Bu kadar tahammülsüzlük ancak dinbazlık ve milliyetçilikle mümkün

M. AHMET KARABAY | HABER YORUM 

Büyük konulardan söz etmeyeceğim. Göller ve barajlar nasıl damla damla inen sularla oluşuyorsa, yaşanan küçük olaylar da toplumun genel ahlak ve kültürünün şekillenmesini sağlıyor. Büyük tabloyu anlamak için küçük tabloya bakmak yeterli.

AK Partililer en tepedekinden Meclis’teki sıradan milletvekiline kadar hepsi bu ülkede iyi olan ne varsa kendi dönemlerinde hayata geçirildiğini her ortamda dillendiriyor. Bu isimlere kulak verdiğinizde zihinlerde bambaşka bir tablo oluşuyor.

2002’de iktidara gelen AK Parti’den önce dünya bugünkü medeniyet seviyesinde ama bu topraklarda insanlar daha ağaç kovuklarında yaşıyordu. Tekerlek icat edilmemiş, Anadolu insanı ateşi yeni keşfetmişti!

Nasıl olduysa zulmün hâkim olduğu, kanın gövdeyi götürdüğü bu ülkede 21 yıl önce AK Parti iktidara geldi ve biz bir anda medenileştik. Evlerimizde buzdolabı, televizyon, çamaşır makinesi kullanmaya başladık. Tarımda traktör kullanmayı öğrendik, yeni inşa edilmeye başlanan yollarda otomobil sürer olduk. Yeni açılan havalimanlarından ülkenin dört bir yanına ve dünyaya uçtuk.

Dün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerine konuşan AK Parti Ağrı Milletvekili Ruken Kilerci, 1983 yılında temeli atılan, 1992’de açılışı yapılan Atatürk Barajı’nı kendilerinin ülkeye kazandırdıklarını söyledi

 

Bu barajın sadece adına bakıldığında bile AK Parti döneminde yapılmadığını anlamak mümkün. Mustafa Kemal Atatürk’ü “İki ayyaştan biri” olarak gören Tayyip Erdoğan döneminde yapılan böyle bir esere “Atatürk Barajı” denmesi mümkün mü? Hatırlanacağı gibi Erdoğan, 28 Mayıs 2013 tarihli partisinin grup toplantısında, Atatürk’ten “ayyaş” diye söz etmişti

 

Her şeyin AK Parti döneminde yapıldığını iddia eden yalnız Ruken Kilerci değil. Daha geçtiğimiz hafta yine aynı partiye mensup Leyla Şahin Usta kendilerinden önce bu ülkede traktör olmadığını söylemedi mi?

 

Bırakın bu ülkede Uzel Traktör’ün 1935, Başak Traktör’ün 1944, Türk Traktör’ün 1955 yılında üretime başladığını, Erdoğan’ın yandaşı Albayrakların üzerine çöktüğü Tümosan traktör fabrikası bile bu ülkede 1975 yılında kuruldu.

Leyla Şahin Usta, teknolojik ürün ihracatının kendi dönemlerinden önce bilinmediğini iddia etti. Oysa ihracat rakamlarının dökümleri aynı şeyi söylemiyor. TÜİK istatistikleri toplam ihracat içinde teknoloji ürünlerinin oranının AK Parti döneminde yerinde saydığını ve bir miktar gerilediğini ortaya koyuyor.

BU İDDİALARIN HEDEF KİTLESİ MUHALİFLER DEĞİL

Yalnız bu iddiaları ortaya koyan yalnızca milletvekilleri değil. Beştepe Sarayı’nda “Cumhurbaşkanı” sıfatı taşıyarak oturan zat daha iddialı sözler söylemişti.
– 1955 yılında açılan Esenboğa Havalimanı’nı,
– 1987’de hizmete giren İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nı,
– 1982’de açılan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ni,
– 1974’te eğitime başlayan Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’ni kendilerinin açtığını söylemekte beis görmemişti.

Erdoğan, kendilerinin Türkiye’ye getirdiğinin sadece bunlar olduğunu iddia etmedi. “Bizden önce sizin hayatınızda mum vardı, gaz lambası vardı” diyebilecek kadar pervasızca iddialarda bulundu.

Niye iddialarını o kadar cesurca ortaya koymasındı ki… Ne derse desin inanacak bir kitle oluşturmuştu. Bunun boyutunu da yıllar önce damat Berat Albayrak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olduğu dönemde söylemişti.

“Cumhurbaşkanımız Ay’a dört şeritli yol yapacağız.” dese kitlesinin kendilerine inanacağını söyledi.

Şimdi bu iddiaları ortaya atanlar, söylediklerinin doğru olmadığının yarım dakika içinde teyit edilebileceğini bilmiyor olabilirler mi? Hiç şüphesiz biliyorlar…

Yalan olan bir şeyi sürekli tekrarlamak, dahası bunları sürekli tekrarlamak bir rastlantı ya da dil sürçmesi ya da bilgisizlik değil.

Peki bu gerçek dışı beyanlarının hedef kitlesi muhalif kesim olabilir mi? Muhalifler olmadığı kesin.

Bu iddiaların sahipleri, oy verip kendilerini iktidara taşıyan kesimi zekâ eksikliğiyle yaftalanmasından zerre kadar endişe etmiyorlar. Kendi seviyelerine çekip ahlaksız ve vicdansız bir davranış içine itiyorlar.

SOSYAL ÇÜRÜME TESPİTİ 

Birkaç gün önce “Sokak Gazetesi” isimli YouTube kanalında bir röportaj yayınlandı. “Geçinebiliyor musunuz?” sorusuna muhatap olan biri, “Bence Türkiye’nin başka bir geçekliği var. Bu gerçeklik iktisadi bir gerçeklik değil, sosyal çürüme var. Bunun düzelmesi çok zor, dönüşü olmayan bir yerdeyiz.” diye karşılık verdi.

İzleyici, bu konuşmayı yapanın akademisyen Zeliha Burtek olduğunu sonradan öğrendi. Akademisyen Burtek, pek çok krizin yaşandığını, dünyanın iktisadi olarak her zaman toparladığını belirterek, “Kapital kendini yok etmez ama sosyal çürümeyi de düzeltemezsiniz. Şu anda Türkiye’de sosyal çürüme var.” dedi.

Burtek’in altını çizerek söyledikleri hayli konuşuldu.

İşte bu sosyal çürümeden dolayı Starbuck’ta bir köşede oturup kahvesini içene saldırana hiçbir tepki vermeyen güvenlik güçleri, üniversite bahçesinde yılbaşı ağacı süslemek isteyen öğrencileri, yaka paça edilerek engellemek istedi.

Bu şiddeti uygulayan ise üniversitenin güvenlik amiri Kenan Arslan’dan başkası değildi. Güvenliğin müdahalesi sonucu bazı öğrenciler çeşitli yerlerinden yararlandı.

İstanbul Üniversitesi bahçesinde güvenlikçiler öğrencilere saldırırken, Meclis’te Süryanice Noel kutlayan vekile de milliyetçilik iddiasıyla milletvekilleri sözlü saldırıda bulundu. Kimi, “Ezan okunan ülkede yılbaşı kutlaması olmaz.” diyerek tehdit eder ya da saldırır, kimi de Meclis’te “Türkçeden başka dilde konuşamazsın!” diyerek…

TBMM’de Müslüman olmayan tek milletvekili olan George Aslan, Türkçe yaptığı Noel kutlamasını Süryanice de söylemek isteyince İYİ Partili Lütfü Türkkan, hatibi susturmak için her yolu denedi. İYİ Partili Yasin Öztürk de Aslan’a müsaade ettiği için Başkanlık kürsüsünde oturan Sırrı Süreyya Önder’i protesto ederek, “Kendi başına yönet” diyerek Başkanlık Divanı’nı terk etti.

 

İslamcısı ile milliyetçisi arasında fark yok. Al birini vur ötekine.

Siyasal İslamcılar bu ülkede “Kimsenin yaşam tarzına karışmayacağız.” diye iktidara geldi. Benim gibi safdiller, “muhafazakar demokrat” söylemlerine inandı.

