Hükümete yakın firmalara tahsis edilen ve şu ana kadar 10 milyar liraya yakın tutarı batan kredilere çuval bulunamıyor. Bankaların elindeki borç senetlerini Merkez Bankası’na satma teşebbüsü akim kalmıştı. Zira ‘karşılıksız para basmaktan ne farkı var!’ itirazları yükselince hükümet geri adım atmıştı.
Şimdi farklı bir formülden bahsediliyor. Kanun taslağının Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçmesi halinde çalışanların kıdem hakları kurulacak fona devredilecek. Yeni iş başı yapan herkesin fona üye olması mecburiyeti de getirilecek. Fonun ilk icraatı da bankaların batık kredilerini satın almak olacak. Bir başka ifade ile senelerdir konuşulan Kıdem Tazminatı Fonu (KTF), müflis patronların zararını milyonlarca çalışana ödetmek için kurulacak.
BANKACILAR İKİ ARADA BİR DEREDE
KTF, çalışma hayatına dair bir düzenleme gibi görünse de işin aslı başka! ‘Mevcut haliyle her yüz çalışandan sekseni kıdem tazminatını alamıyor’ tezine sarılan iktidar bu şekilde vazifesini yapmadığını itiraf etti. Sirkatin söyleyen kıpti! Kale alınmayacak kadar gayr-i ciddi bu tezin arkasında bankacıları rahatlatma ve belli firmaları kurtarma telaşı var.
Zira bankacılar, referandumdan evvel Saray’ın açık talimatıyla verdikleri bahse konu kredilerin (160 milyar TL) malî ve hukukî mesuliyetinden kurtulmak istiyor. Bir tarafta piyasayı canlandırmak için para musluğunun daha fazla açılmasını isteyen Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan diğer tarafta Bankacılık Kanunu’nda geçen ‘nitelikli zimmet’ hükmü! İkisi arasında sıkışıp kalan bankacıların gözüne uyku girmiyor. Tahsil edilemeyen kredinin hesabı ne Erdoğan’dan ne de başkasından sual edilecek. Kanun banka yönetim kurulu azalarını ve kredide imzası bulunan diğer idarecileri mesul tutuyor. Cezası 21 yıla varan ağır hapis.
180 GÜNLÜK PLANDA ÖNCELİK BATIK FİRMALARA
Kanuna rağmen iş tutmaya alışan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının batık kredilere çare olarak işçi ve işverenden kesilen paralara göz dikmesi ekonomide denizin hakikaten tükendiğini ispat ediyor. Erdoğan’ın 180 günlük plan diye bahsettiği çalışmanın başında batık kredi mevzuu var. Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli ile Çalışma Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na ‘bankacıları da batık firmaları da üzmeyecek bir çıkış yolu bulmaları’ talimatı verilmiş. İki isim ne yapıp edip bu meseleyi çözmeliymiş. AKP, İttihad Terakkicilerin ‘Yok kanun, yap kanun’ keyfiliğinde hudut tanımıyor, hatta kanunu kale almamakta 100 sene evvelki üstatlarını gölgede bırakıyor. Kanunu fiillere uydurma zahmetine bile lüzum görmüyor.
KTF’YE İTİRAZ EDECEK KİMSE KALMADI
Hakiki mânâda sendika kalmadı tabii. Çalışanlar, işsiz kalma korkusundan sesini çıkaramaz halde. İşverene gelince… Kredi borçlarından kafasını kaldıramıyor. Sanayici tefecinin elinde rehin. OHAL’in rutin icraatı kayyım müessesesi bütün patronların ensesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor. Olup bitenin iç yüzünü yazacak, çalışanların haklarının gasp edilmesine itiraz edecek gazete de kalmadı? AKP’ye sıfır muhalefetin keyfini sürmek kaldı. Herhangi bir mukavemetle karşılaşma ihtimalinin en zayıf olduğu dönemde Kıdem Tazminatı Fonu tesis ediliyor. Tek taraflı bakış açısıyla yazılan kanun metni haliyle işçinin ve işverenin aleyhine olacak.
Kıdem Tazminatı Fonu’nun çalışma hayatına getireceği ilave bir katkı olmadığı gibi fon hükümet için tıpkı İşsizlik Fonu gibi istismar edilecek ikinci bir kapıya dönüşecek. Her seçim arifesinde kasadan ‘ödünç’ diye alınacak paralar, rüşvet kabilinden dağıtılacak. Muhalefet de Sayıştay da bütçe harici harcamanın takibini yapamayacak. İşsizlik Fonu’ndan şu ana dek 25 milyar liraya yakın tutar kullanıldı, amma velâkin ödünç alınan para yerine konulmadı. Hükümet ‘yüzde 25 devlet katkısı’ diyerek KTF’yi cazip göstermeyi de ihmal etmiyor.
Kesintiye esas alınacak gün sayısının azalması, TL’nin enflasyon ve döviz mukabilinde eriyecek olması hususlara kimse temas etmiyor tabii. Esasında anapara 10 sene sonunda mum gibi eriyecek. Çalışanlar için çıkarılmıyor ki kanun. Milyonlarca çalışanın alın teri KTF kılıfında sömürülecek.
KÖŞE KAPMACANIN SEBEBİ: PARA YOK
Bütün bu köşe kapmacının sebebi ne? Artan kamu harcamalarına ilave kaynak bütçeden temin edilemiyor. Vergi gelirleri, affın affına rağmen giderlerdeki artışı karşılamaktan çok uzak. Vadesinde ödeyemediği vergi borcu için taksit yaptıran esnaf bu arada yeni beyan döneminin ödemesini tehir ettiriyor. Büyüme, tüketim ve istihdam cenahında rakamlar dört-beş sene geriye gitti. Buna mukabil örtülü ödenek başta olmak üzere bütçe kalemlerinde her sene yüzde 30’a yakın artan harcamalara kaynak bulunamıyor.
Büyük umutlarla Türkiye Varlık Fonu’nu kurdular. Gelin görün ki fondaki şirketlerden Türk Telekom kredi taksitini ödeyemez vaziyette. THY ise zarar rekoruna uçuyor. Yokluk Fonu’na dönen Varlık Fonu’ndan kısa vadede destek alınamayınca Merkez Bankası’nın kapısını çaldılar. Piyasada tedirginlik artmasın diye bu sefer çalışanların tasarruflarına göz diktiler. Çalışanlar bu büyük tuzağın farkına varıncaya dek atı alan Üsküdar’ı geçecek. Banka senetlerini Varlık Fonu üzerinden KTF’ye sat, piyasa coşsun! Bu kadar basit mi?
‘Al takke, ver külah’ diye diye bugüne gelindi. Ekonomide hiçbir şey değişmediği halde para musluklarını karşılıksız açmak Türkiye’yi duvara toslatacaktır. Merkez Bankası’na karşılıksız para bastırmakla KTF’ye borç senedi satmak arasında fark yok.
Taşıma su ile değirmen çevirmek ekonomiyi daha derin bir buhrana sürüklemekten başka bir işe yaramaz. Üstelik havuzun dibi delikse…