Avrupa Birliği’nden ayrılma kararıyla sonuçlanan Brexit referandumu sonrasında Birleşik Krallık, hiç olmadığı kadar bölünmüş durumda. Siyasetten ekonomiye, dış politikadan güvenliğe her alanda yetkililer yol haritası çıkarmaya çalışıyor. Mevcut durumu tümüyle anlamak için ise Bullingdon Kulübü’nü ve İngiliz elitini tanımakta fayda var.
Oxford Üniversitesi’nde 1987 yılı eğitim sezonu tamamlanırken 10 erkek öğrenci bir hatıra fotoğrafı çektirdi. Tamamı aynı kostümü giyinmişti: Siyah, gösterişli bir frak, içinde göz alıcı bir yelek ve mavi bir papyon. Üniversite bünyesinde aşağı yukarı 200 yıl önce kurulan ve Bullingdon adı verilen bir kulübün üyesiydiler. Zengin ailelerden geliyorlardı. Herhangi bir maddi sorunları yoktu. Bu yüzden söz konusu kostüme 3 bin 500 paund yani yaklaşık 14 bin Türk Lirası vermekte zorlanmadılar. Fotoğraf çekildiği anda 3 tanesi birazdan o meşhur yıl sonu eğlencesini gerçekleştirecekleri binanın önündeki merdivenlerde oturmuş, 7 tanesi ise ayakta durmuştu. Söz konusu eğlenceye kulüp üyeleri dışında birinin katılması kesinlikle yasaktı. Ve eğlence çoğu zaman sıradan bir insanın ‘eğlence’ tanımının çok ötesine geçiyordu. Öyle ki ilerleyen yıllarda Oxford Üniversitesi Bollingdon Kulübü üyelerinin üniversitenin 15 kilometrelik alanında herhangi bir eğlence partisi vermesini yasaklayacaktı. Fotoğrafta ayakta duranlardan biri ileride İngiltere başbakanı olacaktı. Adı David Cameron’du. Oturanlardan biri ise 2008 ile 2016 yılları arasında Londra’nın belediye başkanlığını yapacak, akabinde ise kendi arzusuyla çekilecekti. Başka planları vardı çünkü. Adı Boris Johnson’du. Johnson’un hemen sağında ise o dönem kulübün başkanlığını yapan Jonathan Ford bulunuyordu. Ford, daha sonra İngiliz elitinin en etkili yayın organlarından biri olan Financial Times’ın başyazarı olacaktı.
Geçtiğimiz yıllarda aralarında BBC’nin de olduğu bazı medya kuruluşları, söz konusu fotoğrafı yayınlama cüretinde bulundu. Ancak kulüp üyeleri biraz sahip oldukları nüfusu biraz da kanuni haklarını kullanarak fotoğrafın medya tarafından kullanılmasını mahkeme kararıyla yasakladılar.
Oxford’un İngiltere’nin en önemli üniversitesi olup olmadığı elbette tartışmaya açık bir konu. Ancak Bullingdon Kulübü’nün Oxford Üniversitesi’ndeki en önemli öğrenci kulübü olduğu su götürmez bir gerçek. Tamamı elit ailelerden gelen erkek öğrencilerden oluşan Bullingdon Kulübü’nün üyeleri arasında Birleşik Krallık’ın iş, siyaset ve sanat dünyasında etkili olanlarına özel bir liste hazırlansa bu en mütevazı tahminle orta büyüklükte bir kitap boyutunda olur. Haliyle Bullingdon Kulübü’nü hakkıyla tanımadan İngiltere’yi bilhassa da önceki gün gerçekleştirilen ve Brexit referandumunu bütünüyle anladığını iddia etmek ne kadar doğru olur bilmiyorum.
Brexit ve elitlerin mücadelesi
Bilindiği üzere Brexit referandumunda Birleşik Krallık halkının yüzde 52’si Avrupa Birliği’nden ayrılma yönünde oy kullandı. İrlanda ve İskoçya’da AB yanlısı taraf sandıktan galip çıkarken İngiltere ve Galler’de ayrılıkçılar sandıktan zaferle çıktı. Birleşik Krallık, son yıllarda hiç olmadığı kadar bölünmüş durumda. Aynı bölünmüşlük iktidarda bulunan Muhafazakâr Parti için de söz konusu. Başbakan David Cameron, ekim ayındaki parti kongresi sonrasında istifa edeceğini açıkladı. Şu an için en güçlü lider adayı ise Cameron’un aksine referandumda ayrılıkçı kanadı destekleyen Boris Johnson. Her ikisi de Oxford mezunu, her ikisi de Bollingdon Kulübü üyesi ve her ikisi de İngiltere elitini temsil ediyor. Mesele bu çerçeveden değerlendirildiğinde Brexit’in ve şimdilerde İngiliz siyasetini dalgalandıran buhranın temelde elitler arasındaki bir mücadele olduğu çok açık.
AB’den ayrılmanın ekonomik bedelini kim ödeyecek?
Referandum sonuçlarıyla ilgili yapılan derinlikli analizler AB’den ayrılma yönünde oy kullanan 17.410.742 kişinin hatırı sayılır bir bölümünün orta sınıfın temsilcisi olduğunu gösteriyor. Johnson ve aşırı sağcı UKIP Partisi orta sınıfı içinde bulundukları ekonomik zorlukların sorumlusunun AB olduğu konusunda ikna etmeyi başardı. Ancak gerçekler öyle mi? Tartışmaya açık. Ancak önceki gün kesin bir inançla AB’den ayrılma yönünde oy kullanan orta sınıf İngilizler, ayrılığın ekonomik bedelini Cameron, Johnson, Ford ya da Bullingdon Kulübü üyesi elit sanayici ve işadamlarının ödeyeceğini zannediyorlarsa, bir kere daha düşünmelerinde fayda var. Bu yük öyle ya da böyle onların üzerine kalacak gibi gözüküyor. En büyük bedeli ise hiç şüphesiz şimdilerde 25 yaşın altındaki gençler ödeyecek. Referandumda yüzde 75’e yakınının AB’de kalma yönünde oy kullanması, yetişkin nüfusa oranla daha basiretli olduklarını göstermekten başka bir işe yaramıyor maalesef. Burada merak edilen soru şu; İngiliz solu halihazırda gençlerin ve orta sınıfın üzerine yıkılması kuvvetle muhtemel olan ekonomik bedeli Brexit’in gerçek mimarları olan elitlere ihale edebilecek mi? Bu, elbette hiç kolay olmasa da tümüyle imkânsız da değil.