İslamcıların demokrasiden anladıkları, adalet yaklaşımları, yaşam tarzına saygı gibi kavramlar sadece sandıkta seçmenden yetkiyi alana kadarmış. “Kimsenin yaşam tarzına karışmayacağız!” derken tek şartın, “Kimin nasıl yaşayacağının sınırlarını biz çizeriz!” olduğunu geç anladık.

AK Parti, toplumu düşünmez, sorgulamaz ve ne söylenirse ona inanır bir hale getirince her şey daha kolay oldu. “Müslüman Noel kutlamaz!” diyerek “yılbaşına yaklaşmayı ateşle oynamak” olarak değerlendirenler, bir gün olsun Müslümanın hırsızlık yapmayacağını, ahlaksızlık sergileyemeyeceğini, mafya ve çetelerle kolkola yürüyemeyeceğini dile getirmedi.

Toplumu emir komuta ile yönetmeye kalkınca Meclis de bundan farklı olmuyor. Bir kadın milletvekili olan Özlem Zengin, Meclis kürsüsünde kadın haklarının savunulduğu bir sırada, kendi vekil arkadaşlarını tuhaf hareketlerle dışarıya çıkarıyor.

Sosyal çürümenin en ağırını AK Parti Grubu yaşıyor. Özlem Zengin, arkadaşlarını tavuk kışkışlar gibi yönlendirmeye çalışıyor.

Muzip biri de çobanın bile bu kadar kolay sürüsüne hükmedemeyeceğinden hareketle Meclis TV’sinin sessiz yayınladığı bölümü böyle seslendirmiş.

İşin hiciv tarafı bir yana. O hareketleri yapan Özlem Zengin, kendine yakışanı yaptı diyelim, bu kışkışlamaya boyun eğip kuzu kuzu dışarı çıkan vekillere ne demeli?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

8 YORUMLAR

  1. Ülke zıvanadan çıkmış dibin dibine çakılmak için füze gibi yol alıyor,
    Her geçen gün daha da tiksinç bir hal alıyor,
    Lütfi törkkanlar, Yasin özturkler, Özlem zencinler çıkar için aynı kemiği yalıyorlar,
    Biri söylese nolur bu dinozorlar neyin kafasını yaşıyorlar,
    Avrupa’daki türklere aynı baskı uygulansa nasıl hemen demokrasiden dem vuruyorlar!..

  2. YAPMAYIN Ahmet bey, Letfen söylermisiniz internet ve cep telefonu kullanımı 2002 yılnda nasıl idi, şimdi AKP döneminde ne boyutda… Elinizi vicdanınıza koyun.. Sakın ha vicdan da tükendi deməyin.
    !!!

  3. Yazıda anlatılanlar doğru da başlık tam bir zırva. Aslında halkın niye RTE’den kopamadığını bu başlığa bakıp anlayabiliriz. Bu sitede bu yorumu ancak dinazor çağında kalmış bir laikçi yapabilirdi. Başlık muhtemelen okuru tahrik etmek ve çok tık almak için atılmış ama ahlaksızca. Kusura bakmayın ama bu kadar zırvalamak ancak Türk tipi laikçilerin yapabileceği bir şey.

  4. Dindarlık ile dinciliği karıştırmayalım lütfen. Dindar, inandığı din konusunda bilinçlidir ve şekilci ve kültürel bir dincilikten uzak durmaya çalışır. Neredeyse hepsinin kendisini dindar olarak tanımladığı bir hareketin haber sitesinde yazı yazıyorsunuz, sonra da dindarları yerden yere vurup çürümüşlükle suçluyorsunuz. E bu kadar çürümüş insanların haber sitesinde yazdığınıza göre siz de çürümüşsünüz, değil mi?

    • Üstteki yorumuma açıklama getirmek istiyorum: Bu yorumu dün yazmıştım çünkü başlıkta dinbazlık değil dindarlık tabiri vardı. Diğer kişilerin yorumlarında da buna olan eleştirileri görebilirsiniz. Yani başlık değiştirilmiş, iyi de olmuş ama değiştirildiğini de yazının bir yerinde belirtseler daha güzel olurdu.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin