YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Vatandaşlarını terörizmle suçlayan bir devlet var. 2020 rakamlarına göre toplam 1.977.699 kişi, yazıyla bir milyon dokuz yüz yetmiş yedi bin altı yüz doksan dokuz kişi, terör kapsamında soruşturmadan geçirilmiş. Bu rakam 2022 verileriyle tahminen en az iki buçuk milyon. Bu rakam tüm Türkiye nüfusunun yüzde 3.125’ine tekabül ediyor. Yüz kişi içinde üç kişiden fazla insanın terörist olduğu bir ülke olabilir mi? Bu insanların her birinin birinci derece akrabalarını da hesaba katalım; yani eşi, iki çocuğu, anne ve babası, iki de kardeşi olduğunu varsayalım. Bu durumda rakam 17.500.000, yani yazıyla on yedi milyon beş yüz bindir. Bu hesaba göre, Türkiye nüfusunun yüzde 21.87’si ailelerinde terörizmle ilişkili veya bağlantılı bir kişiye sahiptir. Her beş kişiden birinin ya kendisi ya da birinci derece bir akrabası, 2016-2022 yılları arasında terörizm soruşturmasından geçirilmiş!
Yahu izanınız var mı sizin? Aklınızı mı yitirdiniz? Mantıkla bağınızı, rasyonel akılla bağlantınızı falan mı kopardınız? Böyle rakamlar mümkün müdür?
Türk Silahlı Kuvvetlerinde her iki amiral/generalden biri, yani tüm amiral-general kadrosunun %50’si darbeye teşebbüsten hapse atıldı. Türkiye’de 835.000, rakamla sekiz yüz otuz beş bin, askeri personel var. 15 Temmuz 2016 kontrollü darbe kalkışmasına karıştıkları iddiasıyla gözaltına alınan asker sayısı kaç biliyor musunuz? 8036, yazıyla sekiz bin otuz altı! Bakın, tutuklanan amiraller ve generaller 400.000’den fazla askeri personele komuta ediyor, bu askeri personelden sadece 8036 kişi darbeye karıştığı iddiasıyla gözaltına alınıyor. Bunlar da iddia edilen şekliyle! Belki de bunu yarısından az asker darbeye fiilen kalkıştı, yani darbe organizasyonunda veya icrasında yer aldı. Bir diğer ifadeyle, tutuklanan amiral ve generallerin komuta ettiği askerlerden yalnızca yüzde 2’si darbeye karışmış. Kim diyor bunu? Sayın “devletiniz”. Yerseniz! Türkiye ordusunun yarısına komuta eden kadronun komuta ettiği yarım milyona yakın asker var, sadece sekiz bini sahada, o da rejimin iddia ettiği rakam.
Yahu izanınız var mı sizin? Aklınızı mı yitirdiniz? Mantıkla bağınızı, rasyonel akılla bağlantınızı falan mı kopardınız? Böyle rakamlar mümkün müdür?
15 Temmuz 2016 sonrası toplam 4360 yargıç ve savcı görevden ihraç edildi. Türkiye’deki toplam yargıç ve savcı kadrosu kaç biliyor musunuz? 15.304, yazıyla on beş bin üç yüz dört! Yani 15 Temmuz sonrasında toplam yargıç ve savcı kadrosunun yüzde 28.48’i ihraç edilmiş. Her 100 hâkimden ve savcıdan 29 tanesi eder. Türkiye yargısında neredeyse her üç yargıç ve savcıdan bir tanesi teröristmiş yani!
Yahu izanınız var mı sizin? Aklınızı mı yitirdiniz? Mantıkla bağınızı, rasyonel akılla bağlantınızı falan mı kopardınız? Böyle rakamlar mümkün müdür?
2016 itibarıyla Türkiye’de toplam 156.168 akademisyen vardı. Bunların bir bölümü profesör, doçent ve doktor öğretim üyesi (eski adıyla yardımcı doçent), diğerleri öğretim görevlisi ve asistandı. Bu insanların yaklaşık 8.000’i, yazıyla sekiz bini, ihraç edildi. Bu rakam tüm akademisyen toplamının yüzde 5’ine tekabül etmektedir. Bu insanların çok büyük bir bölümünün doktorası var. 2020 itibarıyla Türkiye’de 137.173 doktora dereceli insan bulunmaktadır. Bir doktoralı insan, ilkokul birden doktora derecesine dek ortalama 23 sene eğitim almaktadır. Türkiye, yetişmiş insan gücü bakımından OECD’deki en kötü istatistiklere sahip ülkelerden biridir. İnsani gelişmişlik endekslerinde de bu durum hemen göze çarpmaktadır. Almanya ile Türkiye’nin nüfusları birbirine çok yakın. Yaklaşık 80.000.000, yazıyla seksen milyon. Almanya’da yılda 28.147 insan doktora programlarından mezun oluyor. Türkiye’de bu rakam sadece 4.516. Doktora eğitimlerinin kalitesi konusuna girmiyorum bile! Sizin engin hayal gücünüze bırakıyorum bu değerlendirmeyi. Sadece rakamlardan hareket edelim. Almanya’da yıl bazında 100.000 kişi içerisinden 35’i doktoradan mezun oluyormuş. Türkiye’de ise yıl bazında 10.000 kişi içerisinden doktora programlarından mezun olup doktor unvanı alan kişi sadece 5.6 (beş nokta altı) kişi. Altı kişi bile değil. Diğere bir ifadeyle, Türkiye akademik anlamda bir çöldür. Bu çölde bin bir zorluklarla yetişen sekiz bin akademisyeni bir gecede kapının önüne koymak, tek kelimeyle ülkenin eğitim sistemini ve bilimini sabote etmektir.
Yahu izanınız var mı sizin? Aklınızı mı yitirdiniz? Mantıkla bağınızı, rasyonel akılla bağlantınızı falan mı kopardınız? Böyle rakamlar mümkün müdür?
2016’da Türk Silahlı Kuvvetleri’nde toplam muharip savaş pilotu sayısı 450’ydi. Bu pilotların 213’ü 15 Temmuz sonrası ordudan ihraç edildi ve tutuklandı. Buna göre, Türkiye’nin toplam muharip savaş pilotu kadrosunun yüzde 47.33’ü teröristmiş, darbeciymiş falan diye ihraç edildi, ipleri çekilerek kodese tıkıldı! Neredeyse her iki savaş pilotundan biri! Türkiye elindeki jetleri uçuracak pilota sahip değil. Savaş pilotu yetiştirmek 7 yıl sürüyor. Onsan önce bir asker ilkokuldan teğmenliğe 12 yıl eğirim alıyor. Etti mi size 19 yıl. Mezun olan pilot, savaşa hazır demek değil elbette. Bu pilotun usta pilot haline gelebilmesi için de dört yıllık uçuş yoğun eğitimi ve deneyimi gerekiyor. 23 yıl etti! Şimdi söyle düşünün. Bir ülke, bir evladına toplamda 23 yıl yatırım yapıyor. Ve ona 80 milyon dolarlık bir uçağı kullanmak üzere emanet ediyor. Bu uçaklardan Türkiye’de 308 adet var. Oysa 15 Temmuz sonrası ihraç edilen ve hapse tıkılan pilotlardan sonra elde kalan muharip pilot sayısı 237! Demek ki her pilota bir uçak verilecek olsa, 71 F-16 uçağını uçurabilecek pilot yok! Onu bunu bırakın, sizden her iki mücevher gibi ender bulunan savaş pilotundan birinin terörist olduğuna inanmanızı bekliyorlar, siz de bunu yiyorsunuz! Öyle mi?
Yahu izanınız var mı sizin? Aklınızı mı yitirdiniz? Mantıkla bağınızı, rasyonel akılla bağlantınızı falan mı kopardınız? Böyle rakamlar mümkün müdür?
Bakın 15 Temmuz 2016 sonrasında Türkiye’de büyük bir tasfiye operasyonu yapıldı ve ülkenin en nitelikli insanları bir gecede harcandı! Resmen toplum dışılığa itildi bu insanlar. Sanki Türkiye’nin çok yetişmiş elemanı varmış gibi! Bu ülkeye yapılan bir suikasttir. Gerçek darbe de budur, gerçek ihanet de budur, gerçek hainlik de budur. Ki ben bu yazıda yer sorunu nedeniyle başka rakamlara giremiyorum. Her alanda bu durum söz konusudur. Öğretmen kadrosu, polis kadrosu, içişleri kadrosu, diplomat kadrosu, tıp doktoru ve diğer tıp personeli konusu hep bu durumdadır. Bilerek ve isteyerek ülkenin beynine tornavida soktular. Türkiye’yi zihinsel engelli hale getirdiler. Şimdi siz ekonominin bozulmasına, gelirinizin azalmasına, hayat standartlarınızın düşmesine, çocuğunuzun aldığı eğitimin kalitesizleşmesine, anne-babanızı tedavi edecek doktorlardan bir ameliyata dört-beş ay sonraya randevu alabiliyor oluşunuza falan şaşırıyorsunuz!
Aklınız neredeydi ülkenin en zeki ve yetişmiş evlatlarını kıyma makinesinden geçirirken hırsızlar çetesi? Siz o insanların fişini çekince bunun kendinize bir maliyeti olmayacağını mı sanmıştınız? Yanıldınız! Ülkeyi 20 yıl geriye attılar. Türkiye tarihinde yapılan en büyük vatan hainliğidir bu.
Eğer izanınız varsa, aklınızı yitirmediyseniz, mantıkla ve rasyonel akılla bağınızı kopartmadıysanız, bu durumun size de en az bana geldiği kadar rahatsız edici ve tuhaf gelmesi gerekir.
Bu rakamları düzenli bir tr724 okuru olarak ben bile bilmiyordum. Böyle derli-toplu verdiğiniz için teşekkürler.
Mesel budur. Kaleminize saglik.
“Bilerek ve isteyerek ülkenin beynine tornavida soktular. Türkiye’yi zihinsel engelli hale getirdiler. Şimdi siz ekonominin bozulmasına, gelirinizin azalmasına, hayat standartlarınızın düşmesine, çocuğunuzun aldığı eğitimin kalitesizleşmesine, anne-babanızı tedavi edecek doktorlardan bir ameliyata dört-beş ay sonraya randevu alabiliyor oluşunuza falan şaşırıyorsunuz!”
“Bu ülkeye yapılan bir suikasttir. Gerçek darbe de budur, gerçek ihanet de budur, gerçek hainlik de budur.”
Ahmaklar öyle bir yediler ki hem de “domuz gibi yediler” yiyip semirdiler
Bu olay terörist temizliyoruz ile açıklanamaz. Daha gerçekçi bir açıklamayla aksiyoner müslümanlar temizleniyor. Bu aksiyoner müslümanlar hem laikler tarafından kabul görmüyor hem muhafazakar müslümanlar tarafından. Çünkü kendilerine benzemeyen bir şeyi anlamlandıramadıkları için dışlıyor hatta düşmanlaştırıyorlar. Aksiyoner müslümanlıktan ne kadar insan etkilenmişse temizliğe dahil edildi. Babası aksiyoner ise çocukları ve karısı, annesi ve babası, yakın akrabaları da bu fikirlerden etkilenmiş kabul edildi. Ve hepsi potansiyel terörist kabul edilerek sorgulandı. Bu fikir arkadaştan arkadaşa da bulaşabilirdi ve arkadaşlar potansiyel terörist kabul edildi. İnsanlar kendilerini bı fikirler ile alakalı göstermek zorunda bırakıldı. Yani aksiyoner kişiyi dışlıyorsan demek ki onun fikirlerinden etkilenmediğini göstermiş oluyordun. Yani aksiyoner müslüman kimlerle iletişim halindeyse onlar hepsi bu fikirlerden etkilenmiş kabul edildi. Aslında bunun adı hukuki bir soruşturma değil hukuk kılıfında aksiyoner müslüman fikrinden etkilenmiş yani ahiret odaklı yaşayan insanları bulup yok etme girişimidir. Evdeki çocuk da o yüzden teröristtir. Hatta evdeki çocuğun yetiştireceği çocuk da muhtemelen terörist olacak. Kardeşin muhtemel senden etkilenmiştir ve bu durum riske atılamayacağından oda teröristtir. Fetömetre de zaten bu iletişim çarkını ortaya çıkartarak kimlerin terörist olduğuna karar veriyor. Ahiret inancı fikri kime kadar sıçramışsa onlar artık teröristtir. Açıkça inanmış insan diyemediklerinden kendi aralarında terörist olarak adlandırıyorlar. Ahmak ‘müslümanlar’ ise bildiğimiz anlamda terörist kullanıldığını sanıyor. Laikler için zaten gerçek yada kod ad olarak kullanılması farketmiyor. Çünkü onlar hukuku kaybettiler zaten. Onlar için kendilerine benzemeyen herkes terörist. Farklılıkları kabul etme insani yetenekleri körelmiş. Çünkü laikler gerçek bir kimlik değil. Antimüslümanlığın adını onlara laiklik diye yutturuyorlar. Müslümanların adını da terörist diye. Onlara verilen kimlik orijinal bir kimlik değil. Müslümanlar içine yerleştirildiler. Kendilerini asıl müslümanları irtica, düşman, yıkıcı olarak konumlandırdılar kimliklerinde. Yani bu kimlikten müslümana müslüman demesini bekleyemezsin. Yoksa kendi kimliği yıkılır. Varlığını tamamen müslüman kimliğin antisi olarak konumlandırmış. Bir araya gelmek, iletişim kırmak olanaksız. Onlar ya ben ya o noktasında. Yani sürekli hezeyanlar içinde kıvranan, paranoyak tipler. Müslümanı terörist yapmak zorunda çünkü müslüman eğer terörist olmazda kendi kimliği ile var olursa laikler kendi kurdukları kimliğin yıkılışını seyreder. O yüzden her defasında kafasında müslümanı düşmanlaştırması gerekiyor. Çünkü düşman onun kimliğini parçalayacak. O yüzden ordunun arkasına takılıp en acımasız katliamları yapmaya hazırdır. Milyonlarca insan sorgulandı hiç laiklerden hukuk duydunuz mu? Çok ilginçtir tayyipin mahkemelerinden çıkan sonuçlara tapıyorlar adeta. Yani tayyipin hukukuna inanmak zorundalar. Bu nasıl iğrenç bir ilişki böyle. Çok mide bulandırıcı. Yani tayyip mi laiklerden çıktı, laikler mi tayyipten çıktı anlamadım. Yani tayyip mi bunlara hukuku öğretti yoksa bunlar mı tayyipe öğretti? Tayyip hukukuna biat ediyor laikler. Yani inançlı insanlara teröristi hukuk diyormuş. Bak bak bak. Nasılda birden hukuka bağlı insan rolünü oynamaya başlıyorlar görüyormusunuz? Algıda seçiciliği görüyormusunuz? Olaya bir bütün olarak bakmıyor. Birden bire laikliği, atatürkün değer yargılarını unutuyorlar. Sanki tayyip ile rejim noktasında hiç bir sorunları yokmuş gibi oluyorlar. Mesele tayyipten çıkıyor, yargı bağımsızlığından çıkıyor, mahkemelerin verdiği ‘hukuk’ kararlarına indirgeniyor. Tayyipi indireceğiz diye düne kadar her türlü fırıldağı çeviren laikler birden bire hukuka saygılı olmayı öğrendiler. Onlar hukuk kılıfındaki müslümanı temizleme uygulamalarında hukuk algısını güçlendirmek için görev almış bulunmaktalar. Sahipleri onları hukuka saygılı insan şeklinde konumlandırdı. Bunları hani savaşta askeri cephe cephe taşırsın ya stratejiye göre, bunları da cephe cephe sürüyorlar. Bazen her yeri sattılar dedirtirler özellikle 2010 referandumda, bazen iran oluyoruz cephesinde bağırtırlar, şimdilerde ise işledikleri cinayetlere onları perde yapıyorlar. Yani şu anda yapılan işin aslı şudur; ermeniler köyleri basıyorlar, müslümanları tek tek yakalayıp çocukları ile birlikte öldürüyorlar. Bunun adını teröristleri öldürüyoruz oluyor. Bunun için cinayetlerine alet ettikleri kurum hukuktur. Yani türkiyeyi cinayetlerine perde yapmaktadırlar. Türkiyeyi kullanarak temizlik yapıyorlar. Kendimizi kandırmayalım. Bu türkiye arkasına saklanarak türkiyeyi çökertenler var. İranı, israili, ingilizi ‘kullanmadan’ türkiye maskesiyle hallediyorlar. Çok zekice. Eğer iran yada ingiliz açıktan müdahale etse bütün algı çökecek. Önceden laikleri kışkırtıp ordu ile müdahale ederlerdi. Ama orduyu çökertmeleri gerektiğinden rejimi değiştirdiler. Çökertecekleri orduyu terörist gösterip hem pazarcı teyzeye kadar teröristlerden kurtulacaklardı hem de türkiyenin rejimini orduyu ayak altından çekmek suretiyle değiştireceklerdi. Yani hem iranın/perinçekin türkiyedeki faaliyetlerini açığa çıkaranlar temizlenecekti hem de ordudan kurtulacaklardı. Sonuç olarak iran ve perinçek kaynaşması gerçekleşmiş oldu. Dikkat edilirse laiklere iran oluyoruz kaygısını dile getirtmiyorlar. Tam tersine tıpkı perinçeğin söylemleri gibi türkler bu günlerde batı düşmanlığı ile yüklenmektedir.
Yok neymiş mahrem imam varmış kod ad kullanıyormuş. Öncelikle kod adın kralı burada. Müslümanı terörist olarak kodluyorsun. İftirayı mahkeme suretinde kodluyorsun. Yapılan bütün işler yani müslüman cinayetleri işlemin adı kodlarla yapılıyor. “Mahkeme yargıladı, mahkeme terörist dedi, öldürün” Bunların hepsi bir cinayet şebekesinin kendilerine hukuk, polis, savcı kodlarını kullanarak gerçekleştirdikleri cinayetlerdir. Hırsızın kod adını polis koymuşlar, polisin kod adını terörist koymuşlar. Bir cinayet işlemini hukuk koduyla kodlamışlar. Yapılan herşeyin bir kodu var. Devleti bile kodlamışlar. Kodladıkları devlet köprüde yoktu o gün. Halbuki gerçek devleti yok etmeselerdi ve yerine kendilerini devlet diye kodlamasalardı, o köprüde devlet olacaktı. Ve hiç kimsenin burnu kanamayacaktı. Ateş düştüğü yeri yaktı. Ama bu kodlardan kimse şüphelenmiyor. Türkiye bile bir kod aslında. Gerçek türkiyeyi öldürdüler. Gerçek türkiyeyi insanlar yunanistana kafa tutan biri olarak sanıyor. Kurtuluş savaşından beri öyle bir süreç var. Eğer yunanistana kafa tutuyorsa bu gerçektir demek.
Türkiyenin gerçekliğini insan kendisinden cevabını bulabilir. Niye türkiye mesafe kat edemiyor, eğitimde, ekonomide, evrensel değerlerde? Niye bir ileri iki geri gidiyor. Niye hep kavga ediyor? Niye silahlanma gittikçe artıyor. İnsanlar devletin boşluğunu kendileri mi kapatmaya çalışıyor? Köprüde olmayan devleti kendileri de farkındalar da o yüzden mi kendi kendilerini koruma ihtiyacı hissediyorlar? Dünyaya hiç bir değer pazarlayamıyoruz. Patlıcan, patates kızartması yiyerek hayatımızı sürdürüyoruz.
Hocaefendi bir kimlik oluşturmaya çalışıyor. Aslında yaptığı şey sahabe efendilerden bahsetmek. Yani bir hatırlatmadan ibaret ve bir rol model olma. Mahrem imamlar kod ad kullanıyormuş. Yani adamlar türkiyeyi kodlamışlar, bütün hikayeyi kod adları üzerinden anlatıyorlar hiç şüphe duymuyoruz, imam kod adı kullanmış bu terörist. Kimlik inşası normalde evde başlasa bile okulda, çevrede, sokakta, arkadaşlar arasında, internette de devam etmeli. Bu mümkün olmayınca insanların kimlikleri yıkılmasın diye korunmaktadır. Burada o insanın kimliğinin yıkılması devletin yıkılması gibi demektir. O kimliğin korunması adına bir rehber, bir supervisor, bir menajer, bir arkadaş, bir dostun onu korumasız ortamda desteklemesi gerekir. Yani gözüm üstünde, çevreye, günahlara, sapkınlıklara uyma diye. Hani devlet nasıl emniyeti, orduyu devleti korumak için kullanıyor ya, onun gibi bir devlet kadar değerli olan o kimliğin korunması önemlidir.
Diyecekler ki devlet zaten insanlara kimlik belirliyor. Siz niye yeni bir kimlik getiriyorsunuz? O zaman devlet geçmiş ile günümüz arasındaki bağı koparmış demektir. Burada devlet ile kim haklı tartışmasına giremezsin. Ama devletin bin yıllık türk tarihini ve arap tarihini unutturduğu söylenebilir. Yani kim kimin kimliğini yok etti tartışılabilir. Nesli tükenmekte olan bu kimliği birileri yaşatmaya çalışıyor. Yahudiler pazarladıkları ürünler ile devletler üstü bir konumdalar. Yahudinin pazarladığı ürünü çok normal karşılıyoruz, ama birisi unutulmuş bir kimliği pazarlıyor diye ya ele geçirirsen oluyor hemen. Mesele hemen benim kimliğimi yok edersene dönüyor iş. Yok etmek için yok edici olmak gerekiyor. Yani pkk, ışid falan. İnsanlar yok olmaktan ne kadar çok korkuyorlar. Ya bizi yok ederseniz? Sürekli içlerinde farklı kimlikleri yok etme dürtüsü olduğu için dünyayı yok etme üzerinden okuyorlar. Bir kere de şunu desinler; biz sizi yok etmek istiyoruz. Nitekim şu anda yaşananlar buna işaret etmektedir. Yani şu anda şunu demeleri gerekiyor; biz sizi yok ediyoruz. Şimdi yok etmenin kökeninin hangi kimlikten çıktığı anlaşıldı mı? Bir kimlik var, evet, bu kimlik sürekli başka kimlikleri yok etmek istiyor. Bütün mesele bu. Yani yaşadığımız olayların adı bu; bir kimlik bizi yok etmek istiyor. Normalde bu kimlik biraz cesur olsa, kod adlarına girmese, dese ki, “BİZ SİZİ YOK ETMEK İSTİYORUZ. İMHA ETMEK İSTİYORUZ. KÖKÜNÜZÜ KURUTMAK İSTİYORUZ. O YÜZDEN ÇOLUK ÇOCUK DEMEDEN ÖLDÜRÜYORUZ. Kodları hayattan çıkartırsak gerçek bu. Türkiyenin tek gerçeği bu. Türkiyede şu anda laiklere de müslümanlara da oynattıkları rol bu. Yani hala orman hayatı yaşıyoruz. Medeni olamadık. Hayvanlar gibi her an tetikteyiz, düşman her an saldırabilir, ya o beni yok edecek ya ben onu. Sürekli adrenal dolu yaşıyoruz. Ve bu süreci normal görüyorsak o zaman insani mertebelerde kimlikler ciddi irtifa kaybetti demektir. Ama kendimize konduramıyoruz. Yani kendi yaptıklarımızı kendimize konduramıyoruz. Kod adlarına sığınıyoruz. İşte bir terörist yakalandı, biri öldü, diğeri boğuldu falan. Kelimeleri gerçek anlamlarıyla kullanmazsak gerçek bir kimlikten bahsetmek olanaksızdır. Bir cinayeti sanki bir teröristi yok ettik diye anlatırsak orada gerçeklikten kopuk yaşıyoruz demektir. Yüzleşmek istemediğimiz başkalarını yok etme duygularını, insanlara terörist diyerek gizlemeye çalışıyoruz. Çünkü türkler pkk terörü üzerinden tıpkı devletin terörü kullanması gibi devletin yöntemlerini öğrendiler. Kendileri de devletin terörün arkasına saklanması gibi terör örgütü arkasına saklanmasını öğrendiler. O yüzden terör savunma mekanizmasını kullanmaları şaşırtıcı değil. Yani herkes devlet gibi kendini aklamasını öğrendi. Tamam öldüreceksen yine öldür ama en azından gerçek bir kimliğe bürünerek, “seni öldürmek, yok etmek istiyorum. Senden kurtulmak istiyorum” demesi gerekir. Devlet gibi değişik şeylerin arkasına saklanmaya gerek yok. Boş ver devleti. Devlet bunu alışkanlık yaptı. Türkiye devleti bir isveç, finlandiya devleti kadar insanlarına dürüst değil. Etraf maalesef kötü örnek olacak insan ve devletlerle dolu. Sadece türkiye devleti değil, iran devleti, suriye devleti de, rusda kötü örneklerle dolu. Hani ev değil komşu al demişler ya. Ama kimse türkiye ile komşu olmak istemezdi. Birbirlerine sen olsana derlerdi. Aralarından bir enayi bulmaya çalışırlardı. Orada birine terörist diyip istediğini yapabiliyorsun diye kandırırlardı.