M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME
Tayyip Erdoğan’ın ekonomide dün izlediği politikaların bugün maliyetini yeni yaşamaya başladık. Dış politikada esen rüzgara göre şekil alan politikalarının faturalarının bir kısmını ödediğimizi sananlar, gelecekte yaşayacaklarımızı bugünden hayal bile edemezler. Bir günlük ziyaret için Türkiye’ye gelen Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi’ye karşı sergilenen samimiyet hafızalara yakın geçmişte yaşananları getirdi. Şimdi aynı töreni Suriye lideri Esad ve İsrail Başbakanı Netanyahu bekliyor.
Erdoğan’ı dış politika ile ilgili konuşurken görürseniz bilin ki kelimeler başka şey ifade ediyorsa da aslında hedefinde iç kamuoyu var. ABD yahut Batı’ya saydırırken de; Suudi Veliaht Prens Selman bin Abdülaziz’e, “Sen Cemal Kaşıkçı’nın katilisin!” dediğinde de; Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’ye, “Sen bir zalimsin!” dediğinde amacı asla söz konusu ülkeler ya da adı geçen liderler değil. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı makamında oturan zatın tek bir hedefi var, ülkedeki seçmenler.
İhvan Hareketi’nin adayı olarak seçimlere giren ve Mısır Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi, “Kardeşim!” dediği Erdoğan’a çok güvendi. Devlet yönetiminde kendisinden daha deneyimli gördüğü Erdoğan’dan, Rabia olayları başlamasının hemen ardından kendisine rehberlik yapmasını istedi. Mursi, o dönemde Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu’ndan bizzat ayrıntılarını dinlediğim bir takım taleplerde bulundu. Ankara, Mursi’den hiç çekinmeden direnmesini ve Türkiye’nin destek vermeye hazır olduğunu iletti.
هنا كان الإختيار
ومن هنا صدر القرار ، بطرد المنافقين من البلد الأمينفليس للمنافقين فى مصر أى تمكين
ولا مكانًا فيها لتجار الدين . pic.twitter.com/0ZBJyF5xEp— Sohila Amin – سهيلة أمين (@SohilaAmin_) June 28, 2023
O sırada Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda oturan General Sisi ise İhvan yönetiminden rahatsız olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi ülkelerle temas kurarak bunlardan destek alma yoluna gitti. Mısır Cumhurbaşkanı Mursi, Ankara’nın tavsiyelerine uydu ve General Sisi’nin yönetime tanıdığı süreyi ciddiye almadı. Sonunda 3 Temmuz 2013’te Sisi, Genelkurmay Başkanı olarak orduyu harekete geçirdi ve yönetime el koydu.
Hemen ardından da Mursi’yi görevden almakla kalmadı hapishaneye atıp yargılama yoluna gitti. Sonrası malum. Mursi, 6 yıl kadar kaldığı cezaevinde 17 Haziran 2019’da hayatını kaybetti. Mursi, Ankara’nın “strateji” diye kendisine sunduklarının hiçbir dayanağı olmadığını anlasaydı, aradan geçen yıllar içinde kendisini hapse atanlarla kol kola girip “Kardeşim Sisi!” diyeceğini bilseydi, muhtemelen kahrından 2019’dan çok daha erken göçüp giderdi.
Erdoğan, 3 Temmuz 2013 darbesinden sonra sadece Sisi ile değil, Mısır ile bağları kopardı. Rabia Meydanı’nda yaşanan ölümleri hatırlatmak amacıyla sağ elinin baş parmağını neredeyse kullanmaz oldu. AK Partililer, liderlerinin izinden gidip rabia işaretini sembol yaptılar. Düzce gibi hızını alamayan belediyeler Erdoğan’a bağlılık gösterisinin sembolü olacağı gerekçesiyle şehre rabia heykeli yaptırdı.
ERDOĞAN’IN OY DEVŞİREN GÖZYAŞLARI
Erdoğan, kızı Esma Rabia Meydanı’nda öldürülen babanın mektubuna canlı yayında gözyaşı döküp ağladı.
Erdoğan’ın rabia işareti yaptığı mitinglere beyaz kefenlerini giyip giden AK Partilerden bugün ortada yoktu. Sisi’yi bırakın kefenle karşılayanı, ‘Rabia’ işareti yapan kimse bile yoktu. “Katil Sisi” ya da “Kahrolsun Sisi” diyen bir AK Partiliyi aramak ise fazla saflık olurdu. “Katil Sisi” diye günlerce manşet atan İslamcı medyadan da hiçbir tepki duyulmadı.
Erdoğan, protesto için 2014’te dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un verdiği yemeği, Sisi de davet edildi diye boykot etti. “Sisi’yle aynı masada oturmam.” dedi. Aynı şekilde Erdoğan’ın ‘Sisi var’ diye BM’de liderlere verilen yemeğe 2019’da da katılmadı. Aynı Erdoğan, dün Sisi’ye kendi yemek ziyafeti verdi.
Erdoğan, kendisini Sisi ile barıştırmak isteyen kimi aracıların devreye girdiğini belirterek, bu girişimleri yapanlara ağır sözler sarf etti. “Aracı olanlar oluyor; ben böyle bir kişiyle (Sisi) asla görüşmem. Görüşenleri tarih değerlendirecektir.” diye aracıları itham etti.
Erdoğan:
💬”Aracı olanlar oluyor; ben böyle bir kişiyle (Sisi) asla görüşmem. Görüşenleri tarih değerlendirecektir.” pic.twitter.com/p0dWArwK5T
— Arşiv Unutmaz (@ArsivUnutmaz) September 4, 2024
Tayyip Erdoğan, dün aynı Sisi’yi uçağın merdivenlerine giderek karşıladı. Peki Erdoğan bu tavırları takındıktan iki ülke arasındaki köprüleri attıktan sonra yeniden aracılardan destek alarak barışmasından Türkiye’nin ne kazancı oldu? Gerçekten bu düşmanlık politikaları uygulanarak Türkiye çok büyük kazanç mı elde etti?
Tam tersine büyük kayıpları oldu. Mısır, Doğu Akdeniz’de Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti ve İsrail ile işbirliği yaparak bu bölgede doğalgaz kaynakları işletmeye başladı. Türkiye, “Mavi Vatan” yaklaşımlarıyla bir yere varmaya çalışsa da Mısır, bölgede istediğini çoktan elde etmişti.
Aynı şekilde, Mısır, Libya ile işbirliği yaparak ülkenin büyük bir bölümünü kontrolünde bulunduran Hafter yönetimini ayakta tuttu.
Bir başka ifadeyle Mısır ve Sisi yönetimi kazandı, Türkiye kaybeden tarafta kaldı. Üstelik dün hakaretler yağdırdığı Sisi’nin koluna “Kardeşim!” diyerek giren Erdoğan, dünkü hamlesiyle yeni açılımlara hazır olduğunu ortaya koydu.
ESAD İSTEDİĞİNİ ALACAK VE ERDOĞAN’LA GÖRÜŞECEK
Suriye’nin harabeye çevrilmesinin ana müsebbibi olan Ankara, bu kez Beşar Esad ile barışmanın peşinde. Yeni su yüzüne çıkmış gibi görünse de Erdoğan yıllardan bu yana Esad ile barışmanın peşinde. Erdoğan, Mart 2020’de Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüştüğünde ilk sözleri, “Esed ile görüşüldü değil mi?” diye teyit almak olmuştu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Lavrov’a soruyor: “ Esad’la görüşüldü mü?” Güzel ayrıntı…. pic.twitter.com/6bhhem2zDt
— Can Özçelik (@canozcelik_) March 5, 2020
Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, Türkiye’nin Suriye’de neler yapacağını önceden dünyaya ilan eden bir isim. Aynı Lavrov üç gün önce, Türkiye’nin Suriye’den askerlerini çekeceğini açıkladı. Bu iktidarın gösterdiği pencereden bakanlara hayli ters gelebilir.
Lavrov’un dediği gibi olacağını kısa denilebilecek bir süre içerisinde göreceğiz. Muhtemelen Rusya Ankara ve Şam arasında garantör olarak öne çıkar ve bizim Hariciyemiz de, “Suriye’de Türkiye’nin istediği barış ortamı artık garanti altına alındı. Bundan sonra bu bölgede on binlerce asker bulundurmamızın bir anlamı kalmadı.” yolunda bir açıklama yapar.
Lavrov’un Suriye konusunda Türkiye’nin askerlerini çekeceği sözüne inanamadınızsa, aynı kişinin Ekim 2019’da Barış Pınarı Harekatı’nı durduracağı bilgisini de Türk Silahlı Kuvvetleri bile ağzından öğrendiğini hatırlatmak isterim.
Esad’ın görüşme için temel şart olarak sunduğu maddeleri Türkiye önümüzdeki aylarda kabul edecek ve dün Sisi’yi karşıladığı gibi Esad’ı da törenle karşılayacak. Ardından yine uzun sayılmayacak bir süre sonra İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, aynı şekilde Ankara’da karşılanıp kucaklanacak. Bunu “büyük siyaset” olarak görenlerin kendilerinin ne kadar cüce kaldıklarını öğrenme fırsatları olacak mı bilmiyorum…
Esad ve Netenyahu talepleri kabul edilmedikçe Tayyiple görüşmezler.Zaten Receptede ne Şama ne de Telavive gidecek yürek var.Ve ikisi de Dünyada Tayyipten daha saygınlar.
Güzel bir analiz olmuş. Ama insanlar maalesef istediklerine inanıyorlar. Menfaat sevdası gözlerini öyle bir burumus ki, hareket edecek alan bile bulamıyorlar. Zehirli baldan yedikçe yiyorlar. Zehir etkisini gösterince ee yapacak bir şey kalmıyor