Bir yığın deli saçması
güzel tesbitler