YORUM | NEVİN ERDEM
Bireylerin neyi hak edip neyi hak etmediklerini hukuk belirler.
Hukuk kurallarına bakarak hem kendi hak ve yükümlülüklerinizi, yani sınırlarınızı, hem de başkalarının hak ve yükümlülüklerini kolaylıkla tespit edebilirsiniz.
Hukukun üstünlüğünün uygulandığı bir ülkede, kurallar o kadar açık, şeffaftır ki, gündüz vakti güneşi gösterir gibi, “İşte orada!” diyebilirsiniz; denetleyebilirsiniz.
Anayasa’nın “Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” nitelikte olan ikinci maddesine göre, Türkiye bir hukuk devletidir. Nitekim milletvekili yemininde de milletvekilleri, hukukun üstünlüğüne bağlı kalacaklarına yemin ederler.
Bir hukuk devletinde sağlık hizmetleri dahil sunulan tüm hizmetler belirli kurallar çerçevesinde sunulur.
Çin ilaç şirketi Sinovac’tan alınan CoronaVac isimli kısaca Çin aşısı olarak bilinen aşının güvenliği, etkinliği, maliyeti, böylesi kritik bir alımda Çin’in tercih edilme nedenleri, sözleşme maddeleri ile ilgili şaibeler, tutarsızlıklar, belirsizlikler var.
Daha güncel belirsizlik ise aşı sıralamasının ne olacağı, önce kimlerin aşı olacağı.
Resmi açıklamalara göre, öncelik sağlık çalışanlarının ve 65 yaş üstü kişilerin.
İddialara ve medyaya yansıyan haberlere bakıldığında ise, öncelik AKP’lilerin ve nüfuzlu kişilerin.
Örneğin, AKP MKYK üyelerinin kendisiyle birlikte aşı olduklarını bizzat Erdoğan açıkladı. Kamuoyu AKP MKYK üyelerine öncelik verilerek, aşı olmalarına tepki gösterince, Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal açıklama yaparak, MKYK üyesi olan 51 kişiden sadece doktor ve eczacı olan toplam 5 kişinin aşı olduğunu söyledi. Gerçek ne? Özgür bir medya, araştırmacı bir gazetecilik, şeffaf bir yönetim olmadan tespiti ne mümkün?
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Erdoğan’ın MKYK üyeleriyle birlikte gidip aşı olmasını, “Devlet büyüklerinin aşı kampanyasına katılımı” olarak tanıttı.
Kökenleri çok eskilere dayanan, otoriter rejim artığı bir ifadedir devlet büyükleri.
Kimdir devlet büyüğü?
Hukukun olmadığı bir ülkede, bu torbaya istediğiniz herkesi koyar, ayrıcalıklı bir sınıf yaratabilirsiniz.
Hukukun üstün olduğu bir ülkede ise, devletin büyüğü küçüğü yoktur. Birey vardır, hak vardır, kurallar vardır.
Hukukun üstün olduğu ülkede devlet büyükleri değil, sırasını bekleyen bakanlar, başbakanlar, kamu görevlileri vardır.
Barış Yarkadaş, AKP Eskişehir eski Gençlik Kolları Başkanı Avukat Fatih Özata’nın aşı olduğunu sosyal medya hesabından duyurdu ve açıklama istedi.
Avukat Özata, bir hastanenin avukatı olması neticesinde aşı olabildiğini açıkladı. Yani sağlık çalışanlarını savunduğu için sağlık çalışanı sınıfına girmiş Avukat Bey!
Fıkra gibi!
Avukatlara yönelik suçlamalara cevap vermek için sıklıkla kullanılan “Avukatla müvekkil özdeşleştirilemez” kuralını böyle bir durumda kullanacağım hiç aklıma gelmezdi.
Avukat Özata müvekkilleriyle kendisini öyle bir özdeşleştirmiş ki, kendini sağlık çalışanı sınıfından sayıyor.
Katili savunmakla katil sınıfından, hırsızı savunmakla hırsız sınıfından, tecavüzcüyü savunmakla tecavüzcü sınıfından sayılmaz bir avukat! Değil mi sayın Özata?
Böyle tutarsız akıl oyunlarıyla insanların akıllarıyla alay edeceğinize, sussaydınız daha iyiydi!
Veya dürüst olup, doğruyu söyleyebilirdiniz: Biz iktidarız, güç bizde!
Ya da şöyle de söyleyebilirdiniz:
“Sayın Cumhurbaşkanımızın bir avukatının sigara yasak olmasına rağmen İstanbul adliyesinde sigara içip, savcıdan da sigarasının külünü atmak için küllük istemesini yadırgamıyorsunuz… Cumhurbaşkanımızın bir başka avukatının önüne gelene ‘cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasıyla dava açmasını, açılan davalardan 1 milyon 108 bin TL vekalet ücreti kazanmasını, bunların tahsili için 592 kişiyi icraya vermesini yadırgamıyorsunuz da… Benim AKP’li bir belediye meclis üyesi, eski bir gençlik kolları başkanı olarak Çin aşısı olmamı niye yadırgıyorsunuz, öyleyse art niyetlisiniz, teröristsiniz.”
Hatta bir adım daha ileri gidip, “Ben devlet büyüğüyüm!” dediğinizde, kim aksini söyleyebilirdi ki?
Bu arada, Erdoğan’a, MKYK üyelerine ve Özata’ya hangi aşı vuruldu acaba? Alman aşısı mı Çin aşısı mı? Zira iddialara göre, Türkiye 25 bin Alman aşısı almış.
Dünya genelinde büyük bir salgın var ve bu salgınla mücadele için aşı oldukça önemli. Elbette koruyuculuk seviyesi en üst seviyedeki aşılar tercih edilmeli. Ancak ülke olarak gücünüz yetmiyorsa, koruyuculuk seviyesi daha düşük aşılar da alınabilir.
Damarlarına aşı enjekte edilecek kişiler, aşı sürecini kapalı kapılar ardında yöneten iktidara haklı olarak güvenmiyor.
Şeffaflığın zorunlu olduğu hukuk devleti ilkesinin iktidar tarafından yerle bir edilmiş olmasının doğal sonuçları bunlar.
Koruyuculuk seviyesi çok yüksek aşıların varlığına rağmen neden Çin aşısı tercih edildi?
Ekonomik gerekçeler bu tercihin nedeni ise, diğer aşıların maliyeti neydi, Çin aşısının maliyeti nedir?
25 bin Alman aşısı alındı mı? Alındıysa kimlere yapıldı veya yapılacak?
Aşılanmada öncelik sıralamasına uyulup uyulmadığının denetimini kim yapıyor? Araya kaynak yapılmasını önleyecek bir mekanizma var mı?
Soruları uzatmak mümkün. Bir hukuk devletinde bu sorulara tatmin edici cevaplar bulmak bireylerin en doğal hakkıdır.
Ama gözüken o ki, iktidar tabanı dahi iktidara kendi sağlıkları söz konusu olunca güvenmiyor, acaba diyor.
Yıllardır damarlarına enjekte edilen duyarsızlık, ayrımcılık, nefret aşısı tutan ve kendisi gibi düşünmeyenleri anında ötekileştirip, en temel hak ihlallerine karşı tepkisiz kalan topluma Çin aşısı dahi şeffaf bir süreçle adaletli bir şekilde sunulmuyor.
Hak ediyor muyuz, etmiyor muyuz?
Bu ülkenin insanları iyi olan hiç bir şeyi haketmiyor. “Nasilsaniz öyle yonetilirsiniz” ve öyle de yönetiliyor. Daha doğrusu guduluyor.