YORUM | ERKAM TUFAN AYTAV
O mahzun gözlerle bize bakıyorlar.
Hapishanelere tıkılan on binlerce masumun gözleri…
Doğumhanenin kapısında polisin beklediği, ters kelepçe ile zindana götürülecek, kadınların gözleri…
Yüzünü cama dayayıp hapisteki anne ve babasının yolunu gözleyen yada hapishanenin avlusunu seyreden masum çocukların gözleri…
Mütebessim ama mahzun bakışları ile aramızdan ayrılan Esma Uludağlar, Gökhan Açıkkollular, Nesrin Gençosmanlar, Halime Gülsular, annesi, babası ve ablası ile birlikte Feridun Maden’lerin gözleri…
Ve daha niceleri,
Bize bakıyorlar…
…
Evet gerçekten çok acı çekiyoruz.
Yaşanan bu acılar bin yıl geçse bile unutulmayacak.
Nesilden nesile anlatılacak ve tarihin kara bir sayfası olarak hep anılacak.
Ne yapılan zulümler, ne zalimler, ne de bu zalimlerin şakşakçıları asla unutulmayacak.
Evet unutulmayacak ama üzerinde durmamız gereken başka bir konu daha var.
Hizmet Hareketi gönüllüleri yaşadıkları travmayı nasıl atlatacak veya atlatabilecek mi?
Peki bundan sonra ne olacak? Hizmet geçmişte olduğu gibi yoluna devam edebilecek mi?
Bu sorunun cevabını kestirmek elbette kolay değil.
Allah (cc) ‘bitti’ demeden hiçbirşey bitmez. Allah’ın ‘bitti’ demesi de önemli oranda Hizmet gönüllülerinin tavır ve davranışlarına bağlıdır.
Bu meselenin bir yönü. Gelelim diğer yönüne.
Hizmet gönüllülerinin muhatap olduğu zulüm elbette tarihte ne ilk ne de tek. Birebir benzemese bile geçmişte yaşanmış pek çok örnek var önümüzde.
Bugüne kadar dini, sosyal, siyasi pek çok grup benzer süreçlerden geçti.
Müslüman Kardeşler Teşkilatından, Türkiye’deki sol hareketlere kadar pek çok grubun başına balyozlar indirildi. İnsanlar inim inim inletildi.
Geçmiş örnekler, tecrübeler bundan sonra yaşanması muhtemel süreç adına bize yol gösterebilir.
Başına balyoz inmiş, linçe tabi tutulmuş gruplarda kimi fertler savundukları ideolojiyi, mefkureyi, yapılanları hatta lideri sorgulama süreçlerine girerken kimi fertler de ait oldukları gruba daha bir sıkı sarılmaya başlıyor. Yani iki uca doğru kaçış gözlemleniyor.
Yaşanan şok ve çekilen acılar “suçluyu” bulma adına şiddetli iç tartışmalara yol açıyor.
Sorgulama süreçlerine girenlerden bağlarını tamamen koparanlar olduğu gibi, ideallerini korumakla birlikte kenara çekilenler de olabiliyor. Bu kenara çekilenler içinde yıllar sonra tekrar “mahallesine” dönmeler de yaşanabiliyor.
Ama toplumda karşılığı olan hiç bir sosyal hareket tamamen yok olmuyor. Bir şekilde yoluna devam ediyor.
Hizmet Hareketi de çok sarsıcı bir süreçten geçiyor. Henüz yaşananlar çok sıcak ve hatta bütün hızlı ile devam ediyor.
Önemli olan bu sürecin en az hasarla atlatılabilmesidir.
Başına balyoz yemiş bir hareketin gönüllülerinin başına gelebilecek en büyük fecaat, bence mefkurelerini, ideallerini kaybetmeleridir.
Türkiye’de linçten kaçıp Avrupa’ya sığınan kimi solcuların ideallerinin boş olduğu kanısına varmaları gibi.
En büyük şoku ışıltılı ve zengin Batı Berlin’den yoksul ve sefalet içindeki Doğu Berlin’e gittiklerinde yaşamışlardı.
Uğruna mücadele ettikleri halkın vefasızlığı karşısında bile bu kadar yıkılmamışlardı halbuki. Ardından Sovyetlerin yıkılmasının tozu toprağı içinde esas büyük yıkımı yaşadılar.
Bu onlarda “tükenmişlik psikolojisini” meydana getirdi. Savunacakları, uğruna mücadele verecekleri bir şey kalmamıştı artık. Her şey yalan çıkmıştı.
Bugün Hizmet gönüllülerinin bir kısmı hapislere atılırken bir kısmı da ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Halkın vefasızlığı, zalime alkış tutması, binbir emekle yapılmış eğitim yuvalarının yağmalanması büyük bir hayal kırıklığı getirdi. Moralleri bozdu.
Ama hiç bir olumsuz durum idealleri kaybetmek kadar kötü olamaz.
Rabbini bilen ve insani kalitesi yüksek bir nesil yetiştirme ideali asla bitecek bir ideal değildir.
Her şeyinizi kaybedebilirsiniz ama ideallerinizi asla. Esas tükeniş işte o zaman başlar.
Yer yüzünde peygamberler dışında hatası ve kusuru olmayan hiçbir kişi ve oluşum yoktur. Bu hatalar bazen sistematik bazen de bireysel olabilir. Sahabe topluluğu dahil, her topluluk için bu mümkündür. Bu realiteyi asla göz ardı etmeyelim.
Aynı yanlışların tekrarı sonucunda gelecek yeni belalar artık “yolun kaderi anlamına” gelmeyecektir. Buna sebeplere riayet etmemiş, gerekli önlemleri almamış yolcunun talihsiz kaderi denir ancak.
Önemli olan yaşananları fırsat bilip, hatalardan ders çıkarmak ve yola daha güçlü bir şekilde devam etmektir.
Ama kırıp dökmeden, kanatmadan, yeminli Hizmet düşmanlarına malzeme olmadan.
Unutmayın o mahzun gözler bize bakıyor…
Tarihi bir süreçten geçiyoruz.
Bu dönemde o gözlere söyleyecek bir sözümüz, belayı def edecek bir gayretimiz, ideallerimiz uğruna yapacaklarımız mutlaka var ve olmalı.
Bakışlarınızı Feridun’un gözlerinden dünyada kaçırsanız bile ahirette kaçıramazsınız.
Unutmayın o mahzun gözler bize bakıyor…