YORUM | NACİ KARADAĞ
Sakarya’da iftara arkadaşlarını davet etti diye 8 tane gencecik çocuk tutuklandı biliyorsunuz değil mi?
Havuza göre bunlar teröristti…
Her Filistinli nasıl İsrail için terörist ise günümüz iktidarı için başta cemaat mensupları, Kürtler, solcular vesaire… Hepsi terörist aslında.
Dolayısıyla Filistin’de dayak yiyen bir genç için ortalığı inleten, cami çıkışında bayrak filan yakanlar, kendi ülkelerindeki bu zulmü bırakınız protesto etmeyi, bizzat can-ı gönülden destekliyorlar.
Zira hepsi hain ve alçak!
Ergenekon isimli canavarın ipini çözmeyi bir kurtuluş yolu olarak gören hırsız şebekesi, öylesi bir bataklığa çevirdi ki toplumu, pek çok kişi artık bu yoldan dönülemeyeceğinin farkında.
Çok ama çok feci bir dibe vuruş bekliyor artık herkes.
Hain ve ihanet kelimesi en çok totaliter rejimlerde yürürlüğe giriyor. Yönetenler, kendileri dışındaki kitlelere iki seçenek sunuyorlar; ya kendilerinden olacaksınız ya da hainlerden. Despotizm arttıkça üçüncü bir alternatife alan kalmıyor ne yazık ki. Farklı düşünen, bu düşüncesini ifade eden, eleştiren, muhalif olan herkes ‘hain’ çuvalına konulup tekmili birden ihanetle suçlanıyor.
Son seçimler sonrasında yaşananlar gelinen noktanın hiç de iç açıcı olmadığının da ispatı.
Benzeri bir ruh halini 28 Şubat döneminde bile yaşamamıştık. Vesayetin o zamanki sahipleri, ‘ya benimsin ya toprağın’ marazi ruh haliyle kendi cephesinde görmedikleri herkesi hain ve düşman olarak yaftalıyor ve ona göre strateji geliştiriyordu. ‘Hainleri tanıyalım, şerefsiz’ türünden medya manşetleri hala zihinlerde tazeliğini koruyor. Ancak günümüz havuzcuları o döneme rahmet okutan bir öfkeyle manşet atıp, yorum serdetmekten lezzet alır hale gelmiş durumda. Hainsiz manşet, ihanetsiz haber bülteni yok artık havuz medyasında. Öyle bir hastalıklı vaziyet ki, susmak bile yeterli değil bu hışımdan kurtulabilmek için. İlla vesayetin fikriyatını dillendirmek, tabiri diğer ile diz çökmek durumundasınız. Aksi durumda zaten ortalık bir anda toz dumana dönüyor. Bir sanatçı tedirginliği ifade eder gibi olduğu an çullanılıyor üzerine. Sen misin, bunları söyleyen!
Suçlananın kimliği, kişiliği, daha önceki yaptıkları önemsizleşiyor böylesi süreçlerde. Düne kadar can ciğer kuzu sarması oldukları kişi veya kesimlerin bile bir gün hain olmama garantisi yok. Bunun en çarpıcı örneğini de son Yüce Divan oylamasında son derece net şekilde gördük. Bizzat kendi partisindeki vekiller ihanetle suçladılar yargılamaya ‘evet’ diyen vekilleri. Kendi partidaşları ‘görürsünüz, elbet bulup çıkaracağız kim olduğunuzu’ diyerek aba üstünden gösteriyorlar sopayı.
Aslında bu yaftalamanın sahipleri zamanla beden değiştirse de, ruhi yapısının aynı olduğunu görmek mümkün. Dünün hain üreticileri ile bugününkiler arasında siyasi görüş açısından ciddi makas var gibi görünse de, metodoloji pek farklı değil. Hatta giderek daha kıyıcı bir üslup ve daha insafsız bir sahiplenişten bahsedebiliriz.
Klişe ifadeyle, dünün mağdurlarının bugünün zalimlik kostümlerini büyük bir iştahla ve seve seve giymeleri meselenin tarihsel plandaki ibret katsayısını yükseltmekten başka bir anlam ifade etmiyor. İhanet ve hainlikle suçlanan kitle her geçen gün büyürken, otorite el değiştirmekle beraber daha da zalimleşiyor, zulmü dünün mazlumlarının yapması durumu daha da ibretlik kılıyor.
Bu hain ve ihanet üretim performansı devam ederse, korkarım ki yakın zamanda öfke yılanının kendi kuyruğunu ısırmaya başlaması gibi, ‘dairenin içi’ gibi görünen çembere de sıçrama süreci başlayacak. Ülke, hainler ve sahipleri olarak iki ana kampa ayrılıp, düşmanlık pedagojisi üzerinden yaşanan hayat kalıcı olacak.
Bu meseleyle ilgili kafa yoranların yaptığı bir tespit ile bitirelim yazıyı. Diyorlar ki, bir toplumda ihanet ve hainlik artık gündelik dile yerleşmeye başladıysa, suçlananlardan ziyade suçlayanlara bakın, zira bu kelimeler onu kullananlarla ilgili daha fazla malumat ihtiva eder!