Böyle olur tetikçinin adaleti

YORUM | Av. MEHMET TAHSİN

Ahmet Altan ve arkadaşlarını yargılayan mahkemenin yerinde olmayı kimse istemezdi. Sadece Ahmet Altan değil; Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Fevzi Yazıcı, Yakup Şimşek ve Tuğrul Özşengül’ün savunmaları karşısında taş duvar kesilen, arsızlaşan, yüzsüzleşen ve hukuku ayaklar altına alan bir mahkeme heyeti vardı karşımızda.

Sanıkların savunma yapmalarına izin vermeyip, “biz zaten kararımızı verdik, uzatmayın işimiz var…” diyerek sürekli azarlayan mahkeme başkanı, işini erkenden bitirip evinin yolunu tuttu. Çoluk çocuğuyla akşam yemeğini afiyetle yedi, onlara şefkatle sarıldı belki de…

Ama her biri 10’ar yıl hapse mahkum edilerek, cezaevinde tutulmaya devam kararı verilen Fevzi, Yakup ve Tuğrul’un çocukları yine evlerine mahzun döndüler…

İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin Başkanı Kemal Selçuk Yalçın, üye hakimler Recep Kurt ve Mehmet Akif Ayaz’dan oluşan heyet, yangından mal kaçırırcasına herkese müebbet hapsi verip geçmişti geçen yılın Şubat ayında. Suçlama: Darbe yapmak suretiyle anayasal düzeni değiştirmek!..

Bu yılın Temmuz ayında Yargıtay bu kararı bozdu. Sanıklar hakkında darbe suçundan beraatlarını, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın örgüte yardım, diğerlerinin ise örgüt üyeliğinden cezalandırılmalarını istedi.

Dosya döndü dolaştı yine İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesine geldi. 8 Ekim’de ilk duruşma yapıldı. Mahkeme heyeti yine aynı, sadece duruşma savcısı değişmişti.

İlk duruşma olaylı geçti. Yargıtay’da bozulan karar sonrası ümitlenen sanıklar tekrar savunma yapmak istediler ancak Mahkeme Başkanı Kemal Selçuk Yalçın engelini aşmak ne mümkün! Fevzi Yazıcı ve Yakup Şimşek savunma yaparken sürekli sözlerini kesti ve en sonunda salondan attı. İzleyiciler dahil herkesi tehdit etti ve duruşmayı bitirdi.

Geçen hafta duruşma savcısı Ensar Bulutoğlu, esas hakkında mütalaasını verdi. Savcı Can Tuncay tarafından hazırlanan iddianame için “hukuk pornosu” tabirini kullanan Ahmet Altan’ın bu mütalaa karşısında ne diyeceğini çok merak etmiştim.

Sanki bu dava hiç Yargıtay’a gitmemiş, hiç bozulmamış gibi Savcı Can Tuncay tarafından yöneltilen iddialar aynen tekrarlandıktan sonra sanıkların en yüksek sınırdan cezalandırılmaları ve tutukluluklarının devamını istemişti Savcı Bulutoğlu. İnsan şaşırıyor, meslekte üç yılını henüz doldurmuş genç bir savcının bu kadar cevval olmasına. Öyle ya, cezalandırılmasını istediği sanıklar tutuklandığında Ensar Bulutoğlu henüz savcı bile değildi!

Hangi tecrübesine binaen ağır ceza mahkemesinde görevlendirildiği muamma. Belki de kendisine söylenilen her şeyi harfiyen yapmasından olsa gerek. Suizan etmeyelim, kendi yazmıştır diyeceğim ama ilk iddianamedeki maddi hataları bile düzeltmeksizin aynen mütalaasına koyması, işini ne kadar ciddiye (!) aldığını gösteriyor.

Hem ilk iddianamede hem de Bulutoğlu’nun esas hakkındaki mütalaasında geçen “Mustafa Bilici’nin 18/10/2015 tarihli köşe yazısında reklam filmiyle ilgili olarak…” kısmını duruşmada avukatlar söylediğinde, “Ben onu Abdülhamit Bilici olarak biliyorum.” diyen mahkeme başkanı Kemal Selçuk Yalçın da hem iddianameyi hem de savcı mütalaasını ciddiyetle okumadığını göstermiş oldu.

Nitekim önceki savcı Can Tuncay gibi, duruşma savcısı Muhammed Ensar Bulutoğlu da Ahmet Altan’ın kılıç gibi sözlerinden nasibini aldı. Zerre kadar şeref ve haysiyeti olan biri o sözlerin sonunda cübbesini çıkartır gider başka iş yapar. Nerde… Bunu yapamayacak oldukları için o kürsüde bulunduklarını hepsi biliyor.

Mahkemenin diğer üyesi Mehmet Akif Ayaz da savcı Bulutoğlu’ndan farklı değil. 2016 Ekim ayında hakim olarak mesleğe başlamış. Yani bu davada yargılama başladığında henüz iki yıllık bir hakim bile değildi.

Eskiden Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) veya Özel Yetkili mahkemelerde görev alabilmek için birinci sınıfa ayrılmış hakim olma ve emsalleri arasında temayüz etme şartı vardı. Birinci sınıfa ayrılmış olmak için en az 14 yıllık hakim-savcı olmak gerekiyordu. Şimdilerde bu kural kaldırıldı. Bunun yerine Hakyol vakfından referanslı olmak bu mahkemelere atanmak için yeterli ve gerekli kriter haline geldi.

İşte bu Hakyol grubundan olduğu söylenen, bir yargıçtan çok tetikçi gibi hareket eden Hakim Kemal Selçuk Yalçın dün bir kere daha görevinin başındaydı. Yalçın, hasta olduğu için bir süredir duruşmalara gelemiyordu ama yarım kalmış bir hesabını görmek istercesine dünkü duruşmaya katıldı.

Sanıklar mahkeme salonunda değildi. Segbis’le duruşmaya bağlanarak mahkeme başkanı Yalçın’ın izin verdiği kadar savunmalarını yaptılar. Savunma için ek süre isteyenlere süre vermeyip ‘Konuşmama hakkını kullanabilirsin. Heyetçe bugün bitirme kararı aldık’ diyerek rengini baştan belli etti zaten. Bir yargılamadan daha çok intikam duruşması gibiydi. Hakyol grubu arasında uzun zamandır var olan ‘bizler cihat ediyoruz, cihat sırasında her şey mübahtır’ anlayışı bütün mahkeme heyetine hakimdi.

Ve beklendiği gibi oldu. Bir an önce işlerini bitirip evlerine dönmek isteyen heyet ‘önceden verilmiş’ kararlarını apar topar okudular ve çıkıp gittiler.

“Örgüte üye olmamakla birlikte bilerek yardım” suçunu işledikleri gerekçesiyle Ahmet Altan’a 10 yıl 6 ay, Nazlı Ilıcak’a 8 yıl 9 ay hapis cezası ve tahliyelerine,

“Örgüte üye olmak” suçunu işledikleri gerekçesiyle Fevzi Yazıcı ve Yakup Şimşek’e 10’ar yıl 15 ay, Tuğrul Özşengül’e ise 12 yıl hapis cezası ve tutukluluklarına devam kararı.

İşin garibi kimse bu kadar hapiste kalacağına inanmıyor. Ahmet Altan’ın savunmasında dediği gibi “bu savcı AKP’nin normal bir seçimle işbaşından gitmeyeceğine inanıyor herhalde. Ona kötü haberi bir kere daha vereyim; AKP iktidardan gidecek…” AKP iktidardan gittiğinde, artık ‘batıl bir yolun yolcusu’ haline gelmiş cemaatlerinin referansıyla oturdukları kürsülerinden indirilecekler. Verdikleri hukuksuz kararların hesabını birer birer verecekler.

Yakup Şimşek’in şu sözlerinin de heyetin kalbine bıçak gibi saplandığına eminim: “Bana silahlı terör örgütü üyesi denmesi bir iftiradır. Ama iftiraya sadece bugün maruz kalan ben değilim. Kainatın Efendisi de eşi Hz. Aişe de iftiraya uğradılar. Ve haklarında ayet indi. Bugün bizim hakkımızda ayet inmeyecek elbette ama ‘men dakka dukka’ kaidesince bugün kapımı haksız çalanların bir gün kapılarının çalınacağını biliyorum.” Onları rahatsız edecek, verdikleri hukuksuz karar değil elbette, bir gün hesap verecekleri korkusu.

Eğer Allah’a, ahirete ve hesap gününe azıcık inançları varsa, zerre kadar suça bulaşmayan bu insanları bile bile hapiste tuttuklarının hesabını dünyada vermeyi tercih ederler. Ötede hesap vermek çok zor olacak çünkü!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin