M. NEDİM HAZAR | YORUM
Çomarların, para tomarlarının, adam kayırmanın, israfın, iftiranın, ifrat ve tefritin, ihbarcılığın, adaletsizliğin hüküm sürdüğü memlekete diyorum ben Çakalistan.
Bir adet baş çakal oluyor doğal olarak. Aslan kral muamelesi görüyor genellikle. Misal, çocuğunuza bir haksızlık yapıldığını düşünüyorsunuz, hakkınızı aramak için emniyete, adalete, medyaya filan gitmiyorsunuz, doğrudan “Sayın başçakala sesleniyorum!” diye ağlamaklı seslenişlerde bulunuyorsunuz.
Yüzde 99 kimse sesinizi işitmiyor ama (Elbette başka çakallardan torpilli değilseniz) en azından haykırmış oluyorsunuz.
Çakalistanda iki türlü insan oluyor, çakallar ve diğerleri. Muktedir olan çakallar olunca çakallık yürürlükteki geçer akçe oluyor. Her türlü çakallık serbestleşiyor, ülke Çakalistan olunca sistem de çakallık üzerine kuruluyor.
Tüm kurumlar yavaş yavaş çakallık müessesine dönüşüyor. Mesela siz futboldan şikayet ediyorsunuz, “Yuh ulan bu kadar da kifayetsizlik olur mu?” derken bir bakıyorsunuz son seçimlerde futbol kurumunun başına tam teşekküllü bir çakal getiriliveriyor!
Biraz deştiğinizde görüyorsunuz ki, olayın arkasından ‘Başçakal’ var.
Peki Çakalistan nasıl bir toplum?
Bunun için önce çakallığın özelliklerine bakmamız gerekiyor. Ve elbet bunun için de sözlüklere müracaat edeceğiz.
“Çakal (Canis aureus), köpekgillerden bir memeli hayvan türüdür. Orta Doğu ve Güneydoğu Avrupa’dan Güneydoğu Asya’ya kadar geniş bir coğrafi alanda yayılım gösteren çakallar, omnivor (hem etçil hem de otçul) beslenen hayvanlar sınıfındadır.” Diyor sözlükler, ardından köken ve özelliklerini şöyle sıralıyor:
Çakallar, köpekgiller (Canidae) familyasının Canis cinsi içinde yer alır. En yakın akrabaları kurtlar ve köpeklerdir. Genellikle sarımsı-gri renkte tüylere sahiptirler ve yaklaşık 60-85 cm uzunluğunda olurlar. Ortalama ağırlıkları 8-15 kg arasındadır.
Çakallar, sosyal yapıları ve grup halinde yaşamaları nedeniyle “köpeksi” özellikler gösterirler. Ama yalnız da yaşayabilirler. Çeşitli av hayvanlarıyla beslenen çakallar, aynı zamanda bitkisel besinler, meyveler, böcekler, sürüngenler ve leşlerle de beslenirler.
Günün çoğunu uyuyarak, gün batımında ve gece boyunca aktif olarak geçirirler. Ses çıkartmak için farklı uluma ve havlama teknikleri kullanırlar. Çakallar, genellikle tek eşli olmakla birlikte, bazı popülasyonlarda çok eşliliğe de rastlanır. Yavru sayıları 2 ile 7 arasında değişir.
Ancak sözlüklerin ıskaladığı epey husus da var.
Misal; Çakallık, fırsatçılık ve dürüstlükten uzak davranışlar sergileme eylemidir. Çakallar, kendi menfaatlerini her şeyin üstünde tutarlar ve başkalarının zararına kendi yararlarını maksimize etmeye çalışırlar.
Ve sözlüklerde yazılmayan bazı özellikler:
Açgözlülük: Çakallar asla doymazlar. Ellerindekiyle yetinmez, sürekli daha fazlasını isterler.
Empati Eksikliği: Çakallar, başkalarının duygularını ve ihtiyaçlarını görmezden gelirler. Sadece kendi çıkarlarını düşünürler.
Kuralsızlık: Çakallar, kurallara ve etik değerlere uymayı gereksiz görürler. Amacına ulaşmak için her yolu mubah sayarlar.
Güvenilmezlik: Çakallar, verdikleri sözleri tutmaz, arkalarından iş çevirirler. Güvenilir olmaktan uzaktırlar.
Kurnazlık: Çakallar, zeki ve kurnaz davranırlar. Diğerlerini kandırmak ve manipüle etmek için her yolu denerler.
Peki, insan neden çakal gibi davranmayı seçer?
Çünkü insan da bazen açgözlü, vicdansız ve kuralları hiçe sayan bir “çakal” gibi davranabilir.
İşte burada ironik bir durum ortaya çıkar: İnsan, aslında zeki, empati sahibi ve ahlaki değerlere sahip bir varlıktır. Ancak çakallar gibi davranmayı seçerek, kendi insani özelliklerini ve değerlerini görmezden gelir.
İnsan, çakal gibi davranarak aslında kendi insanlığından vazgeçer. Böylece, çakal davranışlar sergileyerek tam da çakal olmaya dönüşür.
Sınır kapılarına şöyle bir tabela asılmalıdır belki de:
“Çakalistan’a hoş geldiniz!”
Burada, George Orwell’in “Hayvan Çiftliği”ndeki “Bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir.” sözünü hayata geçirmiş bir toplum bulacaksınız. Ancak bizim çiftliğimizde domuzlar değil, çakallar hüküm sürüyor.
Çakalistan’da, William Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanındaki gibi, medeniyetin ince cilası hızla sıyrılıyor ve altından vahşi içgüdüler fışkırıyor. Burada, kurnazlık bir erdem, açgözlülük bir yaşam tarzı ve empati eksikliği bir gurur kaynağı.
Ülkemizin baş çakalı, Machiavelli’nin “Prens”ini okumuş ve “Amaca giden her yol mübahtır.” düsturunu benimsemiş gibi görünüyor. Ancak, Çakalistan’da amaç sadece güç ve zenginlik; erdem ve ahlak çoktan rafa kaldırıldı.
Çakalistan vatandaşları, Franz Kafka’nın “Dönüşüm”ündeki Gregor Samsa gibi bir sabah uyandıklarında kendilerini birer çakala dönüşmüş bulabilirler. Ancak bizim hikayemizde bu dönüşüm bir trajedi değil, aksine toplumda yükselmenin bir yolu.
Çakalların ölümsüz özellikleri, insanlığın en karanlık yönlerini yansıtır. Açgözlülükleri, Molière’in “Cimri”sindeki Harpagon’u bile utandıracak düzeydedir. Empati eksiklikleri, Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sındaki Raskolnikov’un bile ürpereceği bir soğukkanlılıkla sergilenir.
İronik olan şu ki, insanlar çakal gibi davranarak aslında kendi insanlıklarından vazgeçiyorlar. Shakespeare’in “Venedik Taciri”ndeki Shylock’un dediği gibi, “Bana yaptığınız kötülükleri size öğreteceğim.”
Çakalistan’da herkes bir diğerine çakallığı öğretiyor ve bu kısır döngü devam ediyor.
Çakalistan’da, Oscar Wilde’ın “Dorian Gray’in Portresi”ndeki gibi, herkesin ruhundaki çirkinlik yüzlerine yansımıyor. Aksine, en büyük çakallar en saygın vatandaşlar olarak görülüyor.
Sonuç olarak, Çakalistan, Jonathan Swift’in “Güliver’in Seyahatleri”ndeki distopik toplumları aratmayacak bir yer. Burada, insan olmak bir zaaf, çakal olmak ise bir meziyet. Ve ne yazık ki, bu ülkenin sınırları sadece haritada çizili değil; her birimizin içinde bir Çakalistan var.
Voltaire’in dediği gibi, “İnsan çakala dönüştüğünde, çakallar insandan daha insancıl olur.”
Belki de Çakalistan’ın gerçek çakalları, hala insan kalmaya çalışanlardır.
Kim bilir?
Ülke, yani Türkiye ne kadar Çakalistan, takdiri sizlere bırakırken tüm çakallara selam ediyorum, ki sayıları hiç de az değil!
‘Çakalistanı’ anladıkta ‘insanlığın son adresi’ neresidir anlayamadık. Bir yazıda onun için lütfen.
Nedim bey,
Gerçek bir “çakallık” hikayesi.. Kimbilir bunun kaç türlüsü, komplikesi uygulanıyordur.
Bir devlet Kurumunda, denetim biriminde etkili olan A zihniyetidir. Oysa iktidar B zihniyetidir. B zihniyeti, A zihniyetini, “biz sizin cemaziyelevvelinizi biliriz” diye yıllardır küçümsemektedir. Ama nedense oradaki yapıyı bozmamaktadır da. A zihniyeti de, bir çeşit teşekkür babından, etliye sütlüye dokunmamaktadır.
Bu Kurumda akçeli işlerinin döndüğü yerler, usulsuzlük, yolsuzluk iddialarıyla ortadadır da. Hal böyle iken, yıllarca A zihniyeti, B zihniyetiyle karşı karşıya gelmemek, oradaki dengesinden olmamak için, rutin denetime, kendi zihniyetine yakın kişileri göndermektedir. Yıllardır, rutin sıradan maddeler yazılır geçilir gidilir. Daha dikkatli olunması vs. E tabi, gerçek yolsuzluk, usulsüzlük dosyalarının adı dahi geçmez Raporlarda. Eline alanı yakmayan sıradan dosyalara odaklanılır, iki tarafta yaşar gider.
son zamanlarda işte aralar bozulunca, iB zihniyeti, A zihniyetindekileri görevden almaya karar verir. Ortaklıkları bitiyor muhabbetinin yansımasıdır belki.
Çakallık 1:
A zihniyeti, C zihniyetinden olduğunu bildiği, ilerde yerine geçme potansiyelinde de olan, tecrübeli birini bu sefer, yıllardır hep A zihniyetinden kişileri denetime gönderdiği o birime gönderir.
C zihniyetinde olduğu söylenen kişi, zihniyetinden bağımsız şekilde, görevinin gereği neyse işini yapar ve yolsuzluk olayını bulur ve bunu raporlaştırır. Soruşturma açılmasını ister.
Çakallık 2:
A zihniyeti, eline aldığı C zihniyetinin istediği Soruşturma talebini ile kapıyı en tepedeye götürür. Heyecanla, efendim görüyor musunuz, size operasyon çekiyorlar, bu işin ucu size kadar gelir der. Vay C zihniyeti demek öyle ha der, ve aslında yakında görevden almayı düşündüğü B zihniyetindeki denetim biriminin başındaki kişiye gebe kalır. Ve çöz bunu der.
Öpersen öpülürsün…mesajını almıştır A zihniyetindeki tepe adam.
Çakallık 3:
A zihniyetindeki kişi, o olayı alır, yine kendi zihniyetinden olayı aha şöyleydi, böyleydi, olur canım öyle şeyler modunda yazabilecek aynı zihniyetdaşlığıyla bilinen birisine verir. Ve o olayı kapatır.
Çakallık 4:
A zihniyeti ile B zihniyeti çaylar eşliğinde konunun kapatılması rahatlığında konuşurken, bir daha cesaret edemesinler buna efendim der, ve C zihniyetinde olduğunu düşündükleri kişinin yapmış olduğu bir başka işi eksikyaptığı, tam yapamadığı için soruşturma açtırır.
Çakallık 5: A zihniyetindeki kişi, C zihniyetindeki kişiyi çağırır ve elinden birşey gelmediğini, olay bir çeşit intikam senin için farkındayım, ama merak etme bir yolunu bulacağız diyerek, bir de güzel C zihniyetindeki kişiyle çay içer. Yolunu buluruz der.
Ne mi olur.. A zihniyetindeki kişi, C zihniyetini ilgilendiren o işi, C zihniyetindeki kişiye jest olsun diye, yine A zihniyetinden birine verir. Ve de , olur canım böyle vakalar, süpermen mi bu adam der ve olay kapanır. Ceza verilmez.
Çakallık 6:
C zihniyetindeki kişi, A zihniyetindeki kişiye minnettar kalmıştır.
Onu büyük bir olaydan kurtardığını düşünüp bir çeşit manevi borçlu hissetmiştir.
B zihniyetindeki kişi de, A zihniyetindeki kişiye minnettar kalmıştır.
Olayı bildiği için, gelecekte başına büyük işler açmasındiye, daha da nazik davranmaya başlamıştır, A zihniyetindeki kişi B zihniyetindeki kişiye.
Diyebilirsiniz ki, konunun zihniyet ile ilgisinden ziyade kişilerle ilgisi var.
Bu yazılan bir prototip, şablon.
Bu güne kadar, kamu, A, B, C , D zihniyeti arasında çakallıklarla geçti.
Yani, nevi şahsına münhasır olsa idi, A, B kişisi denirdi.
C kişisi için demiyorum dikkat ettiyseniz.
Ama şu da gerçek ki, bugün masum gibi görünen C kişisi, fırsatı eline geçirdiğinde, alfabedeki başka harfleri sıraya dizebilir.
“Bu toprağın insanı, kuvvetlinin elinde esirdir. Kuvvet kazanınca da başka insanları esir edicidir.”
Nurettin Topçu
Keske herkes kendi cakallariyla ilgilense