YORUM | MAHMUT AKPINAR
Yıllarca siyaset bürokrasi ilişkileri üzerine lisansüstü seviyesinde dersler verdim. Geçen yıl Covid-19’dan vefat eden, lisanstan itibaren hocam olan Prof. Dr. Bilal Eryılmaz’ın “Bürokrasi ve Siyaset” kitabı ana kaynağımızdı. Milli Görüş geleneğinden olup AKP’nin kirli iş ve ilişkilerine bulaşmayan, nezih kalmayı başaran hocamı rahmetle anmak isterim.
Devlet kadar eski olan bürokrasiyi “kamu yönetimi” anlamında kullanıyorum. Bürokrasi eskiden kralların, sultanların emrinde oldukça sınırlı ve küçüktü. Ulus devlet dönemine kadar, bugün devletin asli görevleri arasında sayılan eğitim, sağlık, sosyal güvenlik vs. devletin ilgi alanında değildi. Pek çok kamusal hizmet vakıflar, kiliseler, özel kişiler ve kuruluşlarca verilirdi. Devletlerin görevi adalet ve güvenlikle sınırlıydı. Modern devletlerde kamu bürokrasisi çok genişledi. Zira ulus devletler ulus inşası için eğitimi tekleştirdi, zorunlu hale getirdi. Eskiden her sosyal, dini grup kendi eğitimini kendisi verirdi. Bugünkü gibi devlete bağlı “milli eğitim” ve yaygın okullaşma yoktu. Osmanlı dönemi boyunca Kürtçenin yaşamasının, sorun olmamasının sebebi budur. Devlet, Enderun mekteplerinde görüldüğü üzere sadece kendi ihtiyacını karşılayacak alanlarda okullar açar, askeri veya sivil bürokrat yetiştirirdi.
1930’lardan sonra yükselen devletçilik ve yaygınlaşan sosyal devlet anlayışı devleti ve bürokrasiyi iyice büyüttü. Devlet ve bürokratik yapıları insanların hayatına her açıdan müdahil olmaya başladı. Eskiden vergi verip askerlik yapınca “makbul vatandaş” olmak mümkündü. Ama ulus devlet, konuşulan dile, giyilen kıyafete, inançlara kadar her şeye karışır oldu. 17. yüzyıl İngiliz filozoflarından Thomas Hobbes’un ejderhaya benzettiği devlet artık kolları her yeri saran devasa bir ahtapot. İcatlar ve teknoloji bürokrasiyi iyice büyüttü. Telefonla Telekom, bilgisayarla Bilgi Teknolojileri Kurumu, otomobille Karayolları, trafik kuralları-cezaları, muayene, sigorta vergi, emisyon gibi yığınla kurum ortaya çıktı, almanız gereken sayısız izin, belge, sertifika oluştu.
Modern çağlarda siyaset bürokrasi ilişkileri yeniden tanımlandı. Bürokratlar artık kralın/devlet başkanının adamları değil. Siyaset ve bürokrasi ayrımı gelişti. Siyasetin görevi karar almak iken bürokrasinin görevi yasalara uymak ve uygulamak olarak tanımlandı. Max Weber’e göre modern bürokrasiler “Modern ve karmaşık siyasal sistemin sonucudur”. Weber, modern bürokrasinin “uzmanlığa dayalı, gayrı şahsi, yasal ve rasyonel” yapılar olduğunu ifade eder. Rasyoneldir, zira verimliliği ve etkinliği esas alır. Gayrı şahsidir, zira devlet başkanı da olsa kişiye bağımlı değildir. Ne yapıp yapmayacağı yasalarla düzenlenmiştir. Memurların sadakati partiye, hükümete, lidere değil, anayasaya ve yasalaradır.
Bürokrasi kontrol edene büyük güç veren vazgeçilmez bir örgüt biçimidir. O nedenle demokrasilerde bürokrasi siyasetin mutlak emrinde değildir. Aksine siyaseti denetleyen, dengeleyen, frenleyen, otoriterleşmeyi engelleyen özelliklere sahiptir. İktidarlar değişir, bürokratlar sabit kalırlar. Hukuku, demokrasiyi hazmetmiş bürokrasi demokrasinin garantisidir, siyasetin yozlaşmasını, otoriterleşmesini engeller. Ancak Erdoğan örneğinde gördüğümüz üzere, siyasetçiler uzun süre iktidarda kalırlarsa bürokrasiyi dönüştürür ve yeniden dizayn ederler. Bu durumda bürokrasi halk için ve yasalara bağlı çalışan kamu hizmetkarları (civil servant) olmaktan çıkar. Siyaseti dengeleme, frenleme özelliğini kaybeder, politik enstrümana dönüşür. Dolayısıyla yozlaşmanın, otoriterleşmenin aracı olur. Tam da bu nedenlerle iktidar süresi sınırlandırılmıştır. Ama denetim mekanizmaları, bağımsız medya, kuvvetler ayrılığı olmayan ülkelerde (Rusya’da Putin, Çin’de Şi, Türkiye’de Erdoğan) liderler bunu delip Tek Adam haline gelir. Demokratik ülkelerde siyasetin her şeyi ve mutlak kontrol etmesi, liderlerin sorumsuz ve sınırsız yetki kullanması engellenir.
Türkiye’de sivil ve askeri bürokrasi yanında bağımsız ve tarafsız olması gereken yargı AKP’nin mutlak denetimine girmiştir. Ancak bürokrasinin ve yargının önceden de hukuka uyduğunu, adil ve eşit hizmet ürettiğini, kamu çıkarlarını öncelediğini söyleyemeyiz. Ordu siyasete sık sık müdahale ediyor, halka ve bürokrasiye ayar veriyordu. Yargı, hukuka ve anayasaya aykırı kararlar alabiliyordu. Bürokratlar keyfi, seçkinci davranışlar sergiliyor, ideolojik davranıyordu. O nedenle de Erdoğan’ın sivil ve askeri bürokrasiyi etkisizleştirmesi, yargıyı kontrol etmesi halkta gereken tepkiyi görmedi. Zira bürokrasi iktidarlara ve halka problem üretiyor, yasal olmayan yetkiler kullanıyordu. 28 Şubat gibi laikçi uygulamalar münhasıran askeri bürokrasiyi yıprattı. Erdoğan halktaki bu rahatsızlıkları istismar ederek bürokrasiyi, yargıyı, orduyu mutlak denetime almakta çok zorlanmadı. Çünkü yıllarca askerler, bürokratlar kendilerini “devletin sahibi” “rejimin koruyucusu” görmüş, halkı küçümsemişti.
Erdoğan başlarda her şeyi kontrol edemediği için otoriterleşme fırsatı bulamadı. Parti, iktidar ve devlet içi dengeler vardı. Üçüncü dönemden sonra kendi bürokratik yapısını, kendi yargısını kurmaya yöneldi. 15 Temmuz ise “şahsım devleti” için – muhalefetin de desteğiyle – “Allah’ın lütfu” oldu. Bugünlerde bürokrasi, yargı, ordu AKP’ye de değil, doğrudan Erdoğan’a bağımlı, Erdoğan’ın sopasına dönüştüler. TBMM dahil siyaseti denetleyecek hiçbir güç bırakılmadı. Erdoğan padişahlardan öte kul sistemi kurdu.
Cumhuriyet döneminde hiçbir lider Erdoğan kadar iktidarda kalmadı. Uzun süre iktidar halkın sandığı gibi istikrar ve huzur getirmedi, tek adam rejimi doğurdu. Denetimsiz, frensiz tek adam rejimi nedeniyle toplum bölündü, kaynaklar tükendi, devletin her birimi çöktü. Şimdilerde yönetilemez hale gelen başarısız devlete (failed state) gidiyoruz.
Bu noktaya gelmemizde muhalefetin, aydınların ağır vebali var. Muhalefet 17/25 Aralık ile bürokrasiyi siyasete feda etti. Yasal görevini yapan bürokratları siyasete kurban verdi. AKP hâlâ her gün yüzlerce bürokratı, memuru hukuksuz şekilde işten atmaya, hapse koymaya devam ediyor ama CHP, İYİ Parti, Deva, Gelecek Partisi ve aydınlar ısrarla sukut ediyor. Bürokrasi Erdoğan’ın tetikçisi ise muhalefetin, aydınların ve halkın suskunluğundandır. Halk, muhalefet ve aydınlar Erdoğan’ın bütün bürokratik yapıları kendisine halayık yapmasına göz yummuştur.
Bugünlerde başta Kılıçdaroğlu olmak üzere muhalefet bürokrasiyi, yargıyı güya Erdoğan’ın keyfi talimatlarından kurtarmak için çabalamakta, kurumları ziyaret etmektedir. Kılıçdaroğlu bürokratları yasalara bağlı olmaya, “saraya değil halka hizmet etmeye” davet etmektedir. Ama ironiktir ki bu çağrıyı yaparken dahi bürokratların kıyımına sessiz kalmaktadır. CHP hâlâ Erdoğan ağzıyla “FETÖ” nefret söylemini kullanmaktadır. Bürokratlara “Dik durun, yasalara uyun!” diyen Kılıçdaroğlu yasalara uyup dik duran kamu görevlilerinin adlarını bile anamamaktadır. 17/25 Aralık yolsuzluklarını siyaseten kullanmakta, lakin polislerin-yargıçların 7 yıldır hapiste olduğunu görmezden gelmektedir.
Sayın muhalefet, Kılıçdaroğlu! Yasaları uyguladığı için “terörist” ilan edilen, sebepsiz işinden atılan yüzbinlerce memurun, bürokratın hakkını savunamayıp, üstüne Erdoğan ağzıyla onları etiketlerken bürokratlar sizi neden dinlesin? Size neden itibar etsin? Hakkını koruyamadığınız bürokrasi şimdi size kapılarını kapatıyor, üstüne zincir vuruyor. Sizi dinlemiyorlar zira siz yasaları dinleyenleri Erdoğan’ın kinine, insafına terk ettiniz!
Mevcut bürokrasi siyatecinin silahı durumunda. Ve bu yeni bir şey de değil. Bu “silah” onu kabzasından kim tutuyorsa ona hizmet ediyor. Tam da hırslı siyasetçinin istediği türden bir aparat. Diğer bir ifadeyle sadece Erdoğan’a özel bir durum değil. Erdoğan bürokrasinin içindekini çıkarmasını sağlayacak ortamı oluşturdu sadece. Mevcut muhalefet de buna ağzının suyu akarak göz yumdu. Erdoğan’dan sonra gelecek olan da bu kullanışlı aparattan vazgeçmek istemeyecektir. Bu yönüyle tüm siyasetçiler bu duruma çok karşı değil. O silah kendilerine doğrulttuğunda sadece sorun oluyor onlara.
Onlar “cehennem silahına” dönüşecek bürokrasiye engel olarak gördükleri ve cemaatçi dedikleri bürokratları (cemaat ilgili olmayan ama gorevinin hakkını veren tüm bürokratlar da aynı torbaya koyarak), Erdoğan ‘ın gömmesi için gizliden veya açıktan destek oldular. Tarihten de biliyoruz o silah bir gün hepsini gömecek.
Kemalistlerin temel motivasyonu devleti kontrol etmektir. O yüzden iktidar olamazlar çünkü iktidar olduklarında insanlara demokrasi ve refah getirme kaygıları yoktur. Tam tersine insanları ve devleti kontrol etmedir temel kaygıları. Mesela iranda rejimin temel kaygısı refah içinde yaşayan insanlar değildir. Pers kimliği dayatması ile iran türklerini kontrol altına alma çabasıdır. Birilerini engelleme, baskılama üzerine kurulan bir psikolojiden demokrasi ve hukuk bekleyemezsin. Hukuk sadece kendilerine hizmet ettiği zaman değer görür. Eğer hukuk adaleti sağlamak üzere hizmet etmeye başlıyorsa o hukuk işe yaramazdır ve yok edilmesi gerekmektedir. İşte türkiyede olup biten budur. Hukuk kemalistlere hizmet etmemeye başlayınca artık hukuk yok edilmesi gereken bir bürokrasiye dönüşmüş demektir. Hukuk yok edilirken önce bürokrasiye terörün sızdığı inandırıldı ve kemalizme hizmet etmiyorsa kemalist bürokrasi ve devlet yıkılmalıdır düşüncesiyle kendi kurdukları kurumları çökerttiler. Çünkü artık kemalizmi kendileri değil başka insanlar temsil ediyordu. Önemli olanın kemalizm olmadığı bürokrasiyi kontrol etmek olduğu tüm çıplaklığı ile gösterilmiş oldu. Kemalist kurumların yani kemalist devlet çökertilirken ‘kemalistlerden’ hiç ses çıkmamıştır. Hatta kendi peşinden gelen sürülere bu yıkım esnasında oh olsun demesini öğretmişlerdir. Binlerce kemalist bu mesajı aldıktan sonra hepsi bir ağızdan oh olsun diyorlardı. Yani kemalist kurumlar ve devletin sonlandırılmasını intikam duyguları ile kutluyorlardı.
Bürokrasi ve ordu kendilerine hizmet etmeyince yani kendi köpekleri olmayınca rejimi değiştirmeye karar verirler. Kemalist batı rejimi yerine muhaberat doğu rejimi kurmaya karar verirler. Ordunun güçlerini istihbarata transfer ederler. Dikkat edilirse ne chp, ne hdp bu sürece itiraz etmemiş, bu devasa değişiklik hiç olmamış gibi davranmaya devam etmektedir. Kürtleri ve türkleri süreç boyunca itiraz etmesinler diye oyalamaktadır. Dikkatleri başka yönlere çekerek insanların batıdan kopartıldığını gizlemeye çalışmaktadırlar. Türklerin yeni rejimi nasıl bugüne kadar olup biten görmezden gelindiyse öyle olacaktır. Bugün kılıçdaroğlunun, akşenerin, buldanın görmediği devasa olaylar onlara göre yok hükmündedir. İşte türkleri muhaberat rejiminde böyle yönetmeye devam edecek eski kemalist bürokratlar. Yani şimdiki tutumlarından gelecekteki tutumlarını anlamak mümkündür. Muhalefet kürtüyle türküyle hiç avrupadan kopuşun eleştirisini getiriyormu? Ama hdp hep demokrasi vurgusu yapmıyor mu? Peki demokrasi iranda mı, rusya da mı, çinde mi? Hdp neden yüzünü irana, suriyeye dönüyor o zaman? Kemalistler atatürkün batılılaşmasını nereye koyacak? Daha düne kadar iran oluyoruz diyenler şimdi türklerin yönünü batıdan doğuya çevirmesine hiç ses çıkartmıyorlar. Dikkat edilirse burada iktidardan hiç bahsetmedim. Çünkü bütün olup bitenler yukarıda anlatılanlardır. İktidar sanki yok hükmündedir. İktidar sadece taşerondur ve görevi müslümanları gösterebildiği kadar kötü göstermektir. Bu da projenin bir parçasıdır. Burada müslümanlar nerede aldandı denilirse müslümanlar her şeye, her köşeye baktılar ama birtek kendilerine bakmadılar. Bakamazlardı çünkü liderleri onları suça bulaştırdı hemde helal göstererek. İnsanlar içlerine baktıklarında aldandıklarını göreceklerdi fakat müslümanlar bu gerçek ile yüzleşmek istemedi çünkü işlerine gelmedi. Çünkü birşeyler o kadar tatlı gelmişti ki onlar parmaklarını yalarken avrupa birliğine girmekte olan devleti aldılar irana çevirdiler. Ve bu operasyonlara devletine bağlı insanlar direnmesin diye devlet kurumları terörist yuvası gösterdiler. Kurumlar çökertilirken yani devlet çökertilirken müslümanlar ve kemalistler bayram yapıyorlardı. Madem ordu kendilerine hizmet etmiyordu o zaman çökertilmeliydi. İnsanlar da bunu doğru kabul edildi. Ve türk ordusunu yağmaladılar. Planda değişikliğe gidildi. Çünkü oyunu kaybetmişlerdi. Kuralları değiştirmeye kalktılar. Askeri vesayet yerine istihbarat vesayeti kurarak tekrar ‘köpeği’ kendilerine bağladılar. Türkleri avrupadan uzaklaştırarak avrupa değerleri ile türklerin yüzleşmesini engellerler. Bunun için avrupanın düşmanlaştırılması gerekiyordu. Burada iktidar devreye giriyor ve avrupayı ey diyerek düşmanlaştırıyordu. Resmen avrupaya hizmet ediyordu. Ama bunu kimse anlamıyordu bir türlü. Avrupa türkler avrupaya girmesini istemiyordu. Türkleri kovmak yerine türkleri avrupa ile kapışıyor gösteren bir lider ile bu işi kolaylıkla halletmiştir. Liderde posta koyduğu için kahraman olmuştur. İnsanlarda kafa tutan lider gördüklerinden zevkten çıldırmıştır. Eğer avrupadan kopuş projesi iktidarın yani islamcıların projesi ise neden kılıçdaroğlu, meral, bektaş, temel avrupa birliği hakkında bahsetmemektedir? Buradan ortaklıkları yakalanabilir. Yani onları suç üstü yakalamak isteyen varsa avrupa birliği projesi üzerinden onları test edebilir. Hem atatürkçülük konusunda onları sıkıştırabilirsiniz. Çünkü atatürkün hedefi batılılaşma iken bunlar rusya, iran, suriyeye yönlerini çeviriyorlar. Bunu da nereden suç üstü yakalıyoruz? Muhalefet tayyip ve bahçeliyi atatürkçülük, laiklik konusunda sorgulamamaktadır. Halbuki laiklik kemalizmin en hassas konusuydu. Buradan kemalizmin öldüğünü anlayabiliriz. Zaten yukarıda kemalist tepkiler vermedikleri söylenmişti. Veremezler çünkü kemalist rejimi kendileri yok etmektedir. Kendi kurdukları kemalist rejimi kendileri yıkmaktadır. Bunu gizlemek için terör icat ettiler. Hem kendi rejimlerini yıkarken hem devlete sıkı bağlı iyi insanlardan kurtulmak için iftira atıyorlar. Devlete bağlı iyi insanlar sanki kemalist rejimin bekçileri gösterilmektedir. Madem bizim kurumları ele geçirdiniz o zaman siz kemalist olun bizde kemalist kurumları yıkalım da görün.
Ülkeyi güzel bir hale getirmek oldukça kolay, ama işlerine gelmiyor hiçkimsenin. Uzun süredir sol cenahın çocukları kamuya giremiyor. Ya da onlara nefes alma alanı olarak düşük memuriyetler var. Önceden girmiş olanları da, pasife çekildi. Aslında bu durum çok netken, ilk defa bu günlerde dile getirilmeye başlandı.
Kılıçdaroğlu, mülakatı kaldırıcaz dedi. Neden şimdi dedi? Çünkü, zarar kendilerine dokunmaya başladı. Kaldırılır mı, iktidara gelirlerse, bilmiyorum.
Neden bilmiyorum dedim, çünkü, toplumu öyle bir hale getirdiler ki, artık şu an kim iktidara gelse, bir kartalın ağzını açmış beslenmeyi bekleyen yavrularını beslemesi gibi, yılların iktidardan uzak kalmanın verdiği biriken gençliklerine istihdam oluşturmak zorundalar.
Koalisyon olursa, kadrolaşmak daha da kolay oluyor ve hatta hak kabul ediliyor. Sen orayı ye, kadrolaş, ben burayı yiyeyim, kadrolaşayıma dönüşüyor.
Örneğin, iktidar ortağıyken, MHP, yönettiği kurumlarda çılgın bir kadrolaşma yaptı. Devlet Planlama Teşkilatına sorular verilip ülkücü reisleri yerleştirildi. Bu insanların yetersizliği o kadar net açıktı ki, oralarda çalışan personel artık bu insanlara laf anlatmaktan bıkmıştı. Ama olsun, Ülkücü dava için larvalar yerleştirilmişti oraya, Türk İslam davası için oraya yerleştirilmişti, ne önemi vardı ki, işi bilip bilmemenin, o şuurda insanlar günü gelip, yapmaları gereken şeyi yaparlardı.
Bunu elbette, Chp de yaptı, doğrudan iktidar olamadığı için, daha önceden yerleştirdikleri proxy ler üzerinden, en azından mülakat komisyonuna kıdem olarak girebildikleri için, biraz da tecrübenin katkısı hak ediyor göründükleri için, ki buna karşı değilim, mülakatlarda kılı kırk yararak alacakları insanları en azından kendi kafalarından olacak şekilde seçmeye çalıştılar. Bazıları, belirli kariyer mesleklerde, il il gezdiler hatta, tıpkı askeriyeye alımlar gibi, kişinin ailesini ziyaret ettiler, ev ortamını görüp, oradan aslında kendi zihniyetlerine uygunluğunu araştırmaya çalıştılar.
Chp nin yaptığı bu biraz görünmezdi çünkü ustalıkla yapılıyordu bu. Örneğin, Maliye Teftiş Kuruluna, Erbekan döneminde alınan müfettiş yardımcıları, sonraki iktidar zamanında, müfettişlik yeterlik sınavına girerek, ustalıkla elendiler. Ustalıktı, çünkü sorulan soruların zorluğunu kimse eleştiremiyordu, ama aslında erbabı yapılan kahpeliği çok iyi anlıyordu. Hepsi elenmişmiydi, hayır, bu durumun farkında olan bazıları, gece gündüz çalışarak, insan kapasitesini zorlayacak şekilde emek vererek geçtiler bu sınavı. Ama maksat hasıl olmuştu, istedikleri kişileri elediler.
Bu vicdansızlığı tek yapan, eskiveseyat-proxy leri değil. Devlet personel başkanlığında, MHP, zihniyetiyle gelen yöneticilerde, Kusursuz bir cinayetle , önceki dönemde alınanları elediler. Kusursuz cinayet neydi, soruların soruları çok zor hazırlamaktı, yeterlik sınavında. İnsanların hayatlarının bir önemi yoktur zihniyetlerde, Devlet Personel başkanlığında elenen o insanlardan bazılarının bir gece de saçları beyazladı. Merak edenler sorabilir, ufak bir araştırmayla bunların gerçek birer dram olduğunu, hikaye olmadığnıı söyleyebilir.
Vicdansızlık herkesteydi. Akp geldi, yüzbinlerce insanı kahpece bir bahaneyle KHK lı yaptı. Sonra, onlarda tıpkı MHP lilerin Türk-İslamın geleceği hikayesi gibi, İslamın geleceği için ne önemi var ki bilginin ayağıyla, onbinlerce insana Türgev ler, İlim yaymalar aracılığıyla soruları verdi, veriyor… sınavları atlatıp larvalarını yerleştiriyor.
Akp sadece bu işin elini yükseltti. Bazı yerlerde düşük taban puanla herkes başvurup, mülakatla beyinsiz-mallarını seçebiliyorlar. Beyinsiz mallarının olmasının önemi yok, İslam aleminin geleceği için ne önemi var ki onlar için üç beş soruyu bilip bilmemenin.
Perinçek tayfasına gidin, onlarda sinsi sinsi, içten içe örgütlenip, larvalarını yerleştiriyorlar etrafa. Ustaca. Veli Küçükün yargıda etkili birisine telefon açıp, Veli amcası referans oluyorsa sıkıntı yok yılışıklığında yapılan konuşma sadece ama sadece bu cerahetin sızan incecik bir kısmı.
Bu topraklarda gerekçeler çok kısaca. Kimisi Atatürk Cumhuriyetini korumak için elbette her türlü haksızlığı yaparak larvalarımızı yerleştireceğiz diyor, biri Türk-İslam aleminin geleceği ayağıyla, Öbürü ümmetin geleceği..
Bu topraklarda değişmeyen birşey var.
O da malların, başarısızların, bürokrasiye giriyor olması.
Bunu ister kabul edin etmeyin, bu düzeni en azından nitelikli hale getiren Rahmetli Ecevitti.
KPSS sınavını getirerek en azından, bu kadrolaşma muhabbeti illa olucaksa da, belirli seviyeyi kazananlar arasında olmalıydı, en azından bir seviye ortaya çıkıyordu ve çıktı da.
Böyle, bir ucu topal bu sistem bile ülkeye öyle güzel bir katkı sağladıki, 2010 ların verileri ile bugünler karşılaştırılarak anlaşılabilir.
Haksızlıkları engellemek çok kolay. ÇOK BASİT OYSA. Mülakat kaldırıldığında bu iş biter.
Zaten yer yüzünün en saçma şeyi şu.. Bir insanı üniversitede eğitimi alırken, sen bu işi yapmaya ehil değilsin diye neden başta elemiyorsunuz , formasyonunu almış, üniversiteyi bitirmiş insana, yazılı sınavda yüksek puan almasına karşın, mülakaty yapmak saçma değil mi.
Herkes farkında, mülakat saçma, güvenlik soruşturması zaten yapılıyor kanun gereği, zaten formasyonunu almış adam, okulunu bitirmiş, diploma vermişsin, bu adama gayet basit bir şekilde yazılı sınav yap,
İşte AKP onu yapmıyor. Öncekilerde yapmadı. Neden, çünkü hiçbir zihniyetin memlekette, yeterli beyinleri yok.
Türkiye de ideolojik grupların çevrelerinin mallardan oluştuğunu kanıtı bu. Eğer yeterli görse, zaten, bizim uşaklar girecek der mülakatı kaldırır. Ama yapamıyor, çünkü güvenemiyor. Kadrolar çok fazla, kendileri az. O nedenle, bu mülakat sinsiliğiyle yapılıyor.
Türkiyede yapılacak en büyük devrim mülakattır.
Buna MİT e, askeriye, hariciye bilmem nereye olursa olsun her yere alımda da geçerlidir. Bunu yapabilse bir iktidar, hiçbirşeye bulaşmadan durabilse, ülke kendiliğinden kalkınır.
Malesef yapan yok.
Neden ,çünkü işine gelmiyor.
Şimdi değerli hocam, Chp falan filan iktidara gelse Erdoğandan sonra, ne yapacak sizce?
Gayet basit, yıllardır giremeyen kendi kadrolarını sokmuycak mı. Mülakattan birazda o semirmiycek mi.
Bu memlekette yapılacak en büyük iyilik, değişim, reform, mülakattır.
Herkes biliyor çünkü, mülakatın anlamını, mülakatın bir çeşit istemediklerini anlama sistemi olduğunu, kendi mallarını doldurma yöntemi olduğunu.
Kendi halkına güvenmeyen bir devlet yücelir mi..
Bunu da yaşayarak görüyoruz.
Bu topraklarda kısaca, gerekçeler değişse de sonuçlar değişmiyor.