ÖZEL HABER | ADEM YAVUZ ARSLAN
Daha önce bu köşede yazdığım “15 Temmuz’da TSK envanterinde olmayan mühimmat kullanılmış” başlıklı yazımda darbe girişimine dair söylemleri temelden sarsabilecek bazı detaylara yer vermiştim.
Veriler çok önemli olduğu için kısaca hatırlatayım:
-
- 15 Temmuz akşamı öldürülen bazı sivillerin cesedinden TSK envanterinde olmayan zırh delici çelik başlıklı mermiler çıktı. Mahkeme dosyalarında yer alan otopsi raporlarına göre şehitler Mustafa Avcu, Yakup Başıbüyük ve Ömer Takdemir’in vücutlarında zırh delici çelik mermiler var. TSK envanterinde bu tür mermi yoksa bu sivilleri kim vurdu?
- Bir başka soru işareti ise şu; Şehitler Ümit Çoban, Medet Ekizceli ve Rüstem Resul Perçin’in vücudundan çıkan mermilerin faillerini bulmak için yapılan çalışmanın raporuna göre (ANK-BLS-19-09077) bu mermiler sanıkların silahlarından çıkmamış. Tüm silahlar toplanmış ve balistik incelemesi yapılmış. Ancak maktüllerden çıkan mermiler bu silahlara ait değil. O zaman bu insanları kim şehit etti?
- Çok önemli bir başka soru: 15 Temmuz’un sembol olaylarından Emniyet Terörle Mücadele Daire Başkanı Turgut Aslan’ın yaralanması, koruması Hasan Gülhan’ın şehit edilmesinde kullanıldığı iddia edilen 11CO1248 seri numaralı MP-5 tabanca ortadan kaybolmuş. Artık silahın kaydı yok. Delil mahiyeti taşıyan önemli bir silahın kaydı siliniyor ve mahkeme sanıkların talebine rağmen silahın akıbetini araştırmıyor.
- Olay yerinden 5.56 mm çapında 377 kovan toplanmış. Bu kovanların da 44 ayrı silahtan atıldığı kriminal raporla sabit. Ancak 26 rütbeli sanık var ve bu sanıkların dışında 18 silahın sahibinin olması gerekiyor. Ancak mahkeme bu 18 silahı araştırmıyor.
- Kumpası delillendiren çok önemli bir detay: 18 Temmuz 2016. Yani darbe girişiminden 3 gün sonrası. O tarihe kadar binlerce kişi gözaltına alınmış, darbeci olmakla suçlanan askerler çoktan toplanmış, işkence görmekteler. Saat 11:45’te Cumhurbaşkanlığı Külliyesi 3 nolu giriş kapısının yanındaki demir korkuluklara askeri mühimmat atıldığı bilgisi alınıyor. Mühimmatın etkisiyle demir korkuluklarda eğilme oluyor. Kriminal rapora göre “sevk motor yakıtının ABD yapımı, ana patlayıcı maddesi olarak TNT olan M41 serisi yerden havaya omuzdan atılan RDY füzesi mühimmatının gövde kısmına ait olabileceği…” Bu roketi kimin attığı hala muamma. Sanıklardan Necip Erkul “RDY roketi Hava Kuvvetleri Komutanlığı envanterinden 15 yıl önce çıktı ve bu ekipman MİT’te devredildi” iddiasında bulunuyor. Saray’ın bombalanması, bombalanma şekli zaten şüpheliydi, bu veri doğruysa ortada büyük bir komplo var demektir. Bu kadar korumanın, polisin, kameranın ve vatandaşın arasında darbecilerin gelip oraya roketle saldırması, hem de 3 gün sonra pek akla yatkın değil.
- 15 Temmuz mahkemeleri sembolik yargılama yapıyor. Sanıkların en temel taleplerine bile cevap verilmediği gibi olayı aydınlatacak konularda araştırma yapmıyor. Mesela 15 Temmuz günü Jandarma Genel Komutanlığı önünde yaşanan olaya dair sanıklardan Tarık Kaya, yargılamaya müşteki olarak katılan Mehmet Akif Arslan’a şu soruyu yöneltiyor “Din görevlisi olduğunuzu söylediniz. 15 Temmuz akşamı tahta saplı kaleşnikofla ateş ediyordunuz. O silahı nereden aldınız?” Mahkeme bu konuyu da araştırmadan geçiyor.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
PEKİ BU SİVİLLERİ KİM VURDU?
Bu bölümde yine mahkeme dosyaları arasında kaybolmuş, sanıkların tüm taleplerine rağmen mahkeme heyetinin dikkatini çekmemiş çok önemli bilgilere, belgelere bakacağız.
Bilindiği gibi Akıncı Hava Üssü darbe girişiminin merkezi olarak kabul ediliyor ve o gece Akıncı Üssü nizamiyesinde meydana gelen olaylarda 8 kişi hayatını kaybetti, 87 kişi de yaralandı.
İddianameye ve savcının mütalaasına olay şu şekilde yansıdı: “Kahramankazan halkından 8 kişinin öldürülüp 87 kişinin uzun namlulu silahlar ve tabanca ile kısa mesafeden ateş edilip taranarak yaralanması, nizamiye önünde bulunan vatandaşlara doğru, çok yakın mesafeden uzun namlulu silahlarla, etkili mesafeden ateş etmeleri sonucunda 8 kişinin öldüğü…” (mütalaa, sayfa 292)
İddianame ve mütalaaya göre nizamiyede şehit edilen siviller askerler tarafından yakın mesafeden uzun namlulu silahlarla taranarak öldürüldü.
Sanık askerler ise sivillere ateş etmediklerini savunuyor.
Otopsi raporlarına göre şehitlerden Ömer Takdemir, Samet Cantürk, Hasan Yılmaz, Emrah Sapa, Ali Anar enselerinden (kafanın arka kısmından) Yasin Yılmaz ise sağ kulak bölgesinden giren kurşunlarla hayatını kaybetmiş.
Olay yerini hatırlayalım. Askerler nizamiyede tek sıra halinde duruyorlar. Sivil vatandaşlar ise nizamiyenin kapısında askerle yüz yüze. Aradaki mesafe 5 metreden az. Hatta askerle sivil vatandaşlar arasında sözlü münakaşa da var.
Peki yüz yüze bakan bu insanlar nasıl oldu da ensesinden vuruldu?
İlk akla gelen yaşanan kargaşa sırasında sivillerin kaçmaya başladığı, askerinde hedef gözeterek ateş etmesi ihtimali. Ancak otopsi raporlarında yer alan mermi giriş açıları rastgele atışı işaret etmiyor. Yani savcının iddianame ve mütalaasında iddia ettiği gibi yakın mesafeden tarama olsaydı şehitlerin vücutlarında gelişi güzel mermi girişleri olmalıydı. Ancak şehitlerin biri hariç hepsi ensesinden ve kafasının arkasından vurulmuş.
Sanıklar kendilerinin havaya ateş ettiğini, hedef gözeterek atış yapmadıklarını, ancak sivillerin askerle karşı karşıya getirilip provokasyon amaçlı başkalarınca öldürüldüğünü iddia ediyor. Görgü tanıkları da ‘eğer grup dağılmazsa önce havaya sonra da ayaklarına ateş edilmesi’ yönünde anons edildiğini teyit ediyor.
Hatta sanıklar mahkemeye olay yeri kayıtlarındaki sniper sesini de dinlettiler ancak mahkeme heyeti sanıkların “Sniper sesi incelensin, uzaktan yapılan bu atışı kim yaptı?” taleplerini geri çevirdi.
Özetle fazlasıyla şüpheli bir durum. Eğer şehitlerin vücutlarında gelişigüzel mermi girişleri olsa karmaşa esnasında vuruldukları düşünülebilirdi. Ancak 8 şehitten 6’sı ense ve civarından vurulmuş.
Mahkemenin tüm şüpheleri giderecek şekilde titizlikle iddiaların üzerine gitmesi gerekirken tam tersini yapıyor.
AKSAKALLI’NIN TEKMELERİ
15 Temmuz’un en karanlık isimlerinden birisi şüphesiz dönemin Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı’dır. Hem 15 Temmuz öncesi hem de darbe girişimi sırasında yaptığı hamlelerle TSK’nın tuzağa çekilmesinde önemli bir rol oynadı.
Buna karşı mahkemelerden kaçırıldı, o geceye ait temel soruları cevaplamadı. Eldeki tek veri müşteki olarak savcıya verdiği ifade. Orada da 15 Temmuz akşamını kendi perspektifinden anlatıyor ama kritik konuların yanından bile geçmiyor.
Mesela Aksakallı’nın anlatımına göre Gazi Orduevi’ndeki düğünden erken ayrılıyor ve özel kuvvetler mensubu iki asker kendisini kaçırmaya çalışıyor. Aksakallı bir tekmeyle iki askeri etkisiz hale getirip izini kaybettiriyor ve ertesi gün saat 10’a kadar ortalarda gözükmüyor. Dönemin Van Asayiş Kolordu Komutanı İsmail Metin Temel’in savcılık ifadesine göre Aksakallı Temel’i arayıp “Karargah işgal edildi ben evdeyim” diyor. Metin Temel “Karargaha dön” deyince Aksakallı “Karımı teskin ediyorum” cevabını veriyor.
Oysa ki Aksakallı 15 Temmuz akşamı bir telefonla darbe girişimini sonlandırabilir, askeri sokaktan çekebilirdi ama tam tersini yapıp hem Semih Terzi’nin Silopi’den Ankara’ya gelmesini sağladı hem de sivilleri sokağa çekti. Aksakallı o akşam kimsenin bilmediği bir yerde saklanıp MİT’le telefon trafiği yönetti, televizyonlara bağlandı, astsubay Ömer Halisdemir’i defalarca arayıp Semih Terzi’nin ölüm emrini verdi.
Aksakallı’ya dair sorulacak tonla soru var ve meslektaşım Ahmet Dönmez’in TR724’te yayınlanan ‘Zekai Aksakallı bu sorularla yüzleşemedi’ başlıklı iki yazısında bunları detayıyla anlatıyor. Bu iki yazıyı okumanızı hararetle tavsiye ediyorum.
Bugün bu konuya yeniden dönmemin nedeni şu; geçtiğimiz günlerde bir dava dosyasında Zekai Aksakallı’nın video görüntülerine rastladım. Video Özel Kuvvetler Komutanlığı Ziyaretçi Girişindeki güvenlik kameralarına ait. Videoda Zekai Aksakallı, gözleri ve elleri bağlı, kanlar içerisinde yerde baygın halde yatan silah arkadaşlarına tekme atıyor, kafalarına basıyor.
Bu video Aksakallı’ya dair işkence iddialarını destekliyor çünkü yargılamalar esnasında çok sayıda sanık Aksakallı’nın bizzat kendilerine işkence yaptığını anlattı.
İşte bu noktada dönüp ÖKK Ziyaretçi nizamiyesindeki güvenlik kameraları kayıtlarına bakalım.
Bir grup asker elleri ve gözleri bağlanmış halde. Sürüklenerek odaya getiriliyor, yere yatırılıyor. Bir sonraki görüntüde elinde tabanca olan birisi sırasıyla tabancanın kabzasıyla elleri ve gözleri bağlı askerlere vuruyor. Darbenin etkisiyle askerler yere düşüyorlar. Muhtemelen bayılıyorlar çünkü videonun devam eden bölümlerinde kıpırdamadan yatıyorlar ve kafalarının yanında yerde kan birikmiş.
Üçüncü video da aynı yerden.
Bu kez Zekai Aksakallı (Sarı tşörtlü-şapkalı) etrafında bir grup sivil giyimli askerle geliyor. Aksakallı yerde yüzüstü yatan, elleri arkadan kelepçelenmiş askerlerden bazılarını tekmeliyor, birinin başına ayağıyla basıp bir şeyler söylüyor.
Kayıtta ses yok ancak Aksakallı’nın tekmeleri net olarak gözüküyor. İzlediğiniz videolar gizli kapaklı değil. ÖKK nizamiyesinde. Orada kamera olduğunu Zekai Aksakallı’da biliyor, tabancasının kabzasıyla elleri gözleri bağlı askerlerin kafasına vuran kişi de.
Ancak kameraların altında bile kötü muamele yapmaktan çekinmiyorlar. Nitekim mahkemelerde bu konu sıklıkla gündeme geldi.
Mesela kamuoyunun MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Genelkurmay Karargahı’ndan ayrılma görüntüsünden tanıdığı Genelkurmay Protokol subayı Üsteğmen Kübra Yavuz’un işkence gördüğü iddiası.
Yavuz mahkeme ifadesinde Aksakallı’nın yetkisi olmadığı halde Genelkurmay Karargahı’nda bir sorgu odası kurduğunu ve kendisine işkence yaptığını anlattı. Üsteğmen Yavuz ölüm tehditleri aldığını, küfre maruz kaldıklarını, elleri, gözleri bağlı vaziyette elektrik verilerek, dövülerek, 2 gün aç bırakılarak ifade verdiğini, önüne konan ifadeyi zorla imzaladığını anlattı. Kendisine işkence yapan kişinin Zekai Aksakallı ve İrfan Özsert olduğunu söyledi.
Pilot Binbaşı Mehmet Sağlam da mahkemede, “Zekai Aksakallı ve Alay Komutanı Ümit Tatan’ın emri ile iki gün bize işkence yapıldı.” iddiasında bulunmuştu.
Astsubay Turgay Uslanmaz, gözaltına alındıktan sonra yaşadıklarıyla ilgili de şu iddialarda bulundu: “Erdinç Komutan, ÖKK’nın en sevilmeyen kurmay başkanıydı. Ama böyle biri işkenceye engel olmak istedi, ‘kötü muamele yok’ dedi. Bu uyarı üzerine önce durdular. Zekai Paşa geldi, Ümit Bak’a küfretti, Semih Terzi’nin öldüğünü söyledi. Bana ilk işkenceye başlayan Zekai Paşa’dır. Beni eşim ve kızlarımın namusuyla tehdit ettiler, eden Zekai Aksakallı’dır.”
Görüldüğü gibi çok sayıda sanık bizzat Aksakallı’dan işkence gördüğünü, işkence talimatını onun verdiğini söylüyor. Şimdi ortaya çıkan video da bunu doğruluyor. Kameraların altında, elleri ve gözleri bağlı silah arkadaşlarına tekme atan, kafasına basan biri gözden uzakta neler yapabilir?
Peki bu iddialar karşısında mahkeme ne yapmış olabilir?
Mahkeme ‘davamızın konusu değil, ayrıca suç duyurusunda bulunabilirsiniz’ deyip konuyu kapattı. Maalesef 15 Temmuz yargılamaları adaletin yerine bulmasına değil, Erdoğan tarafından verilen direktiflerin yerine getirilmesine hizmet ediyor